Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Yerel ve merkezi seçimler, Kürdistan özelinde devlet stratejisinde daima özgün bir içeriğe bürünür. Uygulama biçimi ve yöntemlerinden bağımsız olarak, devlet stratejisinin değişmeyen içeriği, Kürtlerin ulusal demokratik haklarını elde etmemesi üzerine kurulu. 2024 yerel seçimlerinde de devletin seçim stratejisi gerek içeride gerekse sınır ötesinde Kürtlerin ulusal demokratik taleplerini baskılamak ve kazanılmış hakları tırpanlamak hedefine odaklı sürdürülüyor. Tam da seçim sürecinde Kürdistan’a “teröristan” denilmesi, Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Özerk Rojava’da “çemberi” ve “kalan yarım işi tamamlayacağız” söylemi ve bunun diplomatik ayağı olarak bölge ile küresel güçlerden destek istenmesi bunun somut adımları. Ayrıca görülüyor ki 2024 Mart yerel seçimlerinde de devlet ve AKP-MHP ittifakı, sınır ötesi Kürdistan’a yönelik yeni askeri harekatlar politikası üzerinden yine iç siyaseti belirleme ve ırkçı milliyetçi dalgayı tırmandırma politikasını izliyor. Dolaysıyla 2024 yerel seçimlerinde rejimin somut yönelimi; dışarıda Kürt kazanımlarını yok etmek içeride ise Kürt siyasetini geriletmek üzerinden sürdürülüyor. AKP böylesine savaş yüklü bir siyaseti ağırlaşan ve 1 Nisan itibarıyla taşınamaz boyuta gelecek olan ekonomik krizi örtmek için de kullanmak istiyor.
Gelelim yazının esas konusuna, devlet ve AKP’nin 2024 Mart seçimlerinde dikkat çeken yeni politik hamlesi, Kürdistan’da siyaset-din ilişkisinin yeni bir versiyonunu yürürlüğe koymuş durumda. Kısaca durumu şudur:
I – Halkın kadim medreselerine karşı devletin çakma medreseleri geliştiriliyor.
Kürt siyasetine aralıksız sürdürülen baskıların yanı sıra seçim süreci öncesinden başlatılan ve seçim sürecinde yoğunlaştırılan Devletli Kürt İslam sentezi ile toplumun mütedeyyin kesimini Kürt siyasetinden kopartmak stratejisi izleniyor! Bu hedefe varmak için birbirini tamamlayacak adımlar geliştiriliyor.
a – Devletin, Kürdistan’da siyasi haritanın rengini değiştirme politikasını izlediği yeni değil. Kürt mütedeyyin kitleyi Kürt ulusal demokratik siyasetinden kopartma politikası da yeni değil. Yeni olan eski içişleri bakanı Süleyman Soylu’nun bunun bir devlet stratejisi olarak HÜDA PAR üzerinden devreye alındığını açıkça ilan etmesi oldu. Yani devlet ile AKP’nin, HÜDA PAR ve mütedeyyin kesime yönelik adımları sadece seçim hamlesi değil. Kürdistan’da ulusal özgürlük mücadelesinin önündeki barikatı genişletip güçlendirme stratejisinin bir parçası olarak Kürt-İslam sentezini geliştirdiği açık.
Türk-İslam sentezi ile kurulan ve yüz yıldır bununla devam eden Türk devleti, girdiği ikinci yüzyılda içeride ve dışarıda esas Kürdistan meselesi nedeniyle tıkandı. İlginçtir bu tıkanıklığı aşmak için bu kez devletli Kürt İslam sentezini arkalayarak yoluna devam etmek istiyor. Yerel seçimler öncesinden ve seçim propaganda sürecinde bunun somut adımlarını izliyoruz.
Süleyman Soylu 23 Mayıs 2023’te: “HÜDA PAR’ı Cumhur İttifakına devlet aklı soktu bu sayede bölgede muhafazakarlık artacak” demiş ve devamla “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk siyasetinin attığı en önemli adım son yıllarda bu konudaki HÜDA PAR adımıdır. Bak bundan 10 yıl sonra göreceksiniz, HÜDA PAR adımının hangi stratejik adımla atıldığı ve kimlerin önünü tıkadığı ve Türkiye’de bu adımla beraber doğu ve güneydoğu politikasında muhafazakarlık aksının tekrar nasıl devreye gireceği… Bu öyle stratejik bir adım oldu ki bu HÜDA PAR adımı; niteliği, sayısı, yani yüz bin olur, yüz elli bin olur, iki yüz bin olur, iki yüz elli bin olur, hiç önemli değil. Bazı adımlar devletler açısından, ülkeler açısından nicelik değil, nitelik adımlarıdır… Burada Türkiye Cumhuriyeti Devleti çok önemli ve stratejik bir adım atmıştır. Ve bunun faydasını Türkiye’de on yıl sonra, ‘bunu Süleyman Soylu diye bir fani söyledi’ diyecekler. Ama bunu Tayyip Erdoğan yaptı.” Soylu’nunkini sadece HÜDA PAR’la kurdukları ittifaka yönelik eleştirileri savuşturma amaçlı bir açıklama olarak okumak çok büyük hata olmaz mı?” vb. demişti.
b – “Medreseler ve İslami Kürt koridoru”
Aynı günlerde başta Bitlis olmak üzere Kürdistan’daki medreseleri ziyaret eden Yusuf Kaplan’ın “İslami Kürt koridoru: İslami kültürel mirasın ve kardeşliğin diriltilmesi” başlıklı yazısında devletli Kürt İslam sentezi projesini açıklayan yazısında şunları yazmıştı; “İkinci doğu seferimiz oldukça verimli geçti. Büyük bir manevi haz aldık. Kalpleri fethettik, yüzümüz güldü, kardeşliğimizin nasıl pekiştirilebileceğinin ipuçlarını yakaladık, adım adım iz sürerek… unutulmaz bir seyahat gerçekleştirdik Bingöl’den Muş’a, Van’dan Tatvan’a, Bitlis’ten Siirt’e kadar ülkemizin medreseler havzası olarak adlandırılabilecek bölgesine.
Medreseler ve İslami Kürt koridoru
Bitlis ile Siirt bölgenin hatta ülkemizin ilim, irfan ve hikmet birikiminin kök saldığı, oradan medresenin, tasavvufun bölgeye ve ülkemizin diğer bölgelerine dal budak saldığı iki güzel ve özel şehri. Bitlis’teki Norşin medreselerini birkaç ay önce ziyaret etmiş, tadı damağımızda kalan unutulmaz ziyaretler yapmış, sohbetler gerçekleştirmiştik… Bu kez de Bitlis’teki Ohin medreseleri ile Siirt’teki Tillo ve Zukayd medreselerini ziyaret ettik” diyor.
Görülüyor ki devletin Kürdistan’da izlediği ırkçı politikalarına Kürt-İslam Sentezi’ni dayanak yapma çalışması, tek ayak üzerinden değil siyasi, sivil, kültürel vb. birden fazla kurum ve araçla sürdürülüyor. Kürdistan’daki tarihi medreselerin etkisinin kırılması çalışmaları da yeni değil 1850’lilerdeki merkezileşme politikalarından beri sürdürülen bir siyaset idi şimdi yeni bir içerikle yeniden sahneye konuluyor!
Kısa bir süre önce Van Miks (Bahçesaray), Westan (Gevaş) Bitlis, Diyarbakır, Urfa’ya kadar bu konuda somut kimi gözlemlerim de oldu. Urfa-Diyarbakır-Bitlis-Van hattında her yerde okul yerine cami, Kuran kursları ve çakma medreseler yapılıyor. Dini araçsallaştırarak asimilasyon ve tekçi ırkçı politikaları Kürdistan’da derinleştirmek amaçlanıyor.
Kürdistan’daki tarihi medreseler; sömürgeci işgale ve asimilasyona karşı direnç merkezleriydi ve ayrıca dini eğitimin yanı sıra hukuk, uzay bilimleri, matematik, mantık, felsefe, tıp dersleri vb. de verilirdi. Medreselerde Arapça, Farsça, Osmanlıca öğretilirdi ama eğitim dili esas Kürtçeydi. Kürdistan’daki medreseler halk tarafından kurulur, sahiplenir ve ihtiyaçları toplum tarafından karşılanırdı. Şimdi ki çakma medreselerin ise tüm maddi ihtiyaçları devlet tarafından karşılanıyor demek bile yetersiz çünkü cami ve çakma medreseleri zaten devletin kendisi Kürt karşıtı stratejisi çerçevesinde kuruyor.
II –Amed’de yapılan Demokratik İslam Konferansı Kürt İslam sentezine karşı yanıt üretebildi mi?
Tam da bu süreçte “Amed Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği öncülüğünde 27 Ocak’ta Diyarbakır’da “Demokratik İslam Konferansı” düzenledi. Konferansa din alimleri, sivil toplum örgütleri, siyasi parti temsilcisi, akademisyenler katılmıştı. Bana da davetiye geldi ve katıldım. Çünkü 2023 Mayıs seçim sonrası devletin Kürdistan’da “Mütedeyyin Aksı değiştirme” hedefine bağlı izlediği strateji dikkatimi çekmiş ve bunu başta HDP Konferansı olmak üzere bazı platformlarda da dile getirmiştim.
Konferansın programı; *“Kapitalizm Çağında Müslüman Olmak”, *”Ortadoğu Barışı, Devlet ve Din”, *”Demokratik Kürt siyasetine karşı devletin din kartı”, *”Demokratik İslam”, *Sonuç bildirgesi.”
Konferansa katılmış ve Süleyman Soylu’nun açıkladığı “Doğu ve güneydoğuda mütedeyyin aks değişecektir” şeklindeki devlet stratejisine karşı somut politikalar belirlenir beklentisi içerisindeydim. Konferansı sonuna kadar izleyemediğimden önemli bulduğum “Demokratik Kürt siyasetine karşı devletin din kartı” gündemini dinleyemedim. Fakat gerek izlediğim kadarıyla gerek daha sonra katılanlardan sorup öğrendiklerimden, maalesef devletin “mütedeyyin aksı değiştirme” stratejisine karşı elle tutulur tutum, karar ve yönelim belirlenememiş. Zaten sonuç bildirisi de kamuoyuna açıklanmadı. Ayrıca gördüğüm kadarıyla Konferansın bileşen tablosu da adı ve hedeflerine göre zayıftı. Dilerim belirttiğim yetersizlikler süreçte aşılır.
Sonuç olarak;
*Kürt ulusal demokratik siyasetinin özelde de bugün Dem Parti’nin mütedeyyin halka dönük yeni politikalar üretmesi lazım. Yeni politikaların üretimi hem devletin HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisi, çakma medreseler yapma vb. politikalar üzerinden Kürdistan’da mütedeyyin aksı değiştirip devletli mütedeyyine dönüştürme stratejisine karşı kendini dayatıyor. Hem de sürdürülen pratik politikaların yaşanan değişim süreçleri ışığında eleştirel sorgulanıp yeniden üretilmesi yönünde gereklidir.
*HÜDA PAR’ı ise Süleyman Soylu’nun “Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve Türk siyasetinin en önemli attığı adım, son yıllarda bu konudaki HÜDA PAR adımıdır. HÜDA PAR’ı Cumhur İttifakına devlet aklı soktu” şeklindeki açıkça HÜDA PAR’ı devlet stratejisi içerisinde gösteren açıklamaları hakkında tutumunu kamuoyuna açıklamaya çağırıyorum.
*Dün de bugün de temel mesele, şeriat yönetimi değil dini inançların; devletin siyasi ve ekonomik politikalarından özgürleştirilmesidir.
*Başlı başına ayrı bir yazı konusu olan, Antep, Urfa, Mardin’de yaşayan yerleşik Arap halkına karşı bir açılım politikası çoktandır kendini Kürt siyasetine dayatıyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri devlet, belirttiğim üç sınır kentindeki Arap halkına karşı Kürt kartını kullanarak rejime bağlama stratejisi izliyor. Türk devleti Arap halkına; “ben olmazsam Kürtler sizi buralardan kovar malınıza el koyar” diyor. Özerk Rojava ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki pratik, devletin bu yalan siyasetini çürüten değerleri içeriyor. Şimdilik bu kadar.
21.03.2024
canbegyekbun@hotmail.com