“Hayır” demenin demokratik bir yanı var: Mevcut durumdan daha geriye, daha kötüye gidişin önünü kesmek. Salt mevcut durumu korumak bile, dayatılan değişikliklere karşın, izafi olarak bir demokrasi savunusudur.
Hüseyin Şengül / Bianet
Anayasa referandumu daha çok, kararsız ve sandığa gitmeme eğilimi taşıyan seçmenler üzerinden yürümektedir. Toplumda evetçilerin de hayırcıların da genel hatları çizilerek alanları belirlenmiş durumda. Geriye kararsızlar alanı kalıyor ki, referandum kampanyası bu önemli alan üzerinde yoğunlaşırken, böyle bir ortamdaki boykotçu tavır, tam da bu noktada “Hayır” aleyhinde, dolayısıyla “Evet” lehinde bir sonuca yol açma riskini içeriyor.
Anayasa referandumu için boykot tavrını doğru bulan, bunu öneren çevreler var. Bilebildiğim kadarıyla boykot tavrını cılız ve utangaç biçimde seslendirenlerin hemen hepsi de sol kesimden. Kürt seçmen çevresinden açıkça boykotu dile getirenler olmasa da mevcut duruma bir küskünlüğün ve tepkininin ifadesi olarak bir miktar Kürt seçmenin sandığa gitmeme eğiliminin olduğu tahmin edilmekte. Elbette burada yerleri yurtları yakılmış, yıkılmış, dertleri başından aşkın çok sayıdaki Kürt insanı, gündelik hayatın idamesine ait büyük sorunlar yaşıyor oluşu nedeniyle referanduma mesafeli duruyor olabilirler.
Referandum süreci bize boykotçuların az sayıda olduğunu göstermekte. Boykotu öneren halihazırda ne bir siyasi yapı, ne etkin bir çevre, ne de kamuoyunda etkin isimler var. Böyle olmakla birlikte, boykot tavrının gerekçelerinin irdelenmesini mevcut koşullarda demokratik siyaset açısından önemsiyorum.
İkincisi, bu vesileyle referandumda kararsız seçmenlere ve sandığa gitme eğilimi olmayan seçmenlere, sandığa gitmemenin aritmetik olarak “Evet” kesimine yarayacağını ifade etmek istiyorum. Hayır eğilimi taşıyan veya evet vermeyecek olsa da bu referandumdan bana ne diyerek sandığa gitmeyen seçmenlerin boykotçu tavrı, içlerindeki “Hayır” oyu potansiyelinin açığa çıkmaması sonucunu doğurur ki, bu da “Evet” tarafına yarar. Örneğin sandığa 80 seçmen gitti. 40 oy hayır, 40 oy da evet tercihi çıktı. Sandığa gitmeyen 20 seçmenin içerisindeki kararsızlardan “Evet” oyu vermek istemeyen 1 seçmen sandığa giderek “Hayır” oyu kullansa, hayır tercihi 41, evet tercihi 40 olur. Gerek bu nedenle ve gerekse referandumun toplumdaki yarattığı yarılma nedeniyle, anayasa değişikliğine pasif bir muhalefet taşıyan seçmenlerin sandığa giderek oylarını kullanmaları, sonucu belirleyecek önemli bir etkendir.
İktidar kesimi, bunun bilincinde olduğu için özellikle HDP’yi destekleyen Kürt seçmenini sandıktan uzak tutmaya çalışacaktır. Zaten Kürt bölgesinde kimi sandıkların birleştirilerek oy kullanılacak sandıkların korucu köylerine konulduğundan söz ediliyor. Hayır kullanacak bir Kürt seçmen bu yolla sandığa gitmemeye zorlanıyor. Hal böyleyken, yani kararsız seçmeni yanına çekemeyen iktidar, onu sandıktan uzak tutmaya çalışırken, solculuk veya demokrasi adına referandumu boykot etmeyi önermenin solculuğa da demokrasiye de zarar getireceğini yüksek sesle dile getirmek gerekiyor.
Boykotu önerenlerin en önemli gerekçesi mealen şöyle: “100 yıla yakın güdük bir demokrasiden ibaret olan parlamenter sistemle yönetilen bu ülkede tam demokrasi olmadı. Mevcut sistem başta Kürt sorunu olmak üzere toplumun birçok temel sorununu çözmedi. Hatta sorunlara kaynaklık etti. Halbuki bizim acil talebimiz tam demokrasidir. ‘Evet’ diyenlerin de ‘Hayır’ diyenlerin de böyle bir talebi yoktur. Demokrasi talebi olmayan her iki seçenekten birini ne diye tercih edelim ki? Bu nedenle doğru tercih, sandığa gitmemektir.’
Bu tavır bana iki tarihi dönemi hatırlattı. Bunlardan biri, 1930’lu yıllardaki Komüntern’in faşizm tezlerini (Dimitrov, Togliatti gibiler) ve sosyal demokratlarla ittifakı berhava eden politik tutumu hatırlattı. Bir diğeri ise, 70’li yıllarda Türkiye solundaki meşhur “Filipin Demokrasisi” deyimini hatırlattı. Göstermelik parlamentonun bir aldatmacadan ibaret olduğunun örneği olarak Filipin ülkesi gösterilirdi. Bu deyim, dönemin solunun demokrasiyle kurduğu ilişkinin ve demokrasi anlayışının (sınıf demokrasisi) önemli bir göstergesiydi. Haydi 1970’lerin Türkiye’sinde ve dünya konjonktüründe bunun biraz olsun anlaşılır bir tarafı vardı, diyelim. Fakat 2017’deyiz!
“Evet”çilerin de “Hayır”cıların da demokratik bir anayasa sunumları, talepleri yok, doğru. Ancak “Hayır” demenin demokratik bir yanı var: Mevcut durumdan daha geriye, daha kötüye gidişin önünü kesmek. Salt mevcut durumu korumak bile, dayatılan değişikliklere karşın, izafi olarak bir demokrasi savunusudur.
Ayrıca öyle siyasal durumlar olur ki, demokrasiyi talep etmeyenlerin bile bir eylemi, nesnel olarak demokrasiye hizmet edebilir. Toplumun farklı siyasal kesimlerinin “Hayır” başlığı altında birleşmelerini, bu kesimlerin hepsinin öznelerinde bir demokrasi talebi olduğuyla açıklayamayız. Böyle bir şey de yok zaten! Siyasal tahliller artık dünün dünyasında genel olarak 20. yüzyılın paradigmalarıyla yapılamaz ki, o da içinde yanlışlar taşıyordu. Bunu söylerken sınıf gerçekliğini yok saymıyorum, tersine bu gerçeklik sürecinin ciddi değişimler geçirdiğini ve yeni paradigmaların kurulması gerektiğini ifade etmeye çalışıyorum.
Boykotu savunanların argümanlarından biri de boykotun muhalif bir tutum olduğu iddiasıdır! Elbette boykot da bir tavırdır. Bunu eleştirebilirim ancak boykotu savunanları suçlayamam.
Bu iddia sahipleri solculuğun sisteme muhalifliği gereğinden hareketle, bu somut durum karşısında kendilerini açığa düşürmemek için, boykot tavrına muhalif bir elbise giydiriyorlar. Böylece kendileri de solculuğun şanı olarak muhalif tavırlarını sonuna kadar savunmuş oluyorlar!
Boykot tavrını evet ile hayır seçeneğinin ikileminden/sıkışmışlığından bir kurtuluş, bir bağımsız duruş ve dolayısıyla egemen güçlere/sisteme teslim olamama argümanlarıyla gerekçelendirenler yanılıyor.
Neden?
Bi kere hayır demek, bugünkü mevcut anayasayı (12 Eylül Anayasası artığını) savunmak anlamına gelmez.
İkincisi, iktidarın istediği anayasa değişikliği tek adam yolunu açtığı ve bunun ise, az buçuk var olan demokratik hakları yok edeceği için hayır denilmelidir.
Evet demek, mevcut anayasanın çok daha gerisine düşen hukuki ve siyasal bir yapıya denk düşer. Bu yapının demokrasi ile yönetilen rejimlerde yeri yoktur.
Hayır diyerek bu anayasa değişiklik metninin reddi, her şeyden önce demokratik bir anayasa yapma imkanının önünü açar. Bunun altını özellikle çiziyorum! Bu imkân değerlendirilebilir ya da değerlendirilemez, bu işin bir başka boyutu. Bu ülkede en azından yakın gelecekte yeni ve demokratik bir anayasa yapma imkânı yok, bu nedenle hayır demek demokrasi lehine bir anlam ifade etmez demenin bir siyaset yapmaktan çok, bir siyasetsiz siyaset yapmak anlamına gelir. Tehlikeli bir tavırdır bu, çünkü anayasa değişiklik teklifinin kabulü eylemine dolaylı destektir. Referandumda evet çıkması, egemenlerin keyfiliğine sürat kazandırır, özgürlükler ve haklar tamamen rafa kaldırılır, toplum mengeneye alınır vb. (HG/EA)
Kaynak: BİANET
Hüseyin Şengül
1957 Sivas Akpınar köyü doğumlu. Emekli. Evli ve iki oğlu var. “Sivas Akpınar’ın Yazısız Tarihi”, “Bir Gezi Bin Renk”, “Narın ve Şarabın Harında” (şiir), “Sisyphos’un Kaderi” adlı kitapları var. Bir dönem ‘Bizimkenthaber’ adlı site dergisinde yayın yönetmenliği ve Gerçek Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı. Gazetemistanbul’da yazıyor.
Referandumla ilgili makaleler
http://rojnameyanewroz2.com/hitler-almanyasi-ve-erdogan-turkiyesi-9763.html
http://rojnameyanewroz2.com/referandumun-akpcesi-9990.html
http://rojnameyanewroz2.com/temel-demirer-10107.html
http://rojnameyanewroz2.com/referandumda-neye-hayir-diyecegiz-8257.html