Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Çavuşoğlu ile Lavrov görüşmesi, başta Ukrayna buğdayının ihracının önün açılması ve Türkiye’nin Rojava’ya yapacağı yeni harekat olmak üzere merakla bekleniyordu. Görüşme bitti ve Ukrayna’nın tahıl ihracatına çözüm BM-Ukrayna-Rusya üçlüsünün görüşmesine havale edilmesi formülünde uzlaşıldı ki BM zaten dile getirmişti. Türkiye’nin, Rojava’ya harekatının ise erteleneceği görülüyor! Çünkü Rusya; Türkiye’nin Rojava’ya askeri harekatına ilişkin kesin tutumunu Astana’da yapılacak Temmuz toplantısına bıraktı. Böylece Rusya, 29-30 Haziran Madrid’de yapılacak NATO toplantısında Türkiye, Finlandiya-İsveç üyeliğine ne diyecek? Önce bunu görmek istiyor. Eğer vetoyu kaldırıp Finlandiya-İsveç NATO üyesi olursa o zaman Rus-Türk ilişkisi gerilecek! Malum Rusya, bu iki ülkenin NATO üyeliğine kesin karşı. Yani Türkiye jeopolitiğini Ukrayna savaşı nedeniyle yine pazarlamak istiyor ama Rusya ile ABD arasında işi zor. Zor çünkü İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine “evet” derse Rusya ile ilişkilerinde kırılma yaşar, “hayır” derse bu kez ABD/NATO ile kırılma yaşanır.
Şimdi Türkiye’nin Özerk Rojava’ya hedeflediği yeni askeri harekatın ayrıntısına aynayı tutalım.
Suriye Anayasa Komitesi toplantılarının 8. turunda da somut bir ilerleme olmadı. Suriye’nin nereye evrileceği halen belirsizken gerek Türkiye, İran, İsrail gibi bölgesel gerekse ABD, Rusya gibi küresel güçlerin; Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün ve Körfez Bölgesi üzerinde egemenlik mücadeleleri sürüyor. Türkiye, hareketli olan bu fotoğraf üzerinden, “Suriye fiilen ABD, Rusya, İran, İsrail arasında bölünüyor” deyip Kürdistan’da hedef büyütüyor! Buna, “ayağına gelen fırsat” olarak gördüğü Ukrayna durumundan ürettiği Kürdistan vazifeleri de eklenince, yeni harekatla, “Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı” gibi mevzi değil Hakurk’tan Efrin’e 30 km derinlikte alan denetimiyle demografik yapıyı değiştirerek kalıcı ilhakı planlıyor. Güney Kürdistan’daki “Pence Kilit” ile Rojava’ya yönelik planlanan yeni harekatı buluşturup 1300 km sınırı “kilitlemeyi” yani “sınırını” 30 km genişletmeyi hedefliyor. Zaten MGK’nın “Güney sınırlarımızın terör tehdidinden arındırılması için halihazırda icra edilen ve edilecek harekatlar” açıklamasının ardından Erdoğan, “güney sınırlarımız boyunca 30 kilometre derinliğinde güvenli bölge oluşturma kararımızın yeni bir safhasına geçiyoruz. Tel Rıfat ve Münbiç’i teröristlerden temizliyoruz. Ardından da aşama aşama diğer bölgelerde aynısını yapacağız” demişti. 30 km’lik “Güvenli Bölge” için “eksik kalan” ya da “aşama aşama” tamamlanmak istenen neresidir? Yanıt açık; Minbiç, Kobani, Ayn İsa, Kamışlı. Yani Rojava’nın tamamı hatta Hakurk’tan Efrin’e iki Kürdistan statüsü hedefte. Kısacası Türkiye, Ukrayna durumundan Kürdistan vazifesi üretmeyi kendince böyle somutlaştırıyor.
ABD, Ukrayna savaşıyla ve bu savaş üzerinden AB’yi şemsiyesi altında yeniden toplayıp Çin’i kuşatma stratejisinin ön hazırlıklarıyla uğraşırken; NATO Ukrayna’ya yoğunlaşmışken, Rusya Batı ambargosu nedeniyle Türkiye’nin tutumunu önemserken, Türkiye, “fırsat bu fırsat eksik kalan parçaları tamamlayalım” diyor. Şu da dikkat çekici; Türkiye’nin Rojava’ya yeni askeri harekat duyurusunu; tam da “Rusya’nın SDG ile kontrolünü paylaştığı Münbiç-Tel Rıfat ve çevresinden Halep’e çekildiği, Rus kuvvetlerin boşalttığı mevzilerin İran Devrim Muhafızları ile tahkim edildiği” haberlerinin ardından yapması iki soruyu akla getirir; Rusya ile yeni anlaşma mı yapıldı? İran’a “gelmeyin ben buradayım” mı deniliyor?
Türkiye’nin, İsrail’den Ermenistan’a, Mısır’dan BAE’ye ilişkilerin “normalleştirilmesi” ile kendince “oluşturdum” dediği “yeni Ortadoğu dengesinde” Rojava’ya yapılacak askeri harekata karşı “tepkiler zayıflar” hesabını yaptığı da görülüyor. Tabii herkesle “normalleşme” Kürtlerle savaş yürür mü? Göreceğiz bu hesabın nereden döneceğini! Örneğin Türkiye’nin “1 milyon Suriyeli mülteciyi yerleştirmek” istediği coğrafya mültecilerin kendi toprakları değil Kürdistan kentleridir. Şurasını herkes bilmeli; Esad rejimi ile uluslararası garantörler gözetiminde bir anlaşma olmadan Hama-Humus-Halep’ten gelen İhvani Müslim tabanı geri dönmez. “Döndüler” propagandası da gerçeği yansıtmıyor. Rojava Kürdistanı’na yerleştirilenler Arap-Türkmen ÖSO’cu vb güçlerdir, halk değil.
Her gün yeni bir “devlet” kuran Rusya, Kürt devletleşmesine neden karşı?
Lavrov Ankara’ya gelmeden önce 28 Mayıs’ta, “ABD askerleri, hala Fırat Nehri’nin doğu yakasının büyük bölümünü işgal ediyor. Orada sözde devlet kurmaya çalışıyor, bölünmeyi destekliyor ve bölgedeki Iraklı Kürtlerin bir kısmının duygularını kullanıyorlar. Bu şekilde Iraklı ve Suriyeli Kürtleri birleştiren yapıda sorunlara yol açıyorlar. Türkiye tabii bunlara kayıtsız kalamaz’’ demişti. Bay Lavrov, açıkça “Türkiye’nin güvenlik çıkarlarını anlıyoruz” demesi harekata yeşil ışık olarak okundu ama şu Finlandiya-İsveç’in NATO üyeliği olmasa. Çünkü Finlandiya-İsveç’in NATO üyeliği Türkiye için iki tarafı keskin bıçak hangi taraftan tutsa elini kesecek.
Bay Lavrov’un Kürtleri “bölücülükle, sözde devlet kurmakla” suçlaması çok garip. Sahi kim bölücü, kim sözde devlet kuruyor? 150 yıldır bağımsızlık mücadelesi veren Kürt halkı mı yoksa Gürcistan, Ukrayna vb. her yıl bir ülkeyi parçalayıp birden fazla “sözde devletçik” kuran Rus emperyalizmi mi?
Daha Ankara’ya gelmeden “Türkiye’nin hassasiyetini anlıyoruz” diyen Lavrov Ankara’da. Masada Ukrayna savaşı, somutta tahıl ihracatı üzerindeki “Rus ambargosunun” kaldırılması, turizm, Akkuyu nükleer santrali gibi meseleler var ancak Türkiye’nin masadaki esas gündemi, Rojava’ya harekat için Rusya’nın hava sahasını açması! Rusya için ise Türkiye’nin Tel Rıfat ve Minbiç’e askeri harekatına izin vermesine karşılık, Türkiye’nin Ukrayna politikasının seyri, Halep-Laskiye karayolunun açılması için M4 güvenliğinin sağlanması ve illaki İsveç-Finlandiya’nın NATO üyeliğini veto edip etmeyeceği vb. konuları öncelikliydi. Çavuşoğlu-Lavrov görüşme masasından ne çıktığını yazı girişinde özetledik.
Ankara, Ukrayna durumundan Rusya vazifesi de üretme arayışında ama karşısında bulunan hem devletleşmemiş Kürtler değil Rusya hem de ABD/NATO ile Rusya arasında sıkışmış durumda. Özellikle Finlandiya-İsveç’in NATO üyeliği Türkiye için iki tarafı keskin bıçak hangi taraftan tutsa elini kesecek. Bu nedenlerle masadaki sorunların çözümü kolay değil. Rus emperyalizmi maalesef kabağı yine Kürdün başında patlatmaya istekli görünse de yani Rojava’nın kimi kentlerine karşılık, M4 karayolunun İdlib güzergahı üzerinde kimi tavizler dahil yine takasa yönelebilir ama bu tür adımlar için de Türkiye’nin, İsveç-Finlandiya’nın NATO üyeliği hakkındaki tutumunun netleşmesini bekleyecek. Tabii her fırsatta Özerk Rojava’ya Türk sopasıyla Esad rejimine teslim olmayı dayatan Lavrov “ABD himayesi yanılsamalarından” vazgeçme ve Şam ile diyalog kanallarını aktifleştirme çağrısı” ile tekrarladı.
ABD ne yapıyor?
Biden yönetimi, Ukrayna savaşı nedeniyle jeopolitik önemi artan Türkiye’yi esas alıp Özerk Rojava’yı idare etmeye çalışıyor ama Türkiye, Kürdistan’da belirlediği hedefler doğrultusunda ABD’yi tercihe zorluyor. Hatta bu kez İsveç-Finlandiya’nın NATO üyeliğini “ayağıma gelen fırsat” görüp Kürt meselesinde pazarlık çıtasını yükseltme arayışındayken yüzleştiği açmazı görüp duraksıyor. Ayrıca Türkiye; NATO’ya yeni alınmaları meselesinde, “teröre çanak tutanlar NATO üyesi olamaz” derken “Finlandiya-İsveç sana söylüyorum ABD-Fransa-İngiltere… sen anla” diyor. Yani Türkiye, Kürt meselesinde ABD ve Fransa, Hollanda, İngiltere… gibi devletlerle pazarlığı şimdi de İsveç-Finlandiya üzerinden yapıyor ama iki ülkenin NATO üyeliğine “evet” derse bir dert “hayır” derse iki dert misali açmaz yaşıyor. Türkiye, ABD/NATO’ya açıkça, “Ya Kürdistan ya ben” ikilemiyle; Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine karşılık Tel Rıfat, Minbiç, Kobani, Ayn İsa, Kamışlı, 30 km’lik Güvenlik koridoru, F-16, F-35 programına yeniden katılımı istiyor. Türkiye bunları yaparken, Kürt meselesini de NATO’da pazarlık masası üzerinden Dünya’ya da ilan etmiş oldu.
ABD ise Türkiye’nin yeni askeri harekat ilanına ilişkin, sıkça “iyi olmaz, yarar sağlamaz, Lavrov’un Ankara’ya gelişini izliyoruz, sonra müttefikimizle değerlendireceğiz” türünden demeçlerle durumu idare etmeye çalışıyor. Fakat görünen şudur; eğer Rusya’nın yeşil ışık yakmasıyla Türkiye Fırat’ın batısında Tel Rıfat ve Minbiç ile sınırlı kalırsa ABD ses çıkarmayacak gibi ama yine de Finlandiya ile İsveç’in NATO üyeliğine ne diyecek esas belirleyici olacak olan budur.
Seçime “Kürdistan fatihi” olarak girme hesabı…
İçeride ise siyaset, ekonomik kriz, zam-enflasyon-işsizlik gibi ağır sosyal sonuçlar ve halka, devrimci, ilerici muhaliflere uygulanan yoğun baskılar gibi sorunlar üzerinden kızışmışken; toplumun iteklediği Millet İttifakı biraz hareketlenmişken, sıkışan Erdoğan, Rojava’ya yeni harekat ile muhalefeti susturma, işçi emekçileri baskılama ve seçimde “Kürdistan fatihi” sunumuyla alanlara çıkma amacını taşıyor. Yani birden fazla hesap var! İçte muhalefeti susturma hatta yanına almanın” yolu Kürdistan’a askeri harekat! Zaten açıklar açıklamaz CHP’li Engin Özkoç; “Türkiye’nin sınır ötesi harekatları destekliyor musunuz sorusuna “sonuna kadar destekliyoruz” dedi. Geçerken şunu not edelim; Türkiye çıkmaz yolda, “güvenlik koridoru” deyip duruyor ama Rojava’da oluşturduğu, “Güvenli Bölgenin de Güvenliği için”! Hendek kazmak ve Şehba bölgesinde siyasi partiler ile bizzat Arap aşiretlerin Türkiye’ye karşı yükselen tepkiler de dahil yüzleştiği sorunları görmüyor.
Cumhur İttifakı iktidarı da muhalefeti de yani herkes hazır, tanklar namlularını Tel Rıfat, Minbiç, Kobani’ye çevirmiş harekât emri bekliyor. Bu emirin ilanı şu an ABD ve Rus muhataplarından, özellikle Ruslardan hava sahasını açmaları için yeşil ışık yakmalarını bekliyor. Ancak Rusya ve ABD görünürde şu ana kadar Rojava’ya yeni askeri harekat için yeşil ışık yakmadı. En azından NATO’nun Madrid toplantısına kadar yakılmayacağı da görüldü.
Kürt siyaseti bugün; “Hewlêr savunması Qamışlo’nun, Qamışlo savunması Hewlêr’in” üzerinde uzlaşmalı
Bütün bu askeri ve siyasi tehdit ve saldırılarla Özerk Rojava ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki kazanımlar ciddi tehdit altında. Sömürgeciler sadece askeri işgal ve saldırılarla yetinmiyor, bununla birlikte her türlü plan ve oyunlarla Kürt siyaseti arasında çatışma çıkararak Kürt parti ve yönetimlerini hem göçten hem de Kürt halkı nezdinde gözden düşürmeyi hedefliyorlar.
Dikkat edin Türkiye askeri harekat yapacağını ilan edince, ister Atlantikçi, ister Avrasyacı olsun, ister muhafazakar ister ulusalcı olsun Türk siyaseti, Kürt meselesinde dilini ve pratiğini Devlet Partisi politikasında birleştirdi! Zaten Kürt meselesinin 150 yıllık özeti; sömürgeciler, Kürtler statü (özerklik, bağımsızlık) kazanmasın diye uzlaşır, var olan statüleri ortadan kaldırmak için birinin oyun kuruculuğunda ortaklaşır ama Kürt siyaseti; statü kazanmak ve kazanılmış mevcut statüleri korumak için ortaklaşamaz. Bu tarihsel zaaf aşılmak zorunda. Kürt siyasetinin iç gerilimlerini aşarak şimdi; Qamışlo’nun savunması Hewlêr’in, tersinden Hewlêr’in savunması da Qamışlo’nundur deme zamanıdır. #QamışloHewlerBirBütündür!
09.06.2022
canbegyekbun@hotmail.com