Murat Çetiner / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Çağın dayattığı karanlık ve popüler kültüre yenik düşmemek, insan olmakta ısrarın başat faktörüdür. Bu bilinci derininde yaşayan bireyin, yeni yaşamı yaratma çabası elzemdir. Bu farkındalık, toplumsallığı yıkılan bireyin ötekileştirilme pahasına açtığı ilk savaştır. Vitrinde olmaya can atan, tek tipleştirilen, sıradanlaştırılan, derinlik kaygısını yitirmiş bireylerin tenha yaşantısında var olma çabası, maske ile örtülemeyecek kadar aşikardır. Mevcut karanlığı alaşağı etmek ise ancak kolektif örgütlenme ile mümkündür. Çağa savaş açan birey, kirlenmeden, dönüşümü önce kendinde başlatır. Arınan birey, bu öldürücü sessizlikte, dayatılan sahnede var olma çabasına yenik düşmeden, komünal yaşam felsefesi ile çetin bir savaşın ortasında bulur kendini…
Bu dramatik savaş sadece ve sadece insan olmakta ısrarın kavgasıdır. Mevcut şartlarda, kendi bireyselliğine yenik düşmek yerine, yeni yaşama ışık olmak, var olmak demektir. Bu kıvılcımın olması için ise bireyin kendini gerçekleştirme-güçlenme olgusuna erişmesi gerekir. İhtiyaçlar hiyerarşisi, yaşama dahil olma ve yeni yaşamı yaratma konusunda standart bir gerçekliktir. Bu gerçeklik, güçlenen bireyin, minimum donanımla bile bu kavgada ilkesel tutum sergilemeye doğru iter. Karanlık çağ ve aydınlığın savaşında açığa çıkan diyalektik gerilim, ders niteliğinde olacaktır. Dönüşüme hazır olan birey, yeni yaşamı bu ısrar sonrası yaratacaktır.
İnziva Bilinci ve Yalnızlık Hastalığı
Mevcut düzenin alaşağı edilmesi, reformlarla olmayacak kadar zordur, aksine devrimci bir tutumla yeniden inşaa gereklidir. Yoğunlaşma, tanımlama ve çözüm için inziva varoluş biçimine dönüşmelidir. Yüzleşmek, var etmek, yenilenmek ve arınmak zafere giden yolda kadim bir yoldur. Bu yol, yenilgiye uğratılmazdır ve stratejik yoğunlaşmanın gereğidir. İnziva gerçekliği, bireyi yalnızlık hastalığına ve soyutlamaya sürüklemediği sürece muhteşem kazandıracaktır.
Neden inziva? Tanılama, fikir savaşı, hakikat arayışı ve zafer derin bir yoğunlaşma gerektirir. Yanarak yenilenen ve arınan birey, hakikat gerçeği ile sancılı bir süreç sonrası güçlenir. İnziva güçlendirir, netleştirir ve zafer inancının alt yapısını oluşturur. Bu arayış, ‘nasıl yaşamalı’ sorusunun yanıtı olmakla birlikte, pratikte devrim, aşk, direnmek, var olma kavgası ile homojen toplumun çarkına sokulan çomak olacaktır. Homojen toplumda eriyen farklılıklar, tek tipleştirilen insan, herkesin birbirine benzediği bu sahne inziva sürecindeki iç çatışma ve yeni toplumsal kavgada yenik düşürülmelidir. Asıl başarı öyküsü budur.
Yalnızlık hastalığını aşan yeni birey, aşkı, devrimi, toplumsallığı, farklılıkların zenginliğini iliklerine kadar yaşar. Ve asıl savaş da bu zenginliği tabana yayma savaşı ile devam eder.
Dönüşüme Dair;
Kirlenmeye-kirletmeye, çürümeye anarşist bir başkaldırı salt müthiş bir kazanım olarak değerlendirilmemeli. Bu başkaldırı aynı zamanda tarihsel bir misyonun gereğidir. Dönüşüm, ‘nasıl yaşanmalı?’ sorusunun yarattığı mevcut enkaza boyun eğmemektir de. Bu kaotik çağda, bu enkaza direnmek, dönüşüm realitesiyle yüzleşmekle başlayacaktır. Bahse konu yüzleşme ritüeli, bazen bireyin kendine isyanı ile başlar. Zaten bireysel kazanımlar ve aydınlanma da bu şekilde olur.
‘Kimim ben?’, ‘nasıl yaşamalı?’, ‘çağa ayak uydurmak mı çağı yeniden yaratmak mı?’, ‘ahlaki tutum nedir?’, ‘mevcut düzende mutluluk kandırmaca mıdır?’, gibi can alıcı sorular, derin ve tahribat gücü yüksek bir boşluğu keskin cam kırıkları gibi doldurur. Gerçek tektir ve doğru olan boyun eğmek ve kokuşmuş bir değirmenin gönüllü köleliği yerine, silkelenmektir… Bu trajedi, dayatılan kışın ilkelliğinden ibarettir. Bahara, zafere, mutluluğa erişmek ancak ve ancak ilkeli dönüşüm gerçekliğinin objektif şekilde dışa vurumu ile mümkündür. Kutsal yaşam, kendine yetebilirlik, sağlıklı yaşam alanları, aşk ve devrim, sadece küllerinden doğmak ve bunu göze almakla başlar. Yenilmek, aldanmak, alışmak, ahlaki değerlerin çöküşünü izlemek, edilgenlik, sözde mutluluk kandırmacasının dayattığı kan emici bir oyundur.
Aslolan bu kederli eşiğe tapınmak yerine, zafere ve yeni yaşama inanmaktır. Bu öldürücü şiirsizlik, imgelerin kavgası, aşksızlık, içi boşaltılan sevgi anlayışı, çoktan alıştığınız ve benimsediğiniz karanlık sizi korkutmuyor mu? Siz değilseniz kim, şimdi değilse ne zaman? Geç kalma kaygısını yitirmek ve tepkisizlik bağışlanabilir mi ve bu organize kötülük geleceğe miras bırakılabilir mi? Çok geç kalmış bir abdalın türküsüne inanmayı deneyin, umutla değil, zaferle; mutlaka kazanacağız…