Site icon Rojnameya Newroz

‘SİZİ BURADA İSTEMİYORUZ!’

Cumhuriyet kurulurken rejime Türk-İslam sentezi gömleği giydirildi. 1924 Anayasası biçilen gömleğin kendisidir ve yapılan değişikler temel yapısıyla ilgili değil. Türk rejimi, siyasal dengeler ve önceliklerine göre Türk-İslam sentezi parantezine alacakları belirledi. 1900’lü yıllarda “Sizi istemiyoruz” parantezine Ermeni-Rum-Yahudiler alınmıştı. Kürtler de aynı süreçte hatta önceden potansiyel olarak “Sizi istemiyoruz” parantezinin içindeydi ama öncelik sıralamasına Müslüman olmayan milletlerin tasfiyesi alınmıştı. Güç dengesi ve Türk olmayan Müslümanların desteğini alma ihtiyacı bunu gerektiriyordu.

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Gerek Müslüman olmayanların tasfiye edilmiş olması gerekse 1921 Koçgiri ve 1925 Şeyh Şaid hareketiyle Kürtler artık, Türk rejiminin “bekası” açısından çözülmesi gereken esas “tehlike” idi. O günden beri “Sizi burada istemiyoruz” parantezine Kürtler alındı. Kızılbaş Kürtler zaten Türk İslam sentezi siyasetinin hep hedefinde! Şimdi buna Suriyeli, Afganlı mülteciler eklendi.

İktidar ve muhalefetiyle Türk rejimi, tekçi ırkçı propaganda ile zehirledikleri siyasal iklimde; başta metropoller tüm yaşam alanları, Kürtlere-Alevilere-mültecilere karşı ırkçı öfke kusmaya hazır bir yanardağa dönüştürüldü! Yani “Sizi burada istemiyoruz” söylemi bir devlet siyasetidir sokakta ülkücü genç bunun sadece uygulayıcısı! Özetleyelim:

Bir; Türk rejiminin, Kürdistan Bölgesel Yönetim için “Akıbeti Mahabat Kürt Cumhuriyeti ile aynı olur” yani varlığı uzun sürmez hesabı tutmadı hatta buna Özerk Rojava eklendi. KBY’nin 2005’ten beri resmen, Özerk Rojava’nın ise 2013’ten beri fiilen konfederal yapılarını korumaları, Türk devletinin Kürdistan’dan “tehdit” algısı büyüdü. Bu “tehdidi” bertaraf etmek için iki Kürdistan parçasında aralıksız sürdürdüğü askeri harekatlarla kalıcı ilhak hedefleniyor. Ancak ilhakı başaracağına kendisi de inanmadığından aynı süreçte Kürt “tehdidine” karşı etrafına duvar ördü. Irkçı-milliyetçi siyaset kadrosunun Iğdır-Hakkari-Mardin-Antep’e uzanan 1500 km duvarın Kürdistan korkusuyla örüldüğünü bilmesi, Kürtlere karşı artan ırkçı saldırganlığın nedenlerinin başında gelir. 

İki; Cumhur İttifakı, KBY ile Özerk Rojava’nın sömürgeci-statükocu saldırılar altında varlıklarını korumasından hareketle “İkinci milli Kurtuluş savaşını veriyoruz” propagandasına sarıldı! Peki, hangi emperyalist devlete karşı “İkinci milli kurtuluş savaşını” veriyorlar? Türkiyenin stratejik müttefiki ABD’ye ve yeni müttefik Rusya’ya karşı bir savaşı yok! Irkçı milliyetçiler “Bizim devlet kime karşı ikinci kurtuluş savaşı veriyor” sorusuna yanıt aradığında içeride-dışarıda “düşman” olarak Kürtleri görür! Buna “HDP kitlesi itlaf edilecek haşeredir” ırkçı söylem de eklenince sokaktaki ülkücü itlaf edeceği Kürt avına çıkar. Çıktılar da! Siyaset iklimini ırkçılıkla zehirleyen ikinci etken budur.

Üç; Türk iktidarı, 1990’lı yılların serhildanlarını kırmak için soykırımı o günkü siyasal denklemde göze alamadı. Ama büyük ve süreğen serhildanlar yaratır korkusuyla Kürdistan’dan milyonlarca Kürdü batıya sürdü. Amaç Kürdistan’daki ulusal dinamiği dağıtıp eritmekti! Hesap yine tutmadı. Aynı Kürt dinamiğiyle bu kez batı metropollerinde ve üstelik siyasetin kilidi olarak yüzleşti. Kenan Evren’in “Bir süre sonra bize benzerler” hesabı tutmamıştı. Tutmadığını en net Meram’da “Yedi sülalemiz Kürt. Biz Kürdüz. Saf değiştirenlerden değiliz” denilerek ifade edildi. Dilleri asimile olsa da Kürtlerin kimliklerine ve ulusal davaya batıda da sahip çıkmaları ırkçı saldırıya uğramalarının esas nedenidir. 

Yani Meram katliamı ve diğer saldırıların nedeni “arazi anlaşmazlığı, aileler arası husumet” değil. Devlet, ulusal kimlikle bağını kopartmak için milyonlarca Kürdü Kürdistan’dan batıya sürdü fakat sürüldüğü yerde davasına sahip çıkan Kürtle yüzleşince kontrollü sindirme politikasına yöneldi! Açıkça devlet: “İzmir-İstanbul-Antalya’da yaşamak istiyorsan, Kürt olarak görünme. Kürtçe konuşup etrafı rahatsız etme. Kürtlüğünü unut!” Yoksa, sonuçlarına katlanacaksın!” Yani “Ya Türkleşeceksin ya da yalla Kürdistan’a!”

Dört; 2015 yılından beri sürdürülen baskı-gözaltı-tutuklama ve kayyım politikalarına rağmen, Kürt dinamiğinin ayakta durması ve siyasette kilit konumunu koruması, Cumhur İttifakı’nın Kürtlere karşı siyasal iklimi ırkçılıkla zehirlemesinin diğer bir nedeni.

Sonuç ve çağrı: Öncelikle yurtsever, devrimci demokratik siyaseti, derinleştirilen “terörist-bölücü” Kürt algısının yaratacağı sonuçlara karşı hazırlıklı olmalı. Türkiye metropolleri ve İç Anadolu’da yaşayan 10-15 milyon Kürdün yaşadığı sorunlara ve nihai geleceğine çözüm üretmeli.

Türkiye-Kürdistan’daki farklı halklar, inançlar ve mülteciler, Türk-İslam sentezinin tek millet-mezhep-bayrak-dil-vatan ırkçı gömleğine artık sığmıyor. Ya uzlaşıyla halkları, inançları kucaklayan yeni anayasa yapılacak ve başta Kürtler, Kızılbaşlar olmak üzere farklı inançlar ve halklar nefes alacak. Ya da krizle gömlek patlayacak.

Yeni anayasanın tartışıldığı bu süreçte Kürt siyaseti ittifakla; anayasada Kürtlerin, diğer milletler ile inançların tanınması; ana dilde eğitim-öğretim; Kürdistan adıyla örgütlenme hakkı talepleriyle yeni toplumsal sözleşmeyi hedeflemeli!

Elbette Türkiye halkları yılların kapı komşusu Kürtler hakkında ne düşünüyor? Demokratı-sosyalisti-liberali-muhafazakarıyla Türkiye siyaseti çözüme ilişkin ne öneriyor? Bunlar önemli! Unutulmasın Kürt ulusal demokratik dinamiği ezilirse, Türkiye devrimci demokrasi güçleri de nefes alamaz!

Yeni Yaşam Gazetesi

Exit mobile version