UYARI: Bu haber şiddet ve intihar iddiasına ilişkindir. Detaylara girilmese de yaşananlar aktarılmaktadır. İçerik daha önce şiddete, ayrımcılığa, nefrete uğrayan ya da şahit olan kişiler için o anları tetikleyebilir, travmatik etkiler yaratabilir. Böyle bir durumda size destek olabileceğini düşündüğünüz ruh sağlığı uzmanına ulaşabilir, şehrinizdeki LGBTİ oluşumu ile bağlantıya geçebilir veya destek için [email protected]’a mail atabilirsiniz.
M.K CİSST’e yazdığı mektupta şu ifadeleri kullandı:
“Her şeyden ve herkesten izole halde kalıyorum. Öyle bir infaz şekline maruz bırakıldım ki bu durum bu ülkede en adice, en canine suç işlemiş insanlara dahi reva görülmüyor. 8 yıldır sırf LGBT’yim diye birçok haksızlığa maruz kaldığım için 2 defa intihar ettim. Başarılı olamadım. Bu kurumda bu infaz şekli ile kalmaya devam edersem böyle yaşamaktansa ölmeyi tercih ederim.”
CİSST’ten Meriç Doğan, LGBTİ+ mahpusların sıklıkla yalnızlığa mahkum edildiğini vurgulayarak şunları söyledi:
“LGBTİ+ mahpuslar kimliklerinde bulunan cinsiyet hanesine göre bir hapishaneye yerleştirilir, burada kuruma kabul sırasında ya da sonrasında kurum idaresine kimlikleriyle ilgili açıldıklarında genel popülasyondan ayrı bölümlere yerleştirilirler. Sözlü beyan sonrasında cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerine yönelik doktor raporu da almaları gerekmektedir.
“Genel popülasyondan ayrı tutulmak LGBTİ+ mahpuslar özelinde fiili tecrite sebep olmaktadır, bahsi geçen mahpusun durumunda da bunu görüyoruz. Dolayısıyla LGBTİ+ mahpuslar hapishane içinde asosyalliğe ve yalnızlığa mahkum edilmektedir.”
Doğan aynı zamanda LGBTİ+’lara yönelik hapishanede tutulma koşullarını da aktardı. Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde alınan bir karara vurgu yaptı:
“Genelde LGBTİ+’lara yönelik tutulma koşulları şu şekilde oluyor; eğer kurumda LGBTİ+ mahpuslara tahsis edilmiş bir koğuş varsa koğuşa alınıyorlar, yoksa tek başına tecrit ediliyorlar. Tekli tutulmaya sebep mahpusların güvenlikleri olarak gösterilmektedir, bu durumla ilgili olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülmüş ve başvuranın lehine karar verilmiş bir davadan söz etmek istiyorum.
“Bu davada, 2009 yılında eşcinsel bir mahpusun sekiz aydan fazla bir süre tecrit altında tutulmasına nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence yasağını düzenleyen 3. maddesinin ve ayrımcılık yasağını düzenleyen 14. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla LGBTİ+ mahpusların çeşitli sebeplerle maruz bırakıldıkları fiili tecrit koşulları çeşitli şekillerde insan haklarını ihlal etmektedir.”
“Mahpusun fiziksel ve ruhsal sağlığının gözetilmesi, gerekli önlemlerin alınması şarttır”
Doğan son olarak, M.K’nın zorunlu sevkinin neden başka hiçbir LGBTİ+ mahpusun olmadığı bir hapishaneye yapıldığının sorgulanması gerektiğini, bu tip uygulamaların sürgün işlevi gördüğünü belirtti.
“Nizip T Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tutulan LGBTİ+ mahpus, buraya “disiplin” nedeniyle gönderildiğini belirtmiş. Bu durumdan kurum disiplinini bozduğu iddiasıyla Nizip T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna gönderildiğini anlamaktayız. Bu durum mahpusların Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 53. ve 55. maddelerinde belirtilmiştir.
“Özellikle Covid-19 süreci boyunca mahpusların kendi istekleriyle sevk talepleri durdurulmuş, mahpuslar ancak kanunda belirtilen “zorunlu” sebeplerle farklı hapishanelere gönderilmişlerdir. Bu süreçte bize ulaşan mahpus ve mahpus yakınlarının aktardığına göre güvenlik sebebiyle gerçekleştirilen sevklerin bazılarının “sürgün” işlevi gördüğü, hali hazırda sosyal bağları olan LGBTİ+ mahpus topluluklarını ayırıcı şekilde de kullanıldığı belirtilmiştir.
“Bu noktada Nizip T Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tutulan LGBTİ+ mahpusun “zorunlu” sevkinin neden başka hiçbir LGBTİ+ mahpusun olmadığı kuruma yapıldığı, başka LGBTİ+ mahpusların ya da LGBTİ+ mahpuslara tahsis edilmiş koğuşların olduğu hapishanelere neden yapılmadığı sorulmalıdır. Mahpus, bu hapishaneye sevki, burada tutulma koşulları ve maruz kaldığı tecritten dolayı kendine zarar verme isteği olduğunu belirtmiştir, mahpusun fiziksel ve ruhsal sağlığının gözetilmesi, gerekli önlemlerin alınması şarttır.”
“Yaşadıklarımın tek sorumlusu bakanlık”
LGBTİ+ mahpus M.K, Gaziantep Barosu İnsan Hakları Merkezi’ne yazdığı mektupta ise şu ifadelere yer verdi:
“Ben LGBT bir bireyim. Bu kurumda benim dışımda başka bir LGBT bir insan olmadığı için kurumun en ücra köşesinde etrafında hiçbir insanın olmadığı bir hücrede kalıyorum. Siz de takdir edersiniz ki böyle bir infaz koşulunda bir insanın sağlıklı ve hayatta kalması mümkün değil.”
M.K aynı zamanda yaşadıklarının sorumlusu olarak bakanlığı işaret etti “Benim gibi LGBT mahkumların olduğu başka bir hapishaneye nakil talebim reddedildi. Bu şartlarda cezamı infaz etmem mümkün olmayacağından hayatımı sonlandırmak zorunda kalırsam bunun tek sorumlusu bakanlıktır. Hapishane yönetimiyle ilgili hiçbir şikayetim yoktur.”
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ile görüşeceğini söyledi
Gaziantep Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden Av. Fatma Güner, Gaziantep Barosu’nun mektubun ardından harekete geçtiğini ve hem hapishane yönetimiyle hem de M.K. ile görüştüklerini söyledi. Baro aracılığıyla süreci takip ettiklerini belirten Güner, “yaşanılan ciddi bir hak ihlali. M.K’nın hayatını sonlandırma niyeti ciddi kaygı veriyor. Sürecin takipçisiyiz” dedi.
Güner aynı zamanda şunları söyledi: “Yapılan uygulamalar Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi işkence yasağının ihlalidir. Bu işlemlere karşı yargı yolunu tükettikten sonra Anayasa Mahkemesi ve AİHM’e başvurabiliriz. Bu yönde ihlal kararları da mevcut. Bu yaşanılan ciddi bir hak ihlalidir. En temel hak olan yaşam hakkının ihlaline kadar gidecektir. Mahkumların yaşam hakkı devletin sorumluluğunda. Biz de dosyanın takipçisiyiz.”
Aynı zamanda Türkiye Barolar Birliği başkanı Erinç Sağkan’a da ulaşan Gaziantep Barosu İnsan Hakları Merkezi avukatları süreci anlatarak destek istediler. Sağkan, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü ile görüşeceğini ve süreci takip edeceğini söyledi.
Kaos GL