Site icon Rojnameya Newroz

KUZEY’İN SUYU GÜNEY’İN PETROLÜ YADA KÜRDİSTAN JEOPOLİTİĞİNİN SİYASAL GEREKLERİ/SİNAN ÇİFTYÜREK

Bir coğrafyanın jeopolitiği denildiğinde; ilgili coğrafyanın ekonomik, sosyal, kültürel ve politik unsurlarının birbiriyle ilişki içerisinde değerlendirilip politikanın üretilmesiyse; genelde devletlerin coğrafik özellikleri ile siyasetleri arasındaki ilişkilerin konu alınmasıysa; küçük ya da büyük belirli her coğrafyanın siyasete veri sunmasıysa …..

Kürt siyaset kadrosu, bugün daha fazla Kürdistan’ın jeopolitiğine eğilmek özelde de Güney ile Batı Kürdistan coğrafyalarının örtüşen gelecekleri üzerinde düşünüp stratejik yönelimler üretmekle yüz yüze. Kürt siyaseti, her zamankinden daha fazla tarihlerinin ve coğrafyalarının jeopolitiğine eğilmek durumunda. Son yıllarda ABD’den Rusya’ya, Türkiye’den İran’a herkes Kürdistan jeopolitiğine kafa yorarken Kürt siyasetinin daha fazla eğilmesi eşyanın tabiatı gereğidir. Kürdistan’ın jeopolitiğini özetlersek;

Birincisi; Kürdistan (esas Kuzey Kürdistan) bölge için yaşamsal önemde olan tatlı su kaynaklarının (Dicle, Fırat’ın) doğduğu toprakları barındırır! Tatlı su kaynakları yönünden Kürdistan, Mısır ile birlikte Ortadoğu’daki en büyük rezervlere sahip! 20. yüzyılda petrolün enerjide stratejik önemi neyse, 21. yüzyılda da tatlı su kaynaklarının stratejik önemi o olacak.

İkincisi; Güney Kürdistan ise dünya kapitalizmi için halen önemini koruyan zengin petrol ve doğal gaz kaynaklarını elinde tutuyor! Fakat uluslar arası denizlere açık bağı olmadığı için şimdilik pazarlamada sorun yaşıyor. Güney ile Rojava’ın örtüşen geleceği yanı coğrafik birliği ve Akdeniz koridoru meselesi de bu açıdan da önem kazanıyor.

Türk dışişleri, özellikle Davutoğlu’da uluslararası deniz bağlantısından yoksun Kürdistan’ın jeopolitiğinden hareketle; “Stratejik Derinlik” kitabında “bu coğrafyanın deniz bağlantısı olan bir bölge ülkesi ile bütünleşmesini kaçınılmaz kılmaktadır” diyecekti. Yani “istediğiniz koridorsa ben olurum” diyerek Kürdün üzerinden emperyal genişleme hedefiyle Güney ve Rojava Kürdistan’ını Misakı Milli içerisinde görür. Hakan Fidan başkanlığındaki heyetin de İmralı’da Öcalan ile bu meseleyi bolca tartıştıkları “İmralı Notları” adlı Öcalan imzalı kitapta sıkça yer almaktadır. Açık denizlere sınır Kürdistan açısından önemlidir fakat olmazsa olmaz değil, dünyada açık denizlere sınırı olmayan onlarca devlet nasıl yaşıyorlarsa bağımsız Kürdistan’da öyle yaşayabilir.

Üçüncüsü; Arabistan-Anadolu- Kafkasya-İran’ı birbirine bağlayan coğrafik konumudur. Kürdistan hem Batı ile Doğu’yu birbirine bağlayan geçiş hattını hem de Kuzey ile Güney arasında bağlantıyı oluşturur. Bu nedenledir ki bölgenin iki büyük imparatorluğu Osmanlı ile Persler arasındaki büyük çatışmalar Kürdistan üzerinde yaşanmıştır. Bugün ise Anadolu’daki Türk rejimi, bağımsız Kürdistan’ı stratejik olarak; Azerbaycan/Orta Asya ile Anadolu’yu birbirinden kopartarak “Türk’ün Anadolu’ya hapsedilmesi” dahası varlığının “tehlikeye” girmesi olarak algılar!

Dördüncüsü; küresel düzeyde yeniden stratejik sektör haline gelen tarım potansiyelinin Kürdistan’da yüksek olmasıdır. Tarım eğer toprak, su, güneşin uyumlu birliği ise üçü de Kürdistan’da bolca var.Sadece GAP’ın 75 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle, dünyanın önemli tarımsal ülkelerinden Hollanda’nın iki katı büyüklüğünde olması, Kürdistan’ın bölgedeki jeoekonomik önemini de izah eder.

Beşincisi; Kürdistan’ı (Dilok’tan Süleymaniye’ye) boydan boya coğrafyasını kapsayan ve tabir uygunsa düşmana doğal bariyer oluşturan dağlarıdır. Dağların doğal savunma alanları özelliği nedeniyle Kürdistan, dün iki büyük imparatorluk arasında tampon bölge iken, aynı dağlar son yüz yıldır ulusal mücadelenin özgür sığınaklarını oluştururlar. Dağlarımızın bu özelliği, Kürdistan coğrafyasının parçalanmasına rağmen karasal derinliğini oluşturur. Güney Kürdistan’ın (Kandil’in) on yıllarca Kuzey, Doğu ve Rojava için de stratejik derinlik alanı oluşturması, Kuzey ve diğer parçaların Kobanê ile aktif desteği vb. bunlar, parçalanmış fiziki coğrafik sınırların yapaylığını gösterir.

Altıncısı; Kürdistan coğrafyasının son yıllarda olağanüstü bir hızla siyasallaşması ile paralel gündemleşen bağımsız Kürdistan olgusunun Arap, Türk ve Fars gibi bölgenin üç önemli milletini ve dört devletinin jeopolitiğini doğrudan etkileyecek niteliğini de ekleyelim.

Kısaca özetlediğimiz Kürdistan jeopolitiği, devam eden sömürgeci işgalin yanı sıra bölgesel ve küresel aktörlerin hem tarih boyunca hem de bugün Kürdistan’a yönelmelerinin de ana nedenidir. Bu durum halkımızın özgürlüğüne büyük fırsatlar da sunar. Bölgede esen jeopolitik fırtınanın Kürdistan’a yansımaları da dikkate alındığında halkımız, bu kez kaderini (bağımsızlık, federasyon, özerklik) tayin etmede kararlı çünkü Kürtler artık “önce İslam, sonra Osmanlı en son Kürdüm” demiyor!

Dört parçadaki işgalci devletlerin tarihsel ve güncel konumu dikkate alındığında, Kürdistan meselesinde zayıf halka bugün Irak ve Suriye’dir. Bu iki ülkenin birliği sadece Kürdistan meselesinde değil Şii-Sünni dengeleri açısından da mümkün görünmüyor ancak parçalanması da kolay değil çünkü parçalanmaları, kendileriyle sınırlı kalmadan tüm bölgeyi etkisi altına alan gelişmeleri tetikleyecek potansiyele sahip!

Irak, Suriye cephelerinde süren ve küresel, bölgesel aktörlerin de taraf olduğu postmodern savaşın kritik çatışma alanlarını Kürdistan topraklarının oluşturması nedeniyle bir süre sonra bu iki ülke de çatışmanın esas Arap-Kürt savaşına bürünmesi yüksek bir ihtimaldir.

 IŞİD sonrası Arap-Kürt çatışmasına hazır olmalıyız.

“Kürtleri özelde de Batı Kürdistan Kürtlerini doğrudan ilgilendiren gelişme olarak Suriye rejimi, Rusya ve İran desteği ile Halep’i tümüyle kontrol altına alsa ne olacak? Şimdiden PYD’nin, Suriye rejimine “asker ve istihbaratınızı Qamışlo ve Haseke’den çekin” isteğine “bunda ısrar ederseniz Qamışlo’yu bombalarız” yanıtını veren ve ilan edilen “Rojava Kuzey Suriye Federasyonu’nu tanımıyoruz” diyen Esad rejimi, yarın Halep’i tümüyle kontrol altına alırlarsa Rojava politikaları ne olur?” demiş devamında “Kürtler ile Suriye rejimi (Araplar) arasındaki çelişki ve çatışma ön plana çıkar. Hatta Irak ve Suriye’de IŞİD ve diğer cihatçı muhalif hareketler etkisiz hale getirilirse her iki ülke de Kürt-Arap çelişkisi birinci sıraya oturur. Kürdistan siyasetinin, özelikle sürekli ertelenen Musul operasyonun bir adım sonrasında potansiyel Arap-Kürt çatışmasına hazırlıklı olması gerekiyor” demiştim (Amed’ten sosyal/siyasal manzaralar!) başlıklı yazımda.

Gelecekte ki Arap-Kürt çatışması bugünkü Suriye ve Irak’ta yaşananlardan zaten belli. Bu iki ülke de ister mevcut rejimler, IŞİD ve diğer muhalif grupları etkisizleştirerek hakim olsunlar; ister IŞİD ve diğer muhalif gruplar etkin olsunlar, Araplar iç meselelerini az çok hallettikten sonra Kürtlere döneceklerdir. Güney’de bağımsızlık, Rojava’da federasyon ilanı bile tek başına Kürtlere saldırının gerekçesi olacağı şimdiden belli. Çünkü Kürdistan jeopolitiğinin iki önemli unsurunu oluşturan petrol, doğal gaz ile tatlı su kaynakları, ırkçı milliyetçi Arap siyasetinin esas saldırı gerekçesi! Zira IŞİD ve muhalif hareketler şu an tehlike olmayı sürdürürken bile; Suriye rejimi ile Qamışlo’da yaşanan çatışmalar; Irak rejiminin Şii milis gücü Haşdi Şabi ile Duzhumaratu ve Şengal’de yaşanan çatışmalar yakın gelecekteki Arap-Kürt çatışmasının habercileri!

Tablo buyken Kürdistan siyasetinin röntgeni çekildiğinde şunları görürüz:

I – Kuzeyin suyu ve Güney’in enerji kaynakları iç siyasal engeller olmazsa, tüm halkımızın zenginlikleri olarak parçalar arası birliğin taşıyıcısı olabilirler. Siyasal rekabet, zenginliklerin birbirine karşı kullanımının gerekçesi yapılmamalı ama yapılıyor. Petrol boru hatları ve sınır kapılarına ilişkin alınan tutumlar bunun yakın örneği.

II – Güney ve Rojava Kürdistan’ının beklenenden daha erken örtüşen gelecekleri öncelikle iki parçadan ulusal birliği dayatıyorken siyaset buna uygun davranmıyor. En etkin iki olan PKK ile PDK’nin ulusal meseleye yaklaşımda temelden farklı paradigmaları; parçalarının örtüşen geleceklerine yanıt vermek bir yana engel oluşturuyor. Burada esas engeli PKK’nin bugün koşulları olmayan devletsizlik tezinde ısrar etmesi oluşturuyor. PKK devletleşmeye farklı yaklaşmıyor ulus devleti reddediyor ki bu ulusal marştan, bayrağa varana kadar her şeye yansımaktadır. Öyle ki Hayat TV’de programa katılan HDP Diyarbakır milletvekili Nursel Aydoğan açıkça “Ortadoğu’da yeniden şekillenmeye, dört parçada yaşayan Kürtlerin büyük birleşik bağımsız bir devlet kurmasının önündeki tek engel sayın Öcalan’dır” diyecekti!

III – PKK ile PDK arasında Kürdistan genelinde süren siyasal gerilimin en fazla Rojava’da yaşanmasının temelinde iktidarın paylaşılmaması ve PKK’nin kanton siyasetini Kürdistan’ın diğer parçalarında da uygulama ısrarıdır. Şöyle de denilebilir; her iki partinin doğum yerleri dışındaki parçalarda da iktidar amaçlı kurdukları seksiyon örgütlenmelerinin esas Rojava’da etkili olması buradaki siyasal birliğin engellerinden biridir.

IV – PKK ile PDK’nin Doğu ve Batı güç eksenlerinde yer almaları, iç hegemonya hesapları nedeniyle yeterince gergin olan ilişkilerini ayrıca zehirlediğini de ekleyelim. Bu durumda PDK, Türkiye ile PKK ise İran ve Suriye ile ilişkilerini bir adım geri çekerek aralarındaki ilişkiyi güçlendirebilmelidirler. O zaman Güney ile Rojava’nın örtüşen geleceğinin önündeki siyaset engelini de kaldırmış olurlar.

V – Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı pratikleştirdiği süreçte; bağımsızlık savunusunun iç ve dış dinamiklerinin yanı sıra karşı dinamiklerin konumu nedir? Bağımsızlık durumunda, tek ve birleşik Kürdistan mümkün mü yoksa Araplar misali parçalı Kürdistan mı (birden fazla Kürt devleti) çıkar? Bu açıdan Kürdistan’ın iç siyasal dinamiklerinin, özelde de bugün PDK ile PKK’nin duruşu nedir? Güçlü bir İran veya Türkiye istemeyen Batılı güç merkezleri özelde de İsrail, güçlü, birleşik ve Müslüman bir Kürdistan isterler mi?

İran ve Türkiye zaten bağımsız Kürdistan bir yana Kürdistan’a karşı. Yok, eğer Kürdistan olacaksa da birden fazla tabir uygunsa herkesin kendi Kürdistan’ı olmasını hedefler. Burada Türkiye’nin açmazı; bir yanda “Osmanlıyı parçaladı” deyip Sykes Picot’a karşı çıkması diğer yanda ise Sykes Picot’un aşılmasını istememesi çünkü Kürdistan’dan korkuyor! Batılı güç merkezleri özelde de İsrail, Güney ile Rojava’nın birleşmesini isterler, istiyorlar ancak dört parçasıyla güçlü ve birleşik Kürdistan’ı istemezler zira ikisi Batı için farklı şeylerdir.

Kürdistan’ın iç dinamiklerinin pozisyonu ise en azından bugün birleşik Kürdistan üretmekten uzak! Belli başlı siyasal aktörlerinin Batı ile Doğu ekseninde ki pozisyonları ve meselenin çözümündeki paradigma farkı da dikkate alındığında ciddi değişimler geçirmezlerse ya da Almanya benzeri birileri kılıçların zoruna başvurmazsa birleşik Kürdistan zor!

VI – Bağımsızlığa yönelen Güney siyasetinin içinde birden fazla bölgesel/küresel aktörün özellikle İran elinin olması iç siyasal istikrarı ciddi etkiliyor ama bağımsızlık yolunda dış güçlerden çok esas iç dinamiklerin durumu önemli. Yıllardır yarı bağımsızlığa rağmen ekonomik ve ticari kültürde, Körfez ülkeleri misali petrole sırtını dayayarak tarım ve sanayinin geliştirilmesi için adım atmayarak petrole bağımlılığın ağır faturası ile şimdiden yüzleşmesi; yeni para ile tanışan egemen sınıfların diz boyu yolsuzlukları; krize dönüştürülen Başkanlık meselesi ve halen aşılmamış olan parti Peşmergesi..! Bağımsızlık yolunda aşılması gereken başlıca iç sorunlar. Bu olumsuzluklara karşın son haftalarda, başta PDK ile YNK arasında olmak üzere iç siyasal dinamikler arası olumlu gelişmelerin yaşanması; bağımsızlık amaçlı referandumda uzlaşmaları, Güney Kürdistan iç siyasal istikrarı açısından olumludur.

VII – Batı Kürdistan’da, Duhok, Erbil anlaşmalarına rağmen TEV-DEM ile ENKS sahada halen anlaşmış değil. Birbirine karşı dışlayıcı bazen de düşmanca dil kullanılıyor. TEV – DEM ile ENKS olarak ayrışan ve gerilimlerle yüklü siyasetin askeri yansıması da var; YPG ve Rojava Peşmergesi! Halen Peşmerge, Rojava’ya geçmiş değil fakat eninde sonunda Rojava Peşmergesi kendi toprağına dönmesi lazım. Beklentimiz bu dönüşün çatışmayı içermeden TEV-Dem ile ENKS’nin uzlaşması sonucu olmasıdır ki halkımızın ve siyasetimizin yararına olan budur. Yoksa Rojava kanlı bir iç çatışmaya (bırakujiye) gebedir ki böylesine muhtemel bir savaş; PKK ile PDK’yi de doğrudan çatışmanın öğesi haline getirir.

ABD (Batı) sadece Güney Kürdistan’da değil artık Rojava’da da askeri ve giderek siyasal bir unsur haline geliyor. Avrasya ve bunun bir parçası olarak Ortadoğu’da İran ile birlikte emperyal çıkarları gereği statükoyu savunan Rusya ise PYD’yi, Suriye rejimi ile birlikte hareket etme çizgisine çekmeye çalışırken; ABD emperyal çıkarları gereği, gerek Avrasya’da gerekse bölgede statükoyu değiştirme hedefinde PYD’yi Batı bloğu özelde de PDK Güney ile aynı çizgiye çekme çalışıyor!

Bu durumda PYD ve askeri kolu YPG; hem ABD hem de Rusya (İran ve Suriye) ile ilişki içerisinde kalarak uzun süre yol alamaz. Hem ABD ve Fransız özel kuvvetleri ile cephede birlikte savaşmak hem de Moskova ile ittifak içerisinde olmak zor! Birinden biri ya bırakılacak ya da krizle bıraktırılacak!

Siyasetimizin fotoğrafı genel hatlarıyla bu! Ne yapacağız?

a – Kürdistan’ın savaşın merkezinde yer alması ve önemlisi Kürtsüz siyaset denkleminin kurulamaması nedeniyle, siyasetimizin belli başlı siyasal aktörleri artık üzerinde hesap yapılan nesne değil kendi tarihlerinin ve geleceklerinin siyasal öznesi olarak davranmakla yükümlüler. Bu yükümlülük yönünde atılacak her adım hareketlenen Kürdistan jeopolitiğinin de gereğidir.

b – Kürtlerin devletsizlikle imtihanı yeni değil ama günümüzde IŞİD’in Güney Kürdistan ile Rojava’da giriştiği işgaller sürecinde çıplak olarak yeniden yaşandı, yaşanıyor. Bu durum başta Güney ve Rojava olmak üzere dört parçada Kürt siyasetine ulusal birliği dayatıyor. Kürt siyasetinin bu tarihsel momentte Ulusal Kongre perspektifiyle ortaklaşması hareketlenen Kürdistan jeopolitiğinin bir diğer gereğidir. Kürdistan parçalarından birinin yararına olan ekonomik veya siyasal gelişme diğerinin zararına olabilir. Ancak dört parçaya bakabilen Ulusal Kongre burada bağlayıcı, düzenleyici rol üstlenebilir!

c – Dolaysıyla bugün parçalarda siyaset üretilirken, Jeopolitiğin temel yasası olan “Büyük alan prensibini” yani Kürdistan’ın coğrafik birliği ve karasal derinliğinin yaratılması dikkate alınmalıdır. Almak zorundadır zira şimdiden bağımsızlığa giden Güney’in Rojava ile karasal birliği her ikisi için de yaşamsaldır.

d – Son haftalarda, HDP ve DBP heyetinin PDK Ankara temsilciliğini ziyaret etmeleri; Mülkiye Birtane’nin “Kürtlerin hak ve özgürlüklerini elde etmesi için Başkan Barzani’nin liderliğine ihtiyaç var” türünden kimi olumlu adım ve açıklamaların devam ederek iki parti arasındaki gerilimin aşılması herkesin yararınadır. Aynı süreçte bu olumlu adımları etkisizleştiren açıklamalardan uzak durulmalıdır.

e –  Rojavalı Kürt siyaseti, özelde YPG ve Rojavalı Peşmergeler, BAAS rejiminin Halep, Rakka, Deyrizor’u almasını beklemeden Suriye’nin Rojava’daki askeri varlığını tümüyle sonlandırmayı hedeflemeli. Bu çerçeve de Rojavalı Peşmergelerle tek bir askeri komuta altında birleşmek acil bir eylem programı olarak gündeme alınmalı.

Exit mobile version