Bağımsızlık referandumunu destekleme panellerindeki konuşmalarımı belirli alt başlıklar halinde özetleyeceğim. Gerçi Antep paneli kayıtları paylaşıldı ama çok dinamik ve verimli bir tartışmaya sahne olan Adıyaman paneli kayıtları teknik hata sonucu izleyici izleyemedi. Dolayısıyla konuşmalarımı başlıklar halinde özetleyeceğim.
Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer yazıları için tıklayın
Başta hepinizi Bağımsızlık Referandumunu Destekleme İnisiyatifi adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Neden Partim adına değil de Bağımsızlık Referandumunu Destekleme İnisiyatifi adına selamladım? Çünkü beş parti şunun üzerinde anlaştık; “25 Eylül’e kadar biz Referandum Partisi gibi davranacağız” dedik.
*Konuşmama geçmeden evvel, önce Van sonra Batman valisi, İnisiyatifin düzenlediği kapalı salon toplantılarını yasakladı. Kapalı mekanlarda ve yasal-meşru partilerce düzenlenmiş olmasına rağmen etkinliklerimizin yasaklamalarını,
*Türkiye’nin, Efrin’e dönük kuşatma ve saldırılarını,
*Hükümet yeni KHK ile bin civarında kamu görevlisini ihraç etti yani açlık ve sefalete mahkum etmesini, Diyarbakır’da gazete ve ajans kapatmalarını… kınıyoruz.
I – Her halk gibi halkımızın da kendi kaderini belirleme hakkı var!
Öncelikle her halk her millet gibi halkımızın da KUKTH var ve bu hakkını 25 Eylül’de bağımsız devletini kurmaktan yana kullanmak istiyor. Bu doğal haklarıdır! Ayrıca Kürdistan halkları kendi kendini yönetme hakkının yanı sıra kendini yönetmeyi başaracak on yılların siyasi, diplomatik, kültürel, askeri deneyimine de sahiptir! Kaldı ki Irak merkezi rejimi de, Kürt halkı ve siyasetine bağımsızlık dışında bir seçenek de bırakmadı. Şöyle ki;
II –Bu kez Şii Çoğunluk BAAS’ın ırkçı-mezhepçi gömleğini giydi!
Dün Irak BAAS rejimi halklara-inançlara, ırkçı-Sünni mezhepçi gömleği zorla giydiriyordu. Bu deli gömleğinden Kürtlerin yanı sıra Şiiler de büyük baskı ve zarar görmekteydi. Saddam liderliğinden BAAS rejiminin devrilmesiyle Kürtler ulusal yönden özgürlüğe adım atarken, Şiiler de mezhep-inanç yönünde özgürleştiler. Özgürleşmeye özgürleşti Şii Arap çoğunluk ama iktidar olan Şii çoğunluk çok geçmeden BAAS rejiminin ırkçı-mezhepçi gömleğini kendileri giymeye başladı. Yani Irak Şii rejimi ekonomik-siyasi-askeri…uygulamalarıyla, halkımıza ayrılmaktan başka seçenek bırakmıyor.
III – 25 Eylül yaklaştıkça Güney Kürdistan’a artan baskılar ile paralel destek de büyümektedir.
Bağımsızlık referandumu günü yaklaştıkça, başta dört sömürgeci devlet olmak üzere Güney Kürdistan siyaseti üzerinde dört taraftan ekonomi- askeri-diplomatik ve siyasi baskı-kuşatma da ağırlaşıyor. Elbette tüm baskı ve kuşatmalarının odağında, referandumdan vazgeçin çağrısı bulunuyor.
Başta başkan Barzani olmak üzere, Kürdistan hükümeti ve siyasal dinamikleri, tüm baskılara “başımızı veririz geri dönmeyiz” kararlılığıyla durduklarını görmekteyiz. Güneyli kardeşlerimiz direndikçe, bize hem güç ve moral veriyor hem de onları sahiplenmeye bizi daha da motive ediyor.
Evet, baskı ve kuşatma çok yönlü ağırlaşarak sürüyor ama buna karşın gerek Kürdistan parçalarında gerekse uluslar arası camiada, Güneyli halkımızın bağımsızlık referandumuna destek de gün geçtik büyüyor. Bu desteği büyütmek için elbirliğiyle mücadele edelim diye size-herkese çağrı da bulunuyoruz.
IV- Kürdistan meselesinde İran ile Türkiye ortaklaşmasına hep dikkat çektik
Biz Kürdistan meselesinde Türkiye ve özellikle de İran’a dikkat çektik hep. Hem köklü devlet geleneği hem de derin siyasetleri nedeniyle İran’ı hep altını çizerek işaret ettik. Hatta bir yazımda büyük şeytan olarak tarif ettim. İran’ın derin siyaset aklı ve oyunlarıyla ancak ve ancak dünyanın akıl havuzundan beslenen İngiliz devlet aklının baş edebileceğini belirtmiştim.
30 yıl aradan sonra ilk kez İran Genelkurmay’ı Türkiye’de, hem de üç koca gün! Konu malum, Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna cepheden tavır alma. Görüşmelerde İran, ağırlıkla Güney Kürdistan bağımsızlık referandumuna karşı ortak tutum almayı öne çıkarırken, Türkiye ise, ağırlıkla Efrin işgali için İran’ın desteğini istedi. Farklı öncelikleri nedeniyle şimdilik tam anlaşamadılar, iyi ki de anlaşamadılar! Şimdi anlaşmadılar ama yarın anlaşmayacakları anlamına gelmez. Gelmez çünkü 1928 Ağrı isyanına karşı sınır değiş-tokuşunda olduğu gibi yeri geldiğinde Kürdistan meselesinin bu iki devleti nasıl birleştirdiği görülmüştür.
V- Küresel-bölgesel aktörlerin tutumu önemli ama asıl olan halkımızın kararıdır
Uluslararası güç merkezlerinin bağımsızlık referandumuna ilişkin tutumlarına gelince; genel olarak devletlerin bir resmi bir de fiili politikaları olur ve resmi politikaları ile resmi politikaları çoğunlukla örtüşmez.
Kürdistan meselesinde aynı şeyi izlemekteyiz. Başta ABD ve müttefiklerinin resmi siyasetlerinde, “şimdi referandum zamanı değil, Irak’ın birliğinden yanayız” deniyor. Çünkü Irak’ta Kürtler kadar Şiileri de gözetip tümüyle İran’ın kucağına atmak gibi hedefleri var. Ancak fiili siyasetlerinde ise bağımsız Kürdistan’a karşı olmadıkları görülüyor. En azından biz süreci böyle okuyoruz. Daha özelde irdelendiğinde, Batı ekseninin 20. Yy.da Kürtlere karşı izledikleri politikalarını telafi etme yönelimlerinin bölgesel çıkarlarıyla örtüşmesi de var.
Doğu ekseni ise, genelde statüko ve mevcut sınırların birliğini savunuyor. Asya’da yeni devlet sınırları çizilirse bunun kendilerine de yansıyacağını ve dolayısıyla en net İran politikasında görüldüğü gibi; Irak ve Suriye’nin toprak birliği üzerinden kendi birliklerini savunuyorlar.
Uluslar arası destek önemli ama asıl önemli olan önce Güneyli halkımızın ve siyasetlerinin kararlı duruşudur. İkinci olarak da dört parçada Kürdistan halklarının dinamik desteğidir. Kürdistan siyasetinin ve halklarının kararlı duruş ve tutumları uluslar arası desteğin sağlanmasının da teminatıdır.
VI – Biz Kuzeyliler, bağımsızlık referandumu için şimdiden ne yapabiliriz?
Başta sizleri, Güneyin bağımsızlığı, “bizim de bağımsızlığımızdır” bilinç ve kararlılığıyla sahiplenmeye çağırıyoruz. Güneyin bağımsızlığı ve Rojava’nın statü elde etmesi bizimdir sahipleniyoruz bilinç ve kararlığıyla davranırsak Güney kazanır, Rojava kazanır hepimiz kazanırız.
Daha önce yazdığım gibi; “Qamışlo, Mehabad, Amed’li olarak; kültürümüz, tarihimiz, acılarımız, sevinçlerimiz Hewler ile aynı coğrafyanın aynı kaynağından beslenip geliyor. Hewler’in bağımsızlığına sahip çıkalım destekleyelim diye çağrıda bulunuyoruz!” demiştim ki bunu tekrarlıyoruz.
26 Eylül sabahı Hewler’in yüksek katılımlı evet ile kalkacağı sevinç halayına; Amed’i, Qamışlo’su, Mehabad’ıyla, diaspora ve metropollerdeki milyonlarla hepinizi katılmaya ve bunun için şimdiden hepinizi bulunduğunuz her yerde aktif propaganda yapmaya çağırıyoruz.
Güneyli kardeşlerimizin bağımsızlık referandumunu AMASIZ-FAKATSIZ desteklemeye, yüksek oranda evet için herkesi elinde ne geliyorsa yapmaya ÇAĞIRIYORUZ!
VII – Türkiyeli siyasal parti ve sivil kurumlara ÇAĞRIMIZIDIR;
“biz anlatıyoruz siz inanmıyorsunuz, buyurun gidin aşağıda belirteceklerimizi Hewler’de gözlemleyin ve gözlemlerinizi halklarla paylaşın” dedik, diyoruz!
İnisiyatif adına Ankara’daki görüşmelerimizde, tüm siyasal ve sivil kurumlara: “25 Eylül’de Hewler’e gözlemci heyet gönderin” çağrı ve ısrarında bulunduk. Parti, sendika, sivil kurum temsilcileri ile bağımsız şahsiyetleri 25 Eylül’de Hewler’de/Kürdistan’da olmaya çağırdık, çağıralım. Çağıralım ve şunu önerelim: lütfen kurumunuz adına bir heyetle gidin Güney Kürdistan’a ve şunları yerinde gözlemleyin:
*Güney Kürdistan daha devletleşmeden farklı halklara ve inançlara yönelik uygulamalarıyla Ortadoğu’da özgürlükler havzası olmaya şimdiden aday mıdır?
*Beş resmi dil uygulaması doğru mudur ve pratikte nasıl işliyor, halklar ne diyor?
*Devletin inanç kurumlaşmasında, sekiz ayrı inancın temsilcisi temsil ediliyor deniyor. Doğru mudur? Doğruysa bu nasıl işliyor?
*25 Eylül bağımsızlık referandumunda dört dilden (Arapça, Türkmence, Süryanice, Kürtçe) oy pusulası basıldı mı? Özellikle Kürdistan’daki Arap, Türkmen, Süryaniler… bu adımı nasıl görüyor?
*Mesut Barzani, “biz ulus devlet değil çok bölgeli, çok dinli vatandaşlığa dayalı bir demokratik devlet kuruyoruz” diyor. Gerçekten böyle midir ve bunun halklarda, inançlarda karşılığı nedir?
*Ve önemlisi, referandum sürecinde herkes özgür iradesiyle “evet” ya da “hayır” propagandasını sürdürme koşullarına sahip miydi değil miydi?
Bunları yerinde gözlemleyin ve gelin Türkiye, İran başta olmak üzere bölge halklarıyla paylaşın çağrımızda ısrar ediyoruz. Herkesi de özellikle Türkiyeli siyasi ve sivil kurumlar üzerinde bu demokratik ısrarı sürdürmeye çağırıyoruz.
VIII- Bağımsızlık referandumu Kürdistanlılarda, partiler-parçalar üstü ulusal demokratik kimlik oluşturuyor!
Dün IŞİD’in kuşatıp düşürmek istediği küçük Kobanê üzerinde partiler ve parçalar üstü bir dayanışma gerçekleşmişti. Her parça ve diasporadan Kürdistanlılar partiler üstü bir ulusal demokratik tutumla Kobanê için ayağa kalktı ve destekledi. Hiç kimse, “Kobanê filan parti veya örgüt etkinliğindedir bize ne” tutumuna girmeden büyük bir heyecan ve kararlılıkla Kobanê için ayağa kalktı. Bunun içindir ki, Peşmerge Habur’dan geçip Kobanê’ye doğru karayolu ile yol alırken yol boyu tüm Kürdistanlılar aynı parti üstü bir duruşla Kürdistan bayrağı ile giden Peşmergeye selama durdular.
Kobanê ile dayanışma nasıl ki partiler-parçalar üstü bir ruhla Kürdistanlılarda bir sahiplenme-dayanışma bilinci oluşturduysa, bağımsızlık referandumu çok daha kapsamlı olarak parti-parça üstü bir bilinçle “Güneyin bağımsızlığı bizimdir” sahiplenme kararlılığını yarattı. Şunun altını çiziyorum; Güney Kürdistan bağımsızlık referandumu Kürtler arasında, partiler ve parçalar üstü bir ulusal demokratik kimlik oluşturuyor. Bunu büyütelim. Kuzey Kürdistan’da hiçbir parti taraftarı bağımsızlık referandumuna karşı durmuyor tersine destekliyor. Siyasetin bunun değerlendirmesi lazım.
IX – Parçalar arası Ulusal Kongre mi istiyoruz? Buyurun bağımsızlık referandumu üzerinden o zemini büyütelim!
Ulusal Kongreye (UK) giden yol, az-çok partiler ve parçalar üstü bir siyasal kimliğin oluşmasına bağlıdır. Bağımsızlık referandumu sürecinde güçlenen bu kimlik oluşumuna omuz verip güçlendirelim. Yani ulusal çıkarları, pratikte parti çıkarlarının hatta parça çıkarlarının önüne koyma zamanı ve sınavı.
Bu arada şunun altını çizelim; Hewler’in Kürdistan’ın siyaset merkezi konumu bağımsızlık referandumu sonrası daha da güçlenecek ki Ulusal Kongre olmadan da Hewlêr bu yükü taşıyamaz.
Şunu da ekleyelim, UK önerisinde bulunanlar buyursunlar önce bağımsızlık referandumuna omuz versinler ve parçalarda ulusal ittifakta az-çok yol alsınlar!
X- Herkesi fotoğrafın büyüğünü görerek davranmaya çağırıyoruz.
Şirin Efrin’in işgaline karşı duralım! Ve fotoğrafın büyüğüne bakalım:
Erdoğan Efrin’i işgal nedenini ilk kez doğrudan tarif ederek şöyle dedi: “Efrin PYD’nin Akdeniz’e açılma projesidir” bir kez daha açık konuştu. .
Bundan hareketle Erdoğan’ın “çok yakında bu konuda yeni ve önemli adımlarımız olacak” diyerek işgali işaret etti. Derken harekât öncesi ön harekat başlamış görünüyor. Demem o ki, Kürt halkının gözü-kulağı ve yüreği Hewler’deyken Efrin’i unutmasınlar!
Hiç kimse bugünkü Güney ile Rojava gerilim üzerinden kalıcı sonuçlar üretmesin. Hiç kimse PDK ile PKK geriliminden hareketle “iki parçanın birliği olmaz” demesin! YNK ile PDK gerilimi ve hatta çatışmasını hatırlayın. En son YNK’nin İran desteğiyle Hewler’i aldığı, buna karşın Saddam ile anlaşan PDK’nin ise tersinden bir taarruzla Süleymaniye ile YNK karargahına el koymasını ve yaşamının yitiren peşmergeleri hatırlayın! Ve uzun süreden beri özellikle de son bağımsızlık referandumu kararından beri PDK ile YNK’nin nasıl birlikte hareket ettiklerini düşünün. Kısacası fotoğrafın büyüğü şudur; Güney ile Rojava’nın birliğidir ve herkes bunu dikkate alarak hareket edip pozisyon. 25-08-2017