Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
“Solcular gerçekleri bedava anlatır tutuklanır.
Sağcılar yalanları parayla satar,
zengin ve makam mevki sahibi olurlar.”
Sabahattin Ali
İktidardaki güçler iktidarlarına karşı olan muhalif aydınları asla içlerine sindiremezler, onları çeşitli yollarla sindirmeye susturmaya ve yok etmeye çalışırlar. Serbesti gazetesi yazarı Hasan Fehmi şeyhülislamın yolsuzluklarını ve İttihatçıların buna göz yumduğunu yazdığı için 1909’da katledildi. Sada-yı Millet gazetesi yazarı Ahmet Samim İttihatçıların politikalarını eleştirdiği için 1910’da katledildi. Özgür Gündem ve Yeni Ülke gazetelerinde yazan Kürt yazar Musa Anter Kürt Sorununu, Kürdistan Sorununu ve Kürtlerin, muhalif güçlerin, ötekileştirilenlerin ülkenin dört bir yanında yaşadıkları olumsuzlukları, işkence ve katliamları gündeme taşıdığı, dönemin iktidarının yanlış politikalarını eleştirdiği için 1992’de katledildi. Agos Gazetesi yazarı Hrant Dink 2002 yılında Urfa’da bir konferansta yaptığı konuşmada “Türk olmadığımı Türkiyeli ve Ermeni olduğumu” söylediğim için “Türklüğü aşağılamak” suçlamasıyla yargılanıyorum, demişti. Oysaki Hrant Dink ırkçılığa şiddetle karşıydı. Türk düşmanı olarak hedef gösterildi ve 2007’de katledildi. Abdi İpekçi, Turan Dursun, Çetin Emeç…..sayı o kadar çok ki. Her biri hakkında onlarca, yüzlerce makale, kitap yazıldı.
Sabahattin Ali’de bu aydınlar gibi hedef gösterilerek 1948’de katledildi. Türk Edebiyatının önemli yazarlarından olan SA önce yazdığı şiirlerle daha sonra yazdığı hikâye, öykü ve romanlarıyla tanınmıştır. Bu kısa ömrüne sığdırdığı bunca eserlerle edebiyat tarihinde önemli bir yer edinmiştir. Eserlerinde toplumsal gerçeklikleri işleyen yazar gördüklerini kısa ve sade bir dille ifade etmiştir. Öyküye yeni bir soluk getirdi. Halkın duygularını, yaşadıkları zorlukları ve halkın gücünü zaman zaman masal tadında ve destansı bir şekilde yansıtmayı başardı. Romanlarında da insan ruhuna ayna tuttu. 1940’larda gazetelerde sosyo-politik makaleler yazmıştır. İlk yazıları Balıkesir’de Irmak dergisinde yayımlanmıştı.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Konya Lisesine edebiyat öğretmeni olarak atanır. Daha sonra dil eğitimi için Almanya’ya gönderilir. Türkiye’ye döndüğünde Almanca dil öğretmeni olarak göreve başlatılır. Kısa bir süre Komünizm propagandası yaptığı gerekçesi ile tutuklanır. Daha sonra Atatürk hakkında yazdığı bir yazıdan dolayı tekrar tutuklanır. Belli sürelerle Aydın ve Konya Cezaevlerinde kaldı. 1931 yılında Türkiye Komünist Partisi ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle Aydın’da tutuklanmıştı. Daha sonra Sinop Cezaevine gönderildi. Cumhuriyetin kuruluşunun 10. Yılında çıkan genel aftan yararlanarak serbest kaldı. SA serbest kaldıktan sonra yeniden görevine atana bilmek için Ankara’ya gitti. Ankara’daki üst düzeydeki yetkililer SA’nin tutuklu kalma gerekçesi Atatürk’ü tahkir etmek olduğu için bu kişiler sorumluluk almak istemediler. Hasan Ali Yücel ve Maarif Vekili Hikmet Bayur olaydan haberdar olurlar. Hikmet Bayur Müdürler Encümeni tarafından verilecek karara uyacağını söyler. Kurul toplantısında SA’nın öğretmenlik dışında başka bir göreve atanmasına karar verirler. Atatürk’ten izin alınarak önce geçici olarak Orta Tedrisat Şube Müdürlüğüne ardından da asli olarak Milli Talim ve Terbiyeye atandı.
Sabahattin Ali Türk Milliyetçileri ile yaşadığı tartışmalarla da öne çıktı. Özellikle Türkçü yazar Nihal Atsız ile yaşadığı gerilimle ırkçı Turancıların hedefi oldu. Irkçılık – Turancılık davasının bir parçası oldu. Bu dönemde Aziz Nesin’le beraber Marko Paşa dergisini çıkardı. Marko Paşa dergisi (İnönü Hükümeti) kapatılır. Merhum Paşa adıyla yeni bir dergi çıkarılır. O dergide kapatılınca bu kez Malum Paşa adıyla başka bir dergiyle yollarına devam ederler. Nihayet ikisini de tutuklarlar ve SA Üsküdar Cezaevi’ne konulur.
Günümüz muhalif aydınlar, yazarlar, çizerler, siyasilerde olduğu gibi o zamanlar onun hakındada çeşitli siyasi davalar açılmıştır. Bu davalardan kurtulmak için Türkiye’den ayrılmak istedi. Türkiye artık kendisi için yaşanmaz hale gelmiştir. Kendisine pasaport verilmez. Yurtdışına yasadışı yollarla çıkmak ister. Bulgaristan sınırını geçmek için kendisine rehberlik eden, dönemin haber alma teşkilatı için çalışan bir ajan olan Ali Ertekin isimli katil tarafından katledildiği söyleniyor. SA’nin ailesinin iddiasına göre Kırklareli Emniyet Müdürlüğünde işkencede öldürülmüştü, ama bu iddia ispatlanamadı.
Demokrat Parti milletvekili ve Başbakan yardımcısı Samet Ağaoğlu, 1992’de yayımlanan günlüğünde 14 Ocak 1949 tarihli sayfasında “Dün Adnan Menderes Sabahattin Ali’nin hükümetçe öldürüldüğünü söyledi” diye yazmıştır.
Uğur Mumcu SA olayını Mareşal Fevzi Çakmak’ın yeğeni olan Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Heyeti Başkanlığı yapmış olan Adnan Çakmak’tan dinlemişti. Adnan Çakmak’a olayı anlatan kişi 12 Martın ünlü işkence hanesi Ziverbey Köşkü’nden kader arkadaşı olan Kurmay Albay Talat Turhan’dı. Bir üst düzey emniyet görevlisi Talat Turhan’a “ SA sınırdan Kırklareli’ne getirildiğinde sorguya çekildi. Sorguda konuşmadığı için sıkıştırıldı ve bu sıkıştırma sonunda öldü, hem de inleyerek kollarımda can verdi” demişti. Ancak Adnan Çakmak, Uğur Mumcu olayı yazmak istediğini söyleyince bu sözlerinin arkasında durmamıştı. Ogün’den beride bu karanlık cinayet aydınlatılamadı.
Bu ülkede idam edilen, öldürülen, kaybettirilerek mezar yerleri bilinmeyen o kadar çok insan vardır ki, işte SA’de bunlardan biridir. SA’nin eşi, kızı ve sevenleri tarafından, cansız bedeninin bulunduğu Istranca Dağları’nda 1993’te bir taş dikildi. Yaşamında söylediği gibi “Benim meskenim dağlardır” dedi. Ailesi ve sevenleride Istranca Dağlarının tepesine SA’nin sembolik mezarını yaptılar.
Bir ülke adına utanç verici olan bu ve benze durumdaki vakalar açıklığa kavuşturulmalı. Bu ailelere daha fazla eziyet edilmeden halktan gizlenilen bütün mezar yerleri açıklanmalı ve başta bu aile bireyleri olmak üzere halktan özür dilenmelidir.