Yaşadıklarımızla sabittir. Ne zaman mevcut iktidarlar çalışma yaşamına dair değişimlerden “müjde” olarak söz etmeye, değişimleri böyle sunmaya başlarlarsa, bu emek hareketinin, deyim uygunsa başına bir çorap örülüyor demektir.
Bugünlerde “müjde” olarak sunulanlarda bunu gösteriyor. Bir süredir tartışılan ama özellikle geçtiğimiz günlerde düzenlenen 10. çalışma meclis toplantısının ardından gündemi daha fazla işgal eden “kıdem tazminatı, taşeron işçi çalıştırma ve özel istihdam büroları” şimdi yasallaştırılmaya çalışılıyor. Görünen o ki mevcut AKP hükümeti bu yıl bitmeden bunları yasallaştıracak.
Sermaye ve AKP hükümetinin hedefi kıdem tazminatını bir “fon”a devrederek ortadan kaldırmak. Oysa hükümet bunu kıdem tazminatını alamayan işçilerin bunu almasının garantisi olarak pazarlıyor. Zaten işçi konfederasyonları bunu uzun süredir tartışıyorlar. Bu konuda en net olarak Hak-İş “fon” önerisine dünden razı. O yüzden de çalışma meclisi toplantısı sonunda, DİSK ve Türk-İş’in itirazlarına rağmen açıklanan sonuç bildirisinde işveren temsilcileriyle aynı fotoğraf karesine girmekte bir sakınca görmüyor.
Mevcut AKP hükümeti kıdem tazminatının fona devrini “müjde” olarak sunarken, deniliyor ki; “evet, belki işçinin alacağı tazminat düşecek, belki on yıl sonra alabilecek, belki bu paranın ödenmesi ev alma gibi bir şarta bağlanacak ama işçinin bir gün çalışması bile kıdeme hak kazanmasına yol açacak ve işçiler bir gün bu parayı alacak.” Asıl sorun da burada. Çünkü kıdem tazminatının, iş akdinin sona ermesinin ardından işverenden alınan bir hak olmaktan çıkarılması söz konusu. Bununla iş akdinin sona ermesi ile kıdem tazminatı arasındaki bağlantı koparılıyor.
Kimi verilere göre kayıt dışının yüzde ellilerde olduğu, sendikalaşma oranının yüzde 9’larda olduğu, toplu iş sözleşmesi kapsamındaki çalışanların oranının ancak yüzde 5’lerde olduğu ortadayken, kıdem tazminatı işveren için işten çıkarmanın maliyeti olmaktan çıkarılırsa, gerisini varın siz düşünün.
Bu noktada bütün olumsuzluklarına rağmen DİSK’in “kıdem tazminatı iş güvencesi sorunudur” yaklaşımı doğrudur. Mevcut AKP hükümeti ve onun çalışma bakanı “amacımız kıdem tazminatı almayanların almasını sağlamak” dese de sorunun özü bu değil. Çünkü mevcut hükümetin stratejik belgeleri bunun tersini söylüyor. Asıl amaç kıdem tazminatını kaldırarak, güvencesiz çalışmayı derinleştirmektir.
Hatırlanacaktır. Newroz gazetesinde bu konuda çeşitli makaleler yazıldı. Hükümetin daha önceleri açıklamış olduğu “Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi” bu konuda önemli veriler sunuyordu. Ne diyor hükümet UİS belgesinde “güvenceli esneklik” yaklaşımında “iş güvencesi” kavramı yerine “tek bir işverene bağlı olmadan çalışmanın sürdürülmesi” kavramıyla “iş güvencesi”nin ortadan kaldırılacağı işaretlerini veriyordu. Şimdi buna bağlı olarak da kıdem tazminatını ortadan kaldırmaya ve sermaye için işten çıkarma maliyetini azaltmaya çalışıyor. Sermayenin sözcüsü bir hükümetten başka ne beklenir?
Kuşkusuz bu yaklaşım yeni değil. Aslında bunun işaretleri UİS belgesinden daha önce verilmişti. AKP hükümeti 2003 yılında çıkardığı 4857 sayılı iş kanununda kıdem tazminatı ile ilgili şöyle bir yaklaşım sergiliyordu. “İşsizlik sigortasının işlevini de ülkemizde kıdem tazminatının üstleneceği düşünülmüştür. Hatta kıdem tazminatının ağırlaştırılmasının iş güvencesi alanında bile etkili olacağı ileri sürülmüştür. Bu düşüncelere katılma olanağı yoktur.” deniliyordu. Buradan da anlaşılacağı üzere kıdem tazminatı meselesi 10 yıldır AKP hükümetinin gündeminde. Şimdi bakmayın “kıdem tazminatını herkes alsın istiyoruz” demesine. AKP hükümeti için asıl mesele yukarıda da değindiğimiz üzere kıdem tazminatını iş güvencesi alanında etkili olmaktan çıkarmaktır.
Sorun sadece kıdem tazminatı değil. AKP hükümeti bugünlerde sesiz sedasız çalışma yaşamıyla ilgili düzenlemeler yapmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde bir yönetmenlik değişikliğiyle bunlardan birini daha gerçekleştirdi.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı çocuk işçilerin çalıştırılması ile ilgili yönetmelikte bir değişiklik gerçekleştirdi. Yürürlükte olan iş yasasının 72. maddesinde, çocuk işçiler için “Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yeraltında veya su altında çalışacak işlerde on sekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların çalıştırılması yasaktır.” deniliyor. Ama yapılan yönetmelik değişikliği ile bu ortadan kaldırıldı. Çocuk ve genç işçilerin çalıştırılma usul ve esasları hakkında yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair yönetmelikte “Mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumlarından mezun olan meslek sahibi ve 16 yaşını doldurmuş genç işçiler; sağlığı, güvenliği ve ahlakının tam olarak güvenceye alınması şartıyla bu yönetmeliğin eklerinde belirtilen sınırlamalara bağlı kalmaksızın ihtisas ve mesleklerine uygun işlerde çalıştırılabilirler” bu değişiklikten anlaşılması gereken artık işverenler her yaşta çocuk işçiyi istedikleri işkolunda çalıştırabilirler. Artık işverenler için yasal kılıf hazırdır.
TUİK’in 2012 yılı sonu verilerine göre -TUİK verileri her ne kadar tartışmalı olsa da- Türkiye’de 893 bin çocuk ekonomik işlerde çalışıyor. Ev işlerinde faaliyette bulunanların sayısı ise 7.5 milyon olarak belirtiliyor. Oysa bu rakamların çok daha fazla olduğu ortada. Yine verilere göre 2012 yılında iş cinayetlerinde 38 çocuk hayatını kaybetti. Bu değişiklikten sonra bunların daha da artacağı ortada.
Bugünlerde tartışılan yine hükümet tarafından “kadınlara müjde” şeklinde sunulan ve bu ay yasallaştırılacağı söylenen, “Kadın İstihdam Paketi”. Bu paketle AKP hükümeti bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor. En örgütsüz ve kırılgan kesim olan, kadınların üzerinden hem muhafazakâr aile anlayışına uygun politikalarını hayata geçirmeye hem de sermayenin taleplerini yerine getirmeye çalışıyor. Çünkü AKP hükümeti, bu paketle kadını sadece aile içinde konumlandıran, çocuk doğurmakla görevlendiren, kadın bedeni üzerinde giderek daha fazla tahakküm kuran politikalarını, kadınların güvencesiz çalıştırılmasını yasallaştıracak bu paketle sağlama almış olacak. Aslında bu paketle neyi hedeflediklerini en iyi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin “Özel sektöre ekstra yük getirmiyoruz. Onların işini kolaylaştıracak katı çalışma hayatından esnek çalışmaya geçilecek” sözleriyle ortaya koyuyor. “Kadın İstihdam Paketi”nin detayları henüz yeterince net değil. O yüzden de üzerinde net bir şey söylemek mümkün değil. Ama gerçek olan bir şey var. En azından benim görebildiğim. Bu paketle AKP iddia edildiği gibi kadını eve kapatmıyor, işyerlerini eve dönüştürüyor. Sonuçta kadın emeği, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye ve K. Kürdistan’da da neo-liberal politikalar sonucunda esnek, güvencesiz ve örgütsüz olarak talep edilen bir emek haline geldi. Bu güne kadar yasal olmadan kullanılan kadın emeğini sömürü biçimleri şimdi bu paketle yasallaştırılarak yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.
Ve son olarak asgari ücret konusu! Bilindiği gibi asgari ücret her yılın sonunda bir komisyonla belirleniyor. Her ne kadar bu komisyon göstermelik de olsa kamuoyunda tartışılıyor. Bu yıl AKP hükümeti buna gerek bile görmeden 2014 programında ilk ve ikinci 6 ay için asgari ücret zammını belirledi. Buna göre asgari ücrete yüzde 3 zam yapılacak. Her konuda olduğu gibi AKP hükümeti sermayenin tüm istemlerini bir bir yerine getiriyor.
Sonuç olarak; bu ve benzeri saldırılar artarak devam edecek. Emek hareketi bu saldırılar karşısında topyekûn bir direnişi örgütlemekle yüz yüze. Emek hareketi açısından tek seçenek ya bu saldırılara karşı topyekûn bir direnişi örgütleyecek ya da var olan kazanımlarını bir bir kaybedecek. (11 Kasım 2013)
Newroz Gazetesi
Sayı: 243
Tarih: 18 Kasım 2013