Türkiye ve Kürdistan’daki etnik yapılar üzerine 

Divê hûn bixwînin

*Abuzer Bali Han / Yazarın diğer makaleleri 

Anadolu yarımadası yüzyıllardan bu yana birçok halkın bir arada yaşadığı, çeşitli imparatorluklara bağrını açan bir diyar! Anadolu halkları veya tarih öncesi Antik Anadolulular, Hint Avrupa dil ailesinin, Anadolu dilleri grubunu konuşmuş, aynı zamanda, genel Hint-Avrupa halklarının ön köken evresi olan Proto Hint-Avrupa topluluğundan çok daha erken bir dönemde ayrılmış, arkaik bir Hint-Avrupa etno-dil grubu ve Küçük Asya coğrafyasının tarihsel Hint-Avrupa halklarıydı. Hint-Avrupa dillerini konuşan halklar içinde başta Kürtler olmak üzere birçok halk bu sınıflamada yerlerini alırlar!.. 

Türkiye Cumhuriyeti ise Anadolu Yarımadası, Kürdistan’ın Kuzey Mezopotamya ile Avrupa yakasındaki Trakya’ya yayılmış, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası üzerine kurulmuş, dünyada benzeri az bulunan ve cumhuriyetle yönetilen bir devlet. Osmanlı mirası üzerine kurulan bu devlet, Anadolu Yarımadası’nın Asya kıtası ile Avrupa arasında tarihi bir köprü konumundadır. Burayı uzak doğuya ve Güney Asya’ya bağlayan, eskiden İpekyolu Kürdistan topraklarının da üzerinden geçerdi. Her iki ülkenin toprakları peygamberler diyarı olması nedeniyle hem İslam alemince kutsal sayılması hem de bu adı geçen coğrafyalar üzerinde tarihi büyük savaşların olmasına neden olmuştur. Yine bu topraklar üzerinde tarih boyunca kimi toplumlar kaçarken kimisi kovalamış, kimi toplumlar da tamamen yok olmaktan kendilerini kurtaramamışlar ve adlarıyla tarihe gömülmüş. Bu nedenle tarih boyunca birçok göç dalgaları Kürdistan üzerinden Anadolu’ya ya da Anadolu üzerinden Kürdistan’a akıp gitmişler. Bu göç eden kavimlerin bazıları bu topraklar üzerine yerleşerek zengin birer kültür hazinesini de sonradan yaşayan halklara miras bırakmışlar. Bu yönüyle yöre, halklar açısından bir mozaikler ülkesini andırmaktadır!..  

Türkiye olarak adlandırılan ülkede resmi ağızlara bakıldığında nüfusun yüzde 99’u Müslüman ve Türk olarak tanımlanır! İşin aslı hiç de öyle görüldüğü gibi değil! Örneğin yapılan etnolojik ve sosyolojik araştırmalar sonucu aşağıdaki halk topluluklarının Türkiye ve Kürdistan’da yaşadıkları tespit edilmiştir!  

Türkiye’de en çok nüfusa sahip olan altı millet içerisinde birinci ve ikinci sırada yer alan Türkler ve Kürtlerdir!.. Belki de Kürtlerin Anadolu’ya yayılan nüfuslarıyla birinci sırada da Kürtler yer alır! Üçüncü sırada Araplar, dördüncü sırada Arnavutlar ve daha sonra Anadolu’ya gelen Boşnak ve Çerkezlerin nüfusları azımsanmayacak kadardır!..  

Günümüzde Türkler ve Kürtler başta olmak üzere Arap, Rum, Laz, Azeri, Çerkez, Arnavut, Gürcü, Süryani, Keldani, Asuri, Fars, Arami, Afgan, Pomak, Tatar, Kırgız, Çeçen, Tacik, Pakistanlı, Hintli, Türkmen, Karapapak, Uygur, Kazak, Özbek, Karakalkaplar, Karaçaylılar, Kumuklar, Dağıstanlılar, Estonyalılar, Polonyalılar, Sudanlı, Osetler, Hemşinli, Ermeni, Kubanlar, Molokan Rusları, Çingeneler, Alman, Yahudi, İnguşlar, Abhazlar (Abazalı) ve diğer bazı küçük toplulukların halen Anadolu ve Kürdistan’da yaşamakta oldukları tespit edilmiştir!.. 

Yukarda adları belirtilen 50’ye yakın ırktan oluşan topluluğun yanı sıra yine inanç bakımından da aynı ırktan olan insanlar arasında da bazı ayrışmaların olduğu gerçeği de kendi varlığını korur. Bu konuda araştırmacı yazar Peter Alford Andrews’in “Etnic Groups in the Republic of Turkey” Türkiye Cumhuriyetindeki Etnik Topluluklar adlı 1989 yılında Almanya’nın Wiesbaden şehrinde basılan yapıtında Türk kökenli topluluğu inançları doğrultusunda şöyle tasnif eder: “Türkler Sünni Türkler, Alevi Türkler, Sünni Yörük Türkler, Alevi Yörük Türkler, Alevi Türkmenler, Tahtacı Türkmenler, Abdal Alevi Türkler, Şii Azeri Türkler, Azeri Karapapak Türkleri ” gibi… 

Diğer halk topluluklarında da yukardakine benzer bir sınıflandırma yapmak mümkündür.  

Örneğin: Kürtler arasındaki inanç ayırımları son dönemlere kadar nerdeyse halklar arasında dahi görülmeyen bazı ayrılıklara sahipti. Örneğin: Birbirlerine kız alıp vermemek, hata bazılarının kestiğini yememek gibi ilkel toplumlarda dahi benzerine az rastlanan davranış biçimlerine yer yer rastlamak mümkündü. Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin boy vermesiyle bu batıl inançların yerine çağdaş toplumlarda görülen dayanışma ve yaşam örnekleri Kürt halkı arasında da boy atmaya başladığını söylemek mümkündür. Kadın ile yabancı bir erkeğin yan yana gelmediği bir topumdan bugün sosyal mücadelede yerini alan ve kahramanlıklar yaratan Kürt insanı (kadın ve erkek) çağdaş destanlar yaratmaktalar!..  

Kürt halkını yüzyıllar boyunca Sünnisini Alevisine, Alevisini Şafisine kırdıranların maskesi günümüzde artık düşmüştür. Hatta eski Kürt inanışlarını olduğu gibi koruyan Ezdi Kürtlere devletin diyanetinin eliyle zulmedilmiş, horlanarak Asuri ve Süryanilere yapılan soykırımdan geçirilmeye çalışılmış, geriye kalanların çoğuna da eline birer pasaport verilerek yurtdışına işçi olarak gönderilmiş!.. 

Tüm yukarda belirtilen olumsuzlukların dışında Kürdistan’ın sosyo-ekonomik yapısından kaynaklanan aşiretçilik, ağa ve şeyhlik gibi dini kurumlarla, devletle iş birliği yaparak adeta Kürdistan’ın birçok yöresi tarih boyunca kendi başlarına buyruk derebeylerce yönetilmesi ayrı topluluklar halinde yaşamalarına neden olmuştur. Cumhuriyet dönemi kanunlarıyla gericiliğe ve hurafe inançlara karşı bir mücadele başlatılmış ise de günümüzde bu mücadele eski etkisini kaybetmiştir!  

Hele her zaman gündemde olan şeyhler düzeni gibi dini tarikatlar devlet eliyle nerdeyse holdingleştirilerek yöresel baskı unsurları olarak kullanıla gelmektedir! Feodal toplumdan arta kalan ve çağdaş olmayan bu değerler son yirmi yılın içerisinde Kürt ulusal kurtuluşunun verdiği bir ruhla Kürt toplumunu hızlı bir ulusallaşma sürecine itmiştir!.. 

1923 yılında kurulan anayasadaki gerici ve ırkçı maddeler, daha sonraki değişmelerle varlığını koruyarak aradan bir yüzyıl geçtikten sonra halen bunun Anadolu’da geçerli olamayacağını anlamayan devletin gizli ve açık kurumları olanlara göz yummakta! Önümüzdeki dönemde çağdaş bir anayasanın yapılması, Türkiye ve Kürdistan’ın halkları açısında artık bir zorunluluk haline gelmiştir. Halkların dili, dini ve ırki yapıları birbirine yük olarak değil, anayasal temelde eşitlik ilkesine dayandırılmalıdır! Çok kültürlüğün verdiği gerçeklik zaaf değil, zenginlik olmalıdır. Sadece bu zenginliklerden ürken ve karşı çıkan gerici çevrelerdir!..  

Türkiye’deki gerici ırkçı faşistlerin sonu da dünyanın diğer faşistlerinin akıbeti gibi olacak! Onlar döktükleri kanlarda boğulacak, halklar ise barış içinde özgürce bir arada yaşayacaklar!.. 

Halklar kendi kaderlerini belirlemede özgürce, baskı altında kalmadan serbestçe karar vermelidir! Barış ve kardeşlik ancak böyle sağlanabilir!.. 

*Araştırmacı Yazar (Türkolog- Kürdolog) 

Verified by MonsterInsights