Güney Kürdistan’ın merkezinde bulunduğu Ortadoğu’daki siyasal çelişki ve çatışmalara iç siyasal ve ekonomik sorunlar eklenince kriz ağırlaştı, iç siyaset olabildiğinde ısındı.
Malum, Güney Hükümeti, bağımsızlık mücadelesinde bir yandan Irak, İran başta olmak üzere sömürgeci devletlerin ekonomik, siyasi ve askeri baskıları ile artan oranda yüz yüze gelirken, aynı süreçte yeni işgalci güç olarak IŞİD ile savaşıyor. Yetmezmiş gibi bu bölgesel çelişki ve çatışmalar, iç siyasal çelişkilerle de sarmalanarak alevlendi, alevlendirildi. Sanki dışardan birileri, “kendi sınırlarınızı bilin, oturun oturduğunuz yerde yoksa sorunlardan sorun beğenin” dercesine çelme üstüne çelmeler takıyor. Elbette İran başta olmak üzere bölgesel güçler, eğer Güney Kürdistan’a içerden ciddi çelmeler takabiliyorlarsa demek ki içerde de çelmelemeye müsait siyasal zemin var!
Son aylarda Güney Kürdistan’da ne/neler öne çıktı?
Birincisi; uzun süredir IŞİD ile devam eden savaşın ağır sorunlarıyla yüz yüze kaldı!
İkincisi; 20 Ağustos’tan beri devam eden ve giderek ağırlaşan başkanlık krizini aşamadı halen.
Üçüncüsü; küçücük bütçesine karşı 1 milyon 700 bin gibi çok büyük göçmen kitlesinin ağır sorunlarıyla boğuşuyor.
Dördüncüsü; bağımsızlık mücadelesi nedeniyle, bütçe başta olmak üzere Irak ambargosu ile yüz yüzedir.
Beşincisi, önemli mesafeler kat etmelerine rağmen halen askeri (Peşmerge güçleri), ekonomik ve siyasal olarak ikili iktidar durumunun tam olarak aşılamamasının da yaşananlarda önemli rolü bulunmakta.
Altıncısı; üçüncü ve dördüncü şıkların esas rol oynadığı ekonomik kriz ve tetiklediği kitle eylemlerinin yarattığı iç gerilimi ekleyelim! Öğretmenler başta olmak üzere 3 aydan beri maaşlarını alamayan emekçilerin Süleymaniye, Halepçe, Germiyan gibi kentlerde geliştirdiği grev ve sokak eylemliliği iç siyasal gerilime yol açtı. Eylemler PDK binaları başta olmak üzere kimi parti binalarının ateşe verilmesine varan şiddete dönüşünce, koalisyonun büyük ortağı PDK’de yanıt vermekte gecikmedi.
Olayların arkasında “Goran Hareketi olduğunu belirten PDK’ye bağlı İçişleri Bakanlığı, Goran Hareketi’ne bağlı vekil ve bakanların Erbil’e girişine izin vermedi. PDK böylece Goran Hareketi’nin hükümetteki ortaklığına da son vermiş oldu.”
Bunlar yaşanırken, Goran Hareketi, fiili sürdürülen başkanlıktan hareketle PDK’yi “iktidarı gasp etmek”, PDK’de, Goran’ı “şiddette başvurmak” gibi karşılıklı suçlamalar devam ediyor.
Görüldüğü gibi iç siyasal kriz ciddi boyutlarda. Belli başlı kriz notlarını açarsak:
Ekonomik kriz
Güney Kürdistan hali hazırda ekonomik olarak tıpkı çoğu Arap ülkeleri gibi tek ekonomik kaynak üzerinde duruyor, o da petrol ve doğal gaz. Bu yeraltı enerji kaynakları dışında geliri neredeyse yok! Sanayi gelişmediği gibi geniş tarım arazilerine rağmen tarımsal ürünler bile dışardan ithal ediliyor.
Petrol meselesinde ise birden fazla sorun yaşanıyor. Bağdat üzerinden ihraç edilen petrol gelirini Irak hükümeti hiçbir zaman tam olarak ödemedi. Kürdistan hükümeti de gerek bu durum gerekse bağımsızlık yöneliminin de etkisiyle yeni arayışlara girdi. Belirttiğim gibi bu arayışta, hem Irak hükümetinin ambargosunun hem de bağımsızlık yöneliminin rolü büyük!
Irak anayasasına göre ülkenin genel bütçesinden Kürdistan’a yüzde 17’lik pay düşüyor. Buna göre merkezi bütçeden yıllık 17 – 24 milyar dolar arası bir miktarın Kürdistan’a ayrılması lazım. Ancak Irak hükümeti şu ana kadar %17’lik orana denk düşen bütçe payını tam olarak hiç ödemedi. Irak hükümeti, savaşta düşen petrol fiyatlarını gerekçe gösteriyor olsa da bütçede ki payın ödenmemesinin esas nedeni Güney’in geliştirdiği bağımsızlık adımlarıdır. Bütçe ödenmeyince Kürdistan hükümeti sayıları yaklaşık 1,5 milyonu bulan devletten maaş alanların ücretlerini ödeyemez oldu. Buna ekonomiye ciddi bir maliyet yükleyen 1 milyon 700 bin göçmenin ağır yükünü ekleyelim.
İşte ekonomik krizi tetikleyen belli başlı faktörlerin özeti! Ya yolsuzlukların ekonomiye bindirdiği yük! Yani siyasal elitin gerçekleştirdiği büyük mülkiyet hırsızlığı! Dünyanın tüm ulusal burjuvaları mülkiyet hırsızlığı yapar da bizim genç Kürt burjuvaları yapmaz mı? Yapar, yapıyor da! Bunların da krizde payı var!
Başkanlık krizi halen aşılamadı
Mesele nedir? Bilindiği gibi Mesut Barzani ilk kez 2005 yılında Parlamento tarafından seçilmişti. Dört yıllık süre dolarken şimdi karşı çıkan partiler dahil tüm partiler o zaman “başkanı parlamento değil halk doğrudan seçsin” dediler ve yasa değiştirildi artık yeni yasa gereği başkan halk tarafından seçilecekti. Öyle de oldu!
2009 başkanlık seçimlerinde YNK’nin de desteklediği Barzani % 69 halkoyuyla doğrudan seçildi. 2013 yılı Ağustos’un da Barzani’nin görev süresi ikinci kez doldu ancak parlamentodaki siyasal partiler ortak tutumla görev süresini 2 yıl daha uzattı ve bu süre de 20 Ağustos 2015’te dolarken hem yeni başkan seçilemedi hem hukuki olarak da Barzani’nin fiilen başkanlık görevini sürdürmesi gibi birçok açıdan tartışmalı durum oluştu.
Güneyli siyasi partilerden YNK ve Goran gibi Barzani’ye muhalif olanlar tekrar 2005’te olduğu gibi başkan halk tarafından değil parlamento tarafından seçilsin dolaysıyla başkanlık yasa tasarısı yeniden değiştirilsin diye öneriyorlar fakat bu kez PDK kabul etmiyor.
Hukuki açıdan yorumlanmaya açık bir başka durum var: Güney Kürdistan’da yasaya göre birisi üst üste en fazla iki kez seçilebilir. Bu durumda Mesut Barzani üst üste iki defa seçilmiş ama birincisinde parlamento tarafından ikincisinde ise halk tarafından! İki ayrı seçim sistemiyle seçilmiş olması hukuki boşluk yaratabilir fakat özü itibarıyla Kek Mesut iki dönem üst üste başkanlık görevini yerine getirmiş ek olarak da görev süresi iki yıl uzatılmış dolaysıyla üçüncü kez aday gösterilmesi iç demokrasiye gölge düşürebilir.
Mevcut durumdaki tıkanma, Goran, YNK gibi partiler, “ya Başkanın halk tarafından seçilmesi ve yetkilerinin azaltılması, ya da Başkanın parlamento tarafından seçilmesi”ni önerirken, PDK yeni bir yasa değişikliğine yanaşmıyor.
PDK yetkilileri bir taraftan; “bizim ille de Başkan Barzani tekrar başkan olsun diye bir dayatmamız yoktu, Başkan Barzani’nin de yoktu” ya da “biz parti olarak hala Sayın Mesut Barzani bizim adayımızdır ya da değildir dememişiz” diyorlar diğer yandan ise, “bugün bütün dünya Başkan Barzani’yi muhatap alıyor. Amerika ve Avrupa, Başkan Barzani’yi güçlü bir ortak olarak görüyorlar. Şimdi bizi bu hassas ve kritik yoldan geçirebilecek olan Barzani’dir” diyerek Barzani’nin üçüncü kez başkanlığını tarif ediyorlar.
Başkanlık meselesi daha uzun süre çözülmezse ve başkan Barzani görev süresi dolduğu halde fiili başkanlık görevini sürdürürse genelde siyasal yapıları zarar görür, bölge demokrasileri için çekiciliğini yitirir. Özelde de Barzani ve PDK’ye yönelik “diktatörlük” ve “PDK’ye karşı ortak cephe” çağrıları artabilir.
Güney Kürdistan’da İran parmağına özel dikkat!
Bu aralar Kürdistan siyaseti üzerinde gerek dışardan gerekse içeriden, İran eline sıkça vurgu yapıyorum. Çünkü İran, yüzünüze gülerken arkadan vurabilir. Çünkü İran “tam da anlaştık belge imzalıyoruz” dediğin anda sana ummadığın bir saldırıda bulunabilir. Bağımsız Kürdistan’ı “destekliyorum” derken başka kanaldan engellemenin alt yapısının hazırlığı içerisinde olabilir. Tıpkı, Batı Kürdistan’da PYD’yi desteklerken Suriye birliğini esas aldığı gibi! Güney Kürdistan’a IŞİD karşıtı destek sağlayanların başında gelirken, Güney özellikle Soran bölgesi üzerindeki etkisini pekiştirmeyi hedeflediği gibi!
“Dünyada derin siyaset izleyen ilk iki ülke kim diye sorulursa; İran ve İngiltere demek gerekir. Kürt siyaseti bugünlerde İran’a özel dikkat etmeli” demiştim. Kürdistan bölgesinde ekonomik kriz var, başkanlık meselesi var, IŞİD tehdidi var ama bunları da kaşıyıp kullanan derin bir İran var! Tıpkı Devrim Muhafızları Kudüs Komutanı Kasım Süleymani’nin, Goran ve YNK yetkilileriyle görüştükten sonra kamuoyuna “istikrarın devamı için Barzani’nin göreve devam etmesi” gerekir derken aynı gün Barzani başkanlığını engellemek için her şeyi yaptığı gibi!
Dolaysıyla, “İran bu krizin ya da tartışmanın neresindedir” sorusu, Kürtler açısından, haklı bir yanıtı giderek daha fazla bekliyor.
Sonuç olarak;
I – Yukarıda özetlediğimiz iç meseleler var ve görmezlikten gelinemez ama asıl mesele bağımsızlık arayışının Irak, İran ve diğer işgalci devletlerde yarattığı rahatsızlıktır. Güney bağımsızlık meselesini propaganda edip pratik adımlarla geliştirdikçe, örneğin bağımsızlığın ön adımı olarak petrol ve enerji kaynaklarını doğrudan uluslararası pazarlara ulaştırma adımlarını attıkça, Irak hükümeti esas bu nedenle %17’lik bütçeyi göndermeme silahını kullanmakta. Irak hükümeti bu silahı kullandıkça, Kürdistan hükümetinin bağımsızlık yönelimleri güçlenmekte ve Bağdat ile siyasal gerilim derinleşmekte.
II – Nedeni ne olursa olsun, iç siyasal sorunlar ne kadar ağır olursa olsun partiler arası askeri şiddet kullanılamaz. İktidar ortağı Goran’ın, sokağa dökülen halkı bir başka iktidar ortağı partiye (KDP’ye) yönlendirmesi yanlıştır.
Yine nedeni ne olursa olsun koalisyon ortağı bir parti (PDK) diğer koalisyon ortağı partinin Meclis Başkanı ve bakanlarına “başkente gelme” diyemez, dememeli. Çözüm, Kürdistan’da daha çok iç demokrasi ve partiler arası daha fazla uzlaşmadan geçiyor. Çözüm yasal-anayasal siyasal zeminde kalmaktan geçiyor.
III – Öğretmenlerin, yoksulların kötüleşen ekonomik sosyal haklar uğruna mücadeleleri haklıdır. Her ulusal özgürlük (bağımsızlık) hareketi, iktidar süreçlerinde er geç emek cephesinden yükselen muhalefet ile yüzleşecek. Kürdistan’da bunun ilk işaretleri yaşanıyor.
PDSK Genel Sekreteri Mihemedê Hecî Mehmûd, maaşların ödenememesinde sadece bir partinin değil iktidar ortağı olan beş partinin de sorumluluğu olduğuna dikkat çekerek, diğer partilere ‘hem hükümette yer alıp hem muhalefet edemeyeceklerini’ hatırlatması da yerindedir çünkü ekonomik krizde sadece PDK değil tüm koalisyon partileri sorumludur.
IV – Birden fazla nedenle Barzani üçüncü kez başkan adayı olmamalı fakat bu Barzani ve PDK karşıtlığına dönüştürmeden yapılmalı. Daha önceki yazımda belirttiğim gibi; başkanlık arayışı, “Barzanisiz olmaz” demek kadar “Barzani’ye Hayır” demek yanlışlığına da düşmeden sürdürülmelidir!
“Başkanın doğrudan halk tarafından seçilmesini savunan tez doğrudur ama bundan kalkarak ‘Mesut Barzani sürgit başkan kalsın’ denirse yanlıştır. Yani ‘Mesut Barzani’den başkası devlet başkanı olursa mahvoluruz’ yaklaşımı doğru değildir. Bu tür yaklaşımlar daha sonra telafisi zor sonuçlar doğurabilir.
Aynı şekilde başkanlık seçimi ‘tekrar, doğrudan halka gidilirse yine Barzani seçilir’ kaygısıyla seçim sistemini değiştirmek yani kişi üzerinden yasa çıkartmaya çalışmak da yanlıştır” demiştik (agy) ki bu yaklaşımı şimdi de koruyoruz.
“Bu zor dönemde Kek Mesut’a ihtiyaç vardır” deniliyor doğrudur ama bir doğru daha var ki Kek Mesut’a duyulan ihtiyaç daha 10-15 yıl sürebilir. Çünkü Kürdistan’ın merkezinde yer aldığı Afganistan-Ukrayna-Mısır üçgeninde 20 yıldır devam eden savaş daha yıllarca sürebilir dolaysıyla Kek Mesut’un uluslararası deneyimine daha yıllarca ihtiyaç duyulabilir ama bunu başkanlık makamı olmadan da yerine getirebilir. Kaldı ki Peşmerge sevdalısı olan Kek Mesut’un da böyle bir ısrarı olacağını sanmıyorum.
Partiler mevcut başkanlık krizini uzlaşarak aşamıyorlar mı? Kolayı var; “Başkanlık yasa tasarısı” yani başkanı halk mı doğrudan seçsin yoksa parlamento mu seçsin yasa tasarısı referanduma götürülüp halka, “siz başkanınızı doğrudan mı seçmek istiyorsunuz, yoksa parlamento mu başkanınızı seçsin?” şeklindeki sorular sorularak kriz aşılabilir önerimizi tekrarlıyoruz.
V – Kürdistan üzerinde IŞİD tehdidi devam ediyor hatta Şengal gibi Kürdistan kentleri halen işgal altında. İran sinsi politikalarla Güney hükümetini içten parçalamayı sürdürüyor. Türkiye Kuzey’de dehşet saçarken bununla yetinmeyip Kandil’i bombalıyor, Rojava’yı da ciddi olarak tehdit ediyor… Bu koşullarda Güney’in siyasal sistemi partiler arası başkanlık ya da başka meseleler üzerinden süren siyasal çekişmeleri taşıyamaz. 22-10-2015
canbegyekbun@hotmail.com