Öyle bir dönemden geçiyoruz ki gerçeklik yalan gibi yansıtılmaya, yalan da gerçek gibi yansıtılmaya çalışılıyor ve de bunu en yetkili ağızlardan duyuyoruz. Basın dünyasında da bir bilgi karmaşalığı almış başını gidiyor. Bir yerde bir haber yapılırken doğruluğuna yanlışlığına bakılırken ya da bakılmazken her iki durumda da abartılı bir biçimde sanki gazetenin tirajını artırmaya yönelik sansasyonel bir haber gelişi güzel ortaya atılabiliyor. Tıp alanında yapılmış olması da bir çirkeflik değilse nedir?
Fevzi Kartal / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Şöyle ki ben kendi adıma diyorum ki bir coronavirüs aşısı bulunmadığı gibi bütün aşıların da her derde deva olduğuna inanmayanlardanım. Bazı antibiyotiklerin iyileştirme etkisi vardır, bazı diğer ilaçlarda olduğu gibi ama bir çok grip aşılarının iyileştirici olduğu bana inandırıcı gelmiyor. Vakayı hafifletiyorlar ama iyileştirmiyorlar. İlaç sanayilerinin de tam halk sağlığını düşündüklerine inanamıyorum. Virüslere karşı yapılan aşıların fetiştirildiği kanısındayım.
Şu aşıyı bulduk, şu aşı iyidir, şu aşı canlıyı kurtarır savı bir abartıdır diye düşünenlerdenim. İlaç sanayileri entelijansiyasının para kazanmasına yönelik bir fetişizasyonudur diye düşünenlerdenim. Diğer bilim dallarında olduğu gibi küresel kapitalist aklı tıp bilimini de fetişleştiriyor ki bunu söyleyen konunun uzmanları hiç de az değil. Yıllardır özellikle çeper ülkelere, en belirgini Afrika ülkelerine verdikleri bu grip aşıları neyi değiştirdi? Hatta hastalığı yayıcı ilaçlar verdikleri yine bazı doktorlar tarafından eleştirilerek dile getirilmekte… Örneğin benim bir doktor arkadaşım bu ilaçları Afrikalılara veremem diyerek kendisine önerilen misyonu ret ederek Afrika’nın bir ülkesine gitmemiştir.
Tıp dünyasının da kabul ettiği gibi tıp gerçek bir bilim değildir ve de bir vakanın ancak %49’u ya da %53’ü bilinebildiği söyleniyor. Ki, bu nedenle küresel para manyakları ve ulus devletler şürekası tıp bilimini gerçek bir bilim gibi hastalara yansıtıyor ve çaresiz hastaların bir çoğu da bunu kabullensin ya da kabullenmesin ‘okey’ diyor.
Hal böyle olunca bütün sağlık uzmanlarının şu tespitte anlaştıkları vücudun bağışıklık savunmaları (les défenses immunitaires)’nın önemine işaret ederek bu vücudun bağışık sisteminin korunması için şu çağrıyı yapmaları gerekir iyi beslenin, kendinize bakın, sağlığı korumak için meyvelerden, sebzelerden ve proteinlerden yiyin… Aşırı et tüketmeyin, yağlardan, tuzdan ve şekerli yiyeceklerden kaçının, bol bol su için, sigara ve alkolden uzak durun, sigaranın ve başta sigara tekellerinin dünyada yasaklanması ve üretilmemesinden yanayım. Alkol derecesi %12’yi geçen alkollü bütün içkilerin yasaklanması ve bio, sulfitsiz şarap üretilmesi ve pestisit böcek öldürücülerin kullanımının yasaklanması ve sabun köpüğü ile ilaçlama yapılması ve yaygınlaştırılmasından yanayım. Düzenli fiziki aşırı yorucu olmayan hareketler yapınız, yapmalıyız ve günlük bir kültür haline gelmeli. Agro-alimenter besinlerden asla tüketmeyin, her ilaçları leblebi gibi yemeyin. Söz veriyoruz kolay kolay hastalanmayacağız. AMMA VELAKİN bunları yapmakta günlük 2 dolar bir gelirle olmuyor. Ki, bunu da yazının sonlarında belirtmeye çalışacağım.
Her küresel grip vakalarında aşısını bulduk şu bu derken birçok insan ölüyor. Sonunda her yıl yok şu aşısı, yok bu aşısı sonunda yine hastalık yine vakitsiz ölümler ve ölenlerin çoğu açlar, yoksullar, güçsüzler, evsizler, barınaksızlar “dolapçı beygiri dönüp duruyor.”
Ve de yine dünya basınından şu haberler;
Coronavirus: Dünya da bir milyar insan etkilenmiş (confiné), 15.000 ölü.
Coronavirüs’ün etkileri Asya’da azalıyor, Avrupa’ da yayılıyor, Afrika’da korkutuyor. Ve de bu küresel meletin yayılacağı korkusu.
Ve de ben can derdinde iken kapitalist baronlarının e-alışverişte patlama sevinçleri haberleri, Alman ekonomisinin %9 değer kaybedeceği, dünya ekonomisinin küçüleceği haberleri… Bu durumun ağır yükünü her zaman olduğu gibi baldırı çıplaklar çekti, çekiyor, çekecek.
Yalan mı, “gençliğimin Ma chérie”si(!) Madonna bakın ne demiş ve tavrını yoksullardan yana koymuş ve tepki göstermiş “Eşit değiliz, en çok acıyı fakirler çekecek.”
İngiltere ve Türkiye erken önlem almadıkları için bedel ödeyeceklermiş.
İngiltere’yi bilemem ama bu gezegenimizin elektrifikasyonuna onde dalgaları ve frekans bantları sayesinde 4G’ler sebep vererek coronavirüs yarattı ise sanırım Türkiye’yi daha az vurabilir ki, tahminim belki de Türkiye’de G4’ler çok değildir 4G ve de giderek 5G’lerin en çok olduğu şehirlerde coronavirüs etkisi daha çok olmuş. Ki, bu şehirlerde sırasıyla Wuhan-Çin, Milano gibi bazı İtalyan şehirleri ve Seta-ABD. Doğu Fransa’da 4G’lerden epeyce varmış ama buralarda da bulaşıcılıktan kaynaklanmış tıpkı İran’da olduğu gibi…
Şimdi açlar ve yoksulların vücut bağışıklığı olması için iyi beslenmeleri gerekiyor ki, iyi beslenmekte günlük 2 dolarla olmayacağına göre kapitalist medeniyet(sizliği)’in 500 yıllık tarihinden eşitliğin esemesine rastlanmadığına göre, peki ne yapmak gerekiyor?
Kapitalist düzenlemeyi-muhasebeyi (gestion) denilsin değiştirmek gerekmiyor mu?
Haller ve vaziyet böyle olduğuna göre, Küresel kapitalistlerin gestiyonuna son vererek özgürlükçü sosyalist-anarko-komünal doğrudan bir demokrasi ile devletçi-gestiyoncu olmayan, bir kamu-toplumsal demokratik planlamaya ihtiyaç yok mudur? Madem ki “gül” özgürlüktü “ekmek”te iş, hele de böylesi melet zamanlarda.
Var ise “bir bahtı kara maderini” siz gösterin?
*Alp dağlarının eteklerinde bir köyde, bu coronavirüs meletinin sebep verdiği sokağa çıkma yasağından dolayı kaçıp buraya bir dostun evine geldik,
[sığındık(!)]
23 Mart 2020 hava soğuk ama güneşli “Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır” gibi. Çocuklarla uzaktan kumandalı ders çalışıyoruz. Biz olgunlar da bio-sans sulfittes (sulfitsiz) şaraplarımızdan etli yemek yediğimizde birer bardak alıyoruz. Ki, bu melet günlerin halimizi de sizlerle paylaşmak istedim.
03 2020