Site icon Rojnameya Newroz

SUDAN’DA HALK, ORDUNUN DEVRİMİ ÇALMASINA KARŞI DİRENİYOR!

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

18 Aralık 2010’da başlayan halk ayaklanmalarıyla peş peşe Mısır-Tunus-Yemen’de diktatörler devrilmişti. Şimdi önce Cezayir diktatörü Abdülaziz Buteflika hemen ardından Ömer El Beşir sokağın gücüyle gönderildi. İlginçtir Sudan halkı da tıpkı Mısır-Tunus halkları gibi Aralık ayının üçüncü haftasının 19’unda yani aynı ay içinde bir gün gecikmeyle kitlesel protestolara başladı.

Sudan halkı ekmek zammının tetiklemesiyle “Êdi bese” deyip sokaklardan sarayına yürüyünce; 30 yıllık diktatör Ömer El Beşir sonunu gördü ve olağanüstü hal ilan edip “beni sandıkta gönderin” çağrısı yaptı ama halk onu sokak gücüyle göndermede ısrar etti ve başardı!

Sudan parasının büyük değer kaybı ve %70’e varan enflasyonun ardından başta benzin olmak üzere gelen zam yağmuru ve özellikle ekmeğe üç kat zam yapılması ayaklanmanın fitilini ateşledi. Ve 19 Aralık’ta Attaba’da artan hayat pahalılığına karşı kadınların ağırlıkla yer aldığı halkın kitlesel protestosu kısa sürede siyasal içerik kazanıp ülkeye yayılarak 30 yıllık diktatör El Beşir’i ve rejimini devirmeyi hedefledi ve gerçekleştirdi.

Dikkat çeken bir diğer olgu; kitlesel hareketin bileşenidir. Devam eden halk direnişinin bileşenine bakıldığında şunları görüyoruz;
“Eylemleri sağlık çalışanları ve avukatların ortak örgütü SPA organize etmede aktif. Rejimin hedef almasıyla sağlıkçılar-doktorlar protestolarda itici güç olarak ortaya çıktılar. Ancak esas itici gücün; “Eylemcilerin üçte ikisinin, Sudan’daki ‘cinsiyetçi ve ataerkil’ toplumu protesto eden kadınlar olması” bir başka açıdan önemlidir. Geçerken şunu da not edelim; Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da; dün Mısır-Tunus’ta, bugün Cezayir-Sudan’da kadınlar önde! Zaten Sudan direnişinde Alaa Salah adında 22 yaşında genç bir kadının gösterilerin sembolü haline gelmesi tesadüf değil. Salah’ın özellikle “Mermi öldürmez, sessizlik öldürür”! sözü üzerinde en çok bugün biz Kürtler düşünelim.

Siyasal açıdan başkaldırının bileşenine bakıldığında; El Beşir diktatörlüğünün iktidar ortağı olan İhvanı Müslim (Müslüman Kardeşler) hariç, komünistlerden liberallere, laiklerden sosyal demokratlara, milliyetçi muhafazakarlara ve genç-yaşlı-kadın-erkek herkes diktatörlük karşıtı mücadelede sivil bir iktidar hedefinde defakto olarak ortaklaştı.

Çünkü devrilip tutuklanan El Beşir; bir diktatörden de öte soykırım (insanlık) suçu işleyen bir katildi. El Beşir’in Darfur’da gerçekleştirdiği soykırım; “Arap sosuna bulandırılmış İslamcılık sentezinden yola çıkan bağnaz bir zihniyetin yol açtığı bir insanlık dramıdır. 2003’te başlayan silahlı ayaklanma nedeniyle, 2008 yılına kadar yaklaşık 30 bin kişi katliamdan geçirilmiş; 200 bin kadar insan açlık ve sefalet nedeniyle ölmüştür. Yakılıp yıkılan yurtları nedeniyle 2 milyon 700 bin insan tehcir edilip mülteci kamplarında toplanmıştır. Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre savaş suçu nedeniyle toplam 300 bin insan ölmüştür.”

Halk, Ordu’nun devrimi çalmasının önünü kesmek için direniyor!

Sudan’da bir devrim gerçekleşti! 30 yıllık diktatör rejimi ile birlikte devrildi. İkili oynayan Ordu ise El Beşir’i ve rejimini kurtaramayınca halktan “yana görünme” sahte tutumuyla Beşirsiz El Beşir rejimini kurtarma derdine düştü yani Ordu her yerde olduğu gibi klasik tutumunu sürdürdü, sürdürüyor. El Beşir diktatörlüğüne karşı protestolar 19 Aralık’ta başladığının hemen ardından Ordu 23 Aralık’ta yayınladığı bildiri ile önce desteklediğini ilan etti. Ancak halk hareketinin tüm baskılara rağmen kararlılığı ve ABD ile Körfez ülkelerinin de Ordu’yu yönlendirmeleriyle tutum değiştirerek darbe ile 11 Nisan’da yönetime el koydu. İlk icraatı da Başbakanlık, Meclis, Eyalet yönetimlerinin feshedildiği, Valilerin görevden alındığını ilan etmek oldu. Ve şimdi aynı Ordu “Askeri Geçiş Konseyi” adıyla iktidarı sivil yönetime devretmeye yanaşmayarak devrimi çalmayı hedefliyor.

Soykırımdaki rolü nedeniyle eski Sudan Savunma Bakanı ve Askeri Geçiş Konseyi ilk Başkanı Avad bin Avf, tam da El Beşir ile suç ortaklığı nedeniyle istifaya zorlandı ve adına “kendi isteğiyle görevinden ayrıldı” açıklaması yapılarak yerine Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Sudan Askeri Geçiş Konseyi Başkanı oldu.

Bu değişiklikte, Sudan halkının El Beşir ve suç ortaklarına ilişkin kararlı karşı tutumu ve uluslar arası dengelerin etkili olduğu görülmektedir. Çünkü ABD Dışişleri, “Darfur Katliamı’ndaki rolü nedeniyle Avf’ın, ABD’nin kara listesinde olan isimlerden biri olduğunu” da belirtmişti.

Abdulfettah el-Burhan başkanlığındaki Yüksek Askeri Konsey aslında Avad bin Avf’dan farklı değil ve zaten Avf’ın ilan ettiği 3 aylık olağanüstü hal ve 2 yıllık geçiş yönetimi ile seçimler planını uygulayacağını tekrarladı. Bu ilana hem sokaktan çekilmeyeceğini açıklayan halk hareketinde hem de uluslararası kimi merkezlerde tepkiler var.

Halkın sokakta devam eden ve iktidarın bir an evvel sivil yönetime devrini isteyen kararlılığı olmasaydı ne ABD ne de AB’den Ordunun “geçiş planı”na ilgili tepkiler gelmezdi. Ve hatta Askeri Geçiş Konseyi giderek kalıcı yeni bir askeri diktatörlüğe dönüşebilirdi, halen de o tehlike ortadan kalkmış değil. Dolayısıyla AB Yüksek Temsilcisi Mogherini’n, “Siyasi süreç Sudan halkının isteklerini karşılamalı. Sivil bir hükümetin idaresinde bir geçiş dönemi olmalı” ifadelerini kullanması; ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Robert Palladino’nun “Geçiş yönetimine sivil katılıma izin verilmesini istediklerini” belirtmesinde Sudan’da devam eden halk hareketinin rolü belirleyicidir.

Örneğin gerçekleşen başkaldırı da etkili olan “Meslek Odaları Birliği (SPA); ‘Darbe rejimi’ dediği askeri yönetimi reddederken, “sivil yönetim kurulana, Beşir yönetiminden kalan isimler gidene kadar mücadeleye devam” çağrısında bulunuyor. Ve “Hırsızların biri gitti, biri geldi” ya da “Ordunun icraatlarını kararlılıkla reddediyoruz” açıklamalarıyla giden El Beşir yerine Ordunun geldiğini ve Ordu yönetimini reddettiklerini belirtiyorlar.

Devam eden başkaldırıda etkin yer alan Sudan Komünist Partisi de, El Beşir ve İhvanı Müslim’in “dikta rejimini yıkmak için ayaklanan kitlelerin onurlu mücadelesine karşı bir saray darbesi gerçekleşmiştir” diyerek Askeri Geçiş Konseyi yönetimini reddederek yönetimin sivil halka devri gerçekleşinceye kadar sokaktan çekilmeme çağrısı yaptı.

Sudan Komünist Partisi:  “Beşir gidiyor ama biz sokakları terk etmiyoruz, gençler sokakları terk etmiyor. Sudan’da her yaştan insanla bir aradayız. Ordunun kararı bizim için şaşırtıcı oldu ama sokaklardan çekilmeyeceğiz. Şimdi zaten henüz net bir açıklama da yapılmadı. Halk ve bizler de bundan sonraki yol haritamıza ilişkin o kararı bekliyoruz. Tam 30 yıldır Beşir diktatörlüğü altında yönetiliyoruz. Bu çok uzun bir süre, insanların öfkesi bir anda dinmeyecek. Beşiri’yi de takipçilerini de kovacağız”.

Devamında 4 aydır Sudan’da her kesimden insanın yan yana geldiğini söyleyen Mohamed, “Arzu ettiğimiz Devrim bir anda gelmeyecek ama şu an Sudan’da yaşanan da bir Devrim. Tam 30 yılın ardından bugün Beşir gidiyorsa, biz her akşam ve sabah nöbetleşe sokakları doldurduğumuz için gidiyor… Bütün diktatörler devrilecek” diye konuştu.

Sudan’da şu esas mücadele, devrimin esas dinamiği halk hareketiyle, yönetime el koyan Ordu arasında sürüyor. Halk hareketinin çatı örgütü Özgürlük ve Değişim ittifakı temsilcileri ile “Geçiş yönetimini” üstelenen Yüksek Askeri Konsey ilk kez bir araya geldi. Özgürlük ve Değişim ittifakı sorumlularından Ömer el Değer, askeri yönetime ilettikleri talepler arasında “Konsey’e sivillerin de dahil edilmesi, sivillerden oluşan bir hükümetin gündelik yönetimden sorumlu olması ve ülkenin Ulusal İstihbarat ve Güvenlik Servisi’nin yeniden yapılandırılmasının yer aldığını” duyurdu. El Değer görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada, talepleri karşılanana dek oturma eylemlerine devam edeceklerini” söylüyor.

Sonuç olarak; Son aylarda Lübnan-Irak-Sudan derken Cezayir’de yaşanan kitlesel direniş ve başkaldırılar yeni bir devrimci dalganın güçlü işaretleri olarak görülüp değerlendirilmeli ve buna göre hazırlık yapılmalı. Bu kez 2010’da adına “Arap Baharı” denilen başkaldırılardan farklı ve ileri olarak; Lübnan-Irak-Sudan-Cezayir başkaldırılarında, ABD vb küresel aktörlerin emperyal hesaplarının yansımasından çok ilgili ülkenin kitle hareketinin kendi iç dinamiklerinin esas belirleyici olduğu, olacağı görülüyor. Ortadoğu’daki tüm diktatörler özellikle El Beşir’i ağırlayanların dikkatine!

Kuzey Afrika üzerinde komünist hareket düşünmeli:

Son 20 yılda; Batı’da ki yani Avrupa ve ABD’deki komünist parti ve hareketler; Wall Street, Cenova, Taksim Gezi, Sarı Yelekliler… gerçekleşen kitle hareketlerine öncülük etmek bir yana içerisinde bile tam anlamıyla yer almamış ya da alamamıştır. Buna karşın, Doğu’da,  Hindistan’da, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da komünist hareket, genelde gelişen kitle direniş ve başkaldırılarında ve özelde dikta rejimlerini deviren kitle hareketleri içerisinde aktif yer almış, gücü oranında rengini ve taleplerini meydanlara/kitlelere taşımıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri, Mısır-Tunus, son olarak Cezayir ve Sudan’dır. Neden? Bu sorunun nedenlerini açığa çıkarmak ayrıntılı irdelemeyi gerektirmektedir. Burada giriş babında bir-iki şeyi belirteyim:

Birincisi; Batı’da sivil toplum ve kurumları güçlü, parlamenter ya da başkanlık rejimleri olsun burjuva demokrasisi az-çok işletiliyor yani siyasal iktidarda “kral çıplak” değil. Buna karşın; Ürdün, Mısır, Suriye, Sudan, Cezayir, Tunus’ta… ise sivil toplum ve kurumları zayıf ve siyasal iktidar olarak diktatörün iktidarı çıplak yani kral çıplaktı çünkü her birinde on yılları bulan dikta rejimleri iktidardaydılar.

İkincisi; Batıda gelişen yeni kitle hareketleri, yaşamsal ekonomik, sosyal sorunlarla uğraşsa da yüzü ve arayışı geleceğe, 21. yüzyıla odaklı. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ise yaşamsal ekonomik, sosyal talepler kadar yaşamsal acil siyasal talep olarak mevcut dikta rejimleriyle hesaplaşıp devirmek ve demokratik bir iktidar en azından burjuva demokrasisinin işletileceği bir iktidar hedefleri bulunuyor.

15 Nisan 2019

canbegyekbun@hotmail.com

Exit mobile version