Site icon Rojnameya Newroz

KARA VEBA FEODALİZMİ YIKTI, COVİD-19 KAPİTALİZMİ YIKAR MI?

XIV. yüzyılda kapitalizm gelişme evresine girmiştir, mübadele ekonomisi yerini hızla para-pazar ekonomisine bırakmaktadır. Ticaretin gelişmesiyle birlikte şehirler de hızla gelişmektedirler, şehirler, ticaretin merkezi olmanın yanısıra, özgürlüklerin de çekim merkezleridir. Özgürlüğe susayanlar şehirlere akmaktadırlar.

Hüsnü GÜRBEY / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

Paranın egemenliği, lordların da egemenliğini sarsmaktadır. Borç batağına saplanan bazı lordlar, para karşılığında serflerine özgürlük bağışlamaktadırlar. Serfin yerini alan ücretli emekçiler ise serfe göre daha verimli olmaları, ayrıca tercih nedenidir.

Fakat bu gelişmeye karşı duran lordlar da az değildir, onlar geleceğin nereye varacağını az çok tahmin edebiliyorlar. Kiliseyi de yanlarına alan bu lordlar, özgürlük arayışındaki serflerle çatışıyorlardı. Özgürlüğün tadını alan serfler ise geri adım atmıyorlardı, dolayısıyla iki kesim arasında amansız bir çelişki-çatışma dönemi başlamak üzereydi.

Özgürlük, kapıları çalıyordu ve bu özgürlüğün gelmesinde “Kara Ölüm” adı verilen veba önemli rol oynadı. İnsanlar habire ölüyorlardı. Vebada XIV. yüzyılda Avrupa, Birinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği insan sayısının iki katını kaybedecektir.

Bu dönemi çok iyi analiz eden ekonomist-tarihçi, Leo Huberman, ünlü İtalyan yazarı Boccaccio’dan şu alıntıyı yapar:

 ‘…1348 yılında İtalya’nın en güzel şehri olan Floransa’da çok korkunç bir salgın çıktı; ya yıldızların etkisi sonucunda ya da günahlarımızdan ötürü Tanrı’nın gönderdiği adil ceza olarak birkaç yıl önce Doğu Akdeniz’de baş göstermiş ve ortalığı kıra döke ülkeden ülkeye geçerek sonunda Batıya erişmişti. Burada insan aklının ve öngörüşlüğünün mümkün kıldığı bütün tedbirler alınmıştı; şehir temiz tutuluyordu, şüpheli insan içeri sokulmuyordu, sağlığın korunması için uzun uzadıya bildiriler yayınlanmıştı; törenlerde ve başka yollardan tanrıya birçok mütevazı dualar sunulmuştu; yine de sözü geçen yılın ilkbaharında, acıklı ve hayret edilecek bir şekilde ortaya çıktı…

Bu hastalığı iyileştirmeye ne tıbbi bilgi yetiyordu ne de ilaçların bir etkisi vardı. Nedeni ne olursa olsun, çok az kişi kurtuldu; ama hemen herkes ilk belirtilerin görülmesinden sonra üç gün içinde ölüyordu… Hastalardan hasta olmayanlara bulaşıyor ve bol miktarda alev alır maddeyle temasa gelen bir yangın gibi yayılıyordu, bu özelliği de salgını büsbütün güçlü kılıyordu. Öyle bir vardı ki, sadece insandan insana geçmiyor, ne gariptir ki, hastalık bulaşmış kimsenin herhangi bir eşyasına dokunan herkese de bulaşıyor ve tez zamanda öldürüyordu. Bu olaylardan biri özellikle dikkatimi çekti: Yeni ölmüş yoksul bir adamın paçavralarını sokağa atmışlardı; iki domuz gelip paçavraları karıştırdılar, ağızlarını sürdüler ve bir saat geçmemişti ki ikisi de kıvrılıp öldüler. (*1)

Anlatılanlar pek yabancı gelmiyor değil mi? Dahası da var: Boccaccio’nun sözünü ettiği Floransa, bu hastalıkta tam yüz bin (100000) insanını kaybediyor. Londra’da günde 200, Paris’te 800 kişi ölüyor; Fransa, İngiltere, Felemenk ve Almanya’da toplam nüfusun yarısıyla üçte biri arasında insan yok olup gitti! Salgın öylesine bir dehşet salmıştı ki, hiç kimse sağ kalacağından emin değildi. Dönemin İrlandalı bir keşişi bu dehşet karşısında şunları yazacaktı: “Yazdığım şeyler yazarla birlikte ortadan kalkmasın ve bu eser kaybolmasın diye… parşömenimi devam edebilecek bir durumda bırakıyorum, bir başka âdemoğlu daha sağ kalırsa o bu esere devam etsin.” (*2)

Vebanın sonuçları:

Veba üretici nüfusun yaklaşık 2/3’sini yok etti. Dönemin tek üretim aracı olan toprak (tarla) yerinde duruyordu, ama onu işleyecek insan sayısı iyice azalmıştı. Emek, aranan bir değerdi ve köylü de bunun farkındaydı. Bundan böyle emekçiler, lordların hizmetinde angarya işlerinde çalışmak istemiyorlardı, emeklerinin karşılığını nakdi veya para olarak almak istiyorlardı, para ise lordlarda bulunmuyordu.

İktidarı elinde tutan lordlar (feodal beyler), kilisenin de desteğini alarak habire emekçileri cezalandıracak yasalar, fermanlar çıkartıyorlardı. Ama bu yasalar, üretici güçlerin gelişimini durduramıyordu.

Toprağın sahibi lordlarla, toprağın işçileri arasında çatışma kaçınılmazdı. İşçiler özgürlüğün bilicine varmışlardı, haklarını istiyorlardı. Geçmişte de bu gibi çatışmalar olmuşsa da bunlar lokaldi ve hemen bastırılmışlardı. XIV. yüzyılın isyanları bunlara bezemiyordu, emek kıtlığı tarım işçilerinin durumunu güçlendirmişti ve işçiler bilinçliydiler. Batı Avrupa bütün XIV. yüzyıl boyunca köylü ayaklanmalarıyla çalkalanacaktı.

Feodalizm, köylülere savaş açtı, binlerce köylü öldürüldü, yakalananlar idam edildiler. Köylü isyanları bastırıldı, ama bütün uğraşlara rağmen lordlar tarımsal gelişme sürecini tersine çeviremediler. Karşı durulamayan iktisadi güçlerin baskısı, feodal düzeni yıktı. XV. yüzyılın ortalarına kadar Batı Avrupa’nın büyük kısmında naktirant, emek yükümlülüklerinin yerini aldı, ayrıca birçok köylü de özgürlüğüne kavuştu.

XXI. yüzyılın ilk yarısında dünya benzer bir durumla karşı karşıyadır. İnsanlar, işlerini kaybettiler, gelirlerinden oldular, ölümler ise had safhada. Tarih tekerrür eder mi? Bilinmez, ama veba, feodal düzeni yıktı; Covid-19’un da kapitalizmi yıkmayacağı ne malum!  İşaretlerini şimdiden dünyanın birçok yerinde görmekteyiz. Yeter ki bu eylemler dayanışma halinde ve evrensel nitelikte olsunlar. XIV. yüzyıl Avrupa’sında emekçiler böyle kazandı, XXI. yüzyılın dünyasında da emekçiler böyle kazanacak…

12.12.2020

(*1) O dönemde şehirlerde çöpleri toplayacak bir organizasyon daha kurulmamıştı. İnorganik (plastik) atık da olmadığı için insanlar çöpte üretmiyorlardı. Üretilen tek çöp insan dışkısıydı, onu da pencerelerden sokağa atıyorlardı, domuzlarda gelip yiyiyorlardı. Domuzlar dönemin çöpçüleriydi.

(*2)LeoHuberman; Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla. Çev: Murat Belge. Dost Kitabevi yayınları, Ankara 1982. s, 56

Exit mobile version