Site icon Rojnameya Newroz

YEDİ NOKTA YA DA YETER ARTIK

“Kanımca adaletin olmadığı dünyanın sonu çoktan gelmiş demektir. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır, haksızlık vardır, kötülük vardır. Adalet yoksa hiçbir şey yoktur.

Bu durumda tek talebim adalettir. Nihayetinde ne ve nasıl olursa olsun kendinize yakışan bir karar alacağınızdan da asla şüphem yok.

Karar sizin…”

YEDİ NOKTA YA DA YETER ARTIK

TEMEL DEMİRER / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

“Adalet, insanın

kendi üzerine

düşeni yapmasıdır.”[1]

20 Ağustos 2017 tarihinde Suruç Anması’nda yaptığım konuşmadan ötürü tastamına 1348 gün ya da 44 ay 11 gündür yargılanıyorum. Ancak 18 yılda sonuçlanan davalara bakınca kendimi “şanslı” mı hissetmeliyim acaba?![2]

Bugün, 30 Mart 2021’de, Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki 2017/107940 Soruşturma; 2018/35957 Esas; 2018/25144 İddianame No’lu davanın yedinci duruşması…

BİR

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Edip Şahiner’in (39783) 26 Eylül 2018 tarihi “iddianame”sine göre “Suçu ve Suçluyu Övmek”ten Türk Ceza Kanunu 215/1, 53/1, 63 maddesi uyarınca cezalandırılmam isteniyor.

Kanımca hukuktan nasibini alamamış bu “iddianame”; “Şüpheli hakkında herhangi bir terör örgütü ile iltisakının araştırılması amacıyla ilgili kolluk birimlerine müzekkere yazıldığı, gelen cevabi yazıda şüphelinin PKK/KCK silahlı terör örgütü ve sol tandanslı terör örgütleri tarafından düzenlenen eylem ve etkinliklere katılan şahıslardan olduğu yönünde bilgiler elde edildiği,” ifadesinde de görüldüğü üzere, “Argumentum primarium/ Önemli delil. Çürütülemez delil,”ler yerine polis söylentilerine itibar etmektedir. (Yeri gelmişken sorayım: eğer “PKK/KCK silahlı terör örgütü ve sol tandanslı terör örgütleri tarafından düzenlenen eylem ve etkinliklere katılmış” isem polis niye görevini yapıp beni tutuklamadı ki?)

Hatırlatmalıyım: “Absoluta sententia expositore non indiget/ Mükemmel ve mutlak bir hüküm yorumcu gerektirmez,”[3] der hukuk ilkeleri. Ancak beni “mahkûm ettirmek”te kararlı “iddianame” bu hukuk ilkesini de; “Actori incumbit onus probandi/ İspat yükü davacıya aittir,”[4] zorunluluğunu da “es” geçmektedir!

Sormadan geçmemeliyim: “Yukarıda anlatılan eylem ve bütün dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde şüphelinin üzerine atılı suçu işlediği yönünde yeterli delil elde edilmiş olup,” denilen iddianamede savcının 16 satırlık yorumlarında ifade ettiği “YETERLİ DELİL” nedir acaba? “İddianame”de bunun yanıtı yok. Yani “delil” değil, savcının öznel hükmü var sadece!

Ancak burada savcının öznel hükmüne Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, ‘İçtihat Metni’ niteliğindeki tarihi kararının itirazı var! “Nasıl” mı?

Adli hataların önüne geçilebilmesinin en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo/ kuşkudan sanık yararlanır’ ilkesi olduğuna dikkat çeken Kurul, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulunun, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesi olduğuna karar verdi.

Kararda şöyle denildi: “Ceza mahkûmiyeti, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O hâlde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.”[5]

İKİ

Sokrates’in, “Kendini bil,” uyarısını kulağına küpe eden birisi olarak; Marcus Tillius Cicero’nun, “Adaletten yoksun olan hiçbir şey ahlâken doğru olamaz”; Albert Camus’nün, “Adalet olmadan düzen olmaz”; Nathaniel Hawthorne’un, “Dünya, bütün ileri hareketleri huzursuz kimselere borçludur,” uyarılarına müthiş değer atfederken; “Hürriyet bizim memleketimizde bir gazete ismidir, bir de Anka kuşudur. Konuşmak korku… Yazmak korku,”[6] saptamasının da altını durmadan çizerim.

Meselenin özü, IŞİD’in ve dolaylı bağıntılarının eseri Suruç Katliamı’na dair yaptığım konuşma yani ifade özgürlüğüdür!

Ancak öncelikle, davanın avukatı Serdil İzol’un, “Adalet için bağlantılar ortaya çıkarılmalı”[7] notunu düştüğü Suruç Katliamı’nı neden lanetlediğime değinmeliyim!

BoldMedya.com’un özel haberine göre, İngilizce yayın yapan ‘Nordic Monitor’ haber sitesi, Diyarbakır, Suruç, Ankara Garı ve Atatürk Havaalanı saldırılarının planlayıcısı olarak bilinen IŞİD militanı İlhami Balı, Milli İstihbarat Teşkilâtı’nın (MİT) misafiri olarak Ankara Anadolu Otel’de konakladığını ortaya çıkardı.[8]

Ayrıca Suruç’ta 20 Temmuz 2015 günü 34 kişiyi öldüren canlı bomba Şeyh Abdurrahman Alagöz hakkındaki “terör nitelikli aranan şahıs” kaydının, 16 Haziran 2015’de Suruç Emniyet Müdürlüğü’ne ulaştığı ve Emniyetin, patlamanın meydana geldiği Amara Kültür Merkezi’ne girenleri aramak üzere polis görevlendirmediği de ortaya çıktı.[9]

Böylesine soru işaretleriyle yüklü bir konuda yaptığım konuşma, nasıl olur da “Suçu ve Suçluyu Övmek”ten yargılanmaya kalkışılabilir. Hem benzer konuda ve isnattan Mardin 4’ncü Ağır Ceza Mahkemesi Şemşa Yurtgül’e beraat kararı vermişken![10]

Uluslararası planda takip edilen[11] dava(m)da herhangi bir “suç” söz konusu değilken; ayrıca Adil Okay,[12] İhsan Hacıbektaşoğlu[13] gibi birçok değerli kalemin de işaret ettiği gibi, ben de “suçlu” falan değilim.

ÜÇ

Soru(n) ifade özgürlüğüne karşı tavıra mündemiçtir; hepsi bu!

Özellikle “Düşünmek Serbest, Söylemek Suç”[14] ilan edilmişken; “Özgür Düşünce”den;[15] “İfade Özgürlüğünü Korumak”tan[16] ve “Benim Özgürlüğüme Katlanacaksın”[17] uyarılarına ilişkin “Düşünce Özgürlüğü Nerede Başlar?”[18] sorusunun yanıtının aranıp; “Özgür Düşünce Susturulamaz”[19] diye haykırılan bir coğrafyada yaşa(tılı)rken…

Çiçero’nun, “Vivere est cogitare/ Yaşamak düşünmek demektir”; Vergilius’un “Mens agitat molem/ Yığınları harekete geçiren, fikirdir,” sözlerine atfen düşünceyi ifade özgürlüğünün vazgeçilmez olduğuna inananlardan ve Mehmed Uzun gibi, “Eğer bir ülkede insan hakları ayaklar altındaysa, düşünce ve ifade özgürlüğü yoksa, bunlardan hepimiz sorumluyuz,” diyenlerdenim…

Ayrıca da da Karl Jaspers’in, “Düşünmek, insan olmanın başlangıcıdır”…

Ludwig Andreas Feuerbach’ın, “Sadece düşünen insan özgürdür”…

Michel de Montaigne’in, “Düşünce olmadan, geriye kalan her şey kör, sağır ve cansızdır”…

Mahatma Gandhi’nin, “Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak gibidir”…

Stefan Zweig’ın, “Bir fikir, ancak ifade edildiği zaman bir fikirdir”…

José Martí’nin, “Sadece tiranlık, özgürlüğün tam ifadesinden korkar”…

Sokrates’in, “Sizin İstediğiniz gibi konuşup yaşamaktansa kendi istediğim gibi konuşup ölmeyi yeğlerim”…

Friedrich Hegel’in, “İnsan eğer düşünmüyorsa özgür değildir, çünkü o zaman, bir başkasına göre davranır”…

Jean Paul Sartre’ın, “Düşünce özgürlüğünden yoksun olmak düşündüğünü söyleyememek değil hiç düşünememiş olmaktır”…

Paul Valéry’nin, “Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır”…

Albert Einstein’ın, “İfade özgürlüğünü, yasalar tek başına garanti edemez. Herkesin kendi düşüncesini, cezalandırma olmaksızın açıklayabilmesi için toplumda hoşgörü mevcut olmalıdır,” betimlemelerindeki üzere yaşamaya gayret ederim

Kolay mı? “Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez,” diyen Sokrates etikle yaşamı birbirinden ayırmazken; hayatı özgürce sorgulamasının bedelini ise hayatıyla öder. Oysa ölüm cezasına hep karşı çıkmıştı…

Bu tabloda çoktandır buharlaşıp tükenmeye yüz tutan ahlâk/etik felsefesini şöyle formüle etmişti Immanuel Kant: “Öyle davran ki, davranışların genel kural hâline gelsin”…

Ancak düşünceyi ifade konusunda yaşa(tıl)dıklarımızın tarihi de oldukça kadimdir.

Bilmiyorum değilim; “geçmişte yaşanmaz/ praeteritum non viviturte)” der Roma Hukuku ilkesi!

Lakin bizde böyle değil! İktidar/lar, özgürlüğe dair siyasi irade taşımıyor ve düşünceyi ifade etmeyi cezalandırmaktan vazgeçmiyorlar.

“Hep böyle oldu”! Özel ve genel anlamda geç(me)mişle ilgili sayısız örnek vermem mümkün: 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) 141/142, 311/312 vb’leri! Bu maddelerin tümünü hatırlarım! Bunlar “komünizm propagandası”, “milli duyguları zayıflatma”, “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”, vb’leriyle ilgiliydi…

1991’den itibaren bazı TCK maddeleri (141,142 vb. maddeler) kaldırıldı, bazıları da kısmi değişikliklere uğradı (312. madde)…

Ne yazıktır ki bir çok şey başkalaşmış gibi görünse de, zihniyet her daim yerli yerindeydi; Giuseppe Tomasi di Lampedusa’nın, “Hiçbir şey değişmesin istiyorsan, her şeyi değiştirir gibi yap” ilkesindeki üzere!

Evet, ne yazıktır ki değişen bir şey yok! Mahkemelerde sayısını hatırlayamadığım kadar yargılandım…

Mesela İstanbul (Anadolu) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2017/1596617 no’lu “Halkı Kin ve Düşmanlığa Alenen Tahrik Etme” soruşturmasında 2019/107433 nolu karar ile (Furkan Okudan 194479) “kovuşturmaya yapılmasına yer olmadığına” hükmedildi.

Ayrıca geçenlerde, 25 Eylül 2020’de “1) “Halkı Kin, Nefret ve Düşmanlığa Tahrik, Aşağılama”, 2) “Cumhurbaşkanına Hakaret”, 3) “Terör Örgütüne Üye Olmak”, 4) “Terör Örgütü Propagandası Yapmak”…”tan gözaltına alınıp, dört gün sonra da “takipsizlik kararı”yla (İst. Cum. Başsavcılığı, 2020/131956) serbest bırakıldım.

Yine Tunceli 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 14 Ocak 2021’de, 2020/2588 Soruşturma, 2020/535 Esas ve 2020/185 No’lu İddianame ile isnat edilen “Terör Örgütü Propagandası Yapmak” suçlaması(?) ile açılan davanın ikinci celsesi de 28 Ocak 2021’de (Karar No:2021/ 15) beraatla neticelendi.

Bu tür lüzumsuz zaman kayıplarının aslî nedeni Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 9.2.2016 tarihli ve E. 2015/7466, K. 2016/1025 sayılı kararındaki, “Terör örgütünün propagandası suçunun oluşumu için; faaliyetleri devam eden bir terör örgütünün cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemleri teşvik edecek şekilde yapılması gereklidir,” hükmünün görmezden gelinmesi yatmaktadır.

Tıpkı bana yöneltilen atılı “suçun” oluşma zemininin bulunmadığı gibi…

Kaldı ki suçlamaya konu konuşmamın hiçbir yerinde “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösterecek veya övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek” bir ifade ve/veya ibare de yoktur.

DÖRT

Hemen her çevreden, “… ‘Adaletin bu mu dünyâ’ haykırışlarını duyan yok mu? Hukuk bu mu?”[20] tepkilerinin yükseldiği bir hâldeyiz…

“Yargı Eleştirileri”nden[21] “Çocuk Hâkimler”e…[22]

“Tutarsız Yargı”dan,[23] “Saray Yargısı”[24] saptamalarına…

“Yargı Güvenliği”nden,[25] “Yargının Hâli”ne[26] dair itirazlara…

 “… ‘Hukuk Reformu’ mu Dediniz?”,[27] “Siz Hâlâ Adalete Güveniyor musunuz?”[28] soru(n)larına uzanan geniş spektrumda Giorgio Agamben’ın, ‘İstisna Hâli’nde[29] işaret ettiği “hukukun silaha dönüşmesi” mefhumu ve buna uygun başkalaşım hâl(ler)i öne çık(artıl)ıyor.

Hızla birkaç örnek aktarıyorum…

i) Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre, 2018’de erişkin nüfusun yüzde 19.6’sı şüpheli olarak soruşturma geçirdi. 2018 yılında şüpheli yurttaş sayısı 13 milyon 180 bine çıktı.[30] 2011’de 8 milyon 227 bin 710 olan şüpheli sayısı çoğu yıl nüfus artış hızından daha yüksek oranda arttı. 2018’in sonunda her beş kişiden birisi şüpheli hâle geldi…[31]

ii) Üniversitelerde bulunan 73 hukuk fakültesinin 29’unda dekanların vekâleten görev yaptığı açığa çıkarken 17’si ise hukukçu bile değil. Üniversitelerin neredeyse yarısını vekâleten yöneten dekanların içinde veterinerlik, kimya ve ilahiyat eğitimi alanlar var…[32]

iii) Polis, avukat MİT üçgeni; Soruşturmalarda takipsizlik vaadiyle FETÖ şüphelilerinden para topladılar. ‘FETÖ borsası’ soruşturmasında tamamlanan iddianameye göre, pasaport tahdidini, mal varlığına el koyma kararlarını kaldıracakları vaadiyle FETÖ şüphelilerinden para toplayan suç çetesinde avukatlar, polisler, bakanlık bürokratı ve MİT mensubu da yer alıyor…[33]

iv) Eski milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu, “uyuşturucu baronu” Zindaşti’yi tahliye eden hâkimi aradığını ancak baskı yapmadığını savundu. Prof. Dr. Kuzu, ifadesinde “Talimat ve telkinde bulunmaksızın düşüncemi iletmek amacıyla Cevdet Özcan’ı telefonla aradım,” dedi…[34]

v) Yargının geldiği duruma ilişkin bir bildiri yayımlayan 25 Baro HSK’nin siyasileştiği, avukatlara yapılan keyfi uygulamaların arttığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyulmadığına değinilerek Türkiye tarihinin en büyük yargı krizinin yaşandığı görüşünü dile getirdiği…[35]

vi) Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, AYM’ye 7 yılda 244 binin üzerinden bireysel başvuru yapıldığını ve 197 bin tanesinin sonuçlandırıldığını söyleyip, 47 bin dosyanın sonuç için beklediğini aktardı…[36]

İşler bu merkezdeyken; ‘Uluslararası Af Örgütü’nün, “Hukuku istismar eden kovuşturmalar var”;[37] “Türkiye’de ‘toplam özgürlük’ söz edilemeyecek bir kavram,”[38] notunu düşüp; ‘Freedom House’un ‘2018 Dünyada Özgürlükler Raporu’nda, Türkiye’nin “kısmen özgür” kategorisinden “özgür olmayan ülkeler” arasına alındığı[39] coğrafyamızda bunlar; elbette tesadüf değil!

Kolay mı?

AİHM’in, 2020 bilançosuna raporuna göre, Türkiye ifade özgürlüğü ihlâlinde başı çekiyor ve Rusya’dan sonra hakkında AİHM’ye en çok başvuru yapılan ikinci ülke konumundayken;[40] Mahkeme Türkiye hakkında 97 karar aldı. Bunlardan 85’inde AİHS’nin en az bir maddesinin ihlâl edildiğine hükmedildi. En çok ihlâl “ifade özgürlüğü”nden; ihlâllerin 31’i bu maddeden verildi.

İkinci sırada AİHS’nin 6’ncı maddesinde yer alan “Adil yargılanma hakkı” var. Bu başlıkta 21 ihlâl var.

Üçüncü sırada “Özgürlük ve güvenlik hakkı” başlığı altında tutuklulukla ilgili konuların düzenlendiği AİHS’nin 5’inci maddesi geliyor. Bu başlıkta 16 ihlâl kararı göze çarpıyor.[41]

Ayrıca AYM de, 23 Eylül 2012’de başlayan bireysel başvurulara ilişkin karara bağladığı 19 bin 529 dosyada 559 ihlâl kararına imza atarken; en çok hak ihlâli, 393 ile “adil yargılanma hakkı” konusunda verildi. İstatistiklere göre mahkemeye yapılan başvuru sayısı her yıl katlanarak artıyor. 2012’de 1342, 2013’te 9 bin 897, 2014’te 20 bin 578 başvuru yapılırken 2015’te ise 10 Nisan’a kadar 6 bin 250 bireysel başvuru yapıldı.[42]

Özetle “Hak ihlâlleri ülkesi olduğu”[43] belirtilen coğrafyamızda milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, “Türkiye’de haftada 230 bin 483, dakikada 23 kişi hakkında şüpheli sıfatıyla işlem yapıldı,” diyorken;[44] varın gerisini siz düşünün!

Dahası var; AYM, 7 yılda 2 bin 299 başvurucuya 67 milyon TL tazminat ödenmesine hükmedip; 2012 Eylül’den 2020’ye 253 bin 120 başvurudan 200 bin 694’ünü karara bağlarken, 8 bin 361 hak ihlâli kararı aldı. İktidarın yargıya müdahale ettiğini belirten milletvekili Özgür Özel, tarihin en büyük yargı krizinin yaşandığını söylüyor…[45]

BEŞ

Tüm bunlara bir de Kadir Has Üniversitesi’nin ‘Türkiye Eğilimleri Araştırması’na göre, toplumun yüzde 45.9’unun yargının siyasallaştığını düşündüğü[46] “Bağımlı Yargı” meselesi eklenmeli…

Ahmet Mümtaz Taylan’ın, “Türkiye’de hukuk kişiselleşti. Kamusal bir şey değil yani, kişisel artık”;[47] L. Doğan Tılıç’ın, “Başkan mülkün temelidir”;[48] Taner Timur’un, “Bugün yargıçların kaderinin ‘Reis’in ağzına bakan bir kurula bağlı olduğu bir rejimde yaşıyoruz,”[49] vurguları eşliğinde “Hukuk Devleti”nin,[50] “Cumhurbaşkanı ve Yargı Bağımsızlığı”nın[51] tartışıldığı bir ortamda Adana milletvekili Burhanettin Bulut, “Müebbet hapse mahkûm olmuş bir kişiyi kalkıp hemen beraat ettirme ya da tahliyesini verme gibi bir yola bir mahkeme nasıl gidebiliyor. Bu anlaşılabilir bir şey değil. Sağ olsun Adalet Bakanlığımız ve savcılarımız bu noktada adımlarını attılar. En kısa sürede yapılan operasyonda yakaladılar. Tekrar ceza uygulanmaya başladı. Şu an malum içeride,”[52] diyebilen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yargı bağımsızlığına gölge düşüren sözlerinden bazılarını “Saray Yargısı” alt başlığında şöyle aktarıyor:[53]

15 Temmuz 2008Ergenekon davasıyla ilgili olarak:“Ben bu davanın savcısıyım,” açıklamasını yaptı.
4 Nisan 2014Twitter’a erişim yasağının kaldırılması konusunda:“Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara uymak durumundayız. Ama saygı duymak zorunda değilim. Bu karara saygı duymuyorum,” diye konuştu.
24 Kasım 2014Galataport hakkında Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun yürütmeyi durdurma kararı üzerine:“Ben ülkemde bu yargıya nasıl güveneceğim, inanacağım? Cumhurbaşkanı hıyaneti vataniye içinde olursa suçludur. Peki yargıç hıyaneti vataniye içinde olursa nedir?” dedi.
17 Haziran 2017Adalet Yürüyüşü’nü gerçekleştiren Kemal Kılıçdaroğlu’na:“Yollar yürümekle aşınmaz. Bu yolla hukuk elde edeceklerini zannediyorlarsa bu da mümkün değil. Adalet pankartlarıyla dolaşmak adaleti getirmez. Yargı yarın sizi de davet ederse şaşmayın,” dedi.
7 Kasım 2018-31 Mart 2019Gerçekleştirilecek yerel seçimlerle ilgili konuştu:“Bu seçimlerde, teröre bulaşmış olanlar sandıktan çıkarsa, anında gereğini yapıp, kayyım tayinleriyle yolumuza devam edeceğiz.”
15 Aralık 2018Gazeteci Fatih Portakal’ı hedef aldı:“Bir tanesi TV ekranlarından kendini bilmez, haddini bilmez, edep yoksunu bir tanesi çıkmış sokağa davet ediyor. Ahlâksıza bak, ahlâksıza bak. Bu ne terbiyesizliktir? Zaten bunlara yargı gereken cevabı verecektir.”
23 Aralık 2018Sanatçı Metin Akpınar’ı hedef gösterdi:“Beni ipe götürecekmiş senin haddine mi? Biz şahadete inanmış insanlarız. Bunlar sanatçı müsveddesi. Şimdi yargıya hesabını versinler.”
21 Eylül 2019Selahattin Demirtaş’ın tutuklanması üzerine:“Sonuna kadar bu işin takipçisiyiz, takipçisi olacağız. Bunları bırakamayız.”

Tüm bunlardan sonra Yekta Güngör Özden’nin, “Hukukçuların bağımsızlık ve yansızlıklarının güvencesi, namusları ve onurlarıdır. Kişilikleri, meslek ahlâkının kaynağıdır. En büyük ve anlamlı sorumluluğun vicdan sorumluluğu olduğu bilinci gerçek hukukçunun temel anlayışıdır,”[54] sözlerini anımsatmadan geçilmemeli…

ALTI

Geçilmemeli çünkü; “Hak Hukuk Hak Getire”;[55] “Yargı, Neyin, Kimin Emrindedir?”;[56] “İktidarın Hukuku ‘Kişiye Özel’…”;[57] “Hâkimlik Sınavı da Yaz Boz Tahtası Oldu”;[58] “Yargıdan Çifte Standart”;[59] “Yine Adalet Sorunu”;[60] “Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanı Mican’ın Tehdidine İyi Hâl İndirimi: Hapis Yatmayacak”;[61] “Tecavüzcü Polislere İndirim Yağdı”;[62] “Tecavüzcü Polislere İyi Hâl İndirimi”;[63] “Hukuk ve Etik”;[64] “Adalet Mülkün Molozudur!”;[65] “Bağımlı Yargı”;[66] “Tutuklu Yargı”;[67] “Kırmızı Kartlık Savcı”;[68] “Savunmasız Yargı”;[69] “… ‘Hukuk Devleti’ mi?”;[70] “Ey Adalet!”[71] başlıklı haberlerin dört yanımızı kuşattığı iklimde AKP Denizli Milletvekili Cahit Özkan, hukukun kendisinin “özgürlükleri kısıtlamak” anlamına geldiğini öne sürüp, “Özgürlüğün kısıtlanması doğrudan hukuku ve hakkı ortaya çıkartır. Hukuk zaten özgürlüğün kısıtlanması anlamına gelir. Hayvanı kesersin yersin ama bir insanı öldüremezsin, bu hukuktur,”[72] derken; Akif Beki’nin bile, Hâkim ve savcılar, mağdurlarına karşı bir sorumluluk taşımıyorsa onları keyfi ve yanlış tutuklamalardan ne alıkoyacak?”[73] sorusunu dillendirdiği bir tabloyla yüz yüzeyiz…

İşte birkaç örnek!

i) “Hayata Dönüş Operasyonu” diye adlandırılan 19-22 Aralık Katliamında Bayrampaşa Hapishanesi’nde 12 tutsağın katledilmesine, onlarcasının yaralanmasına ilişkin yürütülen soruşturmayı geciktirdiği için “görevi kötüye kullanmak” suçundan 1 yıl hapis cezasına çarptırılan savcı Ali İhsan Demirel hakkındaki verilen karar Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından bozuldu. Karar oy çokluğu ile alındı. İki Ceza Genel Kurulu üyesi sanığa verilen cezanın “sanığa atılı suçun unsurlarıyla sabit olduğu”nu belirterek bozma kararına karşı oy kullandı…[74]

ii) HDP’li milletvekilleri hakkında jet hızıyla hazırlanıp “yargı” yolunu açan fezleke düzenlemesi, “Taksirle adam öldürmekten” zanlı olan AKP’nin Hatay milletvekili Hacı Bayram Türkoğlu’ya işlemiyor…[75]

iii) Savcılık, Yalova Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi’nde görev yapan Doç. Dr. Ebubekir Sifil’in, sosyal medya hesabından “Başta Yılmaz Özdil ve Cüneyt Akman olmak üzere dini sembol ve değerlerle, duayla, namazla alay edenler, kim olurlarsa olsunlar, öldüklerinde cesetleri camilerimize sokulmasın, cenaze namazları kılınmasın,” ifadelerini düşünce özgürlüğü çerçevesinde değerlendirdi ve soruşturmada takipsizlik verildi…[76]

iv) Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın nedeninin HDP Diyarbakır İl Başkanlığı önünde oturma eylemi yapan ailelerin yanından geçerken zafer işareti yapması olduğu bildirildi…[77]

v) Keçiören’de, “Dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle Cem Aygün’ü (24) arkadan açtığı iki kurşunla öldüren ve 11 yıl 8 ay hapis cezası verilen polis Fatih Yılmaz, Yargıtay’ın bozma kararı sonrasında yeniden hâkim karşısına çıktı. Mahkeme, “ayağım kaydı, silahım ateş aldı” savunması yapan sanık polise, “taksirle ölüme neden olmak” suçundan 4 yıl 2 ay hapis cezası verdi…[78]

vi) Kemer Country’de Demirören Grubu’nun yaptırdığı yüzlerce villa için plan tadilatına ilişkin yürütmeyi durdurma ve iptal kararı “nöbetçi bölge idare mahkemesi” tarafından durduruldu. Bu kararı veren İstanbul Bölge İdare Başkanı’nın eşi Mehtap Yılmaz ise, Demirören Grubu avukatı çıktı…[79]

vii) Antalya’da, 10 yaşındaki kızına cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla yargılanan apartman görevlisi A.Ö. beraat edince, anne F.Y., sinir krizi geçirdi…[80]

viii) Antalya’nın Alanya ilçesinde, emekli sınıf öğretmeni 63 yaşındaki Kadir D. hakkında, 2 öğrencisine cinsel istismarda bulunduğu iddiasıyla tutuklu yargılandığı davada verilen 31 yıl 3 ay hapis cezası, Yargıtay tarafından bozuldu. Bölge İdare Mahkemesi’nce de Yargıtay’ın kararına uyularak, Kadir D.’nin tahliyesine karar verildi…[81]

ix) Mücadele Birliği dergisi Yazıişleri Müdürü Sami Tunca, örgüt üyeliği ve eylemlere katılmak suçlarından 49 yıl hapis cezasına çarptırıldı. BirGün Gazetesi Yayın Danışmanı Barış İnce’ye ise akrostişli savunma dolayısıyla 21 ay hapis cezası verildi…[82]

x) 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta IŞİD tarafından düzenlenen bombalı saldırıda yaşamını yitiren 33 yurttaştan biri olan Evrim Deniz Erol’un annesi Besra Erol, oğlunun cenaze töreninde yaptığı konuşmadan dolayı 7 yıl hapis cezası aldı…[83]

YEDİ

Diyeceklerimi toparlarsam; uzadıkça uzatılan bu dava bir nihayete erdirilmelidir.

Tunceli II. Ağır Ceza’daki 14 Ocak 2021 tarihli savunmamda belirttiğim gibi, “Kanımca adaletin olmadığı dünyanın sonu çoktan gelmiş demektir. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır, haksızlık vardır, kötülük vardır. Adalet yoksa hiçbir şey yoktur.

Bu durumda tek talebim adalettir. Nihayetinde ne ve nasıl olursa olsun kendinize yakışan bir karar alacağınızdan da asla şüphem yok.

Karar sizin…”

Nasıl olursa olsun alacağınız kararın; Jules Laforgue’un, “Allez! Sterile retournelles/ La vie, est vraie et criminelle” “Haydi! Kısır tekerlemeler/ Hayat gerçektir ve suç teşkil eder,” dizelerini göz ardı etmeden; “Quo jure?/ Hangi hakla?” sorusunun yanıtı olacağını umuyorum, bekliyorum.

Son bir şey daha; John Berger’vari, “Ben galiplerin değil, onların korktuğu mağlupların arasındayım. Galiplerin devri her zaman kısadır; mağlupların ise anlatılamayacak kadar uzun,” diyenlerden birisi olarak 1939 yılının serin bir Haziran sabahında Madrid yakınlarında asılarak idam edilen 18 yaşındaki tarım işçisi Carlos gibi, “Gracias a La Vida/ Teşekkürler Hayat…” diyenlerin tarafındayım.

Hücresine giren papaz son isteğini sorduğunda; baş eğmeyen komünist Carlos’un ağzından çıkan tek cümleydi, “Gracias a la vida/ Teşekkürler Hayat…” Sonrasında başı dik idam sehpasına yürümüştü…

Carlos yoldaşa bu gücü veren şeyin ne olduğunu düşündüm hep. Çok sonraları yanıtı(mı): Nikos Kazancakis’in, “İnsan, uçurumun kenarına varmadan, kanatlanamaz!,”[84] sözlerinde buldum ve ilk gençliğimden 67 yaşımdaki bugüne hep böyle davrandım, davranacağım da…

Dedim ya: “Karar sizin…”

4 Mart 2021 16:23:54, İstanbul.

N O T L A R

[1] Sokrates.

[2] Aydın’ın Buharkent ilçesinde, 18 yıl önce otomobil çarpması sonucu yüzde 90 oranında engelli kalan, dava sürerken de 4 yıl önce hayatını kaybeden Hediye Demirpolat’ın davası 18 yıl sonra sonuçlandı. İki mahkeme, 20 hâkimin değiştiği, 3 ayrı Adli Tıp Kurum raporunun alındığı mahkemede, genç kızın kaza sonrası engelli kalıp kalmadığının belirlenemediğini belirterek “Kaza ile illiyet bağı kurulamamıştır,” denildi ve dosya kapatıldı. (Mehmet İnmez, “Adaletiniz Bu mu?”, Cumhuriyet, 5 Ağustos 2019, s.3.)

[3] Prof. Dr. Belgin Erdoğmuş, Hukukta Latince Teknik Terimler Özlü Sözler, 2004.

[4] Prof. Dr. Belgin Erdoğmuş, Hukukta Latince Teknik Terimler Özlü Sözler, 2004.

[5] “Yargıtay’dan Tarihi Karar: Şüpheden Suç Doğmaz”, 5 Temmuz 2019… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1471803/Yargitay_dan_tarihi_karar___Supheden_suc_dogmaz_.html

[6] Aziz Nesin, Bir Sürgünün Hatıraları, Düşün Yayınevi1959.

[7] “Suruç Katliamı’nın Dava Avukatı Serdil İzol: Adalet İçin Bağlantılar Ortaya Çıkarılmalı”, Evrensel, 28 Kasım 2018, s.8.

[8] “MİT, 184 Kişinin Katili IŞİD Liderini Ankara’da Bir Otelde Ağırlamış!”, 4 Eylül 2019… https://www.politez.com/detail/politez-/9811/mit-184-kisinin-katili-isid-liderini-ankarada-bir-otelde-agirlamis

[9] “Suruç Katliamı’nı Düzenleyen Teröristin İsmi 35 Gün Önce Suruç Emniyeti’ne Gönderilmiş!”, 30 Mayıs 2016… https://t24.com.tr/haber/suruc-katliamini-duzenleyen-teroristin-ismi-35-gun-once-suruc-emniyetine-gonderilmis,342792

[10] Urfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015 tarihinde IŞİD tarafından gerçekleştirilen canlı bomba saldırısında oğlu Murat Yurtgül’ü kaybeden Şemşa Yurtgül, 2018 yılında gerçekleşen 24 Haziran seçimleri kapsamında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde düzenlenen mitingde yaptığı konuşma nedeniyle hakkında “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla dava açılmıştı. 7 buçuk yıl hapsi istenilen Şemsa Yurtgül’ün yargılandığı davanın duruşması Mardin 4’ncü Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü ve yargılandığı davanın karar duruşmasında beraat etti. (“Suruç Katliamında Oğlunu Kaybetti Hakkında Açılan Davadan Beraat Etti”, 21 Haziran 2019… http://www.etha10.com/mobile/mhaber/suruc-katliaminda-oglunu-kaybetti-hakkinda-acilan-davadan-beraat-etti/13856)

[11] https://socialistproject.ca/2019/03/peacemakers-and-academics-facing-prison-in-turkey/#more

https://expressioninterrupted.com/temel-demirer-appears-in-court-for-remarks-in-suruc-commemoration/
https://concernedscientists.org/2019/10/writers-hearing-to-take-place-two-years-after-arrest-for-giving-speech-critical-of-turkish-government/

[12] Adil Okay “Temel Demirer Yeniden Yargılanıyor”, 17 Mart 2019… https://edebiyatbahcesi.net/kose-yazisi/2363/temel-demirer-neden-yargilaniyor

[13] İhsan Hacıbektaşoğlu, “Temel Demirer Yargılanmaz, Yargılar…”, 18 Mart 2019… http://direnisteyiz28.org/temel-demirer-yargilanmaz-yargilar/

[14] Ayça Söylemez, “Düşünmek Serbest, Söylemek Suç”, Birgün, 19 Mart 2019, s.9.

[15] Öner Yağcı, “Özgür Düşünce”, Cumhuriyet, 26 Ekim 2019, s.13.

[16] Hüsnü Öndül, “AYM: İfade Özgürlüğünü Korumak”, Evrensel, 1 Ağustos 2019, s.2.

[17] Özdemir İnce, “Benim Özgürlüğüme Katlanacaksın”, Cumhuriyet, 20 Eylül 2019, s.3.

[18] Erendiz Atasü, “Düşünce Özgürlüğü Nerede Başlar?”, Cumhuriyet, 3 Ocak 2019, s.2.

[19] Murat Müfettişoğlu, “Özgür Düşünce Susturulamaz”, Birgün Pazar, Yıl:13, No:504, 6 Kasım 2016, s.4-5.

[20] Yavuz Selim Demirağ, “Hukuk Bu mu”, Yeniçağ, 5 Şubat 2021, s.11.

[21] Emre Kongar, “Yargı Eleştirileri 2019”, Cumhuriyet, 5 Ocak 2020, s.2.

[22] Zehra Özdilek, “İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu: Çocuk Hâkimler!”, Cumhuriyet, 5 Ocak 2020, s.6.

[23] Alican Uludağ, “AYM’de ‘Tutarsız’ Yargı”, Cumhuriyet, 28 Temmuz 2018, s.5.

[24] “Saray’ın Yargısı Açıldı”, Birgün, 3 Eylül 2019, s.9

[25] Meriç Velidedeoğlu, “Yargı Güvenliği”, Cumhuriyet, 6 Aralık 2019, s.10.

[26] Ali Sirmen, “Yargının Hâli”, Cumhuriyet, 31 Aralık 2019, s.4.

[27] Fikret Başkaya, “… ‘Hukuk Reformu’ mu Dediniz?”, Kaldıraç, No:220, Kasım 2019, s.96-97.

[28] Zeynep Oral, “Siz Hâlâ Adalete Güveniyor musunuz?”, Cumhuriyet, 15 Eylül 2019, s.13.

[29] Giorgio Agamben, İstisna Hâli, çev: Kemal Atakay, Ayrıntı Yay., 2018.

[30] Nurcan Gökdemir, “Her Beş Kişiden Biri Şüpheli”, Birgün, 31 Mayıs 2019, s.9.

[31] “2018 Yılında 5 Kişiden Birine Soruşturma”, Yeni Yaşam, 1 Haziran 2019, s.7.

[32] Yaren Çolak, “Dekanı Hukukçu Olmayan Hukuk Fakülteleri”, Birgün, 27 Ekim 2020, s.6.

[33] Seyhan Avşar, “Polis, Avukat MİT Üçgeni”, Cumhuriyet, 6 Temmuz 2020, s.4.

[34] Zehra Özdilek, “İtiraf Gibi İfade”, Cumhuriyet, 18 Mart 2020, s.6.

[35] “Cumhuriyet Tarihinin En Ağır Yargı Krizi Yaşanıyor”, Birgün, 25 Şubat 2020, s.7.

[36] “AYM: 7 Yılda 244 Bin Başvuru”, Birgün, 24 Eylül 2019, s.7.

[37] Erdi Tütmez, “İnsan Haklarında Kapkara Tablo!”, Evrensel, 26 Nisan 2018, s.4.

[38] “Af Örgütü: ‘Toplam Özgürlük’ Türkiye’de Söz Edilemeyecek Bir Kavram”, Cumhuriyet, 23 Şubat 2018, s.10.

[39] “Freedom House: Türkiye ‘Özgürlüklerde’ Yerinde Saydı”, Cumhuriyet, 6 Şubat 2019, s.9.

[40] “AİHM’nin 2020 Bilançosu: Türkiye İfade Özgürlüğünün En Çok İhlâl Edildiği Ülke”, Evrensel, 29 Ocak 2021, s.7.

[41] “Türkiye Yine AİHM’e Başvuruda İlk İkide”, Birgün, 29 Ocak 2021, s.7.

[42] Alican Uludağ, “En Büyük Sorun Adil Yargılanma”, Cumhuriyet, 14 Şubat 2018, s.10.

[43] Dilan Esen, “Tablo: ‘İhlâller Ülkesi’ Olduk”, Birgün, 10 Aralık 2019, s.7.

[44] “Dakikada 23 Şüpheli”, Cumhuriyet, 10 Aralık 2018, s.5.

[45] Mahmut Lıcalı, “Yargıda Krizin Kanıtı”, Cumhuriyet, 23 Haziran 2020, s.9.

[46] “Kadir Has Üniversitesi’nin Araştırması’na Göre: Toplum Kutuplaştı”, Cumhuriyet, 8 Ocak 2021, s.9.

[47] “Ahmet Mümtaz Taylan: Türkiye’de Hukuk da Sansür de Kişiselleşti”, 10 Ağustos 2019… http://direnisteyiz27.org/ahmet-mumtaz-taylan-turkiyede-hukuk-da-sansur-de-kisisellesti

[48] L. Doğan Tılıç, “Başkan Mülkün Temelidir”, Birgün, 27 Aralık 2018, s.3.

[49] Taner Timur, “Mızrak Çuvala Sığmıyor”, Birgün, 29 Ekim 2020, s.5.

[50] İbrahim Sinemoğlu, “Hukuk Devleti”, Yeni Yaşam, 10 Temmuz 2019, s.10.

[51] Nevşin Mengü, “Cumhurbaşkanı ve Yargı Bağımsızlığı”, Birgün, 4 Eylül 2018, s.2.

[52] “Erdoğan: Yargı Camiamız İçin Çok Üzücü”, Cumhuriyet, 20 Ocak 2020, s.4.

[53] Mahmut Lıcalı, “Erdoğan’ın Yargıya Müdahale Kronolojisi”, Cumhuriyet, 27 Eylül 2019, s.4.

[54] Yekta Güngör Özden, “Hukuksuzluk Yıkımdır”, Sözcü, 31 Aralık 2020, s.11.

[55] Hicri İzgören, “Hak Hukuk Hak Getire”, Yeni Yaşam, 9 Temmuz 2020, s.11.

[56] Emre Kongar, “Yargı, Neyin, Kimin Emrindedir?”, Cumhuriyet, 25 Ekim 2020, s.2.

[57] Cihan Arık, ‘İktidarın Hukuku ‘Kişiye Özel’…’, Cumhuriyet, 15 Nisan 2020, s.2.

[58] Sebahat Karakoyun, “Hâkimlik Sınavı da Yaz Boz Tahtası Oldu”, Birgün, 19 Şubat 2019, s.7.

[59] “Yargıdan Çifte Standart”, Cumhuriyet, 13 Mart 2019, s.5.

[60] Taha Akyol, “Yine Adalet Sorunu”, Hürriyet, 7 Eylül 2017, s.18.

[61] “Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanı Mican’ın Tehdidine İyi Hâl İndirimi: Hapis Yatmayacak:”, Cumhuriyet, 15 Aralık 2017, s.10.

[62] “Tecavüzcü Polislere İndirim Yağdı”, Yeni Yaşam, 27 Nisan 2019, s.2.

[63] “Tecavüzcü Polislere İyi Hâl İndirimi”, Yeni Yaşam, 23 Şubat 2019, s.2.

[64] Erol Türk, “Hukuk ve Etik”, Cumhuriyet, 20 Ocak 2019, s.2.

[65] Mine G. Kırıkkanat, “Adalet Mülkün Molozudur!”, Cumhuriyet, 29 Nisan 2018, s.12.

[66] Ali Sirmen, “Bağımlı Yargının ‘Yarı Adil’ Kararı”, Cumhuriyet, 30 Temmuz 2017, s.4.

[67] Özgür Mumcu, “Tutuklu Yargı”, Cumhuriyet, 5 Eylül 2018, s.3.

[68] Ozan Çepni, “Kırmızı Kartlık Savcı”, Cumhuriyet, 1 Mart 2019, s.3.

[69] Kamil Tekin Sürek, “Savunmasız Yargı”, Evrensel, 14 Kasım 2018, s.4.

[70] Meriç Velidedeoğlu, “… ‘Hukuk Devleti’ mi?”, Cumhuriyet, 10 Nisan 2020, s.11.

[71] Taha Akyol, “Ey Adalet!”, Hürriyet, 15 Kasım 2017, s.16.

[72] Hüseyin Şimşek, “Hukuk, Zaten Özgürlüğün Kısıtlanması Anlamına Gelir”, Birgün, 23 Şubat 2018, s.7.

[73] Akif Beki, “Hâkim ve Savcının Yanına Kaldıkça”, 21 Ocak 2020… https://www.karar.com/yazarlar/akif-beki/hâkim-ve-savcinin-yanina-kaldikca-12565

[74] “Yargıtay, 19-22 Aralık Katliamını Aklayan Savcıyı Akladı”, 1 Ağustos 2019… https://www.gazetepatika10.com/yargitay-19-22-aralik-katliamini-aklayan-savciyi-akladi-43237.html

[75] “HDP’liye Jet Fezleke, Ölümlü Kazaya Neden Olan AKP Vekiline İşlemiyor”, Evrensel, 18 Şubat 2019, s.8.

[76] Seyhan Avşar, “Savcılık, Sifil’i Savundu”, Cumhuriyet, 11 Şubat 2021, s.8.

[77] “HDP’li Katırcıoğlu Hakkında Soruşturma Başlatıldı”, 21 Ocak 2021… https://www.birgun.net/haber/hdp-li-katircioglu-hakkinda-sorusturma-baslatildi-331312

[78] Alican Uludağ, “Polisten Aynı Gerekçe: Ayağım Kaydı Silah Ateş Aldı”, Cumhuriyet, 8 Nisan 2016, s.3.

[79] “Aile Boyu Rant Saadeti: Mahkeme Başkanı, Eşinin Avukatlığını Yaptığı Demirören’in Lehine Karar Verdi”, 4 Eylül 2019… https://gazetemanifesto.com/2019/aile-boyu-rant-saadeti-mahkeme-baskani-esinin-avukatligini-yaptigi-demirorenin-lehine-karar-verdi-291857/

[80] “Kızına İstismar Sanığı Beraat Eden Anne, Sinir Krizi Geçirdi”, 2 Mayıs 2019… http://direnisteyiz25.org/kizina-istismar-sanigi-beraat-eden-anne-sinir-krizi-gecirdi/

[81] “Önce 31 Yıl Hapis Cezası Sonra Tahliye”, 10 Nisan 2019… https://www.birgun.net/haber-detay/once-31-yil-hapis-cezasi-sonra-tahliye.html

[82] Canan Coşkun, “Gazetecilere Ceza Yağdı: 49 Yıl”, Cumhuriyet, 9 Mart 2016, s.5.

[83] “Besra Erol Tutuklandı”, Cumhuriyet, 1 Mayıs 2019, s.12.

[84] Nikos Kazancakis, Günaha Son Çağrı, çev: Ender Gürol, Can Yay., 2003.

Exit mobile version