Site icon Rojnameya Newroz

KORKULARIN YÖNLENDİRDİĞİ “CUMHUR İTTİFAKI”, KORKULARIN YÖNLENDİRDİĞİ BASKIN SEÇİME GİDİYOR!

Bugün Erdoğan ile Bahçeli görüşmesinin ardından Erdoğan basına “24 Haziran 2018’de seçim olacağı” kararını açıkladı! Tam da baskın seçim buna denir! Bir gün önce üç defa “seçim 2019’da yapılacak” diye grupta konuş, bir gün sonra bu kararı açıkla!

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Erdoğan, “Bugün de oldukça geniş yelpazede istişare ettik. Bahçeli’nin teklifini de değerlendirme fırsatı bulduk. Kararların daha güçlü şekilde uygulanabilmesi için yeni yönetim sistemine geçiş aciliyet olmuştur. Ülkemizin karşı karşıya olduğu fotoğraftan hareketle bu teklife olumlu yaklaşma konusunda görüş birliğine vardık. Seçim konusunu ülke gündeminden bir an önce çıkarmamız şarttır. Bahçeli ile istişareler neticesinde seçimlerin 24 Haziran 2018 Pazar günü yapılmasına karar verdik. YSK’da seçim hazırlıklarına başlayacak” (18-04-2018 Hürriyet) diyor.

Demek ki “Cumhur İttifakı” yani AKP ile MHP çok önceden bu baskın seçim kararını vermiştiler yoksa yarım saatlik görüşmede böylesine hayati bir karar almaları mümkün değil.

Demek ki MHP’yi güçlendirecek bir algı operasyonu da yapılıyor. Çünkü verilen görüntü veya mesaj şudur; “vay be gördünüz mü Bahçeli nasıl Erdoğan’ı yarım saatte ikna etti. Demek ki MHP, AKP’nin yedek lastiği değilmiş, tersine AKP’yi yönlendiren MHP imiş” mesajı tam bir algı operasyonu ile bilinçli olarak verilmek istenmiştir. Dolayısıyla bugün yeni bir şey ilan edilmedi malum olanı ilan etmek görevi Bahçeli’ye verilmekle MHP’ye puan kazandırılmak istendi.

Hangi korkular baskın seçim kararını aldırttı AKP ve MHP’ye?

Erdoğan’ın “Ülkemizin karşı karşıya olduğu fotoğraftan hareketle bu teklife olumlu yaklaşma konusunda görüş birliğine vardık” derken gerçeği söylemiyor! Ülkenin değil kendisi ve partisi AKP ile Bahçeli/MHP’nin karşı karşıya kaldığı fotoğraftan hareketle baskın seçim kararını aldılar. Yüz yüze gelecekleri fotoğrafın ya da korkuların yönlendirdiği baskın seçim kararının ana çizgileri şunlardır:

a – Bahçeli liderliğindeki MHP’nin, uzun yıllardır AKP’nin yedek lastiği rolünü üstlenmesinin yarattığı büyük erozyona daha fazla tahammülünün olmaması. MHP 2019’a kadar bünyesinde devam eden güç kaybına dayanamazdı. Ayrıca Bahçeli baraj altında kalması kesinleşen MHP’yi kurtarmanın yolunun “Cumhur İttifakı”nın yanı sıra İYİ Parti’nin seçime katılmasının önünü kesmekte gördüğü de açığa çıkıyor. Çünkü deniliyor ki 1 Ekim’den önce yapılacak seçime İYİ Parti katılamaz! Bunlar MHP’nin öne çıkan gerekçeleridir.

b –AKP/Erdoğan’ı ise baskın seçime yönlendiren birden fazla iç-dış ekonomik-siyasal kokulardır.

Birincisi; en başta ekonomik krizin ayak sesleri her geçen gün daha fazla ekonomik-sosyal hayata yansımaya başladı. Yıldız (Ülker) Holding, Doğuş Holding gibi en büyük sermaye gruplarının borç yapılandırmasını hükümetten resmen istemesi; büyük inşaat firmalarından gelen iflas haberleri; bunları tetikleyen döviz kurlarındaki yükselişin durdurulamaması; özelleştirmeye yani satlığa çıkartılan son kamu mal varlıklarının da (şeker farikaları, devlet demiryolları, THY vb…) artık krizi durdurmaya yetmeyeceğinin görülmesi.. Dolayısıyla “geliyorum” diyen ekonomik krizin sonuçları mutfağı çarşı pazarı yangın yerine çevirmeden baskın seçim hedeflenmiştir. AKP’nin birinci korkusu bu olmuştur.

İkincisi; Erdoğan, “Bizim tercihimiz 2019 Kasım’ındaki seçimlere kadar dişimizi sıkmaktan yana olmuştur. Suriye’de yürütülen sınır ötesi operasyonlar ve bölgede yaşanan tarihi önemdeki hadiseler belirsizleri aşmayı zorunlu hale getirmiştir” derken partisi özelde de kendisi açısından iki “tehlikeden” hareket etmiştir:

Efrin “zaferi”nin hezimete dönüşme korkusu ve önemlisi Efrin sonrası yeni işgal hareketlerinde Türkiye’nin önünün tıkanmasıdır.

Erdoğan’ın sıkça dile getirdiği  “Efrin, Minbiç, Kobanê, Qamışlo, Şengal’i de teröristlerden temizleyeceğiz” söylemi Türk milliyetçi kamuoyunu Efrin sonrası yeni “fetihlerin” beklentisine sokmuştu. Ama şimdi burada ayrıntısına giremeyeceğim birden fazla nedenle Türkiye’nin Rojava’da işgal hareketinin sınırı belirlendi yeni bir işgalin önü tıkanmış durumda. PYD’nin Efrin’den çekilmesinde ABD’nin telkinleri olduysa bunun nedenlerinden biri ABD/Batı’nın, Türkiye’yi, Rusya ile ilişkilerini zayıflatarak tekrar Batı eksenindeki yerini güçlendirme hamleleriydi. Ama işgal sınırının Efrin olarak Erdoğan’a iletildiği görülüyor çünkü artık son haftalarda yeni işgallerden söz etmiyor.

Ayrıca dün Efrin işgalinde hava sahasını açarak yol veren Rusların şimdi “Efrin Suriye’ye teslim edilmeli” çağrısı geldi. Batının Suriye saldırısıyla kendi derdine düşen ve “aman ha Batı Türkiye ile aramızı bozmak istiyor, oyuna gelmeyelim” diyen Rusya bu çağrıyı şimdilik öne çıkarmıyor ama en uygun fırsatta yeniden seslendirecektir.

Arap Birliği’nin 29 Nisan zirvesi için Riyad’ta ön hazırlık için bir araya gelen Dışişleri bakanları; Türkiye’nin Efrin harekâtını “işgal” olarak görüp kınadı. Rusya’nın ardından Arap Birliği’nin de işgal görüp sesini yükseltmesi gösteriyor ki Efrin işgaline ilişkin tepkiler büyüyecek.

Yani yarın seçim meydanlarında Efrin ve Rojava hezimeti ile yüzleşmeden hazır lehte olan siyasi havayı kullanabilmek için baskın seçime gitmiştir.

Üçüncüsü, Erdoğan ile Bahçeli’nin ortak korkusu olarak muhalefeti gafil avlayarak baskın seçime gitmek istenmiştir ama korkunun acele faydası yok.

Kürt siyaseti ve Türkiye devrimci demokrasi güçleri ne yapacak meselesine gelince;

“Korkuların yönlendirdiği ‘Cumhur İttifakı’na karşı özgürlük-demokrasi ittifakı yaşamsal önem kazanıyor! Kürdistan partileri zaman geçirmeden öncelikle ‘Kürdi Seçim Bloğu’nu acil ulusal demokratik talepler üzerinden oluşturarak, Türkiye demokratik güçleriyle en geniş özgürlük ve demokrasi ittifakına yönelebilirler. Burada önemli olan Kürt siyasetinin kendi içerisinde farklı bloklara ayrışmadan öncelikle tekleşmesidir” diye önermiştik 06.03.2018 tarihli “Korkuların yönlendirdiği ittifaka karşı özgürlük ve demokrasi ittifakı!” başlıklı yazımdan. (http://www.sinanciftyurek.com/korkularin-yonlendirdigi-ittifaka-karsi-ozgurluk-demokrasi-ittifaki/)

Kürdistan’i seçim bloğu açısından HDP’li Osman Baydemir’in konuya ilişkin şu söylediklerini;  “Öncelikle Kürt partilerin kendi aralarında ittifak olması lazım. Birinci önceliğimiz Kürdistan’da var olan tüm siyasi partilerin, hatta ve hatta şahsiyetlerin kendi aralarında ittifak kurması”dır önermesini önemsiyoruz. Zaten ÖSP olarak başından beri de görüşümüz bu çerçevedeydi. Şimdi zaman geçirmeden söylemi pratiğe geçirme zamanıdır. 18.04.2018

canbegyekbun@hotmail.com

 

 

Exit mobile version