Açıklanan “demokratikleşme paketi”ni değerlendirirken; öncelikle paketin kim ya da hangi siyasal zihniyet tarafından hazırlandığına bakılmalı. Sonra, paketin hangi iç ve bölgesel koşullarda hazırlandığı irdelenmeli ve hatta zamanlamasına ilişkin de neden şimdi diye de sorularak irdelenmelidir.
“Demokratikleşme Paketi”nin milliyetçi muhafazakâr bir parti olan AKP ve hükümeti tarafından hazırlandığını belirtelim. Yani paket, demokrat, ilerici, sosyalist bir parti ve hükümeti tarafından hazırlanmış değil.
AKP gerek Kürdistan ulusal demokratik muhalefeti tarafından gerekse Taksim direnişi ile hem Kürt meselesinde hem de genel olarak Türkiye toplumunun demokratikleşmesinde kimi adımları atmaya zorlanmıştır. Fakat hazırlanan paket, dipten gelen isyan ya da başkaldırılar ile AKP’yi kuşatarak adım atmaya adeta sürükleyen bir zorlamanın ürünü olmadığını belirtelim.
AKP hükümeti paketi hazırlarken; içerde bir yandan peş peşe yapılacak olan üç seçimin hesabını diğer yandan çözüm bekleyen ve artık bekle bekle yorulan Kürtleri bir kez daha oyalama ve ayrıca Taksim Gezi isyanı üzerinden ısınan sokakların tansiyonunu düşürme hesabını yapmıştır. Kaldı ki AKP hükümetinin paket üzerinden geliştirdiği hesaplar iç siyasetle de sınırlı değildir.
Hükümet paketle AB ve ABD’ye de, “bakın ben demokratikleşme ve özgürlükler alanında adım atıyorum” mesajını da vermek istemiş. Bir süreden beri bölgesinde-Ortadoğu’da “ümmet kardeşliği” perdesi altında emperyal hesaplar peşinde koştururken, AB ile soğumaya alınan ilişkileri canlandırma, ABD ve genel de Batı ile Taksim-Gezi direnişi üzerinden yaşadığı sıkıntıları bir parça aşma yolunda mesaj da vermek istemiş. Ve önemlisi gerek Suriye politikasında derinleşen açmazları gerekse Mısır’da İhvan ı Müslim iktidarının darbe ile devrilmesi üzerinden ABD ve AB ile ters düşmesiyle yaşadığı yalnızlığı aşma arayışlarının yoğunlaştığı bir evrede, demokratikleşme paketi üzerinden Batı ile ilişkileri onarma hesabı da yapılmıştır. Hesapları tutar-tutmaz ayrı ama AKP hükümetinin açıklanan paket ile hedefinde bunlar da bulunuyor.
Başbakan’ın dün açıkladığı paket bunların ışığında ele alınıp değerlendirildiğinde şunları görmekteyiz:
I – Öncekileri bir yana son bir yıla yakın süreden beri; “görüşme, müzakere, çözüm, demokratikleşme” tartışma ve vaatleri üzerinden genelde kamuoyunda özelde de Kürt halkında Kürt meselesinin çözümüne yönelik bir paketin açıklanması beklentisi yaratılmıştı. Ha açıklandı açıklanacak beklentisi sürerken nihayet Başbakan’ın dün açıkladığı paket Kürdistan bir yana Kürt meselesini bile odağına almamıştır. Tabir uygunsa Kürde niyet edilmiş fakat somutta genele özelde de mütedeyyin kesime ufak tefek kısmet olmuş misali bir şey çıktı ki belirttiğim gibi genele ilişkin de pek bir şey yok ve paket birçok açıdan da sorunludur. Dolaysıyla halkta ve belli ölçüde de Kürt siyasetinde, Kürt meselesine çözümü içerecek bir paket beklentisi yaratılmışken hem genele dönük hem de kadük bir “Demokratikleşme Paketi”nin açıklanması Kürt kamuoyunda hayal kırıklığı yaratmıştır. Paketin Kürt meselesinde sözü edilir bir şey içermediği, içermeyeceği, Hükümet yetkililerinin “Öcalan paketi onaylıyor” açıklamasına karşın, Öcalan’ın “paketten haberim yok” açıklaması ile zaten anlaşılmıştı.
Tam da paket açıklanmadan birkaç gün önce Rojnameya Newroz’da yazdığım, “ÇÖZÜM-ÇÖZÜMSÜZLÜK KISKACINDA TIKANMAYI AŞAMAMAK” başlıklı yazımda belirttiğim gibi AKP, hükümet ve devlet; ne “çözmem” diyor ne de “çözüyorum” diyor! Tam anlamıyla iki ara bir derede bırakarak ve “sorunları idareli kullanayım” hesabıyla zamana yayıyor, oyalıyor.
Elbette paketle okullarda ırkçı andın kaldırılması Türkçe dışındaki dillerde de propaganda serbestliğinin getirtilmesi ve önüne engeller konulmuş olsa da köy ve kent isimlerinin iadesine ilişkin açıklamalar olumludur. Yine X, W, Q harfleri fiiliyatta zaten aşılmıştı ama yine yasal olarak kaldırılması da olumludur ama bunların Kürt özellikle de Kürdistan meselesinin çözümüyle ilgisi yoktur. Kısacası Kürt meselesinin çözümüne dönük sözü edilir bir şey yok pakette.
Öyle ki hükümet, mevcut Ortadoğu siyaset ikliminde Kürtlerin coğrafik statü elde etmelerine kapı aralar korkusuyla AB yerel yönetimler şartına koyduğu şerhi bile paket ile kaldırmamıştır. Halen içerde bulunan binlerce siyasi tutukluya özelde de KCK davasındaki tutuklulara dönük hiçbir adım yok. Ayrıca Hükümetin milyonlarca Kürt çocuğunun ana dilini öğrenmesini paralı özel okullara havale etmesi demek (ki bu bile meclisten geçecek yasaya bağlı), rejimin şoven politika ve asimilasyonda ısrar edeceğinin kanıtıdır.
Ankara’nın yani Türkiye toplumunun demokratikleşmesine dönük her adım anlamlıdır desteklenmelidir ancak Kürt/Kürdistan meselesi, ne kadar ileri olursa olsun çözümü demokratikleşme ile sınırlı kalacak bir mesele değildir, çünkü mesele bir halkın ve parçalanmış da olsa bir ülkenin özgürlüğü sorunudur. Bunu daha önce ki açıklama ve yazılarımızda dile getirmiştik.
II – Açıklanan “demokratikleşme paketi”, genel olarak Türkiye toplumunun demokratikleşmesi yönünde de hem zayıf hem de birçok açıdan sorunludur.
Türbanın kamuda serbest bırakılması, nefret suçuna ve ayrımcılığa ağır cezaların öngörülmesi, Mor Gabriel Manastırı’nın arazisinin iade edilmesi, Roman dil ve kültür enstitüsünün kurulması gibi adımlar olumludur ancak bunlar hem toplumun genel demokratikleşmesinde çok ama çok küçük adımlardır hem de AKP’nin seçim siyaseti ve kendi tabanının hassasiyetlerinin gerekleri ile sınırlı içeriğe sahiptirler. Örneğin pakette; içerde yatan gazetecilerin, taş ve yumurta atan öğrencilerin ve milletvekillerinin serbest bırakılmaları meselesi yok. Aleviler meselesi de Kürdün meselesi gibi bir başka bahara (pakete) havale edilmiş vb…
Genele ilişkin başka sorunlar da var. Açıklanan paketin iki bölümden oluştuğu ve bir kısmı hükümetin tasarrufunda olup genelgelerle gerçekleştirebilecek iken; diğeri ve önemlileri ise, Meclis onayını gerektiren yasal düzenlemeleri zorunlu kılıyor. Demek ki sözü edilen 14 maddenin örneğin seçim yasası, siyasi partiler yasası ve partilere mali yardım, Kürtçe eğitim verecek olan özel okulların açılması, köy, kent isimlerinin iadesi gibi açıklanan maddelerin hayata geçirilmesi hükümeti aşan meclis onayını gerektiriyorsa, bunlar ne zaman ve nasıl onaydan geçer belli değil. Ayrıca geçer mi sorusu da var!
Ve önemlisi bu maddelerin nasıl ve hangi içerikle meclisten geçeceği gibi bir sorun da var. Mesela seçim yasasına ilişkin sunulan üç alternatif ilk bakışta çok demokratik bir yöntemmiş gibi görünüyor ama içerden bakıldığında öyle olmadığı görülür. Görülür çünkü seçim yasası üç alternatif ile meclise gelecek, hangi alternatif çıkacak belli değil ve öyle ki çıkacak olan yeni yasa belki de temsiliyet açısından % 10 barajını içerenden yani mevcut olandan daha anti demokratik olma, dolaysıyla başta BDP olmak üzere muhalefetin % 10 barajına rahmet okur hale gelme ihtimali de var. Buna benzer durumlarla diğer kimi maddelerde de yüzleşme ihtimali var.
Sonuç olarak; Kürt/Kürdistan meselesinin çözümü daha güçlü, süreğen ve birliğe dayalı sivil siyasal kalkışmaları gerektiriyor. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı yolunda her reform elbette önemlidir ama eğer nihai çözüme hizmet ediyorsa önemlidir.
Türkiye toplumunun demokratikleşmesi de siyasal hedefleri bulunan yeni Taksim-Gezi kalkışmaları ile AKP hükümetini dahası rejimi köklü demokratik adımlar atmaya zorlamakla başarılabilinir. 1.10.2013