Ana SayfaNIVÎSKARÊNUlus devletin iflası 

Ulus devletin iflası 

Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri 

“Her ulus insanlık orkestrasının  

zorunlu ve yeri doldurulmaz bir üyesidir”. 

l. L.Claude Jr 

Ulus devlet, meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şekli diye tarif edilir. 

Fransız Devrimi ile tarih sahnesine çıktığı varsayılan ulus devlet feodalizmden kapitalizme geçiş süreci olarak da görülür. 

Devlet politik ve jeopolitik bir varlık, ulus ise kültürel veya etnik bir varlıktır. 

Ulus devlet kavramı ise bu ikisini belli bir coğrafyada örtüştürür ve böylelikle kendisinden önce gelen devlet yapılarıyla büyük ölçüde farklılaşır. 

Ne kadar da masumane bir tanım. 

Egemenlik ulusa aittir. Egemenlik hangi ulusa aittir? 

Eli sopalı ulusa aittir. 

Ulus devlet İngiltere ve Fransa eksenli oraya çıkmış suni kavramdır. Ulusçuluk, var olmayan bir ulusun belirli süreçler sonunda yapay bir şekilde inşa edilmesidir. 

Ulus devleti oluşturan her bir kültürel ve etnik varlığı, yapıyı bir “metal” olarak yani altın, gümüş, bakır, demir, fosfor, kükürt, krom… gibi görürsek ve bu metaller karıştırılırsa, altın elde edilir mi? Ya da gümüş veya bakır elde edilebilinir mi?  

Bu karışımdan nasıl ki ucube tarifi imkansız bir şey elde edilecekse, işte ulus devletler de böyle karışımlardan elde edilirler. 

Ulus devlet halklardan, etnik yapılardan, inanç gruplarından vs fedakarlık bekler. Kendisi bir şey feda etmez. Oysa ki “fedakarlık” karşılıklı olana denir.  

Biri “feda” ederken, diğeri “kâr” ediyorsa buna ticaret denir.  

Yani halklar, etnik yapılar, inanç grupları, ulus devletin ticaretine kurban ediliyorlar. 

XX. yüzyıl ulus devlet çağıydı, bu çağın bitimiyle ulus devlet kavramı tartışılmaya başlanmıştır. 

Küreselleşen günümüzde, hâlâ bazı ulus devletlerin dillendirdikleri “teklik, yerlilik, millilik” biraz faşizm kokuyor. 

Onun içindir ki ulus devletler günümüzde meşruiyet krizi yaşıyorlardır. 

Ulus devlet tek tip ulusu inşa ederken, azınlıkların etnik, kültürel, inançsal kimliğini ulusal kimlik içerisinde eriterek, asimile ederek çoğunlukla kaynaşması için çabalar, ama onda da başarılı olamaz. 

Ulus devlet, azınlıkları ulusal birlik ve istikrarı tehdit eden, güvenilmez unsurlar olarak görür. Bölünme paranoyası yaşıyor. 

Ulus devlet birçok ulustan, halktan, dilden, inançtan, kültürden vs oluşacak ama bir ulusun, halkın egemenliğini yansıtacak. 

Weber’e göre insan topluluğu, belli koşullar altında, belirli davranışlarda bulunarak ulus niteliğini kazanabilir.  

Demek ki ulus devlet, ben yaptım oldu, mantığıyla olmuyormuş, çünkü onun da bazı gönüllü kriterleri vardır.  

Ulus devlet bu kültürel çeşitliliği görüp kabullenemediği ve demokratik bir tarzda yönetemediği için bölünüp parçalanmayla yüz yüzedir. 

Bu tehlike karşısında sürekli yeni argümanlar (popülizm, ırkçılık, yurtseverlik, yabancı düşmanlığı…) kullanır. 

Ulus devlet azınlıklar konusunda çekingen, ürkek ve hukuksuz davranır. 

Toplumsal farklılıkları ve zenginlikleri yok sayarak tasfiye etmeğe çalışıyor. 

Heterojen bir yapıya sahip olan ulus devlet homojenleştirilemez. Hele hele yirmi birinci yüzyılda bir halk, etnik yapı, inanç gurubu öz benliğinden taviz vermez. 

Bu durum ulus devletle azınlıklar arasında gerginliklere, çatışmalara neden olmaktadır. 

Küreselleşme tamamen yeni bir dünya sistemidir. Bu yeni dünya sisteminde halklar ve işçi sınıfı büyük bir dayanışma içerisindeler.  

Bu dayanışma süreci ulus devletlerin sonunun habercisidir. 

Halkların ve işçi sınıfının dayanışması ulus devletlerin ezberini bozacaktır. 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights