Feodalizmle birlikte kendi kendine yeterli kapalı ekonomiyi/yereli yıkan kapitalizm ve ulus devlet artık ve çoktandır küreselleşmenin karşı kutbu olarak yeni yereli üretiyor. Newyork-Paris-Londra-Kahire-İstanbul-Moskova gibi mega kentlerin ve hatta Diyarbakır gibi daha küçük ölçekte kentlerin kendi içerisinde de yeni yereller olarak yeni yerel kimlikler oluşmaktadır. Bu trend, kendi içerisinde gel-gitler yaşasa da süreç işliyor. Bunun üzerinde “Ulusal Soruna Somut ve Tarihsel Yaklaşım/halkların kurtuluşu sosyalizmdedir” başlık kitabımda ayrıntılı durmuştum.
Sinan Çiftyürek / Yazarın tüm yazıları için buraya tıklayın
I – Öncelikle siyaset ve politikaya ilişkin kimi vurgular
*Arapçadan gelen siyaset; parti, devlet gibi kurumlarda, genel olarak yönetme sanatıdır. Ya da siyaset, amaca ulaşmanın yol yöntemler bütünüdür. Dolayısıyla siyasetin yasama, yürütme, yargı gibi erk’leri vardır.” Bu nedenle devlet nasıl ki “toplumun özetiyse” siyaset de öyle. Şunu da ekleyelim siyaset- devlet birlikte var olageldiği günden beri aynı zamanda ekonominin de “yoğun ifadesidir, devlet var olduğu sürece öyle de kalacak.
*Eski Yunan, Fransızca, İtalyanca gibi birden fazla kökene dayandırılan Politika ise, “amaca ulaşmak için üretilen düşünsel yol ve yöntemlerdir.
Politika en genel anlamıyla, devletin etkinliklerini amaç, yöntem ve içerik olarak düzenleme ve gerçekleştirme esaslarının bütünü, siyaset, siyasa. 2- Davranış biçimi, düşünce yapısı. 3-Bir hedefe varmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından veya aralarındaki uyuşmalıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme” olarak tarif edilir. Örnek, eski Yunanca da ‘poli’(çok) ile ‘tika’ (yüz anlamında) yani çok yüzlülük, yalancılık manasında da kullanılmıştır. (Sözlükten)
Görüldüğü gibi siyaset daha çok devlet, parti gibi kurumların yönetilmesiyken, politika ise kurumların izlediği yol yöntemlerin bütünüdür. Tam da bu nedenle siyaset ile politikayı çoğu kez özdeş mana da kullanılır, kullanırız. Fransızca politique “siyaset sözcüğünden alıntılandığı gibi.
*Siyasete “bilgelerin sanatı”da denir. Kiminin elinde gerçekten bilge sanatı olduğu gibi, kimilerin elinde ise devlet ve parti de dava arkadaşları dahil herkese karşı yapılan hile, fitne-fesat hatta fiziki yok etmenin aracı da olabilir. Tabir uygunsa siyaset, (devlet, parti) sahibine göre kişneyen at misalidir. Kiminin elinde toplumu değiştirme sanatı, kiminin elinde ise muhafazakârlığın, faşizmin ve hatta dehşet verici soykırımların keskin kılıcı olabilir.
Bu özelliğiyle ne kadar demokratikleştirirsen demokratikleştir siyasetin doğasında egemenlik vardır. Eğer devlet, parti gibi kurumların yönetme sanatıysa (başka türlü olmaz zaten) burada komünistler açısından temel mesele siyasetin (kurumların) öncelikle içerik olarak demokratikleştirilmesidir.
*Marksizm kuramı denilince teori de Marks, politika da ise Lenin ilk akla gelir. Lenin’i politika dehası yapan, akışkan farklılıkları ve küçük değişiklikleri titizlikle izleyip anında tutum alabilmesidir. Lenin hayatı teoriye zorlamadı tersine daima değişen hayata uygun teoriyi, politikayı yeniledi. Burada vurgulamak istediğim “Lenin yoldaş böyle” dedi kolaycılığını hem genel de hem de özellikle yerelde aşmak gerekir. Lenin siyaset ve esas politika dehasıydı ama üzerinden 100 yıl geçtiğini unutmayalım!
*Siyasette, özellikle politika da büyük fikirler gibi büyük görevler de yoktur, büyük-küçük yapılacak işler, sorumluluklar vardır.
*Doğada olduğu gibi politikada da ana renklerin yanı sıra ara tonlar da vardır. Politika da matematikteki gibi iki kere iki eşittir dört etmez her zaman. Bir şey ya doğrudur ya da yanlıştır kesinliği yoktur. Bu nedenle politika da, doğruyu tarif ettiğimizde, eksik, tek yanlı ya da aşılmış doğrular ile sıkça yüzleşebiliriz. Kuantum fiziğinin giderek siyasal yaşama da uyarlamasıyla bununla daha çok yüzleşeceğiz.
II – Küresel çapta, başta ekonomi her şeyi ama her şeyi etkisi altına alan merkezileşme-yerelleşme trendinin siyasal/politik yansımaları da var. Siyaset de, politika da kaçınılmaz olarak bir yandan küreselleşiyor (evrenselleşiyor) ters uçta ise yeni bir içerikte yerelleşiyor. Bu süreç olarak işliyor.
Ulus devlet ve belli başlı tüm kurumları, merkezileşme-yerelleşme trendi lehine yetki kaybıyla yüz yüze. Yani bir yandan yeni merkez olarak ulus devlet üstü merkezileşmeye, diğer yandan ulus devlet altı yeni yerele yetki aktarımıyla yüz yüze. Avrupa Birliği başta olmak üzere Avrupa, Asya, Amerika, Afrika gibi kıtalar ve kıtalar üstü ekonomik, siyasi, askeri, kültürel kurumsallaşmalar bu trendin ürünü.
Feodalizmle birlikte kendi kendine yeterli kapalı ekonomiyi/yereli yıkan kapitalizm ve ulus devlet artık ve çoktandır küreselleşmenin karşı kutbu olarak yeni yereli üretiyor. Newyork-Paris-Londra-Kahire-İstanbul-Moskova gibi mega kentlerin ve hatta Diyarbakır gibi daha küçük ölçekte kentlerin kendi içerisinde de yeni yereller olarak yeni yerel kimlikler oluşmaktadır. Bu trend, kendi içerisinde gel-gitler yaşasa da süreç işliyor. Bunun üzerinde “Ulusal Soruna Somut ve Tarihsel Yaklaşım/halkların kurtuluşu sosyalizmdedir” başlık kitabımda ayrıntılı durmuştum.
Yazının esas konusu yani merkezileşme-yerelleşme trendinin siyasetteki/politikada ki yansımasına gelince; siyaset ve politika da süreç olarak yerelleşiyor. Hedef kitlesi daha çok daralıyor tıpkı ekonomi, yeme-içme, giyinme, müzikte… özgün hedef kitlenin oluşması benzeri siyaset ve politikanın da hedef kitlesi bir yanıyla özgünleşiyor, küçülüyor. Bu süreçlerin belli başlıları olarak şunları özetleyebiliriz:
Her şey gibi siyaset ve politika da, küçültülmüş-esnetilmiş-heyecanla iç içe ve biraz cıvıtılmış… versiyonu olarak 140 karaktere sıkıştırılmaktadır.
“Tıpkı, kitlesel karakterdeki askeri orduların profesyonelleşme ile paralel küçülen ordulara dönüşmesi gibi;
Tıpkı, tek bir yerde on binlerce işçiyi kapsayan dev fabrikaların yerini birden fazla ülkeye dağıtılarak küçültülmüş fabrikalara bırakması gibi;
Tıpkı, giyim sektöründe, tek tip ve hedef kitlesi milyonları bulan 20.yy giyim sektörünün, 21. yy da yerini esneyen ve anlık değişen tüketim kalıplarıyla ile paralel küçültülmüş kitleye bırakması gibi;
Tıpkı, arkalanan teknolojik girdilerle birlikte devlet bürokrasisinin esnetilerek-küçültülmesi gibi;
Tıpkı, milyonların izlediği klasik müziğin yerini, küçülen-özgünleşen hedef kitleye bırakması gibi;
Tıpkı, gelecekte Rusya, ABD, Çin, Hindistan, İran, Türkiye…gibi büyük ve orta büyüklükteki devletlerin burada ayrıntısına giremeyeceğim birden fazla ekonomik, sosyal, siyasal trend sonucu yerini küçük yapılara bırakacağı gibi…” ( http://rojnameyanewroz2.com/21-yy-siyaset-ta…rsinan-ciftyurek-11478.html başlıklı yazımdan)
İşte ÖSP Parti Meclisi’nin Nisan 2017’de onayladığı “Yerel Çalışma Projesi”, bu genel trendin (eğilimin) bir gereği olarak üretildi.
III – ÖSP’nin “Yerel çalışma projesi esası iki temel ayaktan oluşmaktadır: “Birincisi; yerelde hayata dokunabilmek! İkincisi; bunu tamamlayacak adım olarak etkili basın (basılı ve sanal) ayağını geliştirmek. Çünkü küreselleşme ile yerelleşme birbirini bütünleyen iki kutup olarak gelişiyor. Bu nedenle ‘küresel düşünelim, yerel davranalım’ deniliyor.
Yerel merkezli politik ve örgütsel çalışmamızı özlü tarif eden belli başlı şiarlarımız olarak da: ‘Hedefi daralt ve odaklan! Yerelde örgütlenemeyen genelde örgütlenemez. Yerel de/mahalle de sorunlarına sahip çıkmayan genelde ülke sorunlarına sahip çıkamaz! Mahalleden kentte, kentten ülkeye. Yerelde kök salıp büyüyerek meydanlara taşıyalım’ deniliyor.
Yapılacakları somutlaştırırsak:
a –Toplumların sosyal, ekonomik, kültürel yaşamının temelini oluşturan yerel birimler olarak mahalle, semt, fabrika, köyler de hayata dokunmak gerekiyor. Somut sorun ve talepler üzerinden ilgili olan herkesle (tekil kişiler veya kurumlarla) sıcak temas kurmak gerekiyor. Unutmayacağız ki yerel, maddi ve manevi tüm değerlerin üretiminde daima ulusal-evrensel olanın temelidir. Bu nedenle Partimizin bir ve daha fazla kadrosunun olduğu her yerde şiarı, hedefi küçült ve odaklan olmalıdır.
b – Teknolojik gelişmenin, yarattığı görsel ve işitsel propaganda araçlarına (tv, basılı basın, radyo, mikroblog siteler, sosyal ağlar) rağmen yerel de hayata dokunabilmenin yani sıcak temasın tayin edeciliği var. AKP onca tv, radyo, basın organıyla yaptığı propagandaya rağmen Erdoğan her miting ve kitle buluşmasının son cümlesini “sokak sokak, ev ev çalmadık kapı bırakmayın” çağrı ve vurgusu sıcak temasın politikadaki tayin ediciliğini yeterince açıklar.
c – Merkezi siyasi yönlendiricilik ve merkezi politikaların yerelde yarattığı tembelliğin aşılması hedeflerimizden biridir. İş yapan yanlışlar yapar, hiç iş yapmayan hiç yanlış da yapmaz. Dolayısıyla iş yap yanlış yap!
Bir ve daha fazla kadromuzun olduğu her yerde; Partinin genel politikaları (program, Kongre ve Meclis kararları) doğrultusunda kendileri özgün politika üretip hayata geçirmeli. Amaç Parti birimlerinin kendi yerellerinde sorunları derinlemesine tanıma ve üzerinden politika yapma sanatını geliştirmek.
d – Dolayısıyla “söz konusu yerelin belli başlı hangi meseleleri var ve öncelikle neye el atılacak? Bunun belirlenmesi lazım. Böylece ilgili yerel hem kendi özgünlüğü içinde ele alınmış hem de öncelikleri belirlenmiş olur. Bütün bunlar yapılırken mümkün olduğunca yereldeki halk ile birlikte çalışılmalı.”
e – Geleneğimizde hatta genelde 20. Yy komünist hareketin katı merkeziyetçi geleneğinde, merkezi yayın çıkarılır ve yerellerde dağıtılarak üzerinden propaganda yapılırdı. Bu tarzın yani her şeyi merkezden bekleyen yaklaşımın aşılmasını hedeflemeliyiz.
Merkezi yayınların (basılı ve sanal yayınlar) dışında doğrudan İl örgütleri ya da temsilcilikler adına düzenli aylık bültenler çıkarıp birebir temasa dayalı (ev ziyaretleri, sendika, dernek, kahve…görüşmelerinde) ilgili emekçilerle görüşülerek propaganda geliştirilmeli.Dolayısıyla merkezi basın kadar yerel basında önem kazanıyor.
f – Ama en önemlisi, alışılmış propaganda yöntem ve araçlarını, alışılmış hedef kitleyi, alışılmış çalışma alanlarında ilişki aramayı aşmalıyız. Yani çıkarılacak il/yerel parti bülten ve propaganda araçları bilinen ve yıpranmış eski ilişkiler ağının dışına çıkarılmasında kan-ter içerisinde kalsak da ısrar edilmeli. 29.06.2017
Not; politika üzerine yazmaya devam edeceğim.