Ana SayfaGIŞTÎNEBYAN DAĞI DİRENİŞİ/ORKUN KÜÇÜKKÖPRÜ

NEBYAN DAĞI DİRENİŞİ/ORKUN KÜÇÜKKÖPRÜ

İttihat Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa denen özel örgüt, Pontos Soykırımını iki temel nedene dayandırır. Birincisi Pontos Rumlarının özellikle Ruslarla casusluk ilişkisi içine girmesi, Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’na yönelik seferberlik emrine karşı çıkmalarıdır. 1916’da Rusların Osmanlı topraklarına girmesi, Pontos Rumlarının, Ruslar gibi Ortodoks Hıristiyan olması “tehdit” unsuru olarak algılanır. Rusların işgaliyle birlikte, Tirebolu Harşit Çayı sınırının doğusu ve batısı olarak ikiye bölünen Pontos, iki farklı kişiliğin önderliğinde iki farklı çizgi izler. Doğu Pontos’un önderi Trabzon Metropoliti Xrisantos federasyon yanlısı ve uzlaşmacı, Batı Pontos’un önderi Amasya Metropoliti Germanos ise, bağımsızlıkçı ve çatışmacı bir kişiliktir.

İkincisi ise, 1915 Ermeni Soykırımı’ndan sonra sıranın kendilerine geldiğini bilen Pontos Rumlarının, başta öz savunma güçleri olmak üzere partizan örgütlenmeler oluşturmasıdır. Pontos Rumları, 1461’de Trabzon Krallığı’nın Osmanlı egemenliğine girmesinden itibaren katliam, baskı, sürgün, köleleştirme vb yöntemlerle karşılaşmışlardır. Pontos Rumlarının Karadeniz’in muhtelif yerlerinde (Sinop’tan Trabzon’a kadar) oluşturduğu direniş mevzilerinin en önemlisi Nebyan Dağı’dır. Nebyan Dağı, salt bir bölgesel direniş mevzisi değil, bütün Karadeniz’i etkisi altına alan özelliklere sahiptir. Nebyan’da direnişin başarıları, tüm Karadenizin yoksul köylüsüne moral ve cesaret vermiştir.

Canik dağlarının uzantısı olan Nebyan dağı 1224 metre yüksekliktedir. Zirvesinin bulunduğu yerin denize uzaklığı sadece 20 kilometredir. Bafra’dan, Alaçam’a, Vezirköprü’den Tekkeköy’e kadar uzanan dağların içinde kalan sarp bölgedir. Zirvesinin içinde olduğu ve en yoğun çatışmaların yaşandığı sahile yakın bölgesi, daha sonra Kemalistlerce ilçe yapılmış ve adı da 19 Mayıs konmuştur.

Yüksek kayalıklarla ve sık bitki örtüsüyle çevrili olması Nebyan’a ulaşımı zorlaştırmıştır. Hemen altındaki düzlüklere tepeden bakan hakim bir konuma sahiptir. Bu özellikleri nedeniyle, partizanlar kolaylıkla yer değiştirebilmiş, karakollara misilleme baskınları, askeri mühimmat taşıyan kervanlara ani baskınlar yapabilmiştir. Nebyan Dağı’nda Balkan Savaşlarından beri artarak süre gelen çete baskınları Rum köylülere korku salmak yerine direnişi daha da artırmıştır. Çetelerin baskınları, Partizanlarla karşılaşmaktan daha çok, onların geride kalan yakınlarına ve mallarına yöneliktir. Partizanlar, çetelere karşı civardaki köyleri bütün güçleriyle korumuşlardır.

Nebyan Dağı’na belirli periyotlarda operasyonlar düzenleyen, partizanlarla karşılaşma cesareti gösteren,Teşkilat-ı Mahsusa ve Osmanlı Ordusu da ağır kayıplar vererek geri çekilmiştir. Teşkilat-ı Mahsusa mensupları 1916’da Almanların danışmanlığı ve desteğiyle hazırlanan “güvenlik planı” çerçevesinde tahliye kararıyla cezaevlerinden çıkarılan azılı katillerden, tecavüzcülerden, soygunculardan oluşturulmuştur. Katiller aldıkları cezalara göre İttihat ve Terakki tarafından rütbelendirilmiş -100 yıl üstündekiler subay, 15 yıl üstündekiler çavuş, 5 yıl üstündekiler ise er yapılarak Teşkilat-ı Mahsusa’ya alınmıştır. Partizanların Nebyan Dağı’nda verdikleri mücadele Teşkilat-ı Mahsusa’nın manevra alanını daraltmış, bu bölgede hiçbir örgütlenmesi olmamıştır.

Pontoslu partizanların merkezi örgütlenmeleri yoktur, bu durum hareketin zaafını oluşturur. Yıllar süren çatışmaların sonucunda, açlık, ilaçsızlık çekerler, giysileri ve silahları yoktur, silahlarını Rusya’dan ya da Yunanistan’dan değil, Müslüman halktan satın almışlardır. Pontos Direnişi, dünya halklarına örnek bir direnişin simgesidir. Pontos halkı, erkeği, kadını, yaşlısı, genci ile dışarıdan hiçbir yardım almadan/alamadan, 15-50 yaş arası erkeklerinin “askere alınıp,” amele taburlarında çürütülerek ölümcül bir darbe almasına karşın, kısıtlı öz kaynaklarla, Büyük Devletlerin kayıtsız kaldığı, hatta suçlulara açık destek verdiği bir ortamda sürdürülmüştür. Pontos halkının direnişi, sadece gerilla direnişi değildir. Topyekûn halk direnişi olması bakımından direniş tarihinde önemli bir yeri olan,  tutsak ve mazlum halklar için özgün bir örnek olmuştur.

Galipler açısından,  Pontos’un,  güçten düşürülerek ‘temizlenmesi’ zahmetsiz ve masrafsız bir kolaylıktı; gelecekte bu coğrafyada kendileriyle rekabet edebilecek bir güç kalmayacaktı. Bu bakımdan İtilaf devletlerinin ‘zaferi’ Küçük Asya’ya uğramamış, süreç Küçük Asya’nın otokton halklarının yok edilmeleriyle sonuçlanmıştı.

İtilaf devletleri, savaşın karanlığında insanlığa karşı işlenen suçların hesabının savaşın sonunda sorulacağını vaat etmelerine rağmen,  Pontos Soykırımı’nın son safhasını soğukkanlılıkla izlediler, hatta kolaylaştırdılar. Küçük Asya halklarının soykırım sürecinde kaybettiklerinin kendilerine döneceğinin hesabını yaptılar. Başka bir deyişle, ahlâksızca, Küçük Asya halklarının kaybının kendilerinin kazancı olduğunu düşünüp uyguladılar.

Pontos halkı bu kuşatılma koşullarında her imkânını kullanarak direnmiştir. Santa ve Bafra’da direniş kırılamamış, direniş unsurları mübadele/kovulmaya kadar direnişlerini sürdürmüşlerdir. Pontos halkı savaşı kaybetmemiş, dönemin reel politik’ine yenilmiştir.

1916’da Rusların Osmanlı topraklarına girmesiyle Pontos Rumlarına yönelik katliamlarının “gerekçesi” oluşturulur. Bahaeddin Şakir’in  Samsun’a gelişiyle tehcirler başlar. Osmanlı Devleti “Ermeni Tehciri”nin ardından 1916’da Rum yerleşim bölgeleri -öncelikli tahliye edilecek bölgeler- belirlenerek “İkinci Tehcir” kararı almıştır. Rus cephesinde büyük bozgun yaşayan Teşkilat-ı Mahsusa yenilginin acısını Müslüman olmayan halkların canlarına kast ederek mal ve varlıklarını gasp ederek almıştır. Pontos Rumları, tıpkı Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler vb gibi ölüm yürüyüşüne çıkarılır.

Mayıs 1919 Pontos Rumlarının -Karadeniz’de yaşayan diğer Halklarla birlikte- “Küçük Asya’nın Müslüman olmayan halklardan temizlenmesi operasyonunun” yeni bir evresi olur. Osmanlı’nın Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda yenilmesiyle “yarım kalan” soykırım; 1919-1923 yılları arasında sürdürülür. Pontos Rumlar, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında, yaşadıkları coğrafya savaş alanının dışında olmasına rağmen toplu katliamlara ve sürgünlere uğrarlar.

Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıkmasıyla Topal Osman, Kel Hasan, Halil Tapanoğlu, Said Tapanoğlu, Mehmet Tataloğlu, Kara Mehmed, Larçınzade Hakkı Bey (Giresun MHC kurucusu), Mehmet Tirali, İpsiz Recep gibi çetecilerle yapılan görüşmelerin ardından Rumlara yönelik saldırılar artar. Silah, teçhizat ve istihbarat konularında desteklenen çetelere, ayrıcalıklar tanınır, işledikleri suçlara dair haklarında hiçbir işlem yapılmadan ödüllendirilir.

Ocak 1921’de İ. İnönü mevkiinde Yunan ordusunun geri çekilmesiyle birlikte Ankara’nın eli güçlenir. Mart 1921’de Sovyetler ve İngilizlerle anlaşmalar imzalayınca şimdi tüm gücüyle Pontos hareketini imha kararı alır. Şubat ayında, Samsun ve Bafra’nın ileri gelenlerinden bir grup tutuklanır. Rum gençlerinin Amele Taburları’na alınması için yasa çıkarılır ve 15 ile 50 yaş arasındaki erkekler bu taburlara dahil edilir, katılmayanlar tutuklanır.

16 mart 1921 tarihinde üçlü anlaşma yapılır (İngiliz-Sovyet, Ankara-Sovyet, İngiliz-Ankara) Anlaşmanın Ethem beyin tasfiyesi ve Mustafa Suphilerin katledilmesinin ardından gelmesi ilginçtir.

Nisan ayında Koçgiri Kasabı Sakallı Nurettin Paşa komutasındaki Merkez Ordusu, Nebyan’a karşı ilk operasyonu başlatır. Haziran ayında Ankara, bölgedeki tüm Rumların iç bölgelere sürülmesine karar verir ve Samsun, Bafra ve Alaçam bölgelerinden ilk kafileler yola çıkar. Kafileler yolda Koçgiri katliamcılarından Giresunlu Topal Osman’ın ve diğer çetecilerinin saldırıları altında büyük can kaybı verirler. Pontos Rumlarının önderleri yakalanıp İstiklal Mahkemesi kararlarıyla idam edilirler. Ardından Sakallı Nurettin, Pontos Rum partizanlarına yardım ettiği gerekçesiyle bazı Müslümanları da İstiklal Mahkemesi’nde yargılatıp, idam ettirir.

Pontos Rum soykırımında (1914-1918) hayatını kaybeden 353 bin kişinin, 150 bini Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı döneminde katledilirken, kalan 203 bini bu Milliyetçi Hareket döneminde (1919-1923) yok edilmiştir. Yunan ordusunun geri çekilmesiyle birlikte İzmir’in yakılmasına kadar olan süreçte de 200 binin üzerinde Rum “kaybolmuştur.”

Nebyan Dağı Direnişi; seferberlik emrine, emperyalist savaşa, saltanata, yoksulluğa, soygun ve cinayetlere karşı çıkan 25 Bin (Aralık 1920) Rum ve  Ermeninin direniş hikayesidir.

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights