Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Kürt tarihinin önemli dönüm noktalarından olan 49’lar Davası Kürt siyasi hareketlerinin şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
Musul ve Kerkük bölgesinde yaşayan Türkmenler Irak’ta General Abdülkerim Kasım’a karşı isyan ettiler. İsyanın bastırılması sırasında çıkan çatışmada bazı Türkmenlerde hayatını kaybetmişti. Bunun üzerine CHP Niğde Milletvekili emekli asker Asım Eren mecliste söz alarak Başbakan Adnan Menderese “Kürtlerin Irak’ta öldürdüğü Türkmenler kadar siz de burada o kadar Kürt öldürmeyi düşünüyor musunuz?” diye sorar.
Bunun üzerine İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan Kürt aydınların, öğrencilerin gönderdiği telgraflarla Asım Eren protesto edilir. Bu protestocular aynı zamanda Musa Anter’in İleri Yurt Gazetesi’nde Kürtçe şiiri Qimil (Kımıl) yayımlanmasıyla hakkında açılan davaya destek olan 2 fabrikatör, 7 rütbeli asker, 16 hukuk öğrencisi, 8 tıp fakültesi öğrencisi, 2 gazeteci, 3 tüccar, 1 milletvekili, mühendislerin… bulunduğu 50 kişi 17 Aralık 1959 yılında göz altına alınmıştı. Gözaltına alınanlar tutuklandılar. Gözaltındaki kötü muameleye ve hücrelerdeki kötü şartlara dayanamayan Ankara Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi Mehmet Emin Batu mide kanaması geçirerek ölmesi üzerine kalan 49 kişiden dolayı bu davaya 49’lar Davası denilmiştir.
14 Mayıs 1950 seçimlerini kazanarak “Söz, Yetki, Karar” halkındır diye Kürtlere umut vaat eden ve Kürtlerden destek alarak iktidara gelen Demokrat Parti iktidarı tek parti iktidarı CHP’yi aratır duruma gelmişti.
Demokrat Parti döneminde reisi cumhur, başbakan, dışişleri bakanı, içişleri bakanı, genelkurmay başkanı toplantı halindedirler. Konu; Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel’in Doğu illeri ile ilgili raporunu konuşuyorlar. “Kürtler silahlanmışlar devlete başkaldıra bilirler”, “Tedbir olarak 2500 veya 5000 kişiyi toplayıp imha edelim veya kamplarda alıkoyalım” fikri tartışılıyor. Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu (Kürt) görüşlerini şöyle dile getiriyor; “Biz batı demokrasisini kabul etmiş bir ülkeyiz. İnsan Hakları Beyannamesini imzalamış bir devletiz. Devletimizin kolluk kuvvetleri ve yargı mercilerimiz var. Suç işleyen vatandaşları yargılayıp cezalandıra biliriz. Ama hukuk dışı bir uygulamaya asla razı olamam. Zaten batıya bu durumumuzu zor izah edebiliyorum” der. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ise “raporu yazan komutanımızdır. Ya bu rapora inanıp uygulayacağız ya da inanmayıp Kara Kuvvetleri Komutanını görevden alacağız” şeklinde görüş belirtir. Bu görüşe prensipte karşı çıkmayan Başbakan Adnan Menderes sonuçta Fatin Rüştü Zorlu’nun uyarısıyla 50 kişilik bir grubun idamla yargılanmasına razı oluyor. Harbiye nezaretinde 40 hücre olduğu için 40 kişi tutuklanıyor, 10 kişi tutuksuz yargılanıyor. Tam bir garabet hali, ciddiyetle bağdaşmayan bir fıkralık durum.
İsmet İnönü’nün Samsun’da gazeteciler tarafından kendisine sorulan “49’lar Davası konusunda ne düşünüyorsunuz?” Sorusuna İnönü; “DP hükümetinin ortaçağ usulleriyle doğulu vatandaşlarımızın bazılarını ölüm hücrelerinde tutması insan haklarına ve demokratik kurallara aykırıdır. Bu suçu işleyenler bilsinler ki ben ve doğulu vatandaşlarımız onlarla beraberdirler. Hükümetin bu yaptıklarının hesabını mutlaka soracağız” şeklinde cevap verir.
Bu kişiler tutuklandılar.14 ay tutuklu kaldıktan sonra mahkemeye çıkmayı beklerken 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşti. 3 Ocak 1961 tarihinde mahkemeleri başladı. Savcılık 25 sanık hakkında mahkumiyette yeterli delil bulunamadığı için beraat kararı, 24 sanığın TCK’nın 125 Maddesine göre yargılamasını istemiştir. İdamla yargılanan 25 sanığın 10’ u beraat etti. 15 sanık suç vasfı değiştirilerek davanın yenilenmesi neticesinde 1965 yılında TCK’nın 141 ve 142. maddelerinden yargılanarak 16 ay hapis, 5 ay 10 gün sürgün cezası aldılar. Ancak karar kesinleşmeden dava zaman aşımına uğrar. Böylece 49’lar bu haksız, hukuksuz garabet davadan kurtuluyorlar.
İdamla yargılanan Naci Kutlay, Medet Serhat, Şahabettin Septioğlu, Sait Elçi, Sait Kırmızıtoprak, Yaşar Kaya, Musa Anter… gibi Kürt aydınları siyasi Kürt hareketlerinde önemli mevkilerde yer almışlardır. Bugünkü mevcut Kürt hareketlerin kurucuları, yöneticileri, üyeleri olmuşlardır.
Cumhuriyetin tek parti (CHP) döneminde Kürtlere yapılan zulmü kabullenemeyen, karşı çıkan DP iktidara geldiğinde adeta CHP’nin Kürtlere yaptığı zulmü, kötülükleri bıraktığı yerden devralarak devam ettirmiştir. Cumhuriyetin kurulduğu günden günümüze kadar Türk siyasetindeki partilerden belki 1-2 tanesi istisna olabilir ama muhalefetteki partiler iktidara geldiklerinde bir devlet politikası olan Kürtleri inkâr ve yok sayma siyaseti zulmü, sürgünü, asimilasyonu, tutuklamaları… olduğu gibi aynen devam ettirmişlerdir.
Bugünün iktidarı AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Refah Partisi İstanbul il başkanı olduğunda hazırladığı “Kürt Raporu” başbakanlığı, döneminde sahiplendiği “Kürt sorunu benimde sorunumdur” demesi daha sonra “Ne Kürt sorunu. Biz bu sorunu hallettik. Düşünmezsen Kürt sorunu yoktur”a kadar geldi. Yani tabiri caizse makarayı başa sardık. Cumhuriyetin yüzüncü yılında hala Kürt sorunu tartışılıyor. Geldiğimiz nokta Kürtler vardır, ama hakları yoktur! Kürtler dünyanın hiçbir tarafında bir siyasi statü elde edemezler, dillerini konuşamazlar, anadillerinde eğitim yapamazlar, tarihlerini, kültürlerini yaşayamazlar, yaşatamazlar. Türkiye hükümetleri bundan rahatsız olur, müdahale ederler.
Kürt sorununda tarih hep tekerrür ediyor. Sürgünler, idamlar, zindanlar, faili meçhuller, asimilasyon gibi. Kürtler cumhuriyet tarihi boyunca demokratik bir tarzda yönetilmemişlerdir. Raporlarla, kararnamelerle, sürgünlerle yönetilmişlerdir.