“Şiir nedir” mi? Sıkça karşılaştığımız bir soru(n)dur bu…
Adnan Yücel’in, “Bir şaire sorulabilecek en zor soru bence şiirin tanımıdır. Çünkü yaşamın tümünün tanımı istenir”; Melih Cevdet Anday’ın, “Çıkar yol, şiiri tanımlamaktan vazgeçmektir. Tanım akıl işidir, şiir ise akıl dışıdır”; Ahmet Telli’nin, “Şiiri tanımlamak gerekmiyor, yaşayan bir organizmadır o,” yanıtlarına eklenmesi gereken iki şeyden birisi: Sabahattin Ali’nin, “Şimdi şiir bence senin yüzündür,” saptamasıysa; ikincisi de Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Şiir nedir?” sorusuna verdiği, “Şiir ne değildir ki?” yanıtıdır.
Bence de aşk, hayat ve özgürlük kavgası neyse ne demekse, şiir de o demektir.
ŞİİRE KOÇAKLAMA[*]
TEMEL DEMİRER / Yazarın diğer yazıları için tıklayınız
“Şiir kişileri uyutmak için değil,
uyandırmak için yazılır.”[1]
Evet, Eduardo Carranza’nın, “Şiir kanını kaynatmıyorsa, aniden sırlara pencereler açmıyorsa, dünyayı keşfetmene yardım etmiyorsa, umutsuz yüreğinin yalnızlıkta ve aşkta, şenlikte ve sevgisizlikte eşlikçisi değilse ne işe yarar?” saptamasındaki gibi düşündüğüm için şiire “koçaklama” betimlemesini layık görüyorum.[2]
* * * * *
“Şiir nedir” mi? Sıkça karşılaştığımız bir soru(n)dur bu…
Adnan Yücel’in, “Bir şaire sorulabilecek en zor soru bence şiirin tanımıdır. Çünkü yaşamın tümünün tanımı istenir”; Melih Cevdet Anday’ın, “Çıkar yol, şiiri tanımlamaktan vazgeçmektir. Tanım akıl işidir, şiir ise akıl dışıdır”; Ahmet Telli’nin, “Şiiri tanımlamak gerekmiyor, yaşayan bir organizmadır o,” yanıtlarına eklenmesi gereken iki şeyden birisi: Sabahattin Ali’nin, “Şimdi şiir bence senin yüzündür,” saptamasıysa; ikincisi de Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Şiir nedir?” sorusuna verdiği, “Şiir ne değildir ki?” yanıtıdır.
Bence de aşk, hayat ve özgürlük kavgası neyse ne demekse, şiir de o demektir.
* * * * *
Şiir duygunun senfonisidir; güzelliktir; duygudur; sevgidir; özlemdir; kavuşmadır; tutkudur şiir; tutkuludur şiir; yaşamın kendisidir.
Devletin başladığı yerde biten düşlerin başladığı yerdir; sınırların olduğu yerde sınırsızı istemekle başlar, ama bitip tükenmez.
Nihayet Nâzım Hikmet’in, “Matematik, sibernetik, fizik, müzik, tüm bunlar, eninde sonunda, sadece, insanlar şiir okumayı öğrensinler ve anlasınlar diye gereklidir,”[3] diye tanımladığı şiir hayatın “olmazsa olmaz”larındandır.
* * * * *
Arapça kökenli bir sözcüktür; ‘şa ara’dan gelir. ‘Sezgi’, ‘ilham’, ‘ilhama dayalı’yı ifade eder.
Bir durum ya da olayı en az kelimeyle en güzel şekilde anlatabilme sanatıdır; kelime işçiliğidir.
Duyguların imgesel olarak resmedilmesidir; hayatı özgürce dile getirebilme olanağı veren üsluptur.
Etkili bir silahtır; insan(lık)ın kanatlanmasıdır.
“Şiir insanın yüzüdür” diyen Yelda Karataş haklıdır.
Duyguların damıtılmış hâli olan şiir, başka bir dünyanın mümkün olduğunu muştularken; aşka yardım ve yataklıktan sabıkalıdır; öznesi yaralıdır; insana ait çığlıktır şiir…
Şiir hayattır; arkadaştır, dost ve yoldaştır; yolculuğa çağrıdır.
Pablo Neruda’nın, “Ekmek gibidir, herkes tarafından bölüşülmelidir,” dediği şiir hüzündür, aşktır, heyecandır, mutluluktur. Şiirler hayat tarzıdır.
İsyandır, isyankâr olmayana şiir değil ‘methiye’; yazarına da şair değil soytarı denir! Çünkü gramer iktidardır, şiir ve şair gramer tanımaz…[4]
* * * * *
İlhan Berk’in, “Şiir bir tuğlacının düşürdüğü tuğlanın yere düşmesinde değil, havada asılı kalmasındadır,” diye tanımladığı şiir, duyuşun deyişe dönüşmesidir; dilin, kalbin, beynin ulaşabileceği zirvedir.
Şiire “üzümün güneşi, elmanın kurdu” demek de mümkünken; “Bir mutluluk hastalığıdır şiir. Kırılan dalın türküsüdür. Ne roman ne öykü, bana her çeşidinden şiirler getir yolcu! Temiz, tertemiz olayım; serin, sepserin olayım; burkulursam burkulayım…”[5] Cemal Süreya’ya göre…
* * * * *
Cemal Süreya’nın, kapitalizmin, etinden sütünden faydalanamayacağı bir sanat türü olarak tanımladığı şiirin görevini/amacını/gerekliliğini Mahmud Derviş şöyle açıklar: “Şiir hayatın ihtişamının ilahisi, ezgisi olmak, çirkin şeylere karşı güzellikle mücadele etmek, savaşa karşı barışı barındırmak zorundadır.”
Şiir, edebiyatın felsefesidir; son noktasıdır; derindir; yaşamdır; başkaldırandır ve de şirin amacı, bizi şiir hâline sokmaktır.
Şiir, insanla insan, insanla dünya arasındakini seçerek bir başka düzleme aktarır ve yeniden kurar. Bir özel dil olmakla birlikte şiir bir iletişim aracıdır. Nesnel dayanağı olan coşkulu bir söylemdir. Kimi kez doğru giden bir oktur. Yeniden düzenlenmesi gereken yaşama, dünyaya usla karşı çıkıştır. Başkaldırıdır.
* * * * *
Tekrarlayalım: Kökenbilimsel anlamı itibariyle ‘şuur’un akrabasıdır şiir.
Nitekim arapçada şair (sha’ir), ‘bilen kişi’ anlamına gelir. Bildiği de ‘şiir’ olsa gerektir.
Şiir, şairin ‘bildiği’dir. Şiir, şairin bize ‘bildirdiği’dir.
Şiir, bir mucizedir; bir duygu sağanağıdır.
Çünkü O; yani “Şiir: Yapılmadan önce ‘nasıl’ı, yapıldıktan sonra ‘şöyle’si olmayan”dır Özdemir Asaf’ın ifadesiyle…
Sadece bu kadar da değil: Carl Sandburg, “Şiir, sessizlik içinde bir atılımdır”; Czeslaw Milosz, “Şiir nedir ki, ulusları ve insanları kurtarmıyorsa?”; F. Kafka, “Şiir, insanların kafalarına yeni gözler eklemektir. Gerçeği değiştirmektir”; Melih Cevdet Anday, “Şiir, bütün özelliği edasında olan bir söz sanatıdır.” “Şiir, bilinen sözcüklerle bilinmeyen sözler oluşturmaktır.” “Şiir yaşamak için güzeldir, ölüme yardımcı olmaz,” der onu hakkında…
* * * * *
Sesle söz, ateşle köz arasındaki şiir yaşama/ yaşatma gücüdür.
Gerçeğin damıtılıp, estetize edildiği şiir, bir bilme biçimidir; sezgi ile kesinlik arasında, büyülü bir şeydir.
Sait Faik’e göre işlevi şudur: “Şiir olmayan yerde insan sevgisi de olmaz. İnsanı insana ancak şiir sevdirir. Yoksa cinayetler alır yürür, insan insanın yüzüne bakamaz olur. Harpler şiirsizlikten çıkar. Cinayetler şiirin okunmadığı yerlerde işlenir…”
El özet: İnsan(lık)ın özetidir; kırılan dalın türküsüdür şiir.
Aristoteles’e göre, tekil olanı anlatan tarihe kıyasla genel olanı anlattığı için daha felsefi olan ve bu yüzden daha üstün olarak değerlendirilen insan etkinliği şiir için Virginia Wolf, “İçinde şiir olmayan bir şey edebiyata neden dahil olsun?” diye sorarken; William Faulkner de ekler: “Her romancı önce şiir yazmak ister, yazamadığını görür ve roman yazmayı dener.”
* * * * *
Edip Cansever’in, “Şiir, insani değerlerden, ölümsüz özlerden, yaşam koşullarından, çağını yansıtmaktan kopmazlığıyla da somut bir olgudur,”[6] diye betimlediği şiir bizimle başından itibaren oldu. Aşk gibi, açlık gibi, veba gibi, savaş gibi.
O kelimelerin en saf hâlidir; akıl fikir fışkırmasıdır; sözün yürekte damıtılmış hâlidir ve tükenmez, ölmez/ öldürülemez.
* * * * *
Şiir, yazana değil, ihtiyacı olana aitken; sevmeyi bilmeyen insanların sevemedikleri şeydir.
Şiir, bir yürek çırpınması, heyecan ve tutku demektir. Aşkla yazılmış yaşanmışlığa şiir denir.
Duyuşun deyişe dönüştürülmesidir. Hayatın ta kendisidir. Yaşama dair olan her şeydir…
Kolay mı? Şiir bilgidir, kurtuluştur, güç ve terk ediştir.
Dünyayı değiştirmekten yana bir eylemdir; doğası gereği devrimcidir.
Çünkü şiir ayırır, birleştirir.
* * * * *
“Rüzgârın çıkması gibidir şiir,” İlhan Berk’in dediği gibi…
Çünkü haksızlığın suratına atılmış bir tokattır; coşturan, durultan, sevindiren, heyecanlandırandır.
Şiir, uyanıkken rüya görmektir; kelimelerin yaktığı isyan ateşi ve his dalgalarının coşkusudur.
Duygu ve düşünceleri, en dürüst, en net açıklama biçimi olarak şiir hayatın alev hâlidir; insanları sevmeye yarar.
Cemal Süreya’nın, “Şiir bir gerilla harekâtı gibi olmalıdır,” dediği şiir bir kâğıda kan kırmızı kalemden dökülen isyandır.
Sessizlerin çığlığıdır; kavgadır, umuttur. Yaşayandır, yaşatandır; hayalin eylemidir.
Sözcüklerle söylen(e)mez olanı söylemektir. Nietzsche’ye göre, “Şiir, felsefenin kız kardeşidir.”
Kirli dünyada temiz kalan nadir şeylerden biri; insanî duygu ve düşüncelerin özsözüdür…
“Neruda’nın dediğini bir kez daha yineleyebiliriz: Yedi canlıdır şiir. Bunca sömürü ve yoksulluğun insana yaşamı dar ettiği, işkence ve savaşlarla bunca zulmün, zorbalığın, kıyımın yeryüzünü kana boğduğu günlerde şiirin payına da canından olanların acısı düşer, soluğunun önüne birtakım engeller dikilir. Ama her keresinde yeniden canlanacaktır o, yüzleşmek için ayağa yeniden kalkacaktır.
Her yüzleşme gününde kıyıcıya, zorbaya, işgalciye karşı diyeceği bir söz, yapacağı bir eylem, her yüzleşme gününde suskun kalanlara, boyun eğenlere karşı dolaşıma çıkaracağı bir öfke vardır çünkü. Eylemini kendisi kalarak gerçekleştirmeyi, öfkesini sözcüklere bürüyerek biriktirmeyi, sözünü çoğu kez yalın söylemeyi yeğlese de, onlarla kıyıcının, zorbanın, işgalcinin ve suskunluğun üstüne yürürken yalınayak değildir. Çıkarıp kafalarına fırlatacağı bir ayakkabısı her zaman vardır,” Kemal Özer’in altını çizdiği üzere![7]
* * * * *
Aşk ve hayatın dizelere yansıması olan şiir kelimelerin kanatlandırılmış hâliyken; yetenek ve yaşanmışlık gerektirendir. Çünkü Hermann Hesse’e göre, “Şiir, dünyanın benliğe yansıması, benliğin dünyaya cevabıdır.”
Kolay mı? Salih Bolat, “Şiir bir dil etkinliğidir. Dilin, bir mimari uyum bağlamında, estetize edilmiş bir matematik bağlamında biçimlendirilmesi işidir. Bunu, usu dışlayarak yapamazsınız. Şiir bilinçli rastlantısallıktır. Gerçekliğin sınırlarını bozar. Aydınlıkta duran gerçekliği karanlığa çeker ve onu, şimşek aydınlığında görülebilen bir özellik kazandırarak, yeniden kurar. Şiir duygudan çok, duyarlılık işidir,”[8] diye tanımlarken; Metin Altıok da ekler:
“Şiirin bir söz sanatı olduğu bilinen bir gerçektir. Çünkü şiir iletişim aracı olarak sözcükleri, yani genel olarak dili kullanır. Dili kullanırken de kendine özgü bir üst-dil yaratır. Bu üst-dil günlük dilden çok farklı, incelmiş ve başkalaşmış bir dildir. Şiir anlam ya da duygu yükünü bu üst-dil aracılığıyla aktarır okuruna. kendisiyle okur arasında bu dile dayalı bir köprü kurar. Duygu ve düşünce akışını bu köprüyle iletir okura.”
* * * * *
Bir de Şükrü Erbaş’tan aktarayım: “İnsanın temel var oluşuna yapılan her saldırıya, bildiğimiz tek bir söz bile olsa bıkıp usanmadan karşı duracağız. Devlet ideolojisine ve popüler kültür kuşatmasına karşı, emek-eşitlik-özgürlük odaklı devrimci-demokrat bir kültür yaratmak için bütün zeminleri yorulmadan kullanacağız. Öyle bir zemin yoksa, kendi küçücük ya da kocaman imkânlarımızla biz yaratacağız. Yalnız taşlı duvar olmaz der bir Karac’oğlan türküsü. Şu dağınık, kocaman gücümüzü bir araya getirmenin, kendimize inanmanın ne kadar yolu varsa o yolların hepsine gideceğiz. Birlikte yaşama ve davranma kültürünü geliştireceğiz. Şiirden politikaya, resimden bilime, müzikten felsefeye, olağanüstü güzellikte bir donanımla, birini ötekine bir harf bile feda etmeden, hayatı örgütleyeceğiz, yücelteceğiz, büyüteceğiz…”[9]
Şükrü Erbaş’ın saptamaları eşliğinde diyeceklerimi “son”landırıyorum…
“Şiirsiz edemeyiz ama, onun neye yaradığını bilmiyorum,” diyen Jean Cocteau’ya da; “Kaygı ile teknik buluşunca oluşana şiir denir,” notunu düşen Lawrence Durrell’e de aldırmam!
Çünkü Ahmet Telli’nin, “pervasız bir avcı gibi bazen/ bütün yolları tutabilir şiir./ o zaman onun menziline ancak/ sevdayı kuşanarak girilebilir,” deyişi ya da Ülkü Tamer’in, “şiir ateşin habercisidir,/ yangının kundakçısı./ yanardağın üstündeki kuştur şiir,” saptamasındaki üzere…
29 Aralık 2015 12:15:52, Ankara.
N O T L A R
[*] Kaldıraç, No:189, Nisan 2017…
[1] Tomas Tranströmer.
[2] George Thomson, “Burjuva şiiri toplumsal değişim için gerekli olan köklerle ilgisini yitirmiştir. Özü kısırlaşmış, etki alanı daralmıştır. Bir halkın, hatta bir sınıfın sesi olmaktan çıkmış, dar bir arkadaş çevresinin uğraşı olmuştur şiir. Burjuva ozanı sanatına yeni bir yön vermeyi başaramazsa çok geçmeden şiirlerini okuyabileceği kendinden başka kimse kalmayacaktır çevresinde,” der!
[3] Nâzım Hikmet Ran’la Söyleşi, Vera Tulyakova Hikmet, Çev: Ataol Behramoğlu, Cem Yay., 1989, s.23.
[4] “Belli sözleri şairlere söyletiriz,” (Hayrettin Ökçesiz, “Gezi Eylemleri Sivil İtaatsizlik Hakkıdır!”, Cumhuriyet Bilim Teknik, No:1494, 6 Kasım 2015, s.15.) söyletmesine de! Coğrafyamızda şairin ve şiirin gördüğü zulmü, kimse kimseye etmemiştir…
[5] Cemal Süreya, Onüç Günün Mektupları, YKY., 1998, s.117.
[6] Edip Cansever, Gül Dönüyor Avucumda, Adam Yay., 5. baskı, 2000, s..54-55.
[7] Kemal Özer, “2009 Yılı Dünya Şiir Günü Bildirisi”, http://www.siirparki.com/bildiri_kozer.html
[8] Berken Döner, “Salih Bolat: Şiir, Gerçekliğin Sınırlarını Bozar”, Birgün, 16 Kasım 2015, s.15.
[9] Çağrı Sarı, “Şükrü Erbaş’la Pervane ve Hayat Üzerine…”, Evrensel Pazar, 8 Şubat 2015, s.12-13.