Ana SayfaTÜRK(İYE) PATENTLİ PANOPTİKON HÂLİ / TEMEL DEMİRER

TÜRK(İYE) PATENTLİ PANOPTİKON HÂLİ / TEMEL DEMİRER

‘Panoptikon’: “Görmek”tir; “mutlak bir hâkimiyet biçimi”dir.

‘Panoptikon’da, gizli kapaklı bir şey yok; her şey gözetim altındadır.

Ve Jeremy Benthman’ın hapishane modelinin adıdır ‘Panoptikon’.

 

TÜRK(İYE) PATENTLİ PANOPTİKON HÂLİ[1]

TEMEL DEMİRER

“Hapishanelerin, fabrikalara,

okullara, kışlalara, hastanelere

ve bütün bunların da hapishanelere

benzemesi şaşırtıcı değil mi?”[2]

 ‘Panoptikon’: “Görmek”tir; “mutlak bir hâkimiyet biçimi”dir.

‘Panoptikon’da, gizli kapaklı bir şey yok; her şey gözetim altındadır.

Ve Jeremy Benthman’ın hapishane modelinin adıdır ‘Panoptikon’.

Yapının ortasındaki kulede bulunan bir kişinin, tüm hücrelerin içini görmesini sağlayan, halka şeklinde bir model bu. Hücrelerde bulunanlar izlenip izlenilmediklerinden hiçbir zaman emin olamazlar, yine de kuledeki gözlemciyi göremediklerinden, her daim tetikte olmak, izlenildiklerini düşünmek zorunda kalırlar.

Michel Foucault’nun ‘Hapishanenin Doğuşu’nda gösterdiği ve yaygın olarak anlaşıldığı şekliyle bakış, hâkimiyet için mükemmel bir araç olarak hizmet görür.

Modern iktidar, çocuğu okulla, hastayı hastaneyle, deliyi tımarhaneyle, askeri orduyla, suçluyu hapishaneyle kuşatarak bireyselleştirmiş, kayıt altına almış, sayısal hâle getirmiş, böylece egemen olmuştur. Her kişi bir yerde kayıtlı hâle gelince, herkes denetim altında olacak, gözetim altında tutulacaktır. Modern iktidar büyük gözaltıdır.[3]

Hâkimiyet kurmak, yabancı bir nesneye sahip olup onu kendi parçası kılmaktır.

Ve Foucault’ya göre, saklı bir özneyi ve teşhir edilen bir nesneyi içeren bakış anlayışının doruk noktası, Bentham’ın Panoptikon’udur. Çünkü görülmeden görmek, mutlak bir hâkimiyet biçimidir de ondan!

Yani ‘Panoptikon’ denilen zindan: baskı, işkence, mahrumiyet dışında, bir de budur!

“Cezaevi içinde cezaevi”nin,[4] zindan içinde zindanın “İnsan hakları karnesi zayıf”[5] olan Türk(iye) örneğindeki üzere!

 

TÜRK(İYE) ÖRNEĞİNİN DURUMU

 

Silivri’den tahliye olan Nokta Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Cevheri Güven’in, “İnsanların psikolojisini bozmak için yapılmış. Biz tamamen tecride maruz bırakıldık,”[6] diye betimlediği zindanlar konusunda – “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzaladığı için 40 gün hapis yatan- Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, “Devletin mahkûmlarla ilişki biçimi de dinselleşmiş,”[7] notunu düşüyor!

Hapishanelerdeki doluluk oranı açısından AKP’nin, darbe dönemlerini geride bıraktı kesitte, zindanlardaki nüfusun yaklaşık olarak yüzde 20, mahkûm sayısının ise yüzde 211 oranında arttığı coğrafyamızda; Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verdiği bilgilere göre, 185 bin 228 mahkûmun 178 bin 542’si erkek, 6 bin 686’sı ise kadındır.[8]

 

CEZAEVLERİNDE 13 OCAK 2016 İTİBARIYLA HÜKÜMLÜ VE TUTUKLU SAYILARI [9]
YIL SAYI YIL SAYI YIL SAYI YIL SAYI
1999 67.581 2004 57.930 2009 116.340 2014 158.837
2000 49.512 2005 55.870 2010 120.814 2015 164.461
2001 55.609 2006 70.277 2011 128.604 2016 179.611 (13 Ocak 2016)
2002 59.429 2007 90.837 2012 136.020    
2003 64.296 2008 103.235 2013 145.478    

 

Tutuklu ve hükümlü sayısı on yılda üç kat arttığı Türkiye’de tutuklu ve hükümlülerin 11 bin 56’sını siyasi mahpusken; ‘Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’ (CİSST), ‘Türkiye Hapishane Çalışmaları Merkezi’ (TCPS), ‘Türkiye Hapishaneler Enformasyon Ağı (THEA)’nın ortak açıklamasına göre, Türkiye mahpus sayısı ile dünyada 9’uncu sırada yer alıyor. Açıklamada, 2013’de 7 bin 12’si olan siyasi mahpus sayısının, 2016’ya gelindiğinde 11 bin 56’ya yükseldiğine değinildi.[10]

İngiltere’de faaliyet gösteren ve 216 ülke ile bölgenin cezaevlerindeki durumu yakından izleyen ‘Institute Of Criminal Policy Reserach/ Kriminal Politikalar Araştırma Enstitüsü’nün derlediği verilere göre, Türkiye’de cezaevlerindeki insan sayısı, nüfus artışından iki buçuk kat daha hızlı büyüyor. 2002’de cezaevlerinde 59.400 kişi vardı. 2015 sonunda bu sayı 179.600’e çıkmış. 2002’de Türkiye’de yaşayan her 100 bin kişinin 85’i tutuklu veya hükümlü olarak hapiste iken, bu oran 2015’te 228! Cezaevindeki nüfus, 2009’dan itibaren artan bir hızla büyümüş. Yalnız 2015’te cezaevi nüfusu yirmi bin artmış.[11]

Ayrıca Adalet Bakanlığı’nın raporuna göre cezaevlerinde 6 bin 649 kadın var. Annesiyle birlikte kalan 504 çocuk cezaevinde büyüyor. 2 bin 403 tutuklu veya hükümlü çocuk cezaevinde bulunuyorken;[12] verilere göre, 2000’de 894 olan cezaevindeki kadın sayısı, 2015’de 4 bin 901’e ulaştı.[13]

Eklemeden geçmeyelim: ‘Türkiye’de Kadın Suçluluğu ve Cezaevi’nde Kadın Olmak’ araştırmasının sonuçlarına göre, karma açık cezaevlerinde bile kadınlar bazen kapalı kapılar ardında tutuluyor, cezaevi içindeki ortak alanlarda dolaşmalarına izin verilmiyor ve ikinci kez ayrımcılığa maruz kalıyorlar![14]

Bu tabloda milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin ‘Hapishane Raporu’na göre, cezaevlerinde 17 bin mahkûma 1 doktor, 9 cezaevine ise 1 ambulans düşüyorken; cezaevleri Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek doluluk oranına erişti.

Raporda ifade edildiği üzere, AKP döneminde cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısının 3 kat arttığı belirtilerek, Türkiye’nin dünya genelinde 9., Avrupa genelinde ise 2. en fazla tutuklu ve hükümlü bulunan ülke olduğu ifade edildi.[15]

 

HASTA MAHPUSLAR, ÖLÜMLER…

 

Ferhat Kentel’in ifadesiyle, “Hapishanede ölmenin önemsiz bir mesele”ye[16] dönüştüğü coğrafyamızda; ‘Mezopotamya Hukukçular Derneği’ Diyarbakır Şubesi, cezaevlerinde 162’si ağır bin 144 hasta tutsak bulunduğuna dikkat çekiyor.[17]

Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün verdiği bilgilere göre, hâli hazırda ceza infaz kurumlarında 11 doktor ve 4 diş hekimi görev yapmaktadır. Yani 33 hapishane ve 16 bin 839 mahkûma 1 doktor düşüyorken;[18] “Adalet Bakanı hapishanelerde ağır ve sürekli hastalığı sağlık kurulu raporuyla tespit edilen tutuklu ve hükümlü sayısının 387 olduğunu açıkladı. Bunların 114’ü kanser hastası imiş. Türkiye’de yılda 300’den fazla mahpusun hapishanelerde öldüğünü biliyor muydunuz? Evet, neredeyse her gün hapishanelerden bir tabut çıkıyor. ‘Ecel’ deniyor… Ama pek öyle değil!”[19] Melis Alphan’ın dikkat çektiği üzere!

İşte birkaç örnek…

i) Adli Tıp Kurumunun verdiği rapor sonucu tedavi için cezaevinden çıkarılan akciğer kanseri Ramazan Gündemir, sağlık güvencesi olmadığı için adeta ölüme terk edildi.[20]

ii) Adana Karaisali K1 Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan biri ağır hasta 18 tutsak, cezaları 1 yılın altına düşmesine rağmen Denetimlik Serbestlik Yasası gereği tahliye edilmiyor. Av. İlhan Öngör, “Özellikle hasta mahpus Abdülkerim Demir Hepatit C ve kanser hastası. Cezaevinde tedavi edilmesi mümkün değildir. Çok ağır bir hastalığı olmasına rağmen doktorlar tarafından ‘cezaevinde tedavisi yapılabilir’ raporu verilmiştir. Mahpus cezaevinde ayakta duramamakta ve sürekli acılar yaşamaktadır. Anayasanın 38/4. maddesi uyarınca herkes kanun önünde eşittir. Adli mahpusların 1 yıllık kalan cezalarını 1 gün bile fazla yatmayarak tahliye olduğu bir hukuk sisteminde siyasi mahpuslara genelge adı altında dayatılan bir kimliksizleştirme politikasıdır,” dedi.[21]

iii) Adli Tıp Kurumu tarafından 3 kez “Cezaevinde kalamaz” raporu verilmesine rağmen tahliye edilmeyen hasta tutsak Ergin Aktaş, sürgün edildiği İzmir Menemen R Tipi Cezaevi’nde arkadaşlarına ve yakınlarına yazdığı mektuplara, “kurumun asayiş ve güvenliğini tehlikeye düşürdüğü” için el konuldu.[22]

iv) Maltepe 2 No’lu L Tipi Kapalı cezaevi’nde tutuklu bulunan Yunus Ataman’ın mahkemece cinsiyet değişikliği kararı almasına rağmen operasyonuna Adalet Bakanlığı, ‘estetik’ diyerek onay vermedi. Mahkeme ise kararda operasyonun zorunlu olduğunu belirtmişti.[23]

Nihayet yine milletvekili Ali Haydar Hakverdi’nin, ‘Cezaevi Raporu’na göre, AKP iktidarında 3 bin 77 tutuklu ve hükümlü hapishanelerde yaşamını yitirdi; yani her 38 saatte bir mahkûmun cezaevinde öldü. Bu sürede 2 bin 501 hasta mahkûmun yaşamını yitirdiği, 511 mahkûmun ise intihar ettiği bildirildi.

Raporda, ölen 3 bin 77 mahkûmun ölüm nedenleri de sıralandı. Buna göre 2 bin 501 hasta mahkûm yaşamını yitirirken, 511 mahkûm intihar etti, 37 mahkûm öldürülürken, 28 mahkûm ya trafik kazası geçirdi, kurum dışında öldürüldü. 2015 yılının ilk 6 ayında 212 mahkûmun yaşamını yitirdiği, 176’sının hastalıktan, 29’unun ise intihar ederek öldüğü belirtildi.

Raporda, 2015’in ilk 6 ayında en fazla ölümün Sincan’daki Ankara 2 No’lu L Tipi Kapalıcezaevi’nde yaşandığı, burada 9 mahkûmun hastalık nedeniyle öldüğü belirtilirken; Samsun E Tipi Kapalı Cezaevi’nde 6, Afyon, Çorum ve Manisa cezaevlerinde ise 5 mahkûmun yaşamını yitirdiği kaydedildi.[24]

 

ÇOCUK ZİNDANLARI

 

Rabia Çetin’in, “İnsanlık dışında her şey var!”[25] notunu düştüğü çocuk cezaevlerine gelince, işte neyin ne olduğunu anlatan birkaç örnek!

i) Çocuklara tecavüz ve işkenceyle gündeme gelen Şakran Cezaevi’nde 18 yaşından küçük hamile 3 çocuğun hücreye atılması infiale neden oldu.[26]

ii) Ankara Sincan Çocuk İnfaz Kurumu (CİK), Maltepe Çocuk CİK, Maltepe Çocuk CİK, Van Kapalı CİK, Antalya L Tipi CİK ve Muğla Kapalı CİK geçtiğimiz çocuklara yönelik pek çok istismar, kötü muamele ve hak ihlâlleri ile gündem oldu.[27]

iii) Kürkçüler Cezaevi’nde, 40’a yakın çocuğun, önce hücreye atıldı, ardından darbedildi ve daha sonra farklı cezaevlerine sürgün edildi.[28]

iv) İHD Adana Şubesi, Adana E Tipi Cezaevi’ndeki çocuk koğuşunda kalan çocuklara gardiyanlar tarafından işkence yapıldığını belirtip, “Çocuklar gardiyanlara ‘Başkanım’ demediği için darp ediliyor,” dedi.[29]

v) Trabzon’da Bahçecik E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kaldığı koğuşun kapısına kendini asarak intihar ettiği iddia edilen 15 yaşındaki E.N.’nin ölümünden cezaevi idaresi ve Adalet Bakanlığı’nın sorumlu olduğu belirtildi.[30]

vi) Maltepe Çocuk ve Gençlik Cezaevi’nde, koğuştakilerden günlerce dayak yiyen Onur Önal’ın (15) ölümüne ilişkin davada, sanıklara ve tanıklara yöneltilen pek çok soru mahkeme heyetine takıldı. Sanıklardan T.D., Onur’u ölmeden bir hafta önce bir infaz koruma memurunun da dövdüğünü söyledi.[31]

vii) Hatay’da, 2006’da iki çocuğa etek giydirip dans ettiren Emrah A. (27), Mikail K. (28) ve Özkan Ç. (27), diğer hükümlülerle birlikte işkence yapıp tecavüz etti.[32]

viii) Yasin Akyüz, Pozantı Cezaevi’nde yatan çocuklardan biriydi. Koğuşunda korku dolu geceler geçirdi. 2009’da, yani henüz çocukların o cezaevinde istismar edildiklerini kimseler bilmezken, Akyüz, bir sabah yatağında ölü bulunuverdi. Ve hiç hoşa gitmeyebilir ama sorulmadı o çocuğu koruması gerekenlerden hesabı…[33]

ix) Nihayet Cezaevlerindeki incelemelerini ‘Cezaevinde Çocuk Olmak’ adıyla yayımlayan Prof. Dr. Aytuğ Atıcı’nın anlatımları tüyler ürpertti. İnsani olmayan koşullarda tutulan çocuk mahkûmlar şiddetten ve tacizden dert yandı…[34]

 

Sincan Ankara Çocuk ve gençlik Kapalı Ceza İnfaz Kurumu: A Blok’taki çocuk ünitesinde kalan 7 çocuk ağırlıklı olarak gasp ve cinayet suçlarına itilmişlerdi. Çocuklar yemek miktarının az olmasından yakınmaktaydı. Çocukların bir diğer ortak yakınması sözel ve fiziksel şiddete maruz kalmalarıydı. Bazı gardiyanların çocuklara küfür ettiği ifade edildi.

Gardiyanların çocukların ‘yıkım yeri’ ismini verdikleri ani müdahale odasında çocuklara boru, yumruk ve tekmeyle dayak attıkları söylendi.

A Blok’taki diğer bir ünitede cinsel suçlar nedeni ile bulunan çocuklar da   yemek azlığı, şiddet ve televizyon kanallarının azlığından yakındı.

Ankara Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu: Ünitelerde çocuklu kadın çocuksuz kadın karışık kalmaktaydı. Birer kişilik yapılan odalarda ranza usulü kalındığı ve üst ranzalarda çocuklu kadınların da kaldığı görüldü. Koğuşlarda yeterli oyuncak olmadığı anneler tarafından anlatıldı.

Cezaevine ve kreşe plastik aksamlı oyuncaklar dışında oyuncak alınmadığı görüldü. Metal oyuncak alınmıyor gerekçesi ile çocuklara bisiklet alınamadığı ve çocukların bisiklete binemediği ifade edildi.

Aynı koğuşta bir transseksüelin kaldığı görüldü.

Mersin Kapalı ve Açık Ceza İnfaz Kurumu: Çocuklarla yüz yüze görüşme yapıldı. Fiziki ve sosyal şiddete uğradıklarını ifade ettiler. 3-4 saat karanlık odada tutma, gardiyanın dövmesi, merdiven boşluğuna atma gibi şiddet örnekleri çocuklar tarafından anlatıldı. Kantinde satılan ürünlerin pahalı olduğu, yemeklerden ‘kara şimşek yemeği’ denen yeşil mercimek çorbasının sık ve kötü çıktığı ifade edildi.
Adana Karataş Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu: Koğuşlarda çocuklu kadın, çocuksuz kadın karışık kalmaktaydı. Bu durumun cezaevi fiziki şartlarının zorlamasından kaynaklandığı belirtildi. Çocuklar için ayrı yatak olmadığı belirtildi. Cezaevi kapasite şartlarından dolayı beton zemin üzerine döşek ve battaniye atılarak yatıldığı görüldü.

Adana Karataş Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu içinde çocuk kreşi olduğu, kreş izninin günde bir saat ile sınırlı olduğu ve bu sürenin çocuklar için yetersiz olduğu bildirildi. Kreşin içinde plastik oyuncaklar bulunan küçük bir alandan oluştuğu gözlendi.

Şakran Cezaevi: İki yıl öncesine kadar yoğun olarak fiziksel ve sözel şiddete maruz kalındığı, sözel şiddetin devam ettiği bildirildi.

Sinirlenen ve kavga eden çocukların Mavi Oda denilen ve duvarları mavi süngerle kaplı tecrit odalarına kondukları ve burada birkaç saate kadar bekletildikleri ifade edildi.

Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi: Çalışmalarımız devam ederken, Ceyhan M tipi cezaevindeki bir çocuğa tecavüz edildiği haberleri üzerine, Ceyhan M Tipi Kapalı Cezaevi programı öne çekilerek ziyaret gerçekleştirildi.

Cumhuriyet Savcısı, Ceyhan cezaevinde bir erkek çocuğa aynı koğuşta kalan başka bir çocuk tarafından tecavüz edildiği iddiasının doğru olduğunu belirtti. Bu olayın yaklaşık üç ay önce meydana geldiğini ve gerekli soruşturmanın devam ettiğini ifade etti. Savcı olaya ait ilk DNA bulgusunun tecavüz iddiasını doğruladığını, failin, hâlen hırsızlık ve uyuşturucu suçlamalarından tutuklu olduğunu ve diğer çocuklarla aynı koğuşta olduğunu ifade etti. Faili, başka koğuşa koymanın Ceyhan cezaevi şartlarında imkânsız olduğunu anlattı.

 

Bu veriler ışığında Türkiye’de çocukların cezaevlerinde yaşadığı koşullar tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilirken; Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre 12-17 yaş arası 2 bin 100 erkek ve 65 kız çocuğu, toplam 2 bin 165 tutuklu ve hükümlü çocuk cezaevlerinde kalıyor. Bu sayı 18-20 yaş arası gençlerde ise 8 bin 17. TÜİK verilerine göre çocukların yüzde 44.5’inin aslında suç mağduru olduğu vurgulanan rapordaki verilere göre sürekli değişse de yaklaşık 400 çocuk-bebek annelerinin yanında cezaevinde büyüyor.[35]

 

BASKI, İŞKENCE, MAHRUMİYET KARELERİ

 

İnsanlık suçuna denk düşen zindanlardaki baskı, işkence, mahrumiyet karelerine gelince![36]

i) İzmir Tutuklu Aileleri ile Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (TAYD-DER) Eşbaşkanı Musa Karbadağ, Şakran Cezaevi’ndeki T-4 Bölümü’nün tutsaklara baskı için pilot bölge olarak seçildiğini söyledi.[37]Şakran 4 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde, siyasi mahpusların tutulduğu B-13, B-14 ve B-15 koğuşlarında uzun zamandır hak ihlâlleri devam ediyor.[38]

ii) Batman Cezaevi 1. Müdürü Tahsin Taş, 2. Müdürü Ahmet Aygün ile Halik Kurt’un keyfi dayatmaları ile karşı karşıya kaldıklarını dile getiren tutsaklar, tutuklanan arkadaşlarının işkenceye uğradığını ve yaralı hâlde cezaevine getirildiğini aktardı.[39]

iii) Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutulan siyasi tutsaklar, yaşanan baskıları gönderdikleri mektupla anlattı. Cezaevinde yaşanan hak ihlâllerinin 7 ay önce cezaevi müdürü olarak atanan Haydar Ali Ak’ın göreve başladığı tarihten itibaren arttığını ileri süren tutsaklar, Ak’ın daha önce de Bayrampaşa, Erzurum H Tipi, Bolu ve Tekirdağ cezaevlerinde de işkenceci kimliği ile öne çıkmış bir idareci olduğunu hatırlattı.[40]

iv) Giresun Cezaevi’ndeki uygulamaları aktaran tutsak yakınları, koğuşların özel timler tarafından basıldığını, tutsaklara tekmil dayatıldığını ve tehdide maruz kaldıklarını belirtti. Tutsak Cihan Alkan’ın annesi Nejla Alkan, “Tutsaklar koğuşlardan çıkamıyor. Günlük zaruri ihtiyaçlar karşılanmıyor. Tutsakların mektuplarına cezaevi idaresi el koyuyor,” dedi. Aynı cezaevindeki Mecit Solmaz ile görüşen eşi Zaide Solmaz de, tutsakların tehdit edildiğini, koğuşların keyfi olarak basıldığını belirterek, “Koğuşlarda arama bahanesiyle tutsaklar darp ediliyor. Tutsaklara zorla askeri yürüyüş dayatılıp tekmil getireceksiniz deniliyor,” ifadelerini kullandı.[41]

v) Afyonkarahisar E Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan siyasi tutsaklar, gardiyanlar tarafından darp edildi.[42]

vi) Osmaniye’nin Toprakkale ilçesindeki 1 Nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tuvalet penceresinin tutma yerine kendini asarak intihar ettiği kayıtlara geçen 30 yaşındaki Kurtuluş Kılıç’ın ablası Nurhayat Şeremet’in, kardeşinin öldürüldüğü yönündeki iddiaları üzerine Cezaevi Müdürü H.Ö. ile 9 infaz koruma memuru ve 22 mahkûm hakkında cinayet soruşturması başlatıldı. Kardeşinin ölümüyle ilgili düzenlenen tutanak ve raporlarda birçok çelişki olduğunu ifade eden Nurhayat Şeremet, “Kendini asmadı. İple boğuldu. Zaten boynunda da sıyrık izleri çıktı. Elleri arkadan bağlı olarak kendini asmış. Elleri arkadan bağlı olan insan kendini nasıl asar?” diye sordu![43]

vii) 9 Ağustos 2015’de Van’da yaralı bir genci hastaneye götürdükten sonra tutuklanan 17 yaşındaki N.İ., gözaltında yaşadığı işkenceleri anlattı. N.İ., tutuklandıktan 2 hafta sonra “mahkemen var,” denilerek cezaevinden tekrar sorguya götürüldü.[44]

viii) Silivri 4 Nolu L Tipi Cezaevi’nde kalan Hayal Arslan isimli hükümlü tarafından milletvekili Ali Haydar Hakverdi’ye gönderilen mektuba göre, üzerinde yıldız bulunan bir şapka “siyasi sembol” olduğu gerekçesiyle hükümlüye verilmedi. Aynı şekilde, Gezi olaylarında yaralanan, Kobanê’de ise yaşamını yitiren Emre Aslan isimli gencin “zafer” işareti yaptığı fotoğrafı da sakıncalı bulundu.[45]

ix) Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutulan bir tutuklu tarafından CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba’ya gönderilmek istenen mektuba, içeriğinde yanlış bilgiler bulunduğu iddiasıyla el konuldu.[46]

x) Kırıkkale F Tipi’nde tutulan Erkin Kocaman isimli hükümlü, milletvekili Veli Ağbaba’ya gönderdiği cezaevinde yaşanan hak ihlâllerine ilişkin bilgi verdiği mektubunda şunları kaydetti:

“Sohbet hakkımız haftada 10 saat uygulanması gerekirken 6 saat uygulanıyor. Yasaya, genelgeye uyulmuyor, suç işleniyor. Bayram tatilleri ve açık görüş haftaları, sohbetlerimizin iptal edilme nedeni olmaktadır. Resmi tatiller hapishanede ayrıca zulme çevrilmektedir. 29 Ekim ve 1 Kasım seçimleri nedeniyle yapılan tatillerde revire çıkamadık, ilaç yazdıramadık.

Havalar çok soğudu fakat kaloriferler yakılmadı. Soğuk işkencesi yapılıyor. Hücre içinde mont, kaban ve berelerimizle oturuyoruz. Bu önlemimize rağmen hava soğuk olmaktadır. Ekim ayında sular her gün 16 saat kesildi. Haftada iki gün temizlik ihtiyaçları için 2,5 saat verilen sıcak su saatleri, 1,5 saate düşürülmüştür. Bu nedenle temizlik ihtiyaçlarımızın hepsini karşılayamıyoruz. Musluk suyu temiz değildir. Pis kokulu ve kısa sürede beklediğinde yosun tutan bir sudur.

Muharrem ayında olduğumuz için aşure talep ettik. Fakat talebimiz dikkate alınmadı. Aşure gününde ne aşure dağıtıldı ne de kantinde aşure satıldı.

Televizyon kanallarından bazılarının değiştirilmesi için dilekçe yazdık. Hapishane idaresi IŞİD ve Hizbullah propagandası yapan Rehber TV gibi kanalları değiştirmedi, talebimizi reddetti.

Hapishane idaresi, ‘Ring aracının kamerasını peçeteyle kapattı’ gerekçesiyle disiplin cezası vermiş ve bu kararı da İnfaz Hâkimliği onaylamıştır. Ceza İnfaz Kanunu’nda böyle bir suç yoktur. Mahkemelerce yasaklanmamış, toplatılmamış dergileri okumanız engelleniyor. Anayasa Mahkemesi’nin emsal kararları olduğu hâlde bu kararlara uyulmuyor, her yerde satılan, yasal olan dergilerin bize verilmesi engelleniyor.”[47]

 

TBMM İNSAN HAKLARI İNCELEME KOMİSYONU ÜYESİ

MİLLETVEKİLİ VELİ AĞBABA’NIN RAPORUNDAKİ TESPİTLER[48]

TELEFONDAN TEKMİL Hükümlü ve tutuklular, çıplak arama uygulamasının yapılmasına tepki gösterirken ankesörlü telefonda tekmil verdiklerini ifade ediyor. Çözüm sürecinin bitmesiyle birlikte cezaevinde baskılar arttı. Mahkûmların iç çamaşırları bile aranıyor.
IŞİD’E LAF YOK Mektupların içeriğinde siyasi bir değerlendirme olunca mektuba el konuluyor. AKP’ye yönelik siyasi eleştiriler içeren mektuplarımız imha ediliyor. IŞİD’in eylemlerini eleştiren mektuplar da “terörle paniğe sevk etme” gerekçesiyle gönderilmiyor.
BARZANİ’YE ELEŞTİRİ YASAK Mektupta Irak Kürdistan Bölgesi lideri Mesut Barzani’ye yönelik eleştiri yapmak yasaklandı. Bir hükümlünün mektubunda Barzani’ye yönelik yapılan eleştiri “devlet büyüğüne eleştiri yapıldığı” gerekçesiyle karalanarak sansürlendi.
YAN FLÜT AMBARGOSU Çözüm süreci devam ederken cezaevinde hükümlülerin yan flüt kullanmasına izin verilirken, sürecin buzdolabına kaldırılmasının ardından arızalanan yan flüt, tamire gönderildikten sonra içeriğinde ağır metal bulunduğu gerekçesiyle geri verilmedi.
CHE RESMİ MAHKEMELİK Cezaevinde kara kalemle çizilen Che resiminin bulunduğu takvime cezaevi yönetimi tarafından terör örgütünün sembolü olduğu gerekçesiyle el konuldu. Bu durumu yargıya taşıyan mahkûmlar, mahkemenin Che’nin terör örgütü üyesi olmadığı yönünde karar verince mahkûmlar Che resminin bulunduğu takvimi geri aldı.

xi) Elazığ Cezaevi’nde “gizli genelge” adı altında yapılan işkencelere karşı tutsaklar, kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu. Adalet Bakanlığı tarafından gönderildiği belirtilen “gizli genelge” bu kez de Elazığ E Tipi Cezaevi’nde devreye konulduğu ortaya çıktı. Daha önce de Giresun Cezaevi ile gündeme gelen “gizli genelge”nin siyasi tutsaklar üzerinde baskı ve hak ihlâllerinin artmasında büyük rol oynadığı belirtiliyor. Cezaevi’nde yaşanan hak ihlâllerini ailesi aracılığıyla aktaran siyasi tutsak Kadir Kevser, “gizli genelge” adı altında cezaevlerinde yaşanan hak ihlâli ve gaspına dikkat çekerek, tutsak ve hükümlülerin maruz kaldığı baskılara karşı duyarlılık çağrısında bulundu.[49]

xii) Adalet Bakanlığı’nın yeni ve gizli bir genelgesi olduğu gerekçesiyle, tutuklu ve hükümlülerin temizlik malzemelerine, canlı çiçeklerine el konuldu.

Yeni uygulamada 7 kişiye bir çamaşır leğeni düşüyor. Paspas sopaları boyu 75 cm olacak şekilde kısaltılarak tutuklulara veriliyor.

Gebze Cezaevi’nden Ayşegül Ayaz, 2 Nisan 2016 tarihli mektubunda şunları yazdı: “Cezaevi idaresi, yeni genelgenin geldiğini, eşyalarımızın çoğunun alınacağını bildirdi. Leğen, çekpas, kova gibi malzemeleri içeren bir liste var. Örneğin 7 kişiye 1 çamaşır leğeni düşecek şekilde bir sınırlama getiriliyor. Tüm çiçeklerimizi, toprağımızı aldılar.”

Silivri 2 No’lu Cezaevi’nden Cihan Kurnaz’ın mektubuysa şöyle: “Yüzde 43 engelliyim. Bacaklarım felç. Ama R tipi cezaevine naklim yapılmıyor. Renkli kalem ve renk kesinlikle yasak. Yakınlarınız elbise getirdi diyelim. Renkli ise verilmez.”

Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden Fehmi Yıldız, Hayrettin Kahraman, Medeni Ay, “Temizlik malzemelerimizin toplatılması işkencedir. Hem kantinde satılıyor hem de odada ikiden fazla bulunduramazsınız diye el koyuyorlar. Çekpas sopalarının boyları kısaltıldı. Hepimizde bel fıtığı var. Temizlik yapmak bile işkenceye dönüştürüldü,” dedi.[50]

xiii) Adalet Bakanlığı’ndan cezaevlerine gönderilen “gizli yazı”yla cezaevlerine operasyon yapıldığı, mahpusların, 75 santimetreden uzun çek paslarına ve temizlik eşyalarına el konuldu. Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde, söz konusu “gizli yazı”yla tutukluların temizlik eşyalarına el konulmasının ardından E.K. isimli tutukluyu kene ısırdı ve hastaneye kaldırıldı.[51]

xiv) Antep H Tipi Cezaevi’nde Nezir Kayar adlı siyasi tutsak, 2015 yılının Ağustos ayında, haftalık telefon görüşme saatlerinde yaşanan değişikliği gardiyanlara sorması üzerine, Ali Gülşen adlı gardiyanın sözlü hakaretine maruz kaldı. Gardiyan Gülşen, Kayar’ın kendisini tehdit ettiğini iddia ederek hakkında şikâyetçi oldu. Şikâyeti üzerine, Kayar hakkında “Suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak tehdit etmek” iddiasıyla dava açıldı. Nisan 2016’da görülen karar duruşmasında Kayar’a 2 yıl 1 ay hapis cezası verildi.[52]

xv) Sincan F Tipi Hapishane de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla tutulan 12 Eylül mahkûmlarından Halil Gündoğan’ın kitap çalışmaları sistemli olarak engelleniyor. Bu durumla ilgili ailesine bir mektup kaleme alan Gündoğan, “Türkiye ve Sosyalist Devrim Gerçekliği” isimli kitabının taslağına idare tarafından keyfi olarak el konulduğunu belirtti.[53]

xvi) Ecevit Akbaş’ın eğitim hakkı, cezaevi idaresi tarafından engellenmeye çalışılıyor. Bugüne dek dört lisans diploması alan ve yüksek lisans programına devam eden Akbaş’ın kanunen hakkı olan çalışma koşulları cezaevi idaresince yerine getirilmediği gibi, hakkında disiplin soruşturması da açıldı.[54]

xvii) Kandıra 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nde bulunan Osman Evcan isimli anarşist tutsak, vegan beslenme hakkı için açlık grevinde.[55]

xviii) ‘Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nin Kadın Ağı Temsilcisi Avukat Ezgi Duman, gözaltı merkezlerinde “çıplak arama” adı altında yapılan cinsel işkencede ciddi artış olduğunu söyledi.[56]

xix) Karataş Kadın Cezaevi’nden mektup yazan bir tutuklu, hapishaneden koğuşa girene kadar aynı gardiyanlar tarafından 3 defa arandığını, “üst araması” bahanesiyle tacize uğradığını ve şiddete maruz kaldığını belirtti.[57]

xx) Diyarbakır E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan kadın siyasi tutsak Herdem Tatlısoy, gönderdiği mektupta cezaevinde yapılan işkenceleri anlatıp; tutsakların adeta ölüme terk edildiğini dile getiren mektubunda şunları kaydetti: “Savaşın yoğunluklu yürütüldüğü Amed ve diğer zindanlarda da her gün yeni işkence haberleri çıkıyor. Daha önce olmayan ancak savaş konseptiyle uygulamaya konulan onursuz dayatmalar artmaktadır. Önce görüşçülere çıplak arama dayatılıp, ince arama adı altında iç çamaşırları ve petlerini çıkarıp otur kalk işkencesi uygulanmaya başlandı. Buna itiraz eden ailelere hakaret edilip, ‘Çakal, köpeklerin görüşçüleri’ denilerek görüşe gelmeleri engellenmiştir.”[58]

xxi) Milletvekili Ali Haydar Hakverdi, 93 yaşındaki bir mahkûm yakınının iç çamaşırı ve eteği çıkarılarak çıplak aramaya maruz kaldığı iddiasını TBMM gündemine taşıdı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a, “2 Eylül 2015’te İzmir 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde mahkûm yakınını ziyarete giden 93 yaşındaki anneannesi ve 60 yaşındaki teyzesinin eteği ve iç çamaşırı çıkarılarak çıplak arama mı yapılmıştır? Yapılmış ise çıplak aramayı yapanlar hakkında işlem yapmayı düşünüyor musunuz?” diye sordu.[59]

xxii) Rosida Koyuncu, 17 LGBTİ mahkûmla yaptığı söyleşileri ‘Voltaçark’ adıyla bir kitapta topladı. Gördükleri kötü muamele ve baskılar yüzünden ölmeyi deneyen LGBTİ bireylerin hikâyeleri birbirinden dramatik…

‘Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CİSST) Mustafa Eren’in verdiği bilgiye göre, CİSST’in Adalet Bakanlığı’na yaptığı başvurulara cevap olarak, Temmuz 2013’te 79, Mayıs 2014’te 95 LGBTİ mahkûm olduğu bilgisi verilen kitaptan bazı bölümler şöyle:[60]

 

Burçak Trans kadınım. Hukuk mezunuyum. Bir dönem avukatlık yaptım. Cinsiyet kimliğim   yüzünden hem adliyede hem çevrede psikolojik baskıya maruz kalıyordum. Türkiye’de büro açıp çekip çevirmek tek başına zor olduğu için 2001 yılında mesleği bırakıp seks işçiliği yapmaya başladım. Cezaevinde tecrit, baskı ve psikolojik işkence var. Ölmek istedim, ölemedim.
Carolin Brezilyalıyım. Yedi yıldır farklı cezaevlerinde kaldım. Benden erkek gibi giyinmemi istiyorlardı. Çok zorluk çektim. Hem yabancı hem de trans olmak hapiste çok zor. Trans olduğun için açık cezaevi ve diğer infaz biçimleri uygulanmıyor, tekli hücrede tutuluyorsun.
Recep Eşcinsel olmasaydım bu kadar zorlu bir süreci yaşamazdım.
Hazal Gardiyanlar ve mahkûmlar gelip, “Bize göğsünü aç! Bizi biraz eğlendir!” diyorlardı. Kartal E Tipi Cezaevi’nde arama adı altında çırılçıplak soyuldum. Sevkim Sinop Cezaevi’ne çıktı. Yanıma oturan askerler ve onbaşı beni sürekli elle taciz ediyordu. Kadın gardiyanlara, “Travestiyim” deyince “Travesti nedir” diye söylenip geri gittiler. Mahkûmların cezaevinde bir travesti olduğunu öğrenmelerini istemedikleri için revire çıkarmadılar.
Avşa Giresun E Tipi İnfaz Kurumu’nda kalırken C. adında infaz koruma memurunun tecavüzüne maruz kaldım. Memur hapis cezasına çarptırıldı. Tokat’a gönderildim. Orada da peşimi bırakmadı. Yaşadıklarımı Tokat’takiler öğrenince baskılar sonucu Niğde’ye, sonra Gümüşhane’ye ve en son Bafra’ya sürüldüm. Beni Tokat’tan takip eden memurdan avukat görüşme odasında yediğim dayak sonucu bayıldım ve hücreye atıldım. İki ayda 20 kilo verdim.
Funda Gardiyanlar bana bakıp “Kadın kılığındaki erkek bu mu” diye dalga geçiyorlar. Cezaevi müdürü, “Saçlarını keseceksin ki seni burada tutabileyim” dedi. Saçlarımı üç numaraya vurarak zorla kestiler. Erkek elbiseleri getirerek “Bunları giyeceksin” dediler. Psikolojik işkencelere katlanamaz duruma geldim. Defalarca intiharı denedim başaramadım.
C.Y LGBTİ birey C.Y, 21 yaşında, grafik tasarımcısı. İnsan hakları savunucusu bir eşcinsel. LGBTİ Aile Grubu Derneği’nin aktif üyesi. Maltepe 2 No’lu L Tipi Cezaevi’ne 2013 yılında ‘düşmüş.’ C.Y, “Cezaevine girerken size açılan kapılar kocaman, maalesef çıkmak istediğinizde iğne deliği kadar küçük” diyor.

Şu satırlar, C.Y’nin cezaevine girdiği andan tahliyesine kadar bir yılda karşılaştığı insanlık dışı muamelenin bir özeti:

“Cezaevinin garaj kapısında nöbetçi memur ve nöbetçi astsubay karşılıyor. Önce suçunuzun ne olduğu soruluyor. Arama noktasında iç çamaşırınız kalacak şekilde soyunmanız isteniyor. Bütün vücudunuz aranıyor, eğilmeniz, kalkmanız, öksürmeniz, ıkınmanız isteniyor ve iç çamaşırınız kontrol ediliyor. Sonra, leş gibi sigara izmariti dolu olan geçici koğuşa alıyorlar. Burayı süpürmeniz isteniyor. ‘Geldiğimde temiz görmezsem o çekpas sopasını k… sokarım’ diye ekliyor hazır kuvvetteki izbandut gibi memur. Cezaeviyle ilgili hiçbir kural vs açıklanmıyor.’

İlk üç gece uyuyamayacağınız hatta ağlayacağınız, çeşitli kavgalara karışacağınız, korkudan sinip, bazen de öfkeden gözlerinizin hiçbir şeyi görmeyeceği yeni evinizle tanışmış oluyorsunuz. LGBTİ koğuşu olduğunu bilmediğim için beni direkt erkek koğuşuna aldılar. 28 kişilik hükümlü koğuşunda ilk iki gün yemek yememiştim. Ertesi gün psikolog çağırdı. ‘Yumuşacık kalbi olan biridir’ diye düşündüm. Çocuk gibi ağladım, annemle görüşmek istediğimi söyledim. Yumuşak olan sadece oturduğum sandalyesinin kaplamasıymış…

Bir ay sonra haberdar olduğum LGBTİ koğuşuna geçmeme izim verilmedi. Durumum koğuşta duyuldu. Birbirimizi yaralayacak şekilde kavgalar ettik. Her defasında tacize maruz bırakılıyordum. Çoktan bütün cezaevi C-1 koğuşuna geçmek isteyen bir ‘i…e’ var diye haber almıştı. Güvenlik sebebiyle hücre dediğimiz B-6’da 1 No’lu odaya yerleştim. İki ay sonra yalnızlıktan biri gelsin ses duyayım diye dua ettiğimi hatırlıyorum. 3.5 ay sonra doktor raporuyla hücreden çıktım.

Brezilyalı arkadaşların koğuşuna geçtiğimde onların bizden daha çok acı çektiğini gördüm. Paranız yok, HIV pozitifsiniz, kimse dilinizi bilmiyor, mahkemede bile savunma yapamıyorsunuz, ne acı… Gerçekten de Tanrı’nın unuttuğu yer orası. Bir ay sonra Fabiano ile kavga edince homofobik bir başmemur tarafından ‘havlu oda’ denilen yere konuldum. Bu odaya sizi arkadan ters kelepçeyle, iç çamaşırınızla koyuyorlar. Leş gibi rutubet ve dışkı kokusu, saniyelerinizi işkence olarak görmenizi sağlıyor.

Cezaevlerinde yıldırma politikaları sürüyor. İnsanları normal diye sınıflandırdıkları   kalıba sokmak için tek uyguladıkları ‘rehabilite’ şekli Kur’an. Din baskısı uyguluyorlar. LGBTİ bireyler psikolojik taciz ve şiddet altında. Fiziksel görünüşleri değiştirilmeye zorlanıyor. Kimileri intihar ediyor.”[61]

 

xxiii) Kırıklar F Tipi Cezaevinde tutulan trans Buse B. hakkında İzmir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı’nın verdiği rapor ile cinsiyet değişikliğine izin verirken, cezaevi yönetimi ve gardiyanlar, verilen kararları tanımadı. Cezaevi yönetimi Buse B’nin, psikolojik ve cinsiyet değişikliği için kullandığı ilaçlarına ve kadın kıyafetlerine el koyarak, zorla erkek kıyafeti giydirdi.[62]

 

VE…

 

Erdoğan’ın, AKP çığırtkanlarının, Aktrollerin hep bir ağızdan “Milletvekilleri cezaevlerinde teröristleri ziyaret ediyor,” çığlıklarıyla parlamentonun zindanlarla ilgilenmesini kriminalize ettiği şu günlerde, hapishanelerdeki koşullar giderek ağırlaşıp, gayrîinsanileşirken; Nâzım Hikmet’in, “Asıl en kötüsü/ bilerek, bilmeyerek/ hapishaneyi insanın kendi içinde taşıması,” dizelerini telaffuz ederek; Julius Fucik’in, “İnsanların uyanmaları için daha kaç yüzyıl gerekecek? İnsanlık ilerleyebilmek için kaç bin hapishane hücresinde volta attı acaba? Ve daha kaç bin hücrede volta atması gerekecek?”[63] sorusunu dillendirmek gerek!

 

24 Haziran 2016 13:03:56, Ankara.

 

N O T L A R

[1] 18 Haziran 2016 tarihinde Ankara’da ‘Hasta Mahpuslara Özgürlük Eylemi’nin 100. Hafta Etkinliği’nde yapılan konuşma… Arasöz, Temmuz 2016…

[2] Michel Foucault.

[3] Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu, Çev: Mehmet Ali Kılıçbay, İmge Kitabevi Yay., 6. Baskı, 2015.

[4] “Cezaevi İçinde Cezaevi”, Gündem, 13 Nisan 2016, s.5.

[5] “Cezaevlerinde İnsan Hakları Karnesi: ZAYIF”, Cumhuriyet, 19 Aralık 2015, s.15.

[6] “Psikoloji Bozmak İçin Silivri”, Cumhuriyet, 3 Ocak 2016, s.12.

[7] Hilal Köse, “Devletin Mahkûmlarla İlişki Biçimi de Dinselleşmiş”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2016, s.15.

[8] “AKP Mahkûm Sayısında Darbe Dönemlerini Solladı”, Birgün, 28 Nisan 2016, s.7.

[9] “Cezaevlerinde Yer Kalmadı, Devlet 165 Cezaevi Yapacak”, 24 Ocak 2016… http://direnisteyiz2.org/cezaevlerinde-yer-kalmadidevlet-165-cezaevi-yapacak/

[10] “Mahpus Sayısı 10 Yılda 3 Kat Arttı”, Evrensel, 26 Mart 2016… http://www.evrensel.net/haber/275974/mahpus-sayisi-10-yilda-3-kat-artti

[11] 2015’te Fransa’da cezaevindeki insan oranı yüz binde 114, Yunanistan’da yüz binde 90 olmuş. Yunanistan’daki mahpusların yarısı yabancı! Almanya’da bu oran yüz binde 76 ve on yılda düzenli düşmüş. 2000 başında dünyada cezaevindeki insan oranı konusunda şampiyon olan Rusya’da mahpus sayısı on beş yılda baş döndürücü biçimde azalmış. 2000’de bu oran yüz binde 729 iken, 2016 başında yüz binde 442’ye inmiş. Buna karşılık ABD’de neredeyse aynı hızda artmış. 1980’de oran yüz binde 220 iken, yani Türkiye’nin bugünkü durumuna benzerken, 2015 sonunda yüz binde 698’e çıkmış. ABD hapishanelerinde 2 milyon 200 bin kişi yatıyor. Ama bunların yalnız yüzde yirmisi tutuklu. (Ahmet İnsel, “Her Şüpheli Cezaevini Tadacaktır!”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2016, s.11.)

[12] Bahar Atakan, “504 Çocuk Annesiyle Cezaevinde Büyüyor!”, Milliyet, 23 Nisan 2016, s.24.

[13] Burcu Ünal, “Mahkûm Kadınlara Hakkını Söyleyen Yok”, Milliyet, 4 Temmuz 2015, s.18.

[14] İpek Merçil-Eylem Aksoy Retornaz-Seçil Doguç, “Parantezdeki Kadınlar”, Radikal İki, 17 Mart 2013, s.11.

[15] Mahmut Ilıcalı, “Cezaevi Raporundan Çok Çarpıcı Rakamlar: AKP Döneminde Yüzde 211 Artış”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2016, s.5.

[16] Ferhat Kentel, “Önemsiz Bir Mesele: Hapishanede Ölmek”, Bas Haber, No:62, 13-19 Temmuz 2015, s.13.

[17] “162’si Ağır Bin 144 Hasta Tutsak!”, Gündem, 26 Mayıs 2016, s.5.

[18] “AKP Mahkûm Sayısında Darbe Dönemlerini Solladı”, Birgün, 28 Nisan 2016, s.7.

[19] Melis Alphan, “Ölüme Mahkûm Edilenler”, Hürriyet, 6 Şubat 2016, s.7.

[20] Hasan Akbaş, “Kanser Hastası Tutukluya ‘Dışarıda Ölüm’ Cezası!”, Evrensel, 23 Mayıs 2015, s.8.

[21] “Tahliyeleri Genelge ile Engelleniyor”, Gündem, 25 Ocak 2016, s.6.

[22] “Kurum Asayişi Tehlikeye Düşüyormuş!”, Gündem, 20 Mayıs 2016, s.5.

[23] Esra Alus, “Trans Hükümlüye Estetik Engeli”, Milliyet, 3 Temmuz 2015, s.14.

[24] Meriç Tafolar, “2015’de En Çok Ölüm Sincan ve Samsun’da”, Milliyet,25 Ağustos 2015, s.22.

[25] Rabia Çetin, “Çocuk Cezaevleri: İnsanlık Dışında Her Şey Var!”, BasHaber, No:43, 2-8 Mart 2015, s.12-13

[26] “Şakran Çocuk Cezaevi Kapatılsın”, Gündem, 29 Nisan 2015, s.7.

[27] Züleyha Karaer, “Çocuklar Üzerinden Korku Yayıyorlar”, Evrensel, 8 Haziran 2015, s.3.

[28] “Önce Hücre ve Darp Sonra Sürgün!”, Evrensel, 23 Mayıs 2016, s.3.

[29] “Cezaevinde Çocuklara İşkence…”, Gündem, 26 Mart 2016… http://www.ozgurgundem.info/haber/161681/cezaevinde-cocuklara-iskence

[30] “E.N.’nin Ölümünden Bakanlık Sorumlu”, Gündem, 18 Kasım 2015, s.6.

[31] Hilal Köse, “Gardiyan da Dövmüş”, Cumhuriyet, 16 Eylül 2015, s.14.

[32] Fatih Keçe-Serkan Çetinkaya, “Cezaevinde Çocuklara İşkenceli Tecavüze 12’şer Yıl Hapis”, Milliyet, 5 Şubat 2016… http://www.milliyet.com.tr/cezaevinde-cocuklara-iskenceli-gundem-2189842/

[33] Gökçer Tahincioğlu, “Pozantı Cinayeti”, Milliyet, 24 Ocak 2016, s.14.

[34] Burcu Ünal, “Parmaklıklar Ardında Yitip Giden Çocukluk!”, Milliyet, 3 Eylül 2015, s.22.

[35] Annesiyle birlikte cezaevinde kalan atipik otizm hastası Poyraz Ali’nin hâlini de unutmamak gerek. (Pınar Öğünç, “Poyraz Ali Vardı, Hatırlar mısınız?”, Cumhuriyet, 19 Temmuz 2015, s.11.)

[36] Türkiye’de en uzun süre cezaevinde kalan 3 kişiden biri olan ve 4. yargı paketiyle birlikte serbest bırakılan Hasan Gülbahar kısa süreli özgürlüğünün ardından tekrar cezaevine gönderildi. 12 Eylül darbesinin ardından TİKKO üyeliği suçlaması ile 1981 yılında tutuklanan Gülbahar, 1991 yılında şartlı salıverilmişti. 1995’te örgüt üyeliği suçlaması ile tekrar tutuklanan ve şartlı salıverilme şartlarını ihlâl ettiği gerekçesiyle iki suçla yargılanan Gülbahar, 2017 yılına kadar hüküm giydi. Türkiye’de en uzun süre cezaevinde kalan Tahir Canan, Muzaffer Öztürk ve Hasan Gülbahar 4. Yargı Paketi ile birlikte 2013 yılında serbest bırakılmıştı. Ancak Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği Gülbahar ile ilgili tahliye kararına, 11. Ağır Ceza Mahkemesi itiraz etti. Gülbahar’ın cezasının 5 buçuk yıl daha infaz edilmesine karar verildi. Gülbahar ise bu kararı suç duyurusunda bulunmak için gittiği adliyede öğrendi. Ticaret lisesinde okurken tutuklanan Gülbahar, tamamlayamadığı eğitim hayatı nedeniyle Milli Eğitim Bakanlığına dava açmak için adliyeye gittiğinde gözaltına alındı. Kısa bir süre özgürlüğü tadan Hasan Gülbahar tekrar tutuklanarak Mersin E Tipi Kapalı Cezaevine gönderildi. (Damla Yeltekin, “Gülbahar’a Özgürlük İçin 5 Bin İmza”, Evrensel, 22 Mart 2016, s.3.)

[37] “Cezaevleri İşkencehaneye Dönüştü”, Gündem, 27 Ocak 2016, s.6.

[38] “Şakran Cezaevi Özellikle Siyasi Tutsaklar İçin İşkencehane Oldu”, 10 Haziran 2016… http://direnisteyiz3.org/sakran-cezaevi-iskence-merkezi-hâline-getirildi/

[39] “İşkence Gören Tutsaklar Tedavi Edilmiyor”, Gündem, 18 Kasım 2015, s.6.

[40] “İşkenceci Müdür Edirne’de Görev Başında!”, Gündem, 11 Nisan 2016, s.5.

[41] “Giresun’a ‘12 Eylül’ Modeli”, Gündem, 19 Mayıs 2016, s.5.

[42] “Afyon Cezaevi’ndeki Tutsaklar Darp Edildi”, Gündem, 31 Mart 2016, s.5.

[43] “Cezaevinde ‘İntihara’ Cinayet Soruşturması”, Evrensel, 31 Temmuz 2015, s.4.

[44] “Cezaevinden Tekrar Sorguya Götürüldü”, Gündem, 14 Eylül 2015, s.6.

[45] “Zafer İşareti de Yasak Che Şapkası da…”, Cumhuriyet, 8 Şubat 2016… http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/477490/Zafer_isareti_de_yasak_Che_sapkasi_da….html

[46] Meriç Tafolar, “Vekile Gönderilen Mektuba El Konuldu”, Milliyet, 25 Nisan 2016, s.20.

[47] Meriç Tafolar, “IŞİD Propagandası Yapan Kanala Vize”, Milliyet, 19 Kasım 2015, s.19.

[48] Mahmut Lıcalı, “Mahkûmlar Başvurdu, Yargı Karar Verdi: Che Takvimi ‘Terörist Değil’ Kararı Kurtardı”, Cumhuriyet, 11 Nisan 2016, s.6.

[49] “Cezaevlerinde ‘Gizli Genelge’ Baskısı!”, 13 Haziran 2016… http://direnisteyiz3.org/cezaevlerinde-gizli-genelge-baskisi/

[50] Hilal Köse, “7 Mahkûma 1 Çamaşır Leğeni”, Cumhuriyet, 2 Mayıs 2016, s.6.

[51] Tamer Arda Erşin, “Mahpusu Kene Isırdı İddiası!”, Evrensel, 23 Mayıs 2016, s.4.

[52] “Tutsağa ‘Gardiyan’ Cezası”, Gündem, 21 Mayıs 2016, s.5.

[53] “Siyasi Tutuklu Gündoğan’ın Kitap Taslağına Cezaevi Tarafından El Konuldu!”, Birgün, 26 Haziran 2015, s.6.

[54] “1 Yıllık Mahkûmun Eğitim Hakkına Engelleme!”, Birgün, 16 Ocak 2016, s.10.

[55] “Vegan Tutsak 20 Gündür Açlık Grevinde”, Gündem, 1 Aralık 2015, s.5.

[56] Ruken Adalı, “Çıplak Arama ile Ataerkil Baskı Arttırılıyor”, Gündem, 3 Mayıs 2016, s.2.

[57] Meriç Tafolar, “Üst Araması Bahanesiyle Cezaevinde Tacize Uğradık”, Milliyet, 7 Eylül 2015, s.18.

[58] “Cezaevlerinde İşkenceler Artıyor”, Gündem, 23 Aralık 2015, s.4.

[59] Meriç Tafolar, “93’lük Nine Çıplak Arandı İddiası”, Milliyet, 30 Mart 2016, s.20.

[60] Burcu Karakaş, “Avukattım, Baskıdan ‘Seks İşçisi’ Oldum”, Milliyet 25 Haziran 2015, s.2.

[61] Hilal Köse, “Taciz, Sömürü, Tecrit”, Cumhuriyet, 21 Temmuz 2015, s.5.

[62] “Cezaevi Mahkeme Kararını Tanımadı”, Evrensel, 4 Mayıs 2016, s.4.

[63] Julius Fucik, Darağacından Notlar, çev: Celal Üster, Yordam Kitap., 2015.

 

- Advertisment -

Recent Comments

Verified by MonsterInsights