Site icon Rojnameya Newroz

KÜRDİSTAN’I SÖMÜRGELEŞTİRENLER İLE EMPERYALİSTLER ARASINDA TERCİH YAPMAYIZ!

Suriye saldırısı öncesinde kıyamet kopartıldı ama yapılan gerçekten de şovdan ibaret kaldı. Önceden haber verilen Esad rejimi (İran ile Rusya) gerekli tedbirlerini almışken; ABD, İngiltere, Fransa boşaltılmış üç-dört üsse birkaç füze fırlatmakla sınırlı bir saldırı yapıp görüntüyü kurtardılar. Saldırı, görüntüyü kurtarmak olunca, Rusya’nın tepkisi de sınırlı olmuştur. Yani böyle saldırıya böyle cevap meselesi!

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Dolayısıyla bu saldırı ile Suriye’de rejim değişikliğini bekleyenler yanılır. Boşaltılmış birkaç yere atılmış bir kaç füzey ile 7 yıldır savaşta olan bir rejimin devrilmeyeceğini çocuklar bile bilir. Yine bu saldırıdan İran’ın bölgedeki varlığının fazla etkilenmeyeceği de ortada! Şunu da ekleyelim; Suriye’de inisiyatifi Rusya’ya kaptırdığını düşünen ABD/Batı bu saldırı ile Rusya ve müttefiklerinin önünü hem kesmesi zor hem de Rus öncülüğündeki Astana/Şoçi’ye karşı Cenevre’yi öne çıkarması zor çünkü Rusya destekli rejim saha da ilerlemeye devam ediyor.

Şu da var, Ankara zaten Rusya’ya yakınlaşmanın ya da AB-ABD-NATO’dan uzaklaşmanın sınırına gelmişti ki önce İngiltere’deki ajan krizi üzerinden sonra Suriye saldırısı ile bu sınır daha da netleştirilerek Türkiye’ye tekrar “Batıya dönün” mesajı tekrarlandı o kadar!

Belki de en önemlisi Suriye saldırısı, ABD’nin Tomahawk ile Rusların S-300 ve S-400’leri başta olmak üzere silah teknolojisi sahada sınav vererek görücüye çıkartıldı. Böylece ABD ve Rus silah pazarı hareketlendi yani silah pazarı kızışacak ve satışlar artacak!

Sömürgeci İran-Irak-Türkiye-Suriye rejimleri ile emperyalist Batı arasındaki gerilimde al birini vur öbürüne!

Bu vesileyle asıl üzerinde durmak istediğim konuya, yani Kürdistan’ı işgal altında tutan sömürgeciler ile emperyalistler arasındaki çelişki ve çatışmalara Kürdistan komünistlerinin yaklaşımının ne olması gerektiği meselesine.

Dün Saddam/BAAS iktidarında ki Irak’ın, ABD tarafından işgalinde yüzleştiğimiz sorunun bezeriyle bugün Esad/BAAS rejiminin iktidar olduğu Suriye’de yüzleştik. Bu açıdan önce Kürdistan’ı işgal altında tutan sömürgeci İran, Irak, Türkiye, Suriye ile ABD, Fransa, İngiliz emperyalistlerine ilişkin özet bir tablo sunup devamında değerlendirmemizi aktaracağız.

a – Bir yandan, halkımıza karşı kimyasal silah dahil her türlü araçla saldıran, katliamlar ve önemlisi Dersim, Halepçe gibi soykırımları yapan; halkımızı kitlesel olarak yerinden-yurdundan eden Saddam ya da Esad’ın BAAS rejimi ile Türkiye, İran gibi sömürgeci rejimler var. Dünya kamuoyu Halepçe soykırımı ile BAAS rejimimin ne yaptığını az çok bilir ama örneğin Türkiye’nin, 1938 Dersim’de kimyasal silahların kullanımı dahil yaptığı soykırımı çok az insan bilir. Zamanın emniyet müdürü “İhsan Sabri Çağlayangil, Dersimli olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroglu’nun teybine 1986 yılında şöyle der:

Mağaralara iltica etmişlerdi.
Ordu, zehirli gaz kullandı, mağaraların kapısının içinden. Bunları fare gibi zehirledi.
Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler.”(kaynak T24)

Ya İran! Onun hem Kürt halkına hem de diğer halklara yaptıkları Irak, Suriye ve Türkiye’nin yaptıklarından fazlası var eksiği yok. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre sadece 2017 yılında dünyadaki toplam idamların %51’ni yapan tipik Doğu despotik, yobaz, fesat mı fesat İran rejiminin yaptığı gerçeği var. Ki yaptığı idamlarda 18 yaş altı çocuklar da var. BM geçen yıl 531 kişinin idam edildiğini söylerken genel kanı yılda ortalama 1000 kişinin idam edildiği yönünde. Yani Kürdistan’da sömürgeci rejim icraatının her karesi dehşet verici.

Diğer yandan kendi emperyal çıkarları için Asya üzerinde hakimiyet savaşı veren, bunun için 20 yıldan beri aralıksız olarak kanlı bir savaşı sürdüren emperyalist ABD ile müttefikleri gerçeği var! Bunların da hem Kürdistan hem de Dünya halkları karnesi kanlı!

b – Bir yandan, kimisi 1639’dan beri yani yüzyıllardır, kimisi de (Irak ve Suriye) 100 yıla yakındır Kürdistan’ı işgal altında tutan ve Kürtlerin ulusal hakları bir yana varlıklarını bile kabul etmemekle klasik sömürgeciliğe bile rahmet okutan uygulamalarıyla ırkçı Fars, Türk, Arap rejimleri var.

Diğer yandan Sykes Picot ile Kürdistan’ın dörde parçalanmasında başrol oynayan ve günümüzde yine kendi emperyal çıkarları gereği yeni hedeflerle Avrasya özelde de Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgeninde bulunan İngiliz, Fransız ve ABD emperyalizmi var.

c – Bir yandan, Kürt/Kürdistan karşıtı kurdukları “kutsal” ittifakla Kerkük’ten Efrin’e Kürdistan’da yeni işgallere girişen İran ve Türkiye rejimi var. Yani kendi işgalleri altında tuttukları Kürdistan parçaları ile yetinmeyip “birliğini” Irak ile Suriye’nin birliği üzerinden arayan, bunun için Kürdistan parçalarında yeni işgallere girişen sömürgeci İran ve Türkiye kıskacında nefes almakta zorlanan Kürt halkının özgürlük mücadelesi gerçeği var!

Diğer yandan, dün Kerkük’ün, bugün Efrin’in İran ve Türkiye tarafından yeniden işgal edilmesinde emperyalist ABD ile Rusya’nın başrolde oynadığı gerçeği var!

d – Bir yandan, sadece Kürt halkına değil Arap, Fars, Türk, Ermeni ve kimi yerde Alevi-Şii kimi yerde Sünni inançtan diğer halklara da kimyasal silah kullanan Irak, Suriye, Türkiye, İran rejimleri var. Irak’ın 1960’lı yılların sonunda Basra-Bağdat hattında CİA desteğiyle Irak Komünist Partisine yönelik gerçekleştirdiği büyük katliamda on binlerce komünisti kimyasal silah dahil modern silahlar kullanarak katletme gerçeği var (ki CİA o zaman anti komünist mücadele konseptiyle ırkçı Irak BAAS rejimine doğrudan yardım eder).

Suriye’de ise Hafız Esad, 20 Şubat 1982 Hama, Humus kentlerinde Sünni Arap halkına dönük 20. Yüzyılın en büyük katliamını yapmıştı. İran ve Türkiye’nin katliam ve soykırımlar karnesi ise Irak ve Suriye rejimlerinden daha ağır olduğunu tekrar belirteyim.

Diğer yanda, İngiliz, Fransız ve ABD emperyalizminin; başta Cezayir, Endonezya, Vietnam’da olmak üzere özellikle Asya, Afrika, Latin Amerika’da ki sömürgelerde yaptıkları sayısız katliamlar ve soykırımlar gerçeği var!

Özetlediğimiz bu tablodan hareketle:

I – Genelde ulusal demokratik güçlerimizin tutumu, Kürdistan’ı işgal altında tutan sömürgeciler ile emperyalist güçler arasındaki çelişki ve çatışmalardan yararlanmak olmalıdır. Yaşanmış ve ağır bedellere mal olmuş deneyimler özellikle Kerkük, Efrin pratiği ışığında bu yararlanma siyaseti de gözden geçirilmeye muhtaçtır. Kürdistan komünistlerinin tutumuna gelince, elbette özetlediğimiz bu fotoğrafta iki taraftan birinin yanında saf tutmayız.

II – Kürt halkı, Kürdistan halkları açısından bakıldığında ise, yüz yıllardır ülkelerini işgal altında tutan ve kendilerine sayısız katliam-soykırımla dehşet verici acılar yaşatan bu ırkçı rejimlerin dışarıdan gelecek saldırılarla güç kaybı uğramasına üzülmez tıpkı Saddam’ın devrilmesine üzülmediği gibi diğerlerine de üzülmez.

III – Kaldı ki Kürdistan’ın merkezinde yer aldığı savaşta, küresel emperyalist (ABD İngiliz, Fransız, Rus) güçler kadar Türkiye ile İran’da yeni emperyal amaçlar peşinde koşuyorlar. Ki tam da bu nedenle ABD liderliğindeki Batı, dün İngiltere’deki ajan vakası üzerinden bugün Suriye üzerinden Doğu merkezli emperyal güç olan Rusya ve müttefiklerine karşı harekete geçerek aşağıdaki hedefleri hayata geçirmeye yöneldi:

“Bir; yukarı da özetlediğim alanlarda Batının, Rusya’yı durdurma operasyonu. Dolayısıyla Avrasya üzerinden süren savaşın kızışacağının da bir işaretidir yani söz konusu üçgende barış halen uzaktadır.

İki; iç bağları gevşeme belirtileri gösteren Batı/NATO ittifakı bu olay üzerinden saflarını yeniden sıklaştırmak istiyor. Çünkü genelde Asya, özelde de bugün Suriye üzerinden ağırlaşan savaşta ABD/Batı ittifakında, Rusya liderliğindeki Doğu ekseni karşısında birden fazla gevşeme emareleri belirmişti. Bu nedenle Batının koordineli tepkisi, Rusya’yı frenleme üzerinden kendini de toparlama operasyonudur.

Üç; Batının koordineli tepkisi, Türkiye’nin Rusya etkisinden kopartılması amacını da taşıyor. ABD’nin yeni dışişleri bakanı Pompeu ile birlikte ‘İran ve Türkiye karşıtı politikaların sertleşeceği’ söylemleri dillendirilmişti ancak ABD’nin hem İran hem Türkiye’yi aynı süreçte karşısına alamayacağı gerçeği var. Dolayısıyla Batının, Rus karşıtı hamlesinin Türkiye-AB ilişkilerini düzeltme arayışına katkı da bulunması amacını da taşıyor. Kısacası Rusya’nın durdurulması hamlesiyle birlikte Türkiye’nin önüne de yeniden “ya biz ya Rusya” tercihi konuluyor ki aynı süreçte AB-Türkiye zirvesinin Bulgaristan’da yapılması tesadüf değil.

Dört; Türkiye-ABD ilişkileri Kürdistan merkezli gerilirken, AB ile Türkiye ilişkilerinde karşılıklı iyileşmeler yaşanmaya başlanması da aynı amaçlı olup bu iyileşme de ABD yönlendirmesinin etkisi de illa ki var. ABD, ‘ben Türkiye ile gerilimliyken bari siz ilişkileri iyileştirin’ telkininde bulunmuş olabilir. Çünkü ABD’nin Türkiye’yi Rusya’dan kopartmanın yanı sıra Ortadoğu’da İran’ın önünü kesme hedefinde de Türkiye’ye ihtiyacı var.

AB ile Türkiye karşılıklı çıkarları gereği birbirinden kopmayı göze alamazlar. Türkiye’nin, Almanya/AB için geniş bir pazar ve jeostratejik konumunun yanı sıra bugün Ortadoğu’dan kendisine doğru gelen göç akınını durdurmak açısından da arada ki tampon rolü hayati önemdedir. Türkiye açısından da AB, en büyük ticari ortak olmanın yanı sıra ekonominin büyük oranda bağımlı olması ve yüz yıllık ‘Batılılaşma rüyası’ nedeniyle önemli.

Beş; peki Batının Türkiye’yi Rusya ekseninden kopartma hesabı tutar mıTürkiye ile İran’ın; üzerlerine üzerlerine geldiklerine inandıkları Güney Kürdistan’ın bağımsızlık rüzgarı (bu arada Peşmergenin yeniden Kerkük ve tartışmalı bölgelere döneceği haberleri var) ve Rojava Kürdistan’ın defacto silahlı coğrafik statüsü sürerken; ABD, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri zayıflatılmasını başarabilir mi ya da bölgede İran karşıtı cepheye dahil edebilir mi? Yoksa Türkiye, İran ile kurduğu Kürdistan karşıtı “Kutsal” ittifakı mı sürdürür? Şimdiden kestirmek çok zor ama dün Ankara’da Putin-Erdoğan-Ruhani üçlü görüşmesinde, Türkiye’nin İran ile Kürdistan karşıtı ‘kutsal’ ittifakı sürdüreceğini gösterirken, Rusya ‘Kürtlerin önünü nasıl keseriz’ meselesinde kısmen İran ve Türkiye’den farklı dursa da. Dolayısıyla ABD, Kürdistan meselesinde Türkiye’ye ciddi vaat veya tavizler vermeden Rusya ve İran ile kurduğu ittifaktan kopartması mümkün gözükmüyor. Erdoğan’da bu durumun farkında olarak Kürdistan meselesinde ABD’den yeni tavizlerde ısrar ediyor. Tam da burada Efrin’in boşaltılması üzerinde düşünmek lazım” demiştim 05.04.2018 tarihli “Batı ile Rusya geriliminin, Türkiye ve Kürdistan’a yansımaları” başlıklı yazımdan.

Türkiye’nin Rusya’dan tümüyle kopartılması yakında mümkün gözükmüyor ancak Erdoğan’ın bugüne kadar defalarca Fransa ve İngiltere’ye ve esas ABD’ye “on bin km uzaktan gelip Irak ve Suriye’de ne işiniz var” derken şimdi “iyi ki vurdunuz Esad’a” demesi farkında olsun olmasın Türkiye’yi biraz daha Batıya yakılaştırır.

Kısacası “Türkiye bu iklimde ‘Batı eksenin müttefikiyim ama Doğu ekseniyle çalışırım’ politikasını eskisi kadar rahat sürdüremez! Erdoğan ve AKP hükümeti son yıllarda Ortadoğu’nun bu oynak jeopolitiğinde Türkiye’nin jeostratejik konumunu pazarlayarak, ABD/Batıya karşı Rus/Doğu kartını; Rusya/Doğuya karşı da Batı kartını kullanarak yol almaya çalıştı. El Bab ve Efrin’i bu politika ile işgal etti ama artık iki arada bir derede de sıkışmaya başladı!

Sıkışmaya başladı çünkü Suriye’de kriz ağırlaşırken Türk hükümeti, ABD ve Batının askeri müdahalesini desteklerse Rusya ve İran’dan kırmızı kart görür, kurdukları ittifak bozulur! Desteklemezse hem yıllardır “Esad gitsin” tutumunun inkârı olur hem daha önemlisi ABD/Batı ile ittifakı geri dönülmez yara alır!” 11.04.2018 tarihli “Suriye’de ‘savaş bitti’ derken yeniden alevlendi!” başlıklı yazımdan.

17 Nisan 2018

canbegyekbun@hotmail.com

 

Exit mobile version