Site icon Rojnameya Newroz

Mektepli 68 kuşağı içinde alaylı biri: TESLİM TÖRE! 

Teslim Töre

Töre siyasette doktora tezini doğrudan içerisinde yaşadığı halk üzerinden hazırladı ve onay olarak da halka sundu ve halktan da onay almış bir emekçi entelektüel olarak kavga içerisinde kendini yetiştirdi. 

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız 

MEKTEPLİ 68 KUŞAĞI İÇİNDE ENTELEKTÜEL EMEKÇİ KUŞAĞIN ÖNCÜLLERİNDEN BİRİ; TESLİM TÖRE! 

Giriş 

Teslim Töre yoldaşa ilişkin ilk söyleyeceğim; benden 13 yaş büyüktü ama benden daha uzun yaşayacağına dair bir algı oluşmuştu ki kanser belası olmasaydı daha uzun yıllar yaşayacaktı. Bu algının oluşmasının nedeni; Töre’yi, uzun boylu, uzun başaklı, iri taneli ve genetiği sağlam Malatya beyaz buğdayına benzetmiş olmamdan geliyordu ki Malatyalı başka yoldaşları da benzetmiştim. 

İkincisi; doğrusu Teslim yoldaşın Covit-19 ve sonrası süreci yaşamasını çok isterdim. Zira kalemi eline aldığında “ey kapitalizm bak gördün mü küçük bir virüs seni nasıl kuşatıp nefessiz bıraktı. Sonun geldi, vaktin doldu” diye yazacak ve yeni görüşler, tezler ileri sürecekti. Ve de heyecan dolu yüreğiyle yaşamı daha güçlü kucaklayarak yaşam süresi stoğunu uzatacağından da emindim. 

Üçüncüsü; öncelikle dikiz aynasından geriye yani tarihe, tarihimize yaşanmış olana bakacağız. Tarih bilinci geri bakışlıdır dolaysıyla risklerle yüklüdür çünkü hakkında değerlendirme yaptığınız, geçmiş tarih yapıcıları olarak sınıflar, partiler ve liderler konuşacak durumda değiller. Çünkü değerlendirilen şu an içerisinden geçtiğimiz akışkan süreç değil yaşanmış geçmiş süreç! Dolayısıyla ister tekil olarak ister takım olarak her kim ki geçmiş süreç ve sürecin tarih yapıcılarını değerlendirmesini yapıyorsa son derece titiz, sorumlu ve geniş açılı radardan bakarak kalemini oynatmalı. Çünkü mesele yaşanmış tarihin farklı koşullar ve farklı angajmanlar altında yorumlanması olacak! Unutmayalım ki tarihi yorumlarken O tarihin yapıcılarının bir kısmı artık aramızda olmayıp yani cevap verecek konumda değiller. 

Bireyden sınıfa, ekonomiden siyasete, partiden, aileye, devlete… yani akla gelebilecek tüm olgu ve süreçlerin sürekli yeniden şekillenerek değişip harmanlandığı tarihimizle (bir paçası olduğum tarihlimizle) yüzleşmek ve olup bitenleri aynen aktarmak zor olmanın ötesinde neredeyse imkansız olduğunu belirteyim. Dün “en sağlam en doğru en güçlü” olanın ya da tersinden “yanlışlarla, zayıflıklarla, haksızlıklarla yüklü” olanın ve “ödenmiş ağır bedellerin” her karesine, çevirdiğin her sayfasına sinmiş olanın aktörleriyle birlikte bugün sorgulandığı tarihi yazmak tekil, şahsi değil ekip işidir! 

Dördüncüsü; her insan, özelde her sosyalist, devrimci kadro gibi Teslim Töre’yi de değerlendirirken elde metre tahta ölçer gibi eni-boyu-derinliği şudur diyerek ölçemeyiz. Eldeki tek ölçü, Teslim yoldaşın Türkiye İşçi Partisi’nden (TİP) başlayarak 60 yıllık siyasal mücadelesinde emek ve yeteneğiyle ürettiği değer ve sonuçların oluşturduğu fotoğrafın kendisidir. Çünkü her insan her komünist kadro gibi Teslim yoldaş da özünü (yani doğruları, yanlışları, ürettiği değer ve eserleri ile) etkinliklerinde açığa vurmuştur. Başka bir ifadeyle her insan ve komünist kadro gibi Töre de kendi faaliyetlerinin ürünüdür. İşte kadroyu değerlendirmenin ölçüsü budur! Ve bu ölçüyü aslına uygun ya da en yakın yakalamak kolay değil. Yine aslına en uygunu verebilecek arayış bizi ekip çalışmasına götürür. 

Somutta Töre’nin 60 yıllık en azından Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO), THKO-Mücadele Birliği, Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP) Kürdistan Komünist Partisi (KKP) süreci olarak 60 yıllık özgürlük ve sosyalizm mücadelesi sürecinde açığa vuran etkinliğini; örgüt formatı içerisinde doğru ve yanlışlarıyla gerçeğe en yakın kim, kimler nasıl ve hangi yol haritasını izleyerek verebilir? Tekrar da olsa belirteyim; bu görev ve sorumluluk; yaşanmış olay-olgu-süreç ve aktörlere duygulardan, tarafgirlikten uzak bir takım çalışmasıyla yapılabilir. Dolayısıyla benim burada Töre’nin siyasal-örgütsel-ideolojik faaliyetine tutacağım ayna birden fazla nedenle peşinen böyle bir iddia taşımıyor. Çünkü hem zaman-mekan açısından hem ekip değil bireyin radarına takılanlar olması gerçeği nedeniyle sınırlı, eksikli olacaktır. 

Ancak bir takım çalışmasıyla ayna 60 yıllık geçmiş mücadeleye tutularak; artı-eksileriyle, doğru-yanlışlarıyla Töre’nin fotoğrafını, örgütün/partinin bütünlüklü genel fotoğrafı içerisinde doğruya en yakın açığa çıkarabilir. Ancak ekip aynayı TİP-THKO-THKO/MB-TKEP-KKP ve sonrasına tutarsa örgütle birlikte Töre’nin siyasal-ideolojik-örgütsel emarı çekilmiş olur. Geçerken not düşeyim: Hareketin emarı çekilirken, Töre ve diğer kimi tanınmış kadrolardan daha fazla önemli olan, hareketin hareket olmasında büyük katkıları olan adsız kahramanlarımıza illaki ayrıntılı ve pozitif ayrımcılık yapılarak yer verilmesi gerekir. 

Beşincisi; dolayısıyla okuduğunuz yazı, örgüt/hareket anatomisi ile birlikte Töre’yi ele alan yani örgüt/parti resminin bütünü içerisinde Töre’yi ele alan bir değerlendirme olmayacak. Tersine Töre merkezli bir değerlendirme yapılırken yer yer partinin ideolojik, politik, örgütsel şekillenişi, değerleri ve bunda Töre’nin rolü ve katkıları irdelenecek.  

Ayrıca prensip olarak yaşamayan yani cevap hakkı bulunamayan Töre’nin örgüt formatı içerisindeki eksik ve yanlışları bu değerlendirmenin odağında olmayacak, olmamalı ama yer yer genellemeler içerisinde yanlışlara işaret edilecek. Özetle Töre yoldaşa ilişkin benim gözümden, kavrayışımdan, pratik-örgütsel-siyasal-ideolojik mücadele süzgecimden geçirilerek gördüklerimi aşağıda özetleyeceğim. Töre yoldaş üzerinden geçmişi değerlendirirken geleceğe de bakmaya çalışacağım. 

TÖRE’NİN AYIRT EDİCİ BAZI ÖZELLİKLERİ VE ÖRGÜT-SİYASET-YÖNETİM TARZI 

Her örgüt, parti ona kimlik kazandıran öne çıkan kimi değerleriyle anılır. Örgüte ruh ve içerik katan, kimliğini şekillendiren kadrolarıdır. Elbette kurucu lideri olması nedeniyle, diğer kadroların yanı sıra Töre’nin kimi özellikleri ve siyaset-örgüt-yönetim tarzı TKEP yapısına daha fazla nakşedilmiştir. Bunları özetlemeye çalışacağım. 

I – Mektepli değil alaylı Töre olarak halk (organik) aydınıydı 

Öncelikle Töre siyasette mektepli değil alaylıydı. Bu durum onun siyasal ve örgütsel faaliyetinin tümüne içselleştirilmiş olarak yansıdı. 

Siyaset dersini okumuş doktora tezli prof değildi. Töre siyasette doktora tezini doğrudan içerisinde yaşadığı halk üzerinden hazırladı ve onay olarak da halka sundu ve halktan da onay almış bir emekçi entelektüel olarak kavga içerisinde kendini yetiştirdi.  Marksizm-Leninizm’i SSCB akademilerinde değil, devrim kavgasının içinde işçi emekçilerin sorunlarına çözüm arayışında yolda yürürken, mağaralarda çalışırken öğrendi. 

Bu ayırt edici özelliğiyle 68 kuşağı içerisinde entelektüel emekçi kuşağının öncüllerindendi. Elbette 68 kuşağı içerisinde entelektüel emekçi sadece Teslim Töre değil ama Töre düşünsel-yazınsal üretimiyle de entelektüel emekçi kuşağı olan akranları içerisinde birkaç adım öndedir. 

Başta Töre olmak üzere 68 kuşağının çok az sayıda da olsa işçi, köylü, emekçi entelektüel kadrolarının açtığı yoldan 78 kuşağı içerisinde emekçi entelektüel kuşağı damarı daha da güçlendi. Şunu da ekleyeyim; TKEP’te de halkın organik aydını yani işçi-köylü kökenli entelektüeller Töre ile sınırlı değil. İsim vermek istemiyorum çünkü epeyce varlar ola ki bazılarını unuturum. 

Ve esas 1990’lı yıllar ile sonrasında Kürdistan’da başta kadınlar olmak üzere ulusal özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinin sıcak pratiğinde Kürt organik aydını yetişti ve bu devam ediyor. Başta Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi olmak üzere 12 Eylül 1980 askeri faşist darbenin zindanları, işçi, köylü, esnaf Kürt ve diğer halklardan emekçi entelektüel aydının yetişmesinin ilk laboratuvarı oldular. Kürdistan’da 1990’lar ve sonrasında yaşanan, halen de devam eden meydan savaşlarının pratiğinde emekçi organik aydın kuşağı olarak alaylılar, mektepli aydınlara siyaset dersi verecek kadar donanımlı olarak siyasette yerini almaya devam ediyorlar.  

Töre yoldaş zamanın, insanın özelde de komünist kadronun gelişme alanı olduğu bilinciyle zamanı dağda, mağarada, köyde, şehirde… bilinçli kullandı çünkü zaman stokunun sınırlı olduğunu biliyordu. 

II – Teslim yoldaş, mücadelesinde yaşam terazisi kefelerinin eşit olmasına özen gösterdi. 

Denilir ki “çok şey isteyen ya da büyük hedefler peşinde koşanın, kendisinin de çok şeyden feragat etmek zorunda olduğunu bilmeli”! Yani terazinin kefelerinde eşitlik olmalı yoksa çok şey iste, büyük hedefler belirle ama pratik yaşamda buna uygun pozisyon alma! Amiyane tabirle “üç kuruşa beş köfte yok”! Töre yoldaş sınıflar mücadelesinin kanıtladığı bu şaşmaz prensibi önce kendi yaşamında uyguladı. Ta başında diş fırçasını, kitabını çantasına koyup evini-ailesini-çocuklarını terk ederek teraziyi eşitlemenin ilk adımını böylece atmış oldu. Denilecek ki “ne var bunda binlerce kadro evinden, işinden ayrılıp profesyonel örgütlü mücadele saflarına katılmıştır. Töre de bunlardan biridir”. Doğrudur ama Töre’nin özgünlükleri vardır. Binlerce kadro evini terk etmişti ama evli, çocukları olan bir babanın evini dönmemek üzere terk etmesi nadirdir ve Töre bu nadirlerden biridir. Kısacası Töre siyasi yaşamında, söz ile eylem ya da amaç ile praksis arasındaki zorunluluk ve iç tutarlılığın gereklerine uygun davranmıştır.  Düşüncesiyle yaşamı arasında makas yoktu, Teslim her zaman olduğunun ta kendisiydi. Onu bu gerekleri yerine getirmeye iten; ezilen halklara, işçi sınıfına ve kurtuluşlarına derinden bağlılığıydı. Son nefesine kadar bu sorumluluğu taşıdı! 

III – Teslim yoldaş iyi bir örgütleyiciydi 

Gittiği her yerde sürükleyici bir rüzgar estirip örgüt yaratmasının nedenlerinin başında yaşam terazisinde gösterdiği eşitlik hassasiyetidir. Görüştüğü herkes, karşılarında köprüleri yakmış, kişisel gelecek kaygısı ve geriye dönük hesapların zerresi olmayan birinin davetiyle yüz yüze kalıyorlardı. Töre konuşmasından önce vücut diliyle karşısındakini sarsar, örgütlemek için zemini yumuşatır sonra sözlü davetiye çıkarıyordu. Demek istediğim görüştüğü insanları örgütlemek için söze gerek yoktu belirttiğim yapısının kendisi örgütleyiciydi, sözünden önce vücut dili konuşuyor ve örgütlüyordu. Çünkü yaşamın şaşmaz bir diğer kuralı olup özellikle doğu toplumları için daha fazla geçerli olan, “Halk ne söylediğinden çok ne yaptığına bakar!” kuralına uygun davrandı. Halkın, Töre’nin vücut dilinden etkilenmesi O’nu halk kahramanı yapan özelliklerinden de biriydi. Sahip olduğu öz güvene, halk aydını kimliği, sıcak ve kucaklayıcı dokunuşuna heybetli yapısı da eklenince; insanlara güven veren “sırtımı verebilirim” hissini yaratan yapısıyla örgütleyiciydi ve de tam da bu yapısıyla gittiği yerden örgüt yaratıyordu. 

Elbette Töre’nin bu örgütleyici özelliklerinin o günün “Ho Ho Ho Chi Minh bir iki üç daha fazla Vietnam” gibi esen küresel sol, sosyalist siyaset ikliminin rüzgarı ile birleştiğini de unutmayalım. O koşullarda genel olarak siyaset zemini örgütlenmeye uygundu. Ayrıca Malatya-Adıyaman-Antep üçgeninde mekan-zaman olarak da kırsal alanda emekçi kitleler içerisinde yaşıyor olması örgütlenmede yol almasını sağlıyordu. Her şey bir yana kırsal alanda yasadışı olarak halk içerisinde barınabilmesi, halkın yasadışı yaşamında gerçek bir örtü olabilmesi için başka bir ifadeyle kendisinin siyaset yapabilme koşullarını öngörülüyordu. 

Töre kendisiyle, yaptıklarıyla barışık yaşadı. Kahkahalarının dağlarda yankılandığı yani yaşam dolu bir Teslim Töre vardı. Heybetli görünümün altında sıcak, çabuk kaynaşan ve demokrat bir kişilik vardı ama aymazlık, sorumsuzluk, bilinçli kaytarma vb. durumlarda tam tersine karşısındakini sarsan hatta yıkabilecek çıkışları onun siyaset tarzının bir parçasıdır! 

IV – Teslim yoldaş örgütün sekreteri olmanın yanı sıra öz disipline sahipti, örgütün militanıydı da. 

Töre ideolojik, politik sorunlamada düşünen, üreten ve yazan olduğu gibi pratikte “küçük işlerin” de militanıydı. Adıyaman, Malatya, Antep üçgeninin kırsal alanlarında halkın içerisinde sadece saklanmıyordu bir dizi pratik işi de beraberinde yapıyordu, yapması da gerekirdi. Çünkü halkın içinde barınmak ancak belli bir örgütlenmeyle sağlanabilirdi. Örgütlemek ise başlı başına militanlık ve pratik faaliyetin yanı sıra emek yoğunluklu bir mutfak çalışmasını gerektirir. Töre’nin bulunduğu üçgende kendi yasadışı yaşam koşullarını oluşturulmasıyla parti örgütlerinin yaratılması iç içe gelişen süreçlerdi. Bu nedenle Töre söz konusu üçgende başlangıçta örgütlenmenin merkezinde yer alarak örgütlerin oluşumlarında büyük emek harcadı. Bu siyasal ve örgütsel konumlanması; bize Töre’nin daha geniş bir fotoğrafını görmemizin kapısını aralar; halk adamı, halk aydını ve bürokratik davranışlardan uzak örgüt militanı olarak örgütleyici özelliğini!  

Töre, dava ve örgüt kadrosuydu. Uzun yasadışı mücadele süreçlerinden sonra gittiği Suriye’de daralan örgüt yapısını yeniden toparlamak için 1988’lerde ülkeye dönmüştü. Dolayısıyla az sayıda kalmış kadrolarla politik-pratik çalışma yürütmesi yakalanması riskini artıracağını bilerek ülkeye dönmüştü. Çünkü Töre ile örgüt birbiriyle dışsal değil içsel organik bağlarla bağlıydılar. Yani partinin geleceği açısından yurtdışında korunması gereken parti sekreteri daralan örgütü toparlamak için ülkeye dönüyor! Ve yakalanıncaya kadar çalışmasını yoldaşlarıyla birlikte sürdürdü. İşte parti-örgüt bilinci, militanlık, bürokrasiden uzak ve öz disipline sahip Töre!  

“Disiplinden, başkalarının karşısında nasıl hareket edilmesi gerektiğini, emirleri ya da kendisine verilen bir işi yerine getirmelerini değil, başkalarının kendisinin ne yaptığını bildiklerinin farkında olmadığı zaman nasıl hareket etmesi gerektiğinin bilincinde olmasını anlıyoruz.” (Anton S. Makarenko) 

V – Töre “zaferin bin babası var yenilgi öksüz” yaklaşımına sahip değildi. 

Elbette TKEP Genel Sekreteri olarak; nasıl ki partinin başarılarında en büyük pay Töre’ye aitse başarısızlıklarda da doğal olarak örgütün bir numarasına aittir, öyle olması gerekir. Teoride herkes bunu kabul eder lakin pratikte çok az insan ya da kadro buna uygun davranır. Töre yoldaş bunu teorinin yanı sıra pratikte de kabullenen biriydi. “Doğrular, başarılar bana ama yanlışlar, başarısızlıklar örgüte ya da falan kadrolara ait” yaklaşımında hiç olmadı. Eğer TKEP tarihi kolektif ekip yazarsa elbette temel anahtarlarından biride bu olmalıdır. 

VI – Töre kendini tekrarlayan ve geçmişe ortodoksça sarılan muhafazakar değildi. 

Töre statükocu, muhafazakar bir komünist değildi, hiç olmadı. Kurduğu örgüt dahil alınan kararlara, yazdıklarına, savunduklarına aşılmaz, değişmez yapılar, metinler olarak bakmazdı. Bunların sosyolojisi değiştiğine-aşıldığına inandığında geride bırakmada tereddüt etmezdi. Örneğin 1993’te TKEP’ten ayrılması gibi… Ya da siyasetin ilk yıllarında TİP’te Mihri Belli önderliğindeki Milli Demokratik Devrim (MDD) hareketi içinde yer alıp çok geçmeden “ordu gençlik el ele milli demokratik cephede” olarak özetlenen MDD hareketinin “sol cunta” yaklaşımından koparak yeni arayışlara girmesi gibi. Bu yaklaşımları zaten Töre’yi THKO ile buluşturacaktı. 

Muhafazakarlık, mütedeyyinlerle ya da geleneksel muhafazakar siyasetle sınırlı değil, komünistler de muhafazakar olabilir, olmuşlardır çünkü bazen var olan değerleri ve kazanımları savunup muhafaza etmek anın sorumluluğu olur. Ekim Devrimi gerçekleşip SSCB kurulduğunda onu muhafaza etmek gibi. Burada komünistleri, mütedeyyin muhafazakârlardan ayıran temel ölçü; gelişmelerle paralel ileriye doğru değişime ve taşıyıcı dinamiklerine karşı direnip geleneksel toplumsal, kültürel değerlerin muhafazasına düşmemiş olmalarıdır. 

Denilebilir ki Teslim yoldaş siyaset yaşamında; fikirler, doğru fikirler de gelişir, olgunlaşır, yaşlanır ve gün gelir aşılabilir. Dün doğru olan görüş ideolojik, politik tespit ve düşünceler bugün yanlış olmayabilir ama değişen sosyolojisiyle yaşlanmış ve aşılmış olabilir yaklaşımından hareket etmiştir. Kısacası Töre, dün doğru olan bugün yeniden gözden geçirilebilir, geride bırakılabilir, hiçbir şey sabit değil yani mutlak değişmez doğrular yoktur. Hiçbir olgu ve düşünce; gelişme-değişme-yaşlanma evrelerinin kaçınılmazlığını içeren diyalektik yasadan yakasını kurtaramaz işleyişine uygun davranır. Özetle siyasetin, örgütlenmenin girdileri/sosyolojisi değişir Töre eskiden savunduğu görüşe, örgüte yapışıp kalmaz yeniye yönelir. Fakat Teslim Töre yoldaşın yöneldiği her yeni doğru muydu? Hayır! Ve bu ayrı bir konu. 

Töre, geriye değil önüne bakardı ve genelde bu yaklaşımı doğrudur. Ama somut süreç ve olgular ele alınıp değerlendirildiğinde; ileriye bakışla geride bıraktığı her görüş-olgu hamlesi; zaman-mekan içerisinde doğru bir hamle midir? Hayır? 23 yıllık yasadışı dönemi 1993’te yakalanmasıyla noktaladığında, yasa dışı örgüt-çalışma-siyaset ile birlikte TKEP olgusuna da “kapanan süper marketin önünde küçük tezgah açmaya gerek yok” diyerek noktayı koyması erken mi değil mi? Yöntem olarak doğru muydu? Yoksa bütün yoldaşlarını yasa dışı örgüt-çalışma-siyasetinin sonlandırılması gerektiği dolayısıyla başta TKEP’in yasal kurulması mücadelesine ikna çabasına mı girmeliydi? Sorular, sorular… 

VII – Töre, sosyalizm mücadelesinde aracı asla kutsallaştırmadı öyle ki çubuğu tersine bükecek kadar… 

Teslim yoldaş uzun siyasi yaşamında mücadele araçları olarak örgüt, parti vb. değiştirdi ama halkların nihai kurtuluşu sosyalizm çizgisinden asla vazgeçmedi. Sosyalist sistem yıkıldı, devrimci dalga geri çekildi ve parti zayıfladı bunlara rağmen Töre nefesini verdiği son ana kadar sosyalizm davasına bağlı kaldı ve siyasi yaşamı boyunca komünist olarak yaşadı. Sosyalizm mücadelesinde yasal ya da yasadışı örgüt ve tarzını yani mücadele araç ve yöntemlerini ise asla kutsamadı. Koşullardan, siyasetin sosyolojisinden hareketle mücadele yöntemi ve parti dahil araçları konusunda yeni adımlar atmaktan geri durmadı. 

“Örgütün amaç değil araç olduğunu” pratiğinde uyguladı hem de fazlasıyla. Öyle ki cezaevinde TKEP’in amaca hizmet edecek araç olmaktan çıktığına inandığı an istifa etti. O 1993’de artık sosyalizm yolunda TKEP kuyusunda, ne kadar kazarsan kaz o kuyudan suyun çıkmayacağına inandı ve kuyuyu kazmaktan vazgeçip başka kuyular aradı. Örgüt amaç değil araçtı ama araçlar birbirinin ardı ardına gelmeye başladı. TİP, THKO, THKO-MB, TKEP tamam ama sonrasında bunu BSP, ÖDP, HDP… izledi. Denilebilir ki bir araç enflasyonu! Araçların değişiminde çubuk tersine çevrildi dediğim bu somut tablodur.  Araç değişimi, araç enflasyonu denilecek kadar boldur. 

TKEP’ten istifa Töre yoldaşı dalından düşen yaprak misali savrulmalara açık hale getirdi!  

Şu tespit herkes gibi Töre için de geçerlidir; “Dalından düşen yaprak rüzgarın savrulmasına açık olurmuş”, oldu da! “Hayatla mücadelen, tutunduğun daldan düşene kadardır. Sonra Rüzgar nereye sen oraya” misali TKEP’ten kopuş BSP, ÖDP, HDP vb… 

TKEP’ten istifa ve dolayısıyla kendisinin kuruluşunda bir numara olarak yer aldığı örgütün kolektivizminden kopuş onu savrulmalara açık hale getirdi. Çünkü örgüt kolektivizmi herkes gibi örgüt Genel Sekreteri olarak Töre yoldaşı da örgüt değerleri ve pratiği üzerinden disipline ediyordu. Ki Töre, örgüt/organ kolektivizminin oluşmasında hem katkı koyan hem sonuçlarına uyan kadroların başında geliyordu. Ayrıca “örgüt kolektivizmi” deyip geçmeyelim. Kolektivizmin; kararların alınması sürecinde ya çoğunluk iradesiyle ya da oybirliğiyle alınması ve uygulanmasının yanı sıra kadroların düşünsel üretimini de parti rotasında disipline edip yönlendiren bir özelliği var. Töre yoldaşın TKEP’ten ayrılıp bağımsızlaşmasından (bağımsızlaşma diyorum zira BSP, ÖDP, HDP üyelikleri Töre için “eh bir örgütüm olsun” türünde olup bu yapılarda sahici bir kolektivizm ve örgüt disiplini yaşadığı kanaatinde değilim) sonraki ideolojik-politik üretiminin olumlu olduğu kadar olumsuz yanları da vardır. THKO-MB, TKEP’in örgüt tarihi bir ekip tarafından yazıldığında mutlaka Töre’nin TKEP ve sonrası ideolojik-politik üretimine de ayna tutulmalıdır.   

İdeolojik üretim derken TKEP’in bir diğer ileri yönü üzerine kısaca durmak istiyorum: İdeolojik politik üretimde yöntem olarak Bolşevik tarzı benimsemiş ve uygulamıştı. Yani ideolojik-politik üretimde her kadro özgürce üretir, üretmeli perspektifini benimsemiş ve eksikli de olsa uygulamıştır. Her kadro kendi imzasıyla teorik, politik üretimde bulunacak yani kadro düşünsel üretimde özgür olacak. Parti elbette parti kolektivizmi de bağlayıcı karar ve yönelimleri belirlerken bireysel üretimde neyi alıp almama da özgür olacak! 

Her ne kadar THKO-MB süreci ve Emeğin Birliği gazetesinde başlangıçta parti adına bağlayıcı teorik, ideolojik yazılar çıksa da sonradan bu aşıldı. Ayrıca TKEP geleneğinde hiçbir zaman kimi partilerde olduğu gibi tüm üretim imzasız öyle ki kimilerinde kuantum fiziği gibi tartışmalı konularda bile imzasız kitap çıkaracak kadar özgür üretimi boğan noktaya asla gelmedi. Bu konuda da esas değerlendirmeyi elbette kolektif ortak tarih, ekip yapacak, yapmalıdır. 

VIII – Teslim yoldaşın Avrupa’ya ayak basar basmaz yaptıklarının yöntemine ilişkin öneri ve itirazım 

Teslim yoldaşın cezaevinde TKEP’ten ayrılmasında içerikten çok yönteme itirazım olmuştu. Beklemeliydi dışarı çıktığında eğer yol arkadaşlarıyla yeni yönelimde görüş birliği sağlayamadıysa bir muhasebeyle ayrılma hakkını kullanabilirdi. Çünkü Töre, TKEP’in herhangi bir üyesi hatta MK üyesi değil kurucu lideriydi. Buna uygun TKEP ve hatta camiasının az-çok görüşü alınarak ayrılma hakkını elbette kullanabilirdi. Ama alelacele BSP kurucuları arasında yer almasını birçoğumuz bunu sonradan öğrendik. 

Benzer bir yöntem hatasını yurtdışına çıktıktan sonra orada da tekrarladı. Kendisiyle İsviçre’de görüştüğümde yoldaşça önerilerimi şöyle özetlemiştim: “Yoldaş istifa etmiş olsanız da falan partinin kurucu üyesi veya yöneticisi olsanız da Avrupa’daki TKEP’li binlerce üye-kadro ve yönetici nezdinde fiilen halen TKEP genel sekreterisiniz. TKEP’in onlarca şehidi var. Buradaki TKEP’lilerin bir kısmının devrim yolunda ve bunun aracı TKEP için tarlasını, evini, altınını nasıl satıp yaptıkları fedakarlığı en iyi siz biliyorsunuz. Şimdi hepsinin gözü sende ve gelip görüşmek isteyeceklerdir. Benim önerim şu; “kim yanına gelirse ‘yoldaşlar ben şimdi not alıyorum, bana ilişkin görüş, öneri ve eleştirilerinizi en açık en sansürsüz söylemenizi istiyorum. Bunları not edeceğim sonra üzerinde düşünüp çıkaracağım sonuçları hepinizin katılacağı geniş bir toplantıda sizlerle paylaşacağım. O zaman benim hakkımda sizin vereceğiniz karara katılırım, katılmam başım gözüm üstüne…” vb. bir yol izleyin diye önerdim. Yani önce herkesi dinle sonra herkese ortak açıklama yap! 

Ama yoldaş kökten farklı bir yol izledi. Avrupa’ya gider gitmez bu TV, o dernek toplantısı katılmaya başladı ve tabi gelen hoş olmayan sorular, eleştiriler ile yüzleşti. 

IX – Töre yoldaş, komünist hareketin birliğinin sağlanması için çok şey yaptı. 

Töre’nin parti ve örgüte amaç yolunda araç görmesini Türkiye komünist hareketinin birliğinin sağlanması mücadelesinde de görüyoruz. Teslim yoldaş “küçük olsun benim olsun” yerine “birleşelim ben birliğin ürünü partinin bir militanı olmaya hazırım” demiş ve buna uygun davranmıştır. Yani koltuk sevdası ya da bağımlılığı asla olmadı. TKEP’in komünist hareketin birliğini sürekli kurgulamasında kendisinin büyük çabası olmuştu. Bunları TKP’ye önerilen birlik sürecinde pratik bir olay üzerinden şahit olmuştum. 

TKP ile birlik çalışmaları var. Bunun için Bulgaristan’a gidilmiş ve öneri olarak; “Biz TKEP olarak birlik gerçekleşirse TKP’ye katılmaya, o ad altında birleşmeye hazırız. Ve tek bir şartımız var; SBKP ve Bulgaristan Komünist Partisi denetiminde bir komisyon kurulsun iki partinin yani TKEP ve TKP’nin programlarını incelesinler hangi programı birliğin programı olarak kabul ederlerse biz kabul ediyoruz” diye önermişti ama TKP öneriye “hayır” demişti.   

Bu süreç sonuçlanmamış yani TKP’den birliğe ilişkin tutum daha gelmemişken Avrupa’dan Şam’a bir mektup gelir. Mektubun iç içe konulmuş birkaç zarfın içerisinde olması başta Teslim yoldaş olmak üzere bizde heyecan yaratmıştı. TKP’den gelen mektubu açarken heyecan doruktaydı fakat çıka çıka “yoldaş doğum günün kutlu olsun” mesajı çıkınca Teslim “ulan sanki doğduğumuza sevindik, doğum günümüzü kutlamak için mektup göndermişler” demişti.  

X – Teslim Töre’nin kadrolara, özellikle genç kadrolara yaklaşımı yapıcı, yol açıcıydı 

Kadroların, özellikle genç kadroların kendilerini, pratikleri üzerinden aşmalarına hep katkı koyup fırsat tanıyan bir yönetici kadroydu Teslim Töre. Örneğin yasadışı örgüt merkezinin konumlanma-toplanma-yönetme karargâhı olan; Malatya-Adıyaman-Antep üçgeninde sıkışan ve güvenlik riskleri giderek büyüyen THKO-MB’nin Merkez Karargâhını; Tokat-Amasya bölgesine taşınması sonrasında yaşadığımız ve güvenliği riske eden olaylarda, sorumluluk üstlenmiş bizim gibi genç kadrolara ilişkin takındığı tutum bunun örneklerinden biriydi. Kısa süre önce aramızdan ayrılan Uzun Doktor (Abdullah Karabulut) ve elbette Tokat-Amasya bölgesindeki il örgütlerinden yoldaşlarla birlikte kırsal alanda sürdürdüğümüz ön hazırlığın ardından Töre ile birlikte Merkez Komitesi bölgeye taşındı. Fakat Turhal-Niksar-Taşova üçgenindeki kırsalda hazırladığımız alt yapı kimi yerlerde anında çöküp kapılar yüzümüze kapanmasıyla örgüt merkezi çok ciddi bir güvenlik riskiyle yüzleşti. Bu durumda Töre son derece serinkanlılıkla, bizim gibi sorumluluk üstlenmiş genç kadrolara yapıcı davrandı. Bu tavrı belirttiğim bir iki olayla sınırlı değil genel eğilimiydi. Özetle örgüt sorunlarında Töre yıkıcı değil yapıcıydı. 

THKO-MB Merkezinin Tokat’ta ilk konumlanma yeri olarak, Turhal ilçesi Arhoğ Köyü’nün bir mezrasını belirlemiştik. Mezra ormanlıkla kaplı ve tepeden Turhal’ı gözetleyen bir stratejik tepedeydi. Mezra da köy muhtarının oğlu Ali’nin yeri vardı, örgüt merkezi için burayı hazırlamıştık. Töre ile birlikte önemli oranda başka kadro ve de silahların da buraya geleceği vb. günler öncesinden Ali ile konuşulup hazırlık yapılmıştı. Ali yoldaş ve etrafındaki çok sınırlı bir iki kişi hariç köyde bilen yoktu ve olmayacaktı. 

Silahlardan önce Teslim yoldaş geldi ve geçici olarak Tokat merkez köyü Dive’de Seyit Konuk yoldaşın ailesinin evine yerleştirdik. Kısa süre sonra silahlar geldi, traktöre silahları ve Töre yoldaşı da alarak Hüseyin Bakır şoförlüğünde sabah çok erkenden Dive’den yola çıktık Emirseyit üzerinden Arhoğ köyüne doğru gidiyoruz. Arhoğ içinden geçerken kimi sıkıntılar yaşadık ama ulaştık mezraya ve silahlar indirildi. Bizi bekleyen Ali bir silahlara bir Teslim Töre’ye baktı ve kocaman adam küçüldü, büzüştü duvarın dibine çuval gibi yığılıp kaldı. Elbette Ali’nin çöküşü en başta beni olağanüstü olumsuz etkiledi çünkü çok ciddi güvenlik sorunu oluşmuştu ve esas sorumlusu da bendim. O öfkeyle ben duvar dibinde çökmüş halde duran Ali’ye tekme ile vurarak “ne oldu sana neden silah görünce çöktün, daha önce silahlı gelip bunları konuşmuştuk” vb. dedim ama duvar da ses çıkıyor Ali’den ses çıkmıyor. Tam o sırada Teslim yoldaş yanıma gelerek gayet rahat bir tutumla “Yoldaş niye adamı tekmeliyorsun görmüyor musun korkudan bitmiş biz başka çözüm bulalım” dedi ve beni sakinleştirmeye çalıştı. Durumu değerlendirdik ve kısa süreli tedbir olarak Töre’yi köyün merkezinde Ali’nin babasını evine yerleştirdik yanına da Seyit Konuk yoldaşı verip, Niksar ilçesi Geyran (yazıcık) Köyü’nde bir evin hazırlığına giriştik. 

Ön hazırlıkların ardından Hüseyin Bakır yoldaş Geyran’da kalacak. Töre ve bazı Merkez Komite kadrolarıyla birlikte biz de sabah erkenden köye giderken Hüseyin yoldaş köy girişinde bizi bekleyecek bir terslik var mı yok mu diye. Arhoğ’dan çıktık Turhal-Tokat-Niksar üzerinden Geyran’a gidiyoruz köye yaklaştık Hüseyin yoldaş elindeki sopayla arabaların önüne fırladı el işaretiyle “durun, durun” diyerek bizi durdurdu ve soğuk haberi verdi; “Töre’yi evine yerleştireceğimiz Köy hücresi sekreteri Veli evini terk edip kaçmış”! Bu ikinci çöküş! Bu durumda köye gidemeyiz ve Güneş’de doğmak üzere nereye gideceğiz? Anında karar verdik iki yoldaş dağdan Büşürüm’e gidecek Dürdane Çıldır ananın kardeşi muhtarın evini hazırlayacaklar ben ve Töre yoldaş silahlarla birlikte büyümüş buğday tarlaları içinde akşama kadar onları bekleyeceğiz. Diğerleri de arabalarla geri döneceklerdir. Töre yoldaş ile silahları alıp etrafında buğdayın yüksek olduğu büyük taş yığını arkasına yerleştik. Benim olağanüstü gerildiğim her halimden belli. Töre yoldaştan “bu ne rezalet neden sağlam hazırlık yapmadan bizleri getirdiniz” falan beklerken tersine gömleğini çıkardı ve “oh be yıllardır güneş görmemiştim güneşleneyim” diyerek hem beni rahatlattı ve hem de gerçekten de güneşlendi. Akşama yoldaşlar Dürdane ana ile birlikte geldiler ve sorun çözüldü, bir parça nefes aldık. 

XI – TKEP’in ve genelde Türkiye komünist hareketin temel meselesi; Teşkilatlanma! 

TKEP ilk adım olarak Kürdistan ve Türkiye sınır illeri olan Antep, Malatya, Elazığ, Erzurum, Kars hattında sağlam bir işçi-emekçiler örgütü yaratmıştı. Sonra bu hat ile hem sınırdaş hem demografik olarak geçişli yani yakın sosyolojik dokuya sahip Çukurova ve belirli farklılıklar taşıyan Tokat, Amasya bölgesi ile Marmara, Ege eklenecekti. 

Sözünü ettiğimiz üçgende fedakar bir kadro ve gerektiğinde malını, tarla veya bahçesini, evde varsa altınını devrim yolunda partisine vermeye hazır bir tabana ulaşmıştı. Öyle ki sağlam bir emekçi kitle damarı ve eşsiz adsız kahramanları (halen bir kısmı yaşıyor) barındıran bir taban. O adsız kahramanları burada anmak istemiyorum çünkü hepsine hem yer veremem hem bazılarını bilmeyerek yer vermezsem olmaz. O nedenle tekrarlıyorum; TKEP tarihini yazacak olan ekip çalışmasının ağırlık merkezini illa ki fedakâr taban ve adsız kahramanlara ayırmalı. 

Coğrafik olarak Kürdistan olan bu sınır kentleri demografik olarak Kürt ve Türk halkı birlikte yaşıyordu. Bu sosyolojik zemin, THKO-MB ve TKEP’in siyasal mücadele ve örgütlenmesinde belirleyici olacaktı. “Yaşasın Kürt ve Türk halkının mücadele birliği” şiarı ve Parti örgütlenmesinde “birleşik siyasal örgütlenme” bu sosyolojik zemin üzerinde üretilmişti. Töre’nin bu örgütlenmede ki rolüne gelince, başta Teslim’in kendi ailesinin-köyünün ve ili Malatya’nın yapısıyla zaten aynı sosyolojiyi oluşturur. Baba Kürt Alevi, anne Türk Alevi ve köyü Gölpınar Alevi ve Sünni! İkincisi, başta belirtmiştik Töre’nin kendisinin manevi ve maddi olarak fedakarlığın en büyüğünü yaparak yola koyulması, örgütün tabanındaki fedakarlıkta da önemli etkisi olmuştu. 

Antep-Malatya-Adıyaman üçgeninde halkın yasa dışı örgütün örtüsü olmanın çok ötesinde doğrudan örgütlü mücadelenin öznesi olduğu sağlam bir yasa dışı örgütlenme yaratılmıştı. Öyle ki Malatya ile Antep arası kırsal alan üzerinden 250 km civarında bir mesafeyi köyler üzerinden birbirine bağlayan yani Dedeköy veya Çığlık’tan bir yasadışı belge, yayın, silah ilçelere uğramadan birbiriyle eklemlenmiş köy örgütlenmeleri üzerinden Antep köylerine veya merkezine taşınabiliyordu. Kısacası yasadışılık saklanmak için değil halkın içinde örgütlenmenin bir aracıydı. Bu yasadışı yapının yaratılmasında başta Töre ve kendisiyle birlikte söz konusu üçgendeki kadroların tayin edici rolleri olmuştur. TKEP silahlı bir örgüttü ve silaha, yasadışı örgütlenmeye yaklaşımı halk devriminin bir unsuru ve halkın örgütlenmesinin bir parçası olarak bakıyordu.  

12 Eylül faşizmine karşı direnen bir örgütün yaratılmasında, bu sosyolojik zemindeki örgütlenme ve siyaset kadrosunun duruşuyla başarıldı. TKEP ve KKP’nin Merkez Komite üyeleri başta olmak üzere kadro ve üye yapısı ülkeden, görevli olduğu mücadele alanlarından ayrılmadı. Merkez Komite kararı bu yöndeydi. Yönetici kadro içeride kalmış ve Eylül faşizminin fırtınasını en az hasarla atlatan örgütlerden biri TKEP 1993’e gelindiğinde neden dağılmayla yüz yüze geldi? Bu başlı başına ayrı bir değerlendirme konusu. 

MİT Diyarbakır sorumlusu 1986 Haziran’ında İstanbul’da sorguma katılmış ve bana “Sinan biz sizin karnınıza bir darbe vurduk bağırsaklarınızı dışarıya döktük. Önce Derik’te 1 Mayıs yazılamalarınızı, Şırnak, Uludere yollarında yakalanan Dengê Kurdîstan, Komünist gibi dergilerinizin çamaşır tozu kutuları vb. içindeki yayın dağıtımı ve propaganda faaliyetinizi ciddiye almadık ama örgütlenmeniz kırsal alanda da genişleyince size merkezi olarak darbe indirdik” dedi. Ben yanıt olarak “evet bize ciddi bir darbe vurdunuz doğru ama bizde size tam 6 yıl kan kusturduk. Portekiz, İspanya vb. faşist rejimler altında bir örgüt iki hatta bir yıl bile darbelere rağmen ayakta kalıp örgütlü mücadelesini sürdürmesi büyük başarıdır. Biz içeride altı yıl kesintisiz örgütlü mücadeleyi sürdürdük. Her yerde yasadışı matbaa merkezimizi arayıp durdunuz ama altı yıl matbaamız 8. Ana Jet Üs Komutanlığı’nın duvarının dibinde ki Alipar’da… bir evde çalışmaya devam etti” demiştim. 

Özetlediğimiz sosyolojik zeminde örgütlenmiş TKEP çok daha güçlü bir parti haline gelebilirdi fakat şu faktörler olumsuz etkiledi. 

Bir; Töre yoldaşın iyi bir örgütleyici olduğunu yukarıda özetlemiştim. Kadronun iyi bir örgütleyici olması ile Partinin kendi kendini sürekli üreten ve örgütlenme faaliyetlerinin bütününün merkezileştiği Teşkilatlanma Bürosu’nun (TB) yönlendiriciliğinde örgütlenmiş olanı kalıcı teşkilatlandırmak farklı şeyler. TKEP’te Töre yoldaş gibi yerel ve merkezi düzeyde örgütleyici yönü güçlü olan çok yoldaşımız vardı. Ama Partinin, örgüt-kadro hafızası olarak TB’nun kalıcı örgütçü-teşkilatçı kadrosuyla yokluğu, TKEP örgütlenmesini yaz-boz tahtasına dönüştürdü ve örgütlenenin bir süre sonra tıkanmasına yol açtı. Tıkanma parti merkezi teşkilat yapısına “Merkezi Komiteler” adıyla ara bir örgütlenme eklenmesi “tıkanmayı aşalım” derken tıkanma derinleşti. Denilebilir ki “TB organ olarak MK içerisinde hep vardı” doğru ama gerçekte Partinin örgüt/örgütlenme hafızası olarak işlev üstlenemedi çünkü başta TB üyesi kadrolar hem kalıcı olamadılar hem ayrıca bazıları gerçekten TB’nin kadrosu muydular? Sorusu vardı, dolaysıyla TB’nin parti kadrolarının sağlıklı görevlendirmesini yapamaması örgütsel tıkanmanın nedenlerinden biriydi. Yanlış, ilgisiz görevlendirmelerle çok kadronun siyaseten nasıl katledildiğini tarih komisyonu oluşturulursa zaman-mekan-kadro üzerinden açığa çıkaracak. 

Demem o ki komünist partilerin kendi kendini üreten bir iç dinamiğe sahip olmasında TB’nin tayin edici rolü bulunmaktadır. Şöyle ki: 

Üye ve kadronun “sağlıklı bir görevlendirmesi” deyip geçemeyiz! Üye ve kadronun doğal ya da sonradan edinilen yetenekleriyle örtüşmeyen parti içi politik, örgütsel görevlendirmelerin yol açtığı ağır siyasal, örgütsel tahribatları hepimiz yaşadık, yaşıyoruz. Kendini sürekli yenileyen kalıcı örgüt yaratılmadıysa bunda ideolojik-felsefi alandaki kimi sorunların rolü vardır ama esas partide kendini sürekli üreterek yenileyen bir TB’nin yaratılamaması belirleyici. Teşkilatlanmada; yerelden en tepedeki merkezi birime kadar örgütün her kademesinde sistem yaratıcıları olarak teşkilatçılara (teşkilatın mimar, mühendislerine) dayanan bir TB’ye dün ulaşabilseydik bugün farklı konumda olurduk, olabilirdik! Örneğin; 

*Alan açan, ilişki yaratan ajitatör-propagandist ile düğüm atan örgütleyici olanı; 

*İdeolojik-teorik duyarlılığı ön planda olan ile pratik-örgütsel duyarlılığı ön planda olanı; 

*Politik, örgütsel sorunları duygu ağırlıklı ele alanla mantık ağırlıklı ele alanı; 

*Paylaşılması gereken politik-örgütsel yükün ağırlığını sürekli birlikte yürüdüğü yoldaşının sırtına daha fazla yükleme eğiliminde olan ile ağırlığı kendi omzuna alma eğiliminde olanı; 

*Sorunlara, olgulara mekanik ya da tek boyutlu yaklaşan ile olasılıkçı yaklaşanı; 

*Doğal yapısı gereği örgütte sürekli sorun üreten ile sorun çözümleyeni; 

*Eylemci yönü ağır basan ile planlayıcı yönü ağır basanı; 

*Açık denizde hırçın dalgalar gibi hareket eden kadro ile dingin limanı tercih edeni; ağırlıkla iyi söz söyleyen kadro ile ağırlıkla iyi iş yapanı… 

Bütün bu vb. farklılıkları mümkünse daha küçük ya da rüşeym halindeyken kadronun bizzat pratiği ile ilişki üzerinde gören, algılayan, ayırt eden hatta gerektiğinde ayıklayan bir TB’nun yaratılmaması… örgütsel tıkanma ve dağılmanın ana nedenlerinden biri. 

Ara not olarak şunu düşeyim; Kürdistanlı ve Türkiyeli tüm komünist parti ile örgütler, ideolojik sorunlardan da öte, genelde örgüt olamadıkları için özelde de Marksizm, sosyalizm içi farklılıklarıyla birlikte yürüyen, yürüyebilen kalıcı TAKIM oluşturamadıkları için dağıldılar! 

İki; Dolayısıyla TKEP’te belli bir evreden sonra teoriyi yaratıcılığa zorlayan pratik ile pratiği yaratıcılığa zorlayan teorik üretimin diyalektiği birbirinden koptu. Sadece TKEP’te mi? Hayır! Türkiye ve Kürdistan komünist hareketinde. Sonuç TKEP’de birçok parti-örgüt gibi dağıtmak üzere örgütlenmiş-toparlanmış oldu. Çünkü 1993’e gelindiğinde TKEP’in dağılması tek başına Genel Sekreterin istifasıyla izah edilemez. Elbette örgütün kurucu lideri ve özellikle de örgütlenmesinde doğrudan görev üstlenmiş Töre’nin istifası herhangi bir parti kadrosundan farklı etki-tepki yaratacaktı yarattı da. Ama partinin iç perçinini sağlayan TB bunu bile telafi edebilirdi.  

Üç; TKEP hatta THKO-MB üzerinde “TKP enternasyonalin üyesi ve SBKP tanıyor” basıncını hep hissetti. Bu öylesine basınçtı ki Teslim yoldaş “bıktık yorulduk biz kadro yetiştiriyoruz, olgunlaşıyorlar sonra ‘Komünist enternasyonal ve SBKP, TKEP’i tanımıyor TKP’yi tanıyor ona katılalım’ deyip ayrılıyorlar” demişti. Özellikle en son 1983’te bazı önemli kadroların “TKEP, TKP’ye katılmalı” önermeleri ve bunun ayrılmayla sonuçlanması üzerine Töre “TKEP olmuyor KKP’yi güçlendirelim” şeklinde söyleyecek kadar olumsuz etkilenmişti. 

Dört; Küresel sol dalganın geri çekilmesinin genelde komünist partiler üzerinde olduğu gibi TKEP’te de daralmaya, küçülmeye yol açtı. 

Sonuç olarak, bütün bunlara rağmen TKEP örgütsel ve siyasi yaşamını sürdürebilirdi. Peki neden sonlandırdı? Neden TKEP ve KKP 12 Eylül sürecinde değil sonrasında tökezledi? Bunda hepimizin payı var ama Töre’nin payı konumu gereği bir adım önde. 

XII – Kürdistan meselesi, KKP ve enternasyonalist Teslim Töre 

Burada Töre ve Kürdistan hatta Töre ve KKP bağlamında yazamam çünkü uzun bir tarihi evreyi kapsar ki bu beni hatta KKP MYK’sını da kısmen aşar ama Töre’nin Kürt/Kürdistani duruşu hakkında kendi görüşümü birkaç noktada özetleyebilirim. 

Töre ideolojik-politik olarak Kürt/Kürdistan meselesine, Türkiye’deki sol Kemalist kalıpların dışında baktı. Töre, Kürdistan meselesinde, Kaypakkaya’nın yanı sıra Kemalizm’den kopuşu temsil eden bir diğer 68’lidir. Ayrılıp bağımsız devletini kurmak başta olmak üzere UKKTH’yi amasız, fakatsız savunmuştur. Sadece savunu ile kalmamış pratikte bunun sınavını da vermiştir. Töre’nin Kürdistan meselesinde, teori ile uyumlu pratik duruşunu, en net KKP’nin kuruluşu, örgütlenmesi ve ayrılmasında sergilediği enternasyonalist duruşunda yaşayarak gördük. 

Kürdistanlı genç komünist bir grup olarak THKO-MB ile 1976’da görüşüp birleştiğimizde, işin başında Sovyetik parti modelinde yani birleşik komünist parti yapılanması üzerinde anlaşmıştık. Buna göre Türkiye Komünist Emek Partisi (TKEP) kuruluş kongresinde, Kürdistan Özerk Örgütü (KÖÖ) kurulacak ve KÖÖ kısa sürede yapacağı kuruluş kongresiyle Kürdistan Komünist Partisi (KKP) adını alacaktı. İki partinin üzerinde birleşik Merkez Komitesi olacaktı. Süreç böyle işledi ve 1980 Mayıs ayı TKEP kuruluş kongresinde KÖÖ kuruluş kararı alındı. 1982 Mart’ında ise Elazığ’da yapılan Birinci Kongreyle KKP kuruldu. 

Kürdistan’daki TKEP örgütlerinin KKP’ye devredilmesinde ki Töre buraların örgütlenmesinde doğrudan emeği olmasına rağmen karşı tutum bir yana en ufak bir tereddüt bile göstermedi. Aynı tutumu KKP ayrılması sürecinde de gösterdi. 

KKP yönetici kadroları olarak bizler daha cezaevinden çıkmamışken içerde ve dışarda süren TKEP ile KKP ayrışmalı tartışması yaşanıyordu. 1990 TKEP III. Genel Kongresinde, KKP’nın birleşik parti yapılanmasından ayrılıp bağımsız parti olması tartışılırken tereddütsüz, “KKP ayrılıp bağımsız yoluna devam etmeli” demişti. Şayet “Adıyaman-Malatya-Antep başta olmak üzere Kürdistan örgütlenmesinde benim doğrudan emeğim var” deyip ayrılma karşıtı tutum alsaydı, kongre de ciddi sorun yaşardık. Açık konuşmak gerekirse, Teslim yoldaş III. Kongrede KKP’nin ayrılmasına karşı çıksaydı oldukça hasarlı bir ayrılık gerçekleşecekti. Demem o ki Teslim yoldaş hem Kürdistan meselesinde hem de Filistin pratiğinde söz ve eylemiyle enternasyonalist idi. 

Sonuç olarak; 

THKO-MB, TKEP ve KKP Türkiye ve Kürdistan komünist hareketinde; farklı bir yansıma, kalkışma ve bir Stran/Türküydü. Bunların toplamında ulusal özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde farklı bir halaya kalkıştı! Ve başlangıçta ideolojik-politik çıkışı, şiarları, örgüt işleyişiyle uyumlu bir iç dinamizme sahipti. Sonra giderek her bir yerinden farklı sesler çıkaran toplama otomobile dönüştü. Başlangıçtaki kalkışmada olduğu gibi finalde de Töre’nin rolü belirgindir. Vurgulayarak belirtip noktalayayım; TKEP; özgün kalkışması-duruşu-stranı ile farklı bir halaya kalkıştı ama yarı yolda kaldı mı? Yoksa bıraktık mı..? 

Bir anı; 

Pazarcık’a bağlı bir köyde köylünün evindeki ambarında kalıyor Teslim yoldaş. Ev sahibi bir süre sonra bi akşam geliyor Töre’ye; “buğdaylarla arpaları birbirine katmışsın” diye çıkışıyor. Aslında korktuğu için gidin demek istiyor ama doğrudan diyemiyor, böyle ifade diyor. Benzeri bir durum Tokat Merkez köyü Dive’de Seyit Konuk yoldaşın babasının evinde yaşandı. Töre’yi Arhoğ’a götürmeden önce ilk konaklama yeri Dive’ye götürmüştük. Akşamları gelip hem durumu kontrol ediyorduk hem gelişmeleri konuşuyorduk. Yine bir akşam geldim Dive’ye görüştük. Töre bana “yoldaş Seyit’in annesi bizi kovuyor haberiniz olsun” dedi. Ben “ne oldu” demeden devam etti, “bugün kaldığım odaya geldi bana ‘niye kilimlere basıyorsun’ demez mi? Ben üzerinde oturduğum kilime basmak zorundayım dedim, sesini çıkarmadan odadan çıktı” demişti. Nasıl gülmüştük ama! Halkımız derdini dolaylı aktarmada da müthiş yaratıcıdır.  

Eylül 2024 

canbegyekbun@hotmail.com 

Exit mobile version