Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Kırmızı çizgi teriminin çıkışı, Irak Petrol Şirketi’nin ortakları olan Britanya, ABD ve Fransa’nın büyük petrol firmalarının 1928 yılında imzaladığı bir anlaşmaya dayandırılıyor: Red Line Angreement – Kırmızı Çizgi Anlaşması. Osmanlı İmparatorluğu’ndan dağılan arazi üzerinde, petrol açısından ehemmiyet taşıyan sınırları kırmızı bir çizgiyle belirleyen ve şirketin bu sahadaki çıkarlarını ve imtiyazlarını kayda bağlayan bir antlaşmadır. Terim, oradan diploması diline intikal etmiştir. (Tanıl Bora)
Devleti yöneten kadroların, iktidarın, muhalefetin sık sık kullandıkları “Kırmızı çizgi” terimi Türkçe sözlüğüne göre yasak olan bölgeyi belirleyen çizgi olarak tanımlanır. Türkiye’nin kırmızı çizgileri özelde bazı şeyler için olsa da genelde Kürtlere konulan yasakları kapsamaktadır. Kürtlerle alakalı olan her şey bu ülkenin kırmızı çizgisidir.
Kürtler dünyanın her neresinde olursa olsun elde ettikleri her kazanım bu kırmızı çizgi kapsama alanı içerisindedir.
Kırmızı çizgi uluslararası ilişkilerde ve diplomaside de sıkça kullanılan bir terimdir.
Demokratik ülkelerin kırmızı çizgileri bir elin parmak sayısını geçmez. Bu konularda da kolay kolay taviz verilmez.
Bu ülkede her şey kırmızı çizgidir. Ya devletin ya hükümetin ya valiliklerin ya belediyelerin, diyanetin liste uzadıkça uzar. Her kurumun kendine özgü kırmızı çizgileri vardır. Bunların her biri kendisini devletin temsilcisi, sahibi olarak görür, ulusal ve yerel her sorunu kendi kırmızı çizgileri olarak kabul ederler. Herkese de bunu böyle dayatırlar. İslami inanç ve Hanifi Mezhebi diyanetin kırmızı çizgisidir, aynı zamanda devletin de valiliklerin de belediyelerinde kırmızı çizgisidir.
Hani devletin dini adaletti. Diğer mezhepler, Alevilik, Şiilik yok sayılıyor.
Bazı kırmızı çizgilerde ayrışsalar da Kuzey Kıbrıs, Irak’ın ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmak, Gazze, Karabağ, Kudüs vb hepsinin ortak kırmızı çizgileridir.
Bu terim o kadar çok kullanılıyor ki artık herkesin birden çok kırmızı çizgileri vardır.
Bugün devletin, iktidarın Kürt sorununun çözümüne yönelik bir barış süreci bir müzakere süreci, adına her ne derseniz deyin ortada bir eylemlilik vardır.
Bu süreç kitlelerde umut yaratan bir barış kıvılcımı olmasına rağmen, çözümün önünde kalın kırmızı çizgiler de vardır. Bunu konuşmam, bunun rızasını almalıyım, bu müzakere konusu olmaz, şunu tartışmam, tartıştırmam peki amacınız nedir?
Bu masumane barış süreçlerinin akamete uğramasının yegane sebebi bu kalın kırmızı çizgilerdir.
Aynı zamanda bu kalın kırmızı çizgiler Avrupa Birliği giriş sürecinde büyük engeller teşkil etmişlerdir.
Yunanistan’la hemen hemen aynı tarihlerde Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) müracaat etmelerine rağmen Yunanistan 1 Ocak 1981 tarihinde AET’ye bugünkü Avrupa Birliği’ne üye olmasına rağmen Türkiye hâlâ “kalın kırmızı çizgiler”den dolayı AB’ye girmek için o yolu arşınlayıp durmaktadır.
Sovyetler Birliği’nden kopan Romanya ve Bulgaristan bile 1 Ocak 2007’de üye olmuşlardır.
Kırmızı çizgiler tehdit algılamalarına ve güç dengelerine göre değişir.
ABD’ye “ver papazı al papazı” dedik, onların istediği papazı verdik istediğimiz papazı alamadık.
Almanya’nın gazetecisi Deniz Yücel’i verdik. Ama içeride zindanlarda yüzlerce gazeteci, siyasetçi, STK temsilcileri, vb kişiler var. Bunların arkalarında böylesi güçler olmadığı için mi zindanlarda çürümeye terk ediliyorlar.
Bu ülkenin sorunları, katı kırmızı çizgilerden dolayı çözülemiyor ve sağlıklı diyaloğun gelişmesini engelliyor. Her zaman hep haklılarmış gibi kendi istek ve taleplerini dayatıyorlar, onun içindir ki yüzyıllık köklü sorunlarından hiçbirini çözemediler.
Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Kıbrıs sorunu gibi sorunlar çözülemedikleri için uluslararası platformlara taşındılar.
Sizin kırmızı çizgilerimiz dediğiniz ve demokratik çözüme yanaşmadığınız sorunlar her geçen gün aşınıyor ve aşılıyor.