Giriş
İlk bakışta ekonomik kriz; gençliğin gündeminde olmayan, daha çok evi geçindiren aile büyüklerinin ilgileneceği, üzerine konuşacağı bir meseleymiş gibi görülebilir. Kapitalizmin propaganda araçları gençliği toplumsal ve siyasi olan bütün gündemlerden uzaklaştırmak istediği gibi ekonomik kriz konusunda da aynı işlevini sürdürüyor. Kimi detaylı yorumlarda bulunabilmek için iktisadi bilgide gerektiren ekonomik alan; enflasyon, döviz, kur, borsa vb. kavramlarında havada uçuştuğu, ne dediği anlaşılmayan ekonomistlerin bolca tespitler yaptığı televizyon programlarını da hesaba katarsak, gençler için soğuk, kafa karıştırıcı bir alan olarak algılanıyor. Özellikle de benim gibi sözel öğrenciler için oldukça kafa karıştırıcı bir alan.
Ekonomiyi ekonomistlere mi bırakalım? Bir ara Ermeni Soykırımı ile ilgili devlet bürokratları bu konuyu tarihçilere bırakalım demişti. Türk üniversitelerindeki tarihçilerin devletin ideolojisini yayma işiyle meşgul olduğunu düşünürsek araştırma sonucunun soykırıma uğrayanların aleyhine olacağı kesin. Benzer bir ifadeyle biz emekçi, işçi, yoksul, dar gelirli kesim ekonomik kriz tartışmasını ekonomistlere bırakarak kendi aleyhlerine bir sonuçla karşılaşacakları da kesin. Peki bu ekonomistler kimi temsil ediyor, saatlerce kim adına televizyonda konuşuyor, kimin yararına kimin zararına ekonomik model önerilerinde bulunuyor? Bunu başta gençlik olmak üzere (özellikle de iktisat bölümü okuyanlar) tüm toplumun sorgulaması gerekiyor.
Ana hatlarıyla gençliği kendi içinde üç kısma ayırırsak ekonomik krizin gençliğin yaşamına ne gibi etkileri olduğunu, ekonomik krizin gençliğin neden ilgilendirdiğini daha iyi anlatabiliriz.
\ 1. Öğrenci Gençlik \ 2.İşçi Gençlik \ 3.İşsiz Gençlik \
1. Öğrenci Gençlik
Devletten aldığı geri ödemeli kredi veya karşılıksız burs, ailenin göndereceği bir miktar para (kimi öğrencilere aileler para da yollayamıyor), çalışmak durumunda olursa part-time veya full time işlerde çalıştığı ücret ile yaşadığı evin ekonomisini döndürmeye çalışan gençlik kesimidir. Her halükarda bu üç gelir kaynağını toplasak dahi oldukça cüzi bir rakama ulaşmaktayız. Türkiye ve Kürdistan’daki milyonlarca öğrencinin ortalama aylık bütçesi bu gelir üzerinden oluşmaktadır. Ekonomik krizlerin olmadığı normal şartlarda dahi bu bütçe bir öğrencinin sağlıklı ve yeterli beslenmesine, yine sağlıklı bir barınma imkanına sahip olmasına, ulaşım ve okul masraflarını giderebilmesine yetmeyecek veya zoru zoruna denk getirilecek riskli bir bütçedir. Henüz daha sosyal, sanatsal ve kültürel etkinliklere gidebilmeyi listemize eklemiş değiliz. En temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile ya eksik ya da zor bela karşılayabilen bir öğrenci bütçesinden bahsediyoruz.
Öğrencilerin bir kısmı devlet veya özel yurtlarda kalmayı daha ekonomik görüyor. Ancak durum pekte öyle görülmüyor. Zaten oldukça sınırlı kontenjana sahip olan devlet yurdunda kalmak biraz şansa kalmış bir durum, özel yurtlarda kalmak ise bir nebze evden daha az masraflı görülse de öğrencinin hem eğitim hem de mekansal psikolojisini olumlu etkileyen bir ortam olmaktan uzak görünüyor. Ağırlıklı olarak da öğrenciler birinci sınıfta yurtta kalmayı belirli bir çevresi oluşunca da ikinci sınıfa doğru eve çıkmayı planlıyor.
Evde kalan öğrencilerin bütçesine dönersek; ekonomik kriz otomatik olarak daha önce aldığımız ürünlerin fiyatını arttırmaktadır. Peki elimize geçen para da bir artış var mı? Cevabı elbette hayır. O halde ne yapacağız bu durumda? Pazar ve market listesinden kimi ürünleri çıkaracağız, kimi ürünlerin adetini veya kilosunu düşüreceğiz. Yani öğrenci gençliği sadece tüketici konumda tutsak bile ekonomik krizin etkisi ilk olarak mutfağımıza girecek malzemelerin eksilmesinde kendini gösteriyor. Mesela ortalama öğrenci evinin tükettiği temel gıdalara bakalım; gündelik olarak ekmek, patates, soğan, biber, makarna, yumurta, yoğurt, peynir, zeytin vb. Sadece patates ve soğanın pazarda ne kadar yükseldiğine çok yakın zamanda tanıklık ettik, yer yerde ekmek zam konusu haline gelebiliyor.
Öğrencinin evinden çıkıp okula doğru gittiğimizde haftanın belirli günlerinde öğrencinin okulla-ev arasında zorunlu olarak ulaşım yapması gerekiyor. Benzine zam gelmiş öğrenci diyecek bundan bana ne benim arabam yok fakat öyle değil işte; araban yok ama sıkış tıkış gitmek zorunda kaldığın, benzine zam gelince bindiğin otobüse de gelen ulaşım zamları var.
Yine okuldan örnek verelim sınav dönemi geldiğinde fotokopiler harıl harıl çalışır. Bütün öğrenciler kendi fakültesinin fotokopi odalarının önünde birikir. Yakın dönemde ekonomik kriz kağıt sektörüne de vurdu. Geçen yıl çektirilen ders notlarının fiyatı ile bu senekinin aynı olmayacağı oldukça açık. Veya okuduğunuz bölüm tıp, hukuk ise birçok ders kitabımı almanız istenebilir, yine kağıt sektörünün yaşadığı krizin alacağınız kitabın etiketinde karşılığını görürsünüz.
Uzakta mısınız tatil olmuş ailenizi görmek için memleketinize döneceksiniz aldığınız biletin fiyatına yansır, arkadaşlarınızla biraz sohbet etmek için çay içecek bir yer mi arıyorsunuz içeceğiniz çaya yansır çayı kotayla içmek zorunda kalırsınız karnım kazındı yanında birkaç bir şey atıştırayım demeye çekinir hale gelirsiniz. Bu örnekler somut öğrenci yaşamının gerçekliğidir, belki daha söylenmeyen daha çok fazla örnek verilebilir.
Ekonomik kriz sonuç olarak öğrenci evinin bütçesini tüketim yönünden etkilediği gibi eğer bir işte çalışmıyorsanız çalışmak zorunda hissedersiniz, iş ararsınız bulamazsınız, bulursunuz emeğinizin karşılığını alamazsınız, ayı getiremediğinizde yüzünüz tutmasa da aileden biraz daha para istemek zorunda kalırsınız, kredi kartlarıyla 18 yaş üzeri olmanın getirdiği kapitalizmin borçlanma özgürlüğüyle tanışırsınız. Kriz derinleştikçe çalışan öğrenci sayısı da artacaktır. Çalışma koşulları ise öğrenciler için daha ağır. Hayatını idame ettirebilmek, okuyabilmek için çalışan öğrenciler güvencesiz, sigortasız, kayıt dışı işlerde çalışmak zorunda kalıyor. Çalışan öğrencilerin yarısından fazlası (yüzde 60) sigortasız çalıştırılıyor.
2) İşçi Gençlik
İşçi gençlik; öğrenci kesimden farklı olarak üretim sürecine dahil olmuş, emeğini patrona satan, kuşak olarak aynı yaş grubunu kapsasa da kültür, mekan, koşullar açısından öğrencilerden ciddi farklılıkları bulunan gençlik kesimidir. Bedeni gençtir ama ruhu üretim alanlarında patron sınıfın kâr elde edebilmesi uğruna her gün sabahın erken saatlerinden geceye kadar param parça edilmektedir.
İşçi gençliğin bir kesimi okulu terk edip çalışmaya başlamışlardan oluşur, bir kısmı henüz lise çağında meslek liseli olduğu için staj görme adı altında eğitim süreciyle eş zamanlı olarak başlayanlarda oluşur, bir kısmı da üniversiteyi bitirmiş şansı varsa özelde ya da kamusal alanda iş bulabilmiş genç kesimlerden oluşur. Buna ek olarak okurken çalışmak durumunda olan öğrencilerde bulunmaktadır. Hatta üniversitelerin ikinci öğretim bölümleri; gündüzleri çalışırken akşamları okula gelecek olan işçi\öğrenciler için açılmıştır. Devlet uyanık olduğu için de bu öğrencilerden harç parası adı altında öğrenim gördükleri her bir yıl için ciddi paralar toplamaktadır.
Ekonomik krizin etkisini tüketici olma özelliğiyle mutfağına girecek ürünlerde yaşanan azalma, listeden çıkarma gibi açılardan öğrenci kesimiyle paylaşır. Ama bununla sınırlı kalan bir durumla karşılaşmaz, bir de ekonomik krizin sonucunda işini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır, en iyi ihtimalle patrona daha fazla boyun eğerek kriz koşullarında işsiz kalmamanın yollarını arar.
Çalışan gençlik için işsizlik, başına gelebilecek en kötü talihsizliktir. Mevcut çalıştığı koşullarda dahi kıt kanaat geçinebilen, ailesine yük olmamak, kendi geleceğini kendi elleriyle kazanmak isteyen bu kesim işsiz kaldığında; yalnızca ekonomik olarak yıpranmaz. Beraberinde stres, bunalım, gerginlik ve daha da kötüsü intihar etme gibi psikolojik süreçler de başlar. İntihar etme oranlarının büyük bir kısmını genç nüfus oluşturmaktadır. Özellikle de atanamayan öğretmenlerin intihar haberleri, kendini yakan genç nüfus içerisinde sayılabilecek işsizlerin haberleri hepimizin sosyal medyadan veya televizyondan duyduğumuz olaylardır. 2014 ve 2017 yılları arasındaki rakamlara göre, intiharlar en fazla 20-24 yaşları arasında, yani tam da ekonomik- sosyal olarak yeni bir düzen kurulan ya da kurulamayan yaşlarda. İşsiz gençlik kısmında bu konuya daha özel olarak parantez açacağız.
İşçi gençlik, üretim sürecinde yer aldığı için krizlerin çalışma hayatında yarattığı olumsuzluklardan doğrudan etkilenir. Nedir bu olumsuzluklar?
- Ücretlerin düşmesi
- Şirkette veya fabrikada daralmaya gidilmesi
- İş güvenliğinin maliyet olarak görülüp önlemlerin alınmaması
- Karşılığı ödenmeyen fazla mesailer
- Kıdem Tazminat Hakkının Gasp Edilmesi
- Taşeron, esnek, güvencesiz çalışma
- En önemlisi de kriz bahanesiyle işten atılma riskinden dolayı patronun her şartını koşulsuz kabul etme durumunda kalmak
Birçok çalışan gibi genç işçi de kendi yaşamını kurmak için bankadan çektiği kredilerle başta ev, araba, kişisel eşyalar olmak üzere bir dizi borcun altına girer. Özellikle de evlilik için düğün masraflarını biriktirme eş zamanlı olarak da evin temel eşyalarını borçlanarak temin etme yoluna gidilir. Bir yanıyla çalışma hayatı onun için borçlarını bitirmek için çalışma halini alır. Ama ekonomik kriz bu borçların bitirilebilmesine izin vermeyebilir. Malum işsizlik veya ücretlerin düşürülmesi riski ile karşı karşıya olunan bir durum. Henüz yeni evlenmiş, balayından yeni dönmüş, düzenini kurma uğraşında olan ve üstüne bir de bakmakla yükümlü oldukları bir de çocukları doğmuş olan evli genç çiftler özellikle de bu durumda en olumsuz etkilenen kesimdir. Özetle işçi gençlikte, öğrenci gençlik gibi hatta onu da aşan bir şekilde ekonomik krizin etkisini yaşamında hisseder.
3.İşsiz Gençlik
Krizin olmadığı normal şartlarda bile işsizlik; çalışma gücü bulunan bir genç için büyük bir sorun iken ekonomik krizle birlikte iş imkanlarının oldukça daraldığı, sektördeki işletmelerin iflas ettiği bir durumda katmerli bir sorun olarak karşısına çıkar. Türkiye ve Kürdistan’daki işsizliğin en temel sosyal bileşenleri arasında gençliğin görüldüğü çok açıktır.
Türkiye’de gerçek işsiz sayısı 8.5 milyona ulaştı. Bu rakam 97 ülkenin nüfusundan daha fazla. Katar nüfusunun 3 katı. Son bir yılda 1 milyon 376 bin kişi işsiz kalmış durumda. İşsizlikte o kadar kötü durumdayız ki İşsizlik oranımız Libya’dan ve Mısır’dan bile yüksek.
İşsizlik, bireyin kendini güvende hissedememesidir.
İşsizlik, geleceğin belirsizliğidir.
İşsizlik, her işte çalışma mecburiyetinde hissetmektir, ne iş olsa yaparım demek zorunda kalmaktır.
İşsizlik, aileden para almaya devam etmenin yaratacağı kötü psikolojidir.
İşsizlik, eşten-dosttan işe girene kadar alınan borcun işe giremeyerek ödenememesi, eş-dostla aranın bozulmasıdır.
Üniversiteden mezun olan gençler, eğitim aldıkları alanla ilgili iş bulmakta çeşitli engellerle karşılaşırken, son zamanlarda artık geçinmek için herhangi bir iş bulmakta bile zorlanıyorlar. .
KPSS kamusal alanda çalışmak için iyi bir fırsat olarak görülse de işe başladığınız da bedeninizle birlikte ruhunuzu, siyasal duruşunuzu da sisteme teslim etmek zorundasınız. KHK gibi uygulamalarla kamusal alanlarda keyfi, hukuki olmayan gerekçelerle işten atmalarla karşılaşabiliyorsunuz. Bugün hangi sektörde çalışırsanız çalışın, özel ya da kamu, yarın işsiz kalmamanız hatta meslekten men edilmemeniz için bir güvenceniz yok.
2002’den bu yana üniversite sayısı 76’dan 208’e çıktı. Aynı dönemde öğrenci sayısı 1,9 milyondan 8 milyona ulaştı. Hükümet bugüne kadar açtığı üniversitelerle bir taşla birçok kuş vuruyor. Her yıl birkaç milyon öğrenci parayla sınava başvuru yapıyor. Kazanan yüz binlerce öğrenci, yüksek faizlerle öğrenim kredisi alıp devlete borçlanıyor.
AKP hükümeti iktidara geldiğinden bu yana, ataması yapılmayan 1 milyonu aşkın öğretmen var. Bunların 77 bine yakını asgari ücretten daha düşük maaş alabildiği ücretli öğretmenlik yapıyor. Bugüne kadar ataması yapılmayan 45 öğretmen canına kıydı. Her yıl ortalama 100.000 öğretmen mezun oluyor. Bugün prim gün sayısını doldurduğu halde emekli olamayan EYT’liler gerçeğimiz var, 6 milyon 300 bin kişi emekli olamıyor, milyonlarca genç ise iş bulamıyor. Kapitalist sistem yaşı dolmuş emekliye ayrılması gerekenler ‘çalış’ diyor diploması olan üniversite mezunu gençlere ise ‘çalışma’ diyor.
Özetle Ekonomik Kriz gençlik üzerinde; geleceğe dair plan yapamayan, zorunlu giderlerini karşılayamayan, kredi kartı borçlarında çıkmaza girmiş bir tablo yaratıyor, iş bulamadığı için aramaktan vazgeçmiş, eğitimine ara vermiş, ailesinin eline bakan gençlerin oranı her gün biraz daha artıyor.
Amed’e Dair Birkaç Veri
- Diyarbakır’ın yeni yapılan görkemli caddelerinin arka sokaklarında ise işçi pazarları kuruluyor. Gençler bir umut günlük iş bekliyor.“ Her yeri vuran kriz Diyarbakır’ı iki kat vuruyor” diyor konuştuğum Diyarbakırlılar. (Şirin Payzin T24 \ 25 Mart 2019)
- Diyarbakır’da inşaat mühendisliğini bitiren Aksu Yaşa iş bulamayınca dönerci dükkanı açtı. İnşaat sektöründe yaşanan daralma nedeniyle geçinemeyen Yaşa çareyi dönerci dükkanı açmakta buldu. 2 aydan bu yana dönercilik yapan Yaşa ekonomik krizin inşaat sektörünü vurduğunu söyledi.
- Kent ekonomisinin yaklaşık yüzde 40’ının inşaat sektöründen geldiğini düşündüğümüzde bu ürkütücü bir durumdur. İnşaat sektöründe çalışan on binlerce insan şuan kahvelerde işsiz bir şekilde bekliyor. Bağlar Dörtyol’da yüzlerce inşaat işçisi her sabah bir iş bulurum umudu ile bekliyor.
- Diyarbakır genç bir nüfusa sahip bir kenttir. On binlerce üniversite mezunu genç şuan işsizdir. Kentte açılan kahve sayısının sadece bir yılda 200’ün üzerinde olması dahi başlı başına Amed’teki işsizlik oranıyla doğru orantılıdır.
- Turizm sezonu açıldı ve gençlerin büyük bir bölümü turistik yerlerde çalışmaya gitti. Yani, kentin ciddi anlamda bir istihdam sorunu vardır ve işsizlik azalıyor yönündeki veriler yanıltıcıdır. Bana göre, resmi rakamlar bir yana Diyarbakır’da işsizlik oranı yüzde 40’ın üzerindedir. (Diplomalı Dönerci dükkanı açan Aksu Yaşa’nın yorumu)
Not: Yukarıdaki belge 16 Haziran 2019 tarihinde Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kongre Merkezi’nde, Kürdistan Komünist Partisi’nin ”Ekmeğimize Sahip Çıkalım” şiarıyla düzenlediği etkinlikte; Ekonomik Kriz ve Gençlik üzerine yaptığım sunumun metnidir.