Yazmak eyleminin faili olan yazar için edebiyat tam da budur…
Hâlâ “Edebiyat nedir?” diyenler varsa; “Edebiyat, ‘Hayır’ demenin bedelini göze almaktır,”[7] cümlesine mündemiçtir yanıt…[8]
SATIRLARDA AKAN YAŞAMIN BİLGELİĞİ[*]
TEMEL DEMİRER / Tüm yazılar için buraya tıklayın
Çok zor günlerden geçtiğimiz doğruyken; söz konusu kesitte payımıza yine direnmek, okumak ve yazmak düşüyor kuşkusuz.
Hem de Emil Michel Cioran’ın, “Gazete okur gibi okunan kitapları sevmiyorum: Bir kitap, her şeyi altüst etmelidir, her şeyi sorgulama konusu etmelidir”;[2] Alan Bennet’in, “Yaşamını kitaplarına koyamazsın. Kitaplarda bulursun,”[3] uyarılarını ve de yazmanın bir eylem olduğunu bir an dahi unutmadan!
Çünkü… “Düşlerimizi kurutmak istiyorlar ve öfkeyle patlayan duyarlılığımızı. Çorak bir ülkede cılız çocuklar görüyorum; yüzlerinde, kurumuş düşlerden kalma yıldız tozları. Yıldız tozlarını parlatmanın ve çoğaltmanın zamanı şimdi, ümitsizliğin değil; yazarak, boş kâğıtlara ve boşaltılmış meydanlara. Yazmak bir eylem biçimidir, eylem de bir yazma biçimi. Yazmak, kâğıdın boş uzamında kendi yolunu ve oluşunu arayan sözcüklerin, kavramların yaşamla kesişerek, birleşerek yeni anlamlar devşirdikleri ve yaşamı çoğalttıkları bir eylem biçimidir.”[4]
* * * * *
Yazmak eylemi konusunda “yaşamla kesişip/ birleşen”, “yeni anlamlar devşirip/ yaşamı çoğaltan” vurguları asla “es” geçilmemelidir!
Çünkü şair küçük İskender’in, “Yazmak fizyolojik bir ihtiyaç”;[5] Gabriel García Márquez’in, “Ben yazmanın yazarak öğrenildiğine inananlardanım”; Rainer Maria Rilke’nin, “İçinize dönün ve yazma sebebinizi araştırın. Köklerini kalbinizin en derin ‘yerlerine salmış mı’?” notunu düştükleri hâlin tercümanı olan yazar(lık) konusunda Ursula Le Guin’in ifadesindeki üzeredir her şey:
“Özgürlüğü hatırlayan yazarlara ihtiyacımız var – şairlere, hayalperestlere, daha büyük bir gerçeği görebilen gerçekçilere… Şu anda, piyasaya meta üretmekle sanat yapmak arasındaki farkı bilen yazarlara ihtiyacımız var. Şirket kârını ve reklam gelirini artırmak amacıyla satış stratejilerine uyumlu metinler yazmak ile sorumlu bir kitap yayıncılığı ve yazarlığı aynı şey değildir…
Kitaplar yalnızca meta değildirler; kâr dürtüsü çoğunlukla sanatın hedefleriyle ihtilaf içindedir. Kapitalizmde yaşıyoruz, onun iktidarı içinden çıkılamaz gibi görünüyor – kralların kutsal hakları da öyle görünüyordu. İnsana ait her iktidar, yine insanlar tarafından direnişle karşılaşabilir ve değişebilir. Direniş ve değişim çoğunlukla sanatta başlar. Sıklıkla da bizimkinde, kelimelerin sanatında.
Güzel insanların yardımıyla, bir yazar olarak oldukça uzun ve iyi bir kariyerim oldu. Şimdi, bunun sonunda, Amerikan edebiyatının ihanetini izlemek istemiyorum. Biz, yazarak ve yayımlayarak yaşayanlar, gelirden kendi payımızı istemeli ve talep etmeliyiz: fakat bizim harika ödülümüzün adı kâr değil: Onun adı özgürlük.”[6]
* * * * *
Yazmak eyleminin faili olan yazar için edebiyat tam da budur…
Hâlâ “Edebiyat nedir?” diyenler varsa; “Edebiyat, ‘Hayır’ demenin bedelini göze almaktır,”[7] cümlesine mündemiçtir yanıt…[8]
Necmettin Yalçınkaya’da ‘Hayır’ demişliğin bedelini ödeyenlerdendir.
‘On Çocuktuk’un ilk öyküsü ‘Acı Esintiler’,[9] “İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı’nda süren davamız nihayet bir karara bağlanmıştı,” (s.7.) tümcesi ile başlarken; yazarın siz(ler)e nelerden söz edeceğini, neleri anlatacağı hemencecik anlayıverirsiniz.
Onun öyküleri toplumsal alt üst oluşla iç içe geçen hayata ve insana dairdir.
İçinde bir çocuğun içten gülümseyişinden muzipliğine uzanan tüm insani zenginlikle, insan olmanın/ kalmanın erdemine/ ahlâkına kadar bin bir versiyonuyla bütünleşen toplumsal gerçekçiliği bulabileceğiniz öyküler Sait Faik ile Sabahattin Ali’nin hikâyeciliğimize kattığı tada anlamlı bir örnektir.
Gülümsemenin/ gülümsetmenin önemini idrak eden yazar yapıtlarında kullandığı mizah öğesiyle; Ayn Rand’ın, “Mizah anlayışından kutsal şey yoktur,”[10] saptamasının altını çizerken; okuyucusuna Sean O’Casey’in, “Gülmek, ruhun şarabıdır… şöyle en hasından bir gülümseyiş, katıla katıla gülmek ya da kahkahayı patlatmak… hayatın yaşanmaya değer olduğunun şen şakrak ilânıdır,” sözlerini anımsatır sanki…
‘12 EYLÜL’de de Çok Güldük Nitekim! Anamdan İnciler’inde[11] de mizah öğesine sıkça başvuran yazar, “Ana” imgesini “halk gerçeği” bağlamında kullanırken; halk bilgeliğinin ve eleştirilerinin devrimciler açısından öneminin altını ısrarla çizmektedir; ‘Ekmek Arası Köfte’ başlıklı öyküsündeki, “Anamın ince zekâsına bir kez daha hayran kalmıştık,” (s.15.) satırlarındaki (öz elleştirellik) gibi…
Bu konuda Necmettin Yalçınkaya’nın, ‘Stres Bileziği, Anamdan İnciler – 2’[12] başlıklı yapıtındaki ‘3 Dünya Teorisi’ öyküsünde, “Benin üçüncü bir dünyadan haberim yok” (s.83.) deyişi de “analardaki halk bilgeliği”ne önemli bir örnektir.
* * * * *
Gilles Deleuze hatırlatır bize: “Yazmak, yaşanmış bir malzemeye bir biçim, bir ifade biçimi dayatmak değildir… Bir süreçtir, diğer bir deyişle yaşanabilir ile yaşanmış olanı boydan boya kat eden bir yaşam geçişidir. Yazı oluştan ayrılamaz”…
Maya Angelou,“Anlatılmamış bir öyküyü içinde taşımaktan daha büyük bir ıstırap yoktur” der…
Galiba Deleuze ile Angelou’nun saptamalarının toplamı biz(ler)e, Necmettin Yalçınkaya’yı neden okumamız gerektiğini anımsatır… Çünkü onun satırlarında akan hayatın kendisi; bilgeliğidir!
11 Ocak 2017 11:01:38, Ankara.
N O T L A R
[*] Ümüş Eylül Dergisi, Yıl:6, No: 23, Mayıs-Haziran 2017…
[1] Miguel de Cervantes.
[2] Emil Michel Cioran, Ezeli Mağlup-Söyleşiler, Çev: Haldun Bayrı, Metis Yay., 2007.
[3] Alan Bennet, Kraliçe Kitap Okursa, Çev: Süha Sertabiboğlu, Sel Yay., 2008, s.85.
[4] Rahmi Öğdül, “Durmadan Yazmak: Kağıtlara ve Meydanlara”, Birgün, 21 Ekim 2016, s.15.
[5] Emrah Kolukısa, “Küçük İskender: Mahalle Baskısını Kale Almam”, Cumhuriyet, 11 Aralık 2016, s.16.
[6] “Ursula Le Guin: Zor Zamanlar Yaklaşıyor, Fanteziye İhtiyacımız Var”, 21 Kasım 2014… http://m.t24.com.tr/haber/ursula-le-guin-zor-zamanlar-yaklasiyor-fanteziye-ihtiyacimiz-var,277868
[7] Mario Levi, “Edebiyat, ‘Hayır’ Demenin Bedelini Göze Almaktır”, Cumhuriyet, 10 Ekim 2016, s.15.
[8] “Edebiyat istese de istemese de bugünün izini taşır. Önemli olan şu: Bugün bir belirtisi olarak mı kalacak, yoksa onu aşan daha mevsimsiz, daha uzun ömürlü bir çekirdeği de içinde büyütebilecek mi?” (“Nurdan Gürbilek’le Edebiyata Dair Bir Söyleşi”, Tavus Kuşu, No:5, Güz 2015, s.15.)
[9] Necmettin Yalçınkaya, On Çocuktuk, Anı/ Öykü, Ozan Yay., 2016, 160 sayfa.
[10] Ayn Rand, Hayatın Kaynağı, Çev: Belkıs Dişbudak Çorakçı, Plato Film Yay., 2. Baskı, 2010, s.315.
[11] Necmettin Yalçınkaya, 12 EYLÜL’de de Çok Güldük Nitekim! Anamdan İnciler, Ozan Yay., 2012, 148 160 sayfa.
[12] Necmettin Yalçınkaya, Stres Bileziği, Anamdan İnciler – 2, Ozan Yay., 2014, 146 160 sayfa.