Diyarbakır eski Baro Başkanı Tahir Elçi’nin katledilmesine ilişkin üçü polis dört kişinin yargılandığı davanın duruşması, Diyarbakır 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
AHMET ÖZMEN: HUKUKA AYKIRI BİR DURUM
Mahkeme heyetinin salonu terk ettiği duruşmayla ilgili Tahir Elçi davası avukatlarından Ahmet Özmen, Gazete Duvar’a yaptığı açıklamada duruşmada yaşananları anlattı:
“Müdahil avukatı konuşurken mahkeme başkanı, heyetle birlikte salonu terk etti. Bir saattir mahkeme heyetinin yerini almasını bekliyoruz. Son olarak mübaşir salona gelerek bir anonsta bulundu. Heyetin salona gelmeyeceğini ve duruşmanın kesin bir şekilde bittiğini söyledi. Bu hukuka aykırı bir durum. Mahkeme heyeti, açılan bir duruşmayı neticelendirmek zorunda. Ara kararının açıklamak zorunda ve ara kararını duruşma salonunda taraflara tebliğ etmek zorunda.”
‘BU DUVARIN HARCINDA EMPATİ YOKSUNLUĞU VAR’
Türkan Elçi duruşmada söz aldı. Elçi, yaşanan haksızlıkları vurgulayarak “İlk duruşmaya geldiğimiz gün yargının ülke genelindeki pratiğini bildiğimiz halde yine de adaleti bulma yönünde umudumuzun olduğunu dile getirmekte beis görmemiştik… fakat anlaşılamadığımızı, en doğal hakkımız olan adaletle aramıza gün geçtikçe bir duvarın örüldüğünü kısa sürede idrak ettik” dedi. Eşinin ölümünden sonra devam ettiği hukuk fakültesini bitirerek avukat olan Türkan Elçi konuşmasında, “Yükselen bu duvarın harcında empati yoksunluğu var. Çünkü dört yılı aşkın bir zaman sonra açılması beklenen bir davadan medet uman mağdurlar olarak sanık muamelesi gördük dışarıya atılmak istendik” ifadelerini kullandı.
Türkan Elçi sözlerine şöyle devam etti: “Yükselen bu duvarın harcında empati yoksunluğu var. Çünkü dört yılı aşkın bir zaman sonra açılması beklenen bir davadan medet uman mağdurlar olarak sanık muamelesi gördük dışarıya atılmak istendik.
Bu duvarın harcında toplumun genelinde ve bu davanın özelinde adalet bekleyenlerin derdini anlamada kayıtsızlık, devletin yargıcı olma kaygısı, devletin polisini yargılayamama, cezasızlık geleneği, kendine yakın hissetmediklerine önyargı var. Oysaki Kuranda geçen Maide 8. ayetinde ‘Ey iman edenler Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun. Bu Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allaha karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır’ der.
Bu duvarın harcında zulüm var. Vatandaş anasının ak sütü kadar helal olan adalete erişemiyorsa, ortada zulüm var demektir. Adaletin zıddı zulümdür. Adalet insaflı davranma çerçevesinde tanımlanır, zulüm başkasının hakkını yemek, hakkına engel olmak, hakkını eksik vermek, eziyet etmekle eş anlamlıdır. Aynı zamanda adalet yükümlülük olarak da kabul edilir. Biz defalarca olay anından bugüne kadar hakkımız olan adaleti dile getirdik; bu sözcüğün anlamını yitirdiğinin de farkındayız. Konfüçyüs ‘Kelimeler anlamlarını kaybettiğinde insanlar özgürlüklerini yitirir’ der. ‘Adalet’ sözcüğünün anlamını yitirdiğini bu salonda görebiliyoruz.”
‘BU DÜNYA ADALETLE AYAKTA DURUR’
Mevlana’nın sözlerinden örneklerle konuşmasını sürdüren Türkan Elçi, “Mevlana’ya sorarlar ‘zulüm nedir’, ‘Zulüm bir şeyi yerinde kullanmamaktır’ der. ‘Adalet nedir?’ diye sorduklarında ‘bir şeyi yerine koymak’ diye yanıt verir. Mülklerin temeli adaletle tanımlanıyorsa mülkün vatandaşlarına bu hakkı teslim etmek, dağıtmak keyfiyete göre değil, mecburiyettir… Sokrates’e sormuşlar ‘Bu dünyayı ayakta tutan şey nedir? ‘Bu dünya adaletle ayakta durur, zulüm geldiği zaman o devletin varlığı düşünülemez’ diye cevap vermiştir.
Bizim bugün hakkımız olan adaleti teslim etmeyecekseniz zulmetmiş sayılırsınız. Ördüğünüz bu duvarın, zulümden müteşekkil olduğunu da ahir ömür hatırlatacağız. İki yıldır meslektaşlarım bu duvarı aşmak için ellerinden gelen çabayı avukatlık etiğine dikkat ederek, davayı şova dönüştürmeden, sadece hukukun gerektirdiği bir çabayla emek sarf ettiler, bu çabalarından dolayı da ayrıca onlara şükran borcum var. Bu salonda, hakkımız olan adalete ulaşamayacağımız yönünde hukuksuzluklarla çizilmiş huzura uzak olduğumuzu anlatan karanlık bir tablo hasıl oldu. Bugün burada, bu tabloyu tarife çalışıyoruz. Bu tabloya bir toplumun beklentileri, insanca bir hayat tahayyülü, barışçıl dünya talebi, şiddetin savaşın karşısında aydın bir insanın kendini yükümlü hisseden iffetli ve cesaretli duruşu hapsolacaktır” dedi.
‘HER TÜR MAHKEMEDEN DAHA YÜKSEK BİR MAHKEME VARDIR, O DA VİCDANDIR’
Haksızlıkların dile getirilmesi gerektiğini ifade eden Türkan Elçi, şunları söyledi: “Şahsi menfaatinden çok uzak, inandığı bir ideal için katledilmiş birinin yakını olarak başkalarının vebalini boynumda taşıma niyetimin olmadığını bir kez daha dile getirmek isterim. Albert Camus’un biyografisinde şöyle bir paragraf geçer. ‘Ama bir insanın öldürülüşünü görmezlikten gelmek, kolay iş değil. Açıkçası böyle bir şey ancak söz konusu insana insan gözüyle bakmadığınız zaman mümkündür.’ İnsana insan gözüyle bakabilmemiz de ancak içimizde taşıdığımız vicdanla mümkündür. Victor Hugo’nun dediği gibi ‘En mükemmel adalet vicdandır.’ Mahatma Gandhi, ‘Her tür mahkemeden daha yüksek bir mahkeme vardır, o da vicdandır. O, diğer bütün adalet sistemlerinin üzerindedir’ demiştir. Vicdan sözcüğüne evrensel ve ulusal hukuk uygulamasında özel anlam atfedildiği de unutulmamalıdır.
Hukukun, kanunların, toplumun tanrısal bir paye biçmiş olduğu bu makamın bağımsız, objektif, kendi şahsi menfaatlerinden çok uzak, tarafsızlığını hissettirmesi vereceği karar kadar, kararın oluşturulduğu süreçte de tarafsızlığını hissettirme sorumluluğunun olduğunu hatırlatmak istiyoruz. İki yıllık sürecin sonunda yargının tarafsızlığına güvendiğimizi dile getirmeyi çok isterdik. Kendimizi huzurlu ve hakkı teslim edilmiş bir vatandaş olarak hissedebilmemiz için aleyhimize işleyen her durumda umudumuzu kaybetmeden hakkımız olan adaleti karar anına dek bu salonda düşlemekten ve talep etmekten geri durmayacağımızı bir kez daha dile getireceğiz.”