Arapların dört Halifelik devride (MS 632-661) dahil Emêviler (MS 661-750 Al-Hilafâh al-Umawiyye) dönemindeki iktidar erki kendisi gibi düşünmeyene her kötü muamele ve vahşeti reva görüp hasım saydıkları insanları diri diri toprağa gömüp ölüsünü topraktan çıkararak paramparça edip şehrin dışına atıyorlarmış. En tehlikeli bildiklerini de her gün kişinin kolunu, başka bir gün bacaklarını, başka bir gün (…) ve de sonunda kafasını kesip şehirlerin ve yerleşim yerlerinin giriş kapılarına asarlardı. Kâbe’nin dahi mancınıkla yakılıp 6 bin ya da 9 bin çoluk çocuk demeden yok edildiğini yine resmi düşüncenin dışındaki tarih anlayışından öğrenmiş oluyoruz. Okuduklarımızdan, resmi tarih ve resmi ideolojinin dışında bağımsız olarak okuduklarımızdan bunları öğrendik. Ki, öğrenmekte özgür bir kafa ile olur, özgür bir eğitim ile olur ve ancak doğru tarih anlayışı da böyle kavranır.
Fevzi Kartal / Diğer yazıları için tıklayınız
Emêvilerden sonraki Abbasiler (750-1258) döneminde de aynı fikriyat ve “zikriyat” egemendi. Kendisi gibi olmayanlara, kendisi gibi günlük yaşamda davranmayanlara, kendisi gibi ibadet etmeyenlere, hatta kendisi gibi olup da nüans farklılıklar bile sayılmayacak farklılıklara dahi bir vahşet ve barbarlık uygulandı.
“Ali-Osman-î” (Osmanlılar) 1299-1908 dönemi de kendinden önceki barbarlığın ta kendisiydi. Yavuz S. despotunun Anadolu’da Alevilere yaptıkları yine eskinin devamıydı. On binlerce Alevi öldürüldü. E efendim “Aleviler de Osmanlı askerlerini öldürdü.” Elini kolunu bağlayıp kendini savunmayacaklar mıydı? Kimin saldırdığına bak sen!
1908-1923 Teşkilatı Mahsusa dönemi de ortadadır; 1.500.000 Ermeni kadim halk soykırımı. Burada da yine “Ermeniler de 300.000 Talat Paşalıyı öldürdü”, “hatta üç yüz bin kadar Türk öldürüldü” denilir resmi tarih anlayışı tarafından. Soykırıma uğrayan bir halk can havli ile kendini savunmasın mı? Daha sonraları bir talan ve ganimet hırsı ile hâlâ Ermeni altınları aranır mezar kalıntılarında, Kilise kalıntılarında, taş kovukları arasında…
1923 sonrası dönemde de Halife-î-Arabo-Osman-î Türk-î Tekçi Kafa (HAOTTK) yapısı dönemi de Alevi’ye, Kürde ve diğer azınlıklara karşı şeffaf değildi, geride kalan kadim halklar yani gayrimüslimler her türlü gözdağı ve entrikalarla karşı karşıya kaldılar. Sol kesim, Alevi kesim, seküler ve özgürlükçü kesimler Anadolu’nun her tarafında İspanyol paça pantolon giyiyor diye, mini etek ya da “açık giyiyor” diye saldırıya uğramadılar mı? “Laik devlet” yapısı bu çağdışı saldırılar karşısında ne yaptı? Tutarlı bir pozisyon alabildi mi? Alevi’den ve de son dönemlerde Kürtlerden, azınlıklardan, bütün sol kesimlerden, seküler kesimlerden, (…) devletin önemli görevlerinden hak ettikleri halde belli bir mevkide olanlara müsaade ediliyor mu? Hep Türkçülük-Sünnicilik yapanlara devlet kapıları açık. Bizzat ben kendim yaşadım 1984’te birçok kere kazandığım memurluk yazılı sınavlarının kazananlar listesinde birinci sıralarda adım yazılmasına rağmen. Sözlüde yazılı sınavdaki notlarımı görmek istiyorum dememe rağmen; “seni devlet terörist görüyor” dediler. Ben ne yapmıştım? Sadece ve sadece sol kesim ile birlikte davranmıştım hepsi bu kadar. “Yasadışı bir parti üyeliği” ile suçlanmıştım; ama hiçbir delil olmayınca işkence ve birazda mahpus hayatından sonra beraat etmiştim. 1402’liktim, pasaport yasağım bile vardı. İş yasak, bir sınır ihlali olayı yargılaması dışarıdan devam ediyor. Ekmek teknelerim üzerime kapanmış… Elime bir harita alarak Yunanistan’a geldim. Ne yapabilirdim özel şirketlerdeki iş yerleri bile bana yasak.
Özetle bu HAOTTK kafa yapılı iktidarlarda soldan tut Alevi’sine (….) kendisi gibi olmayan, hatta nüanse farklılık bile olmayan herkese ve giderekte kendisine düşmanlık kafa yapısı ile yapılacak yer bir kaotik ortamdır ve de sonu da yıkımdır. Bu kafa yapılı iktidar-devlet aklının DNA’sı değişmeden hiçbir şey olmaz, bir ilerleme olmaz. “Hemen git, çabuk git çünkü sen bir çürümüş armutsun”. Nasıl ki Fransa’nın eskiden olan Katoliklik kafa yapısı Protestanlık düşmanlığı, ülkelerini iki yüzyıl gerilere götürdüyse, Anadolu ve Türkiye’deki bu kafa yapılı iktidarlar erki de Anadolu ve Türkiye’yi iki, üç yüzyıl gerilere götürmüştür. Fransa’ya bütün ilerlemeci ve çağdaş buluşları Protestanlar getirmişti. Anadolu ve Türkiye’ye de gayrimüslimler getirmişti. Eşeğin semerini yapma, kalaycılık, atın nallanması dahi Ermenilerden öğrenilme idi. Sendikalaşma, kooperatifleşme, dernekleşme, çok partili yaşam, kadın hakları, insan hakları, endüstriyel, sanatsal, estetik, karma eğitim 1800’lerde başlayarak bu kadim halkların eseri idi. Bu HAOTTK kafa yapılı iktidarlar dönemlerinde Nazım’ın bir şiirinde belirttiği gibi kadının “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen”di.
Din ve mezhep kavgalarını özümseyen bu HAOTTK kafa yapısı yüz yılda geçse kendisi gibi olmayanlara mezar yeri dahi vermez ve de cenazeye saldırır. Saldırgan öbür kapıda geri salıverilir (…) Kürde “sen Türksün” denilir; ama Kürdün bölgesine ancak yüzde üç yatırım yapılır… Alevi’ye “sen de Müslümansın” denilir; ama mezar bile verilmez. Böylesi lümpen (seviyesiz) laiklikten giderek laikliğin L’si bile kalmaz…
İç işleri bakanı ile bu mezar saldırganının fotoğrafları yayınlanır, ki bu fotoğraf, fotoğraflar tahkiyecilik yapılarak el altından işbirlikçiliğin kanıtına yorumlamak doğal hakkımız olsa gerektir, değil mi? Peki, başkaca ne olabilir bu fotonun anlamı ya da bir dostluğun bir yakındalığın ifadesi değilse nedir? Aksini ispatla! Bilmediğiniz birisi ile fotoğraf çektiremezsiniz. İlgi duymadığınız bir manzara ya da bir heykelle dahi fotoğraf çektirebilir misiniz? Kara kolda içişleri bakanı ile mezar saldırganının fotoğrafı!?