Bülent Tekin / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Jose Saramago’nun “Görmek/Seeing” romanının konusu, bir önceki (Körlük) kitapta anlatılan körlük salgınının yaşandığı ülkenin başkentinde geçmektedir… Körlük salgınının üzerinden dört yıl geçip her şeyin normalleştiği zamanlarda başkentte belediye seçimleri yapılacaktı.
Seçim günü geldi ve vatandaşlar oylarını kullandılar. Ancak sonuçlar çok şaşırtıcıydı. Seçmenlerin büyük çoğunluğu boş oy kullanmıştı. Hükümet bu duruma bir anlam veremedi ve seçimleri tekrarlama kararı aldı. Tekrar seçim yapıldı. Sonuç: Boş oy kullanan seçmenlerin oranı daha da yükselmişti. Bu durum hükümet yetkililerini oldukça endişelendirmişti.
Belki bir şeyler bulunabilir umuduyla halkın arasına ajanlar gönderildi. Ancak olaylara neyin ya da kimin sebep olduğuna dair bir bilgi bulunamadı. Hükümet kanadı, radikal bir karar alarak başkenti gizlice başka bir şehre taşıma konusunda karar kıldı. Planlandığı şekilde şehir, bir anda sessizce boşaltıldı. Boş oy kullanan seçmenler yozlaşmış ve vatan haini ilan edildi. Ancak cumhurbaşkanı ve başbakanın içi yine de rahat değildi. Bu sırada beklenmedik bir şey oldu.
İçişleri bakanı, başbakan ve cumhurbaşkanına aynı kişi tarafından bir mektup gönderildi. Mektubu gönderen kişi dört yıl önceki körlük salgınında başkahramanlardan olan yedi kişiden biri, birinci kördü. Birinci kör (yazar genellikle roman kahramanlarına isim vermediği için böyle hitap ediyoruz), dört yıl önceki salgında bir kişinin kör olmadığını ve o kişinin bir cinayet işlediğini anlatıyordu. Yani onları kurtaran kadından, doktorun karısında bahsediyordu. Doktorun karısının ahlaksız körler çetesinin elebaşını öldürdüğünü anlatıyordu.
Mektup ellerine ulaştıktan sonra hükümet yetkilileri bu kadını araştırmak, olaylarda bu kadının parmağının olup olmadığını görmek için üç kişi görevlendirdi. Bunlar bir komiser, bir komiser yardımcısı ve bir müfettişti. Üç görevli gizlice başkente gittiler. Zannedilenin aksine şehirde herhangi bir kaos yoktu. Her şey yerli yerinde işler yolundaydı. Kimsenin uymak zorunda olduğu bir mesai çizelgesi yoktu, herkes dilediği gibi çalışıyordu ve hayatından memnun olmayan kimse de yoktu.
Görevliler önce mektubu yazan kişiyi buldular ve sorguladılar. Birinci kör onlara grubun diğer üyelerinin bilgilerini verdi. Teker teker hepsiyle konuştular. Ancak kimse boş oy kullanma konusunda bir şey söylemedi. Araştırmacılar edindikleri bilgileri hükümet yetkililerine gönderiyorlardı ve onlardan da yeni direktifler alıyorlardı. Bu arada araştırmacılar bir fotoğraf buldular ve resmi hükümete gönderdiler. Resim ertesi gün bütün gazetelere basıldı ve boş oy kullanma suçunu organize eden kişilerin bu resimdekiler oldukları iddia edildi. Resim körlük salgınındaki yedi kahramanın ve gözyaşı yalayan köpeğin olduğu bir fotoğraftı. Baş suçlu olarak da dört yıl önceki olaylarda büyük fedakârlıklar gösteren doktorun karısı gösterildi.
Bu haksız suçlama müfettişi oldukça etkiledi ve doktorla karısını sık sık ziyaret etmeye başladı. Bir zaman sonra da onları haklı buldu. İçişleri bakanı bunu anlamıştı. Vatandaşlar da doktor ve karısının güvenliğinden endişelendikleri için onların evini koruyorlardı. Ancak içişleri bakanı bir keskin nişancı görevlendirerek doktorun karısını ve müfettişi vurdurdu.
Nobel ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago, hiciv ile alegoriyi derin bir kavrayış ve keskin bir görüyle harmanladığı, o muazzam dil cambazlığıyla devamlı eşeleyerek zihnimizde karıncalanmadık yer bırakmadığı unutulmaz “Görmek/Seeing” romanında, hamaset denen düşünce fukaralığının ve onun kovuklarında yuvalanan güç saplantısının ipliğini pazara çıkarıyor. Fars hiç bu kadar trajik anlatılmamıştı.
Çin’de düzenlenen son gösterilerde bazı protestocuların ellerinde tuttukları “boş beyaz kâğıtlar”-çünkü Çin tüm sloganları yasaklamıştı-adeta Görmek romanına bir gönderme gibidir. Bunun nedeni Çin Komünist Partisi (ÇKP), dünya kapitalizminin emriyle Çin’i COVID-19’a açıyor olmasıydı. Çin’in Covid (salgın) politikalarını protesto etmek için bir sembol haline getirilen boş kâğıtlar halk arasında büyük destek gördü. “Boş beyaz kâğıtlar”, çok büyük gösterilere neden oldu. Tabii hükümet internet ve diğer alanlarda polisiye önlemler alıyor.
Xi Jinping’in (Şi Cinping) görev süresini uzatan Ekim ayındaki 20. Çin Komünist Parti Kongresi’nin öncesinde korkuları yenerek Pekin Köprüsü’ne (Sitong Köprüsü) bir pankart asıldı. Bu, Çin içindeki muhaliflerin sesi olmalıydı. Bu sesin daha da yükseleceği büyük bir olasılık. Pankartta şunlar yazılmıştı: “Koronavirüs testi değil, ‘yemek’ istiyoruz. Tecrit değil, ‘özgürlük’ istiyoruz. Yalan değil, ‘onur’ istiyoruz. Köleleştirilmiş insanlar değil, ‘vatandaş’ olmak istiyoruz.” ÇKP Kongresi’nden birkaç gün önce asılan bu pankart, despotik yönetim karşısında reform ve seçim talebini ve “diktatör Şi’yi devirin” anlamını taşıyordu.
Biraz beyin çalışması yapılırsa, acaba buralarda da böylesi bir esinlenme nelere neden olabilir? (HDP’yi kapatmak Cumhur İttifakı’na seçim kazandırır mı?) Mesela seçimi mutlaka kazanmak zorunda olduğuna karar vermiş Cumhur İttifakı Kürtlerin boş oy kullanmasının hesabını yapmış olabilir mi? Millet İttifakı’na oy verdirtmemek için yapacakları çalışmalar başarıya ulaşır mı? Boş oy kullanmak birilerine yararken diğerlerine ne ölçüde etki eder? HDP ve bileşenlerinin oyunun bir kısmını nasıl alınabilir çalışması hangi sonucu ya da sonuçları doğurur? Ya oylar boş olmasaydı, kullanılsaydı mesela?
Siyasi Haber