RUS – ABD BASINCI ALTINDA CENEVRE 2 VE BATI KÜRDİSTAN!
- ÇİFTYÜREK
“Bölgesel Sorunlar Suriye Üzerinden Ağırlaşıyor” başlıklı Nisan 2012 tarihli yazımda;
“Suriye’de, rejim yakın vadede gidici değil, muhalefet de Baas ordusunun ağır saldırılarına rağmen pes edecek gibi değil. Öyle ki iki kesim de meseleyi ölüm-kalım meselesi olarak algılayıp davranıyor. Dolaysıyla bu çatışmadan her halükarda yeni bir şey çıkacak ancak yeni olanın adını koymak o kadar kolay değil” demiş ve devamla Suriye rejiminin Libya’dan farklarını 6 şık altında ele almıştım:
“Suriye, Libya değil! Birincisi; Libya’nın petrolü var, Suriye’nin yok! Dolaysıyla Libya’da ‘en erken ben işgal edeyim’ yarışına giren emperyal Batı ve TC mesele Suriye olunca her biri bir diğerine ‘önden siz buyurun’ demekteler!
İkincisi; Libya’da sözü edilir bir ordu teşkilatı yokken, Suriye’de bölge şartlarında güçlü denilebilecek bir ordu var ve ordunun tepe kadrosu Baas rejimine bağlı…
Üçüncüsü; Libya’da Kaddafi yönetimine karşı muhalefet, Batı’nın da organize etmesiyle daha örgütlüyken, Suriye’de muhalefet parçalı olup güven vermekten uzak… NATO savaş makinesi Kaddafi karşıtı muhalefetin ilerleyişinin önündeki engelleri bizzat kaldırarak destek verdi…
Dördüncüsü; Kaddafi Libya’sının uluslararası desteği yokken, Suriye Baas rejimi hem küresel hem de bölgesel düzlemde ciddi bir desteğe sahip…
Beşincisi; Libya, İsrail Siyonizm’ini doğrudan etkileyecek bir coğrafik pozisyona sahip değilken Suriye ise birçok açıdan İsrail Siyonizm’ini doğrudan etkileyecek bir pozisyona sahip…
Altıncısı; Libya’nın Kürt/Kürdistan meselesi yok ama kendisi dâhil bölgedeki dört devletin ortak sorunu olarak Suriye’nin Kürt meselesi var!” demiştim. Bunlar erken yıkılan Libya rejimine karşı 3 yıldır ayakta kalabilen Baas rejiminin özgün farklılıkları.
Geçen sürede neler oldu, neler değişti?
Rusya, Libya’da düştüğü konuma, Suriye’de düşmek istemedi çünkü Suriye’de de atılırsa Ortadoğu’da tümüyle dışlanacağı politikasıyla Baas rejimini kararlı destekledi. Rusya, başta İran olmak üzere Doğu eksenindeki müttefikleriyle birlikte Baas rejimini ayakta tutarken kendisi de tutundu hatta Mısır başta olmak üzere Ortadoğu’da etki alanını genişletti ve ilk kez Kürt kartını da açarak “tarafım” dedi. Emperyal Rusya, dün Ukrayna, Gürcistan’da bugün ise Ortadoğu’da, Batı’ya kafa tutarak Cenevre’yi ABD ile eşit güçler olarak organize eder konuma yükseldi.
ABD ise, Afganistan ve Irak’ta ki kayıplarını Suriye’de telafi etmek ve Irak işgaliyle hedeflediği Avrasya stratejisinde yoluna devam etmek istedi ama evdeki hesap çarşıya uymayınca yeniden Irak’ın toprak bütünlüğü üzerinden Maliki iktidarıyla dolaysıyla İran ile uzlaşma arayışına girme politikasına geriledi. ABD, Suriye’de; hem hesap etmediği küresel İslami cihatçılarla yüzleşti, hem de Suriye parçalanırsa bunun Irak’ı da Sünni, Şii ve Kürdistani parçalanmaya götüreceği gerçeğiyle yüzleşti ki buna hazır değildi. Özetle ABD’nin Irak’ın birliğine sarılması Suriye politikasını da yönlendiriyor. Mısır’da İhvan’a karşı askeri darbeyi destekleyen ABD, Suriye’de İhvan’ı iktidara taşıyacak politikaları kararlı izleyemezdi. ABD, İsrail ve Batı, Esad yağmurundan kaçayım derken küresel İslami cihatçılar dolusuna tutulunca Baas’ı ehveni şer olarak görmeye ve muhalefete kararlı desteği kararsızlaşmaya başladı ki bu Cenevre’ye yansıdı.
İran, Suriye düşerse sıranın kendisine geleceği gerçeğiyle bölgedeki müttefikleriyle birlikte ölümüne Suriye rejiminin arkasında durdu, bölge siyasetindeki yerini güçlendirdi. Denilebilir ki İran, Suriye ve bölge politikalarında kartlarını açık oynadı ve mesafe aldı.
Türkiye ise, İsrail ve ABD ile bölge politikalarında farklılaşması, Şii eksen karşısında Sünni eksenin liderliğine oynamasını da olumsuz etkiledi ve buna izlediği Kürt karşıtı siyaset de eklenince bölge siyasetinde yalnızlaşıp etkisizleşti. Suriye savaşı sonuçlarını özetlersek;
* ABD, Ortadoğu meseleleri “çözümünde” Rusya gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı ve Cenevre 1 ile 2 bu iki emperyal gücün belirleyiciliğinde gerçekleşti. Bölge Sykes-Picot yerine, Rus ABD patenli yeni düzenlemelerle yüz yüze. Rusya küresel emperyal güç konumunu pekiştirdi.
*İran Şii eksini güç kazandı. ABD, İran’ı yıkma hedefinden, işbirliğine girme hedefine geriledi.
*Suriye Baas rejimi moral kazanarak Cenevre 2’ye katıldı. Muhalefet ise, askeri kanat siyasi kanadı, siyasi kanat da askeri kanadı dinlememe noktasına gerileyerek Cenevre 2’ye dağınık, etkisiz ve ABD’nin “gitmezsen yardımı keserim” tehdidi altında katılmak zorunda kaldı.
*Türk devleti Suriye politikasında da yalnızlaşmaya ve bölgede etkisizleşmeye başladı.
Cenevre 2’de bunların ışığında sürüyor. Geçiş hükümeti hedefiyle gerçekleşen fakat hayata geçmeyen Cenevre 1’in kararları Cenevre 2’nin de masasında. Öncelikle tutsakların değişimi, sivillere insani yardım kapılarının açılması ve ateşkes gibi adımlar atılabilirse geçiş hükümeti benzeri daha kapsamlı adımlar sonraki toplantılara sarkabilir. Cenevre 2’deki toplantılar serisinin devam edeceği görülüyor çünkü özellikle Rusya ve ABD’nin aralarında belli bir ön anlaşmaya vardığı ve Cenevre’de illaki bir sonuca varmayı hedefledikleri görülüyor, belirtiliyor.
Ayrıca her ne kadar Baas rejimi son aylarda insiyatifi yeniden ele geçirmiş olsa da askeri yollarla muhalefeti bitirebileceğine inanmıyor ve koşulları da yok. Muhalif ise, İŞİD gibi kendileriyle de çatışan savaş içinde savaşla yüzleşmesi hem ayrıca Esad rejimini silah zoruyla devirebileceği gerçeği ve inancından kopması nedeniyle gönülsüz de olsa bir sonuca varmak istiyorlar. Uzayan ve sonuçsuz kalan savaşta her iki tarafın da yorgun düşmesinin yanı sıra hedeften kopmaları Cenevre’de sonuç almaya zorluyor. Savaş hemen bitmeyebilir ama uzatmaya da kimsenin takati kalmadı. Devam eden Cenevre 2 görüşmelerinin uzaması ve hatta yeni Cenevreleri gündeme getirmesi ihtimaldir.
Cenevre’de Kürt Siyaset Temsili Yoksa Bunda Kürt Siyasetinin de Payı Var!
Konferansa ilgili ilgisiz herkes çağrıldı ve katıldılar. Öyle ki Japonya, Meksika, Norveç, Vatikan, Güney Kore ve tüm Arap devletleri dahil 30’u aşkın devlet çağrıldı ama asıl taraf ve savaşın mağdurlarından biri olan Kürtler bağımsız heyet olarak Cenevre’ye çağrılmadı. Kürtlerin bağımsız bir heyetle Cenevre’de temsil edilmeleri gerekiyordu. Doğru olan buydu ancak siyaset denklemini doğrular değil güç belirliyor üstelik yer de Ortadoğu olunca.
Batı Kürdistan siyaseti, Kürt Yüksek Konseyi (KYK) adına bağımsız heyetle Cenevre 2’ye katılması önemliydi ama bundan da önemli olan Kürt meselesinin Cenevre 2’nin gündemine alınmasıydı. Rusya ve ABD, Arap devletlerinin ve Suriye iç muhalefetinin de etkisiyle Kürt meselesinin gündeme alınmasına yanaşmadı. Yani Kürtler bağımsız heyet olarak katılmadığı gibi Kürt meselesi gündem maddesi bile yapılmadı. Kürtler çağrılmadıysa, ABD ve müttefiklerinin yanı sıra, Türkiye, İran ve Arap devletlerinin de rolü var ama Kürtlerin kendisinin de payı var.
Kürtler Cenevre’ye bağımsız heyet olarak katılamadılarsa;
Sorumluluk öncelikle Ortadoğu’nun yeni egemenleri ve Konferans düzenleyicileri olarak Rusya, ABD ve müttefik bölgesel devletlere aittir. İlk kez Kürt kartını açan Rusya dışişleri bakanı Lavrov “Cenevre 2 genişletilmeli, Kürtler katılmalı” dese de ABD ve müttefiklerinin ambargosu ve muhalefetin tutumu nedeniyle Kürtlerin gelmesinde ısrar etmeden dostlar alışverişte görsünler misali dile getirmekle yetindi. ABD ise hem Suriye muhalefetinin hem de PYD üzerinde devam eden “Baas rejimi ile işbirliği sürüyor” gölgesi nedeniyle PYD’nin de içerisinde yer alacağı bağımsız Kürt heyetinin çağrılmasına “hayır” dedi.
“ABD Şam eski Büyükelçisi Robert Ford, PYD Eşbaşkanı Salih Müslim’e ‘Cenevre’ye davet edilseniz bile Kürt meselesini açmayacaksınız’ şartını koşmuş. Amerikan vetosu, Rusya’nın Kürtleri gözeten tutumunu da etkiledi. Müslim 15 Aralık’ta, Rusların kendisine ‘Kürt meselesini şimdi gündeme getirme. Bunu diğer toplantılara bırak’ dediğini aktardı” demesi (Fehim Taştekin) çok şeyi açıkça ifade ediyor.
Demek ki Kürtler bağımsız heyet olarak Cenevre’ye çağrılmış da olsalardı kendileri için sonuç değişmeyecekti çünkü Kürt meselesinin konuşulmadığı konferansta Kürt heyeti ne yapabilir ki?
İkinci düzeyde sorumluluk, Kürt siyasetinin kendisine aittir. Yani Cenevre’de Suriye genel meselesinin bir parçası olarak bile Kürt meselesi ele alınmıyorsa; “hele önce Suriye’de ateşi durduralım, acil sorunları çözelim sonra Kürt meselesini ele alırız” deniyorsa, yani Kürt meselesi bir ayrıntı olarak algılanıyorsa bunda Kürt siyasetinin de payı var.
Kürt ulusal demokratik hareketinin genelde Doğu ve Batı özelde de bunların bölgesel yansımaları olan Türkiye ve İran arasında bölünmüş olmasının payı var. KDP’nin net çizgilerle Batı ekseninde yer alması, PKK ve PYD’nin de Doğu ekseninde yer alması ve özelde de Baas rejimiyle ilişkileri Cenevre’ye yansımıştır. Dolaysıyla ABD’nin vetosunda ve Rusya’nın gönülsüz çağrısında Kürtlerin iç parçalanmışlığının da payı var.
Öyle ki her parça iç parçalanmayı aşamıyor. Kuzey siyaseti parçalı ve her parti kendi çulunu bir başına sudan çıkarma derdinde. Güney seçimlerinin üzerinden aylar geçti halen yeni hükümet oluşamıyor ve öyle ki İran, Güneyli güçleri Tahran’a çağırarak hükümet kurmaya doğrudan müdahale edecek kadar eli Güney’in içerisinde. Kısacası Kürtler Cenevre’de bağımsız heyet olarak yoksa iç parçalanmanın da rolü var ve parçalanmanın en derin yansıdığı alan Batı Kürdistan’dır. Batı Kürdistan parçalı coğrafyasına parçalı siyaseti eklenmiştir. Daha somutta;
ENKS bileşenlerinin ağırlıkla KDP yanlısı olup Batı ekseninde yer almaları, PKK çizgisindeki EGRK yani PYD ve diğer bileşenlerinin ise Baas rejiminin de yer aldığı Doğu ekseninde yer almaları şeklindeki parçalanma Cenevre’ye katılmamalarının diğer bir nedeni.
Dolaysıyla sorumluluk, ENKS, EGRK’ye dahası PKK ve KDP’ye hatta Kürdistanlı tüm partilere ait. “Rojava’da çok tarihi ve görkemli devrim gerçekleşti” diyen, demeyen Kürt siyaseti sorumlu. Özelde de Hewler’de oluşturulan ama kağıt üzerinde kalarak işlemeyen KYK sorumlu.
Sonuç, Kürtler adına Suriye Kürt Demokratik İlerici Partisi (Peşveru) Genel SekreteriAbdulhemid Heci Derwêş ve Kürt Birlik Partisi (Yekiti) Genel Sekreteri İbrahim Biro’nun yer aldığı bir heyet ENKS adına katıldı ama bağımsız heyet değil Cerba’nın lideri olduğu SMDK içerisinde katılabildiler. Böyle bir katılım meselenin çözümünde derde deva değil.
Batı Kürdistan’ın gücü ulusal demokratik birliğindeydi ama halen gerçekleşmedi. Kürt siyaseti ulusal demokratik birliğini yaratacağına birbirini yiyor! Güçlü olan gücünün gerektirdiği sorumlulukla kucaklayıcı davranmadan “ben yaptım oldubitti” tekçi zihniyetiyle davrandıkça; zayıf olan ise, sürekli güçlü olanın yanlışını eleştirmenin ötesine geçmedikçe olan Kürt halkına oldu. Tiroj Dergisi’ne verdiğim yazının sonunda belirttiğim gibi: “Coğrafyasının da etkisiyle Rojava siyaseti, Kuzey ve Güney Kürdistan’dan etkilenmenin ötesinde ağırlıkla seksiyonu olarak şekillenmiştir ki şimdi de böyle. Böyledir diye, Kuzey ve Güney’in siyasal partileri arasındaki gerilimin bedelini Rojava halkı ödememeli diyoruz”!
Batı Kürdistan’ın Durumu ve Geleceğine İlişkin…
1 – PYD’nin siyasi mücadelesi ve YPG’nin sahada savaşması elbette önemli, önemsenmelidir ama Batı Kürdistan topraklarında siyasal mücadeleyi sürdüren sadece PYD değil Suriye Kürtleri Demokratik Birlik Partisi başta olmak üzere başka Kürt partileri de ülkeyi terk etmeden halk içerisinde siyasal mücadelelerini sürdürmekteler. Yani ENKS’nin bileşenlerinin hepsi Hewler “otel lobilerinde siyaset yapmakla” sınırlı konumda değil bir kısmı tıpkı PYD gibi Oamışlo, Kobani, Efrin’de halkın içerisinde kavga veriyor. Dolaysıyla Batı Kürdistan siyaseti KYK altındaki geniş birliğine önem verip ortaklaşarak yeni Cenevrelere hazırlanmalı.
2 – Silahlı mücadeleye gelince evet sadece PYD’ye bağlı YPG veriyor ve bugüne kadar ağır bedeller de ödendi. Fakat bu durumda da bir yanıyla silahlı tekel kurmak isteyen PKK ve PYD çizgisi sorunlu, yani “silahlı mücadeleyi biz veriyoruz başkası bedel ödemeye yanaşmıyor” yönündeki eleştiriler bir yanıyla kendilerine döner. Çünkü “YPG dışında başka silahlı grup istemiyoruz, Güney’den gelirlerse kardeş kavgası çıkar” diyen yine kendileri. Kısacası PKK, PYD hareketinin askeri alanda bedel ödeyen tutumlarının altı çizilmeli ama askeri alanda tekel kurma ısrarıyla diğer grupların silahlanmasına “iç savaş çıkar” tutumuyla karşı duran tavrı ise eleştirilmeli. Ve Güney’de eğitilerek hazır bekletilen Peşmergelerin sınırı geçme hamlelerine YGP’den “istemiyoruz, gelirseniz savaş çıkar” tavrı nedeniyle Peşmergeler sorumlu tutumla geri dönmüştü. Bu da önemsenmeli çünkü yeni bir brakujinin önüne geçilmişti.
YPG’nin, Kürdistan’dan kendiliğinden çekilen Baas rejiminin yerine ÖSO, İslami Cephe, El Kaide vb’nin yerleşmesini engelleyen silahlı mücadelesi önemsenmeli. YPG’nin İslami Cihatçılara karşı savaşımı geçici olarak Baas rejiminin de hesabına gelmiştir. Baas, “Kürtler şimdilik benim düşmanlarıma karşı da savaşıyor” diyebilir buna rağmen YPG’nin silahlı direnişi sahiplenmeli ve Peşmerge ile Gerilla gücü ortaklaştırılarak kalıcılaştırılmalı.
3 – PYD çizgisindeki EGRK Rojava’da “Üç Kanton”da özerklik ilan etti. İlk adım Cizire’de atıldı ardından Kobani ve Efrin’de de üç resmi dilli özerk kantonlar ilan edildi. Bu özerk yapılar, özellikle Arap kuşatması altındaki Kobani ve Efrin bugün Suriye muhalefetine, yarın Suriye iktidarına rağmen yaşayabilir mi? Halen Oamışlo’da tüm kamu kurumlarındaki görevlilerin maaşlarını Baas rejimi ödüyorsa Özerklik nasıl yaşayacak Şam’a rağmen? Eski ya da yeni Şam rejimi kabul etmezse ne olacak? Kürt siyaseti kendi içerisindeki parçalı durumu aşamazsa bir bütün olarak nelerle yüzleşecek? Yanıt bekleyen sorular bunlar.
ÖSP olarak, iç ayrılıklara ve PYD’nin kimi meselelerde “ben yaptım oldubitti” gibi benmerkezci tavrına rağmen kendi aralarında anlaşıp atılan adımlara ortak bir içerik katarak birlikte sahiplenmeyi öneriyoruz. Zira Batı Kürdistan özerkliği, DTK’nın Kuzey’de ilan ettiği özerkliğe dönüşürse bunda tüm Kürt siyaseti, özelde de Batı Kürdistan halkı zarar görecek.
4- Rojava’nın geleceği bir yanıyla Kürt halkının KYK altında birliği ve direnişine diğer yanıyla Baas rejiminin geleceğine bağlıdır. Baas rejimi, “Kürtler şimdilik düşmanlarıma karşı savaşıyor, sonra Allah kerim” tümüyle hesaplaşmayı sonraya bıraktı. Şimdilik Kürtlere dokunmadı çünkü gücünü bölmek istemedi yarın iktidarda kalırsa ilk işi, Kürtlere “silahı bırak konuşalım” diyeceği açık. Demek ki Baas rejimi ayakta durdukça, ister muhalefeti geriletsin ister uzlaşıp ortaklaşsın her iki durumda da okların sivri ucunu Kürtlere çevireceğini bilerek hazırlanmalı Kütler.
Bu bilinçle tüm iç sorun ve anlaşmalıklara rağmen Batı Kürdistan siyaseti KYK şemsiyesi altında siyasi, askeri, mali birliğini yaratarak kantonlaşmayı değil federatif çözümü hedeflemeli.
5- PKK, PYD kaynaklarında; “Kürtler Rojava’da zaten statüsünü belirlemiş. Önder Öcalan’ın düşünceleri doğrultusunda demokratik moderniteyi kurduğunu, bu sitemin model olduğu”, “Rojava’da görevimiz Ortadoğu’da öncü roldür”. “Rojava’da ikinci aşamaya geçildi”. “Askeri ve siyasi zafer toplumsal zafere eviriliyor”. “Rojava da politik ve toplumsal devrim gerçekleşti” şeklindeki abartılı değerlendirmelerden uzak durulmalı çünkü onaylanan “Toplumsal sözleşme” burjuva demokratik bir içeriğe sahip olup zaten bundan ilerisi de beklenemez!
6 – Çözüme dönük acil olarak silahların susması ve yaşamın normale dönmesinin ardından seçimle yeni Suriye federal sistemiyle birlikte federal Batı Kürdistan’ın belirlenmesi savunulmalı.
29-01-2014
Sayı:246
Tarih: 1 Şubat 2014