Site icon Rojnameya Newroz

“TEKÇİLİK” GÜZERGÂHINDA NEYİ, NASIL YAPMALI?

“Demokrasi”, “diyalog”, “açılım”, “mutabakat” gibi sözcüklerin tümüyle anlamı yitirdiği koordinatlarda “İKİRCİMSİZCE HAYIR” diyenlerin birliği müthiş bir öneme sahip.

“Hayır”, diktatörlükle “uzlaşma”yı/ “diyalog”u imkânsız kılan bir duruştur.

 

“TEKÇİLİK” GÜZERGÂHINDA NEYİ, NASIL YAPMALI?[*]

TEMEL DEMİRER

“…‘Sadece yaşamak yetmez’ dedi kelebek.

‘Gün ışığı, 

özgürlük ve 

Küçük bir çiçek de gerek’…”[1]

Şimdi, küçük ama seri adımlar atma zamanıdır.

Kitle tanımının daraldığı açık; “Kitle bazen üç kişi, bazen üç yüz kişi, bazen de üç milyon kişidir,” diyen V. İ. Lenin’in uyarsını “es” geçmeden Phoenix ya da Anka Kuşu’nu anımsamalıyız.

Bilindiği gibi küllerinden çoğalır Phoenix ya da Anka Kuşu…

O hâlde azı çoğa sayarak, küllerimizden çoğalacağımız bir mücadeleyle, “umudu çoğaltmak” gerekli şimdi(lerde).

“Umut”, umudu ölü ele geçirmek isteyen korku imparatorluğunda çok önemli bir kaldıraçtır.

Umudu büyütmek için umuda sarılmalı, umudu büyütmeliyiz.

Bu da şimdilerde, küçük ama seri adımlar atan herkesle, “İKİRCİMSİZCE HAYIR” diyenlerin tümüyle totalitarizme karşı birleşmeyi “olmazsa olmaz” kılıyor.

“Demokrasi”, “diyalog”, “açılım”, “mutabakat” gibi sözcüklerin tümüyle anlamı yitirdiği koordinatlarda “İKİRCİMSİZCE HAYIR” diyenlerin birliği müthiş bir öneme sahip.

“Hayır”, diktatörlükle “uzlaşma”yı/ “diyalog”u imkânsız kılan bir duruştur.

Öncelikle bu duruşta anlaşarak, “Eşitlik ve özgürlüğü herkes için” talep eden ezilenlerin tarihsel bloğunun emek eksenli devrimci praksisi ile diktatörlüğün karşısına dikilebiliriz.

Böylesi bir karşı duruşun örneklerinden birisi, Goliath karşısındaki Davut ise, öteki de bizim Filistinli Edward Said iken; şimdilerde -yaşadıklarımızla güçlü paralellikler arz eden-Eugène Ionesco’nun ‘Gergedan’ı[2] bir kez daha anımsanmalıdır.

Bir kentte bazı kişilerin gergedanlaşması ciddiye alınmamasıyla başlayan Ionesco’nun ‘Gergedan’ı, bütün toplum kesimlerinin süreç içinde gergedanlaşmasını ve olanları izleyen, oyundaki kahramanı Berenger’ın, tek başına direnişini anlatır. “Gergedan” oyunu, insan(lık)ın kendi kişiliğini yitirerek kitleselleşeceğini, tek boyutlu hâle geleceğini, onun bir parçası olacağını anlatır.

Gergedan’ın  o korkunç böğürmesi, iğrenç yeşil rengi ve çirkin zırhı önceleri insanların midesini bulandırırken zamanla gergedanlaşma hastalığı bütün ruhları sarıp; giderek herkesin onun gibi olmak istediği, “ilâhi erdem”ler kazanmasına kadar uzar.

Bu kalın zırhlı, iri cüsseli ve yalnız yaşayan hayvan açık alegorinin (totalitarizm, faşizm, nazizm)  veya gizli alegorinin (tanrısal, şeytani) ötesinde sadece kendi kendinin sembolüne dönüşürken; önüne çıkan her şeyi ezen ve yok eden vahşi ve hızlı bir sürü oluşturur.

‘Gergedan’, insan(lık)ın, kamuoyunun baskısı, konformizmi ve çıkarları için sonunda insanlığını kaybedeceğini gösterirken; bu tehlikeyi insanlığa hatırlatan Berenger da, nasıl karşı konulacağını anlatır.

Gergedanlaşma karşısında Berenger’lere olan ihtiyacı çoğalırken; “Tekçilik”in egemen şiddet ve sürdürülemez kapitalizmin krizinden beslendiği gidişatta, süreci tersine çevirmek için emek hareketiyle/ emekçilerle organik ilişki içinde olmak gerekiyor.

Gerçekten de Fathali M. Moghaddam’ın, “Belirsizlik ve tehdit duygusu içindeki insanlar, giderek daha etnik merkezci, farklı görüşlere karşı hoşgörüsüz ve ideolojik saplantılı liderliği destekler bir tutumla tepki göstermeye eğilimli olurlar,”[3] diye betimlediği zeminden beslenen “Tekçilik” güzergâhındaki sürecin tersine çevrilmesi “olmazsa olmaz”ken; dışlayıcı/ ötekileştirici “tekçilik” karşısında tek seçenek/ tek yol büyütülmesi gereken sokak siyasetidir.

Bunun yolu da; her yerde, her şartta “İKİRCİMSİZCE HAYIR” diyen düşünce ve davranıştır.

Şimdiler de muhalefetin susturulup/ yok edilmesi yolunda ileri adımlar atan “Tekçilik”e karşı bir arada olmak; bunun yol, yöntem, araç ve dilini yeniden kurmak ve etkinlikleştirmek kilit önemdedir.

Saldırının hedefi susturup korkutarak, muhalif çıkışları (ve tabanını) daraltarak, totalitarizmin inşasıdır.

İktidarın, karşıt hegemonya alanını topyekûn istila harekâtı olarak tanımlanması gereken hâlde; ilkelerden, hakikatten vazgeçmeden “İKİRCİMSİZCE HAYIR” diyen (büyük, küçük!) ileri adım ve kazanımlar değerli ve önemlidir.

Bu bağlamda her yerde direnmek, militan siyaset yapmak, sokağı terk etmemek, yılmadan eşitlik/ özgürlük için mücadele etmek, azı çoğaltmak amacıyla sınıf ve kimlik hatlarını buluşturup/ barıştırmak gerekiyor.

Gerçek, aslı olan temsiliyetler üzerinden sınıf mücadelesini öne çıkartırken; emekçilere bir çözüm önerisi getiren programatik bir hat netleştirilmeli; sendikalardaki örgütlenmeleri destekleyip, yüzünü sokağa dönmesi teşvik edilmelidir.

AKP’nin paramiliter güçleri örgütleyip, SADAT türü faktörleri öne çıkarttığı gidişatta Alevîler ile Kürtler -doğal olarak- hedefken; olağanüstü koşullar altında olağanüstü bir siyaset üreten tedbirler alınmalıdır.

Parlamentonun önemsizleştiği tabloda vazgeçilip, askıya alınan tüm militan değerlere sahip çıkılmalı ve özenle altı çizilmeliyken; bu yolda hakiki kanallar oluşturulmalı/ geliştirilmeli ve militan görünürlüğünün arttırılması, geniş(letilen) taban çalışması yürütülmeli, emek eksenli duruştan ödün verilmemelidir.

Ekoloji, kadın, kimlik eksenli toplumsal muhalefet emek mücadelesiyle paralelize edilirken; “Tekçilik”in kırılgan(lık) noktalarına yüklenilmeliyken; -farklılıklarımızı ve kuramsal tartışmaları “es” geçmeden- siyasetin toplumsallaştırılmasını önemsemeliyiz.

Özetin özeti: Despotik rejimlerde korku, motoruyken; en büyük korkak, yaşamaktan korkandır. Korkana, korkuyu ve haine ihaneti anlatmak imkânsızdır.

O hâlde korku karşısında, cesaretin de bulaşıcı olduğunu unutmadan, eşitlik, özgürlük siyaseti ödünsüz sürdürmek için bir araya gelmeliyiz.

Kendinize, sokağa güveniniz. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik yolunuza güveniniz. Bu ateş çemberinden güvenle ve saflaşarak çıkılacaktır.

Nihayet, “nasıl ve ne zaman geleceğini bilinmeyen” kurtuluş hep umulmadık/ beklenmedik zamanlarda kapımızı çalarken; cüretkâr doğrular/ duruşlar, güçlü yürüyüşler içindir.

Farklı “Evet”lerimizi, “Tekçilik”e karşı ortak “İKİRCİMSİZ HAYIR”larımızla birleştiren kurtuluş, -kesinlikle- kimliğin sınıfsallaştırılmasında veya sınıfın kimlikleştirilmesinde değilken; her ikisinin kendi gelişkinlikleri içinde birleştirilmesindedir ve başka yol da yoktur.

13 Ocak 2017 12:38:54, Ankara.

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No:187, Şubat 2017…

[1] Christian Andersen.

[2] Eugène Ionesco, Toplu Oyunları 4: Gergedanlar-Bavullu Adam-Şu Kahpe Dünya, Mitos Boyut Yay., 2000.

[3] Fathali M. Moghaddam, Diktatörlüğün Psikolojisi, Çev: Hakan Kabasakal, 3P Yay., 2014.

 

Exit mobile version