Site icon Rojnameya Newroz

İSLAM İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI, KİMİN TEŞKİLATI? MAZLUMLARIN OLMADIĞI KESİN!

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) dönem başkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine İstanbul’da 13 Aralık 2017’de Kudüs gündemli toplandı. Doğu Kudüs’ün başkenti olduğu bağımsız Filistin Devletine ortak çağrı yapıldığı İİT İstanbul Zirvesi sonuç bildirisinde, şunlara dikkat çekildi;

“Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın Kudüs’ü İşgalci Güç İsrail’in sözde başkenti olarak tanıyan tek taraflı kararı en güçlü şekilde reddedilmiş ve kınanmıştır. Söz konusu karar hukuken hükümsüz ilan edilmiştir.

Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

İki devletli çözüm temelinde Doğu Kudüs, Filistin Devleti’nin başkenti olarak ilan edilmiştir ve bütün devletler Filistin Devleti’ni ve Doğu Kudüs’ün onun işgal altındaki başkenti olduğunu tanımaya davet olunmuştur” diye devam eder.

Her şey bir yana, Trump’ın yanlış kararı uzun süredir durgun olan Filistin meselesini Dünya kamuoyunun gündemine taşıdı. Biz ÖSP olarak, 22 Arap devleti varken de Filistin halkının kendi ulusal kaderini tayin hakkını savunduk, savunuyoruz. İsrail’in izlediği Filistin politikasının karşısında olduk ve iki devletli çözümü genel hatlarıyla doğru bulduk. Yeri gelmişken belirtelim; tüm Kürdistanlı, Türkiyeli devrimci sosyalist partilerin programlarında Filistin halkının UKKTH yer alırken, başta El Fetih ve Hamas’ın programlarında ve önemlisi Filistin hükümetinin programında Kürt halkının UKKTH var mı? Olduğunu bilen veya okuyan var mı? Ben yok biliyorum!

 

I – “Dinime küfür edenler Müslüman olsa!

Üzerinde durulması gereken, İİT’nin ortak açıklamasında İsrail devletini; Filistin’de “etnik temizlik, sömürgecilik, apartheid (ayrımcılık)” yaptığı ve “terör uyguladığı” gibi nedenlerle eleştiren İslam devletlerinin siyasal duruşlarıdır. Yani dinime küfredenler Müslüman mı değil mi?

İsrail’in, uyguladığı Filistin politikasında eleştirilip mahkum edilmesi gereken çok şey vardır ve sosyalistler, komünistler, gerçek burjuva demokrat ülkeler eleştirebilir, eleştirmelidir de! Ancak Türkiye, İran, Mısır, Körfez ülkeleri gibi Doğu despotizminin köhnemiş rejimlerinin eleştiri hakları olmadığı inancındayım. Yani demokrasinin D’sinin uygulanmadığı bu Doğu despotik Müslüman rejimlerin İsrail’i eleştirme hakları yok ve ciddiye de alınamaz! Çünkü “Dinime küfredenler Müslüman değil”! Tüm İslam ülkelerinin karnelerini burada İsrail ile karşılaştırmaya gerek de yok yer  de yok sadece birkaç tanesini alacağım:

*Her gün sorgusuz-sualsiz birkaç kişiyi ailesinin, çocuğunun gözleri önünde idam sehpasına gönderen; başta Kürt halkı olmak üzere halklar ve inançlar hapishanesi olan; bir dizi halka, inanca sömürgeciliğin, asimilasyonun ve ayrımcılığın en sinsisini uygulayan İran mı?

*Rum, Ermeni, Yahudi anayurdu Anadolu’ya ilk geldiklerinde azınlık olan ama süreçte bugün Türk siyasetçilerin sıkça “elhamdülillah %99. 9 Müslümanız” diyerek Anadolu’nun otokton halklarını Anadolu’dan temizlemekle övünen; Kürtlere sömürgeciliğe özgü ayrımcılığı uygulamayı bile çok gören yani varlıklarını bile kabul etmeyen; sosyal kanser olan asimilasyonu derin bir entegrasyonla uygulayarak adım adım bir halkı yok eden; Cizre’de bodrum dehşetini Kürt halkına yaşatan; Taybet ananın cansız bedenini günlerce sokakta bıraktıran; Varto da çıplak kadın militanın bedenini meydanda gücünün göstergesi olarak teşhir eden; Kızılbaşları inançsal olarak asimilasyona zorlayan…Türkiye mi?

*Enfalleri ve son halkası Halepçe Soykırımını gerçekleştiren; yıllardır kendi federal anayasasını çiğneyerek 140. Maddeyi keyfiyetle uygulamayan; İran ve diğer sömürgeci rejimlerin desteğiyle 16 Ekim de Kerkük ve diğer Kürdistan kentlerini Haşdi Şabi katiller ordusuyla işgal eden; dün Sünni ağırlıklı rejimin halklara ve inançlara etnik ve inançsal olarak ırkçı-tekçi BAAS gömleğini giydiren, son yıllarda ise Şii ağırlıklı rejimin aynı ırkçı-tekçi gömleği Kürde ve Sünnilere giydirdiği Irak mı?

*Doğu Despotizminin tipik askeri versiyonunu uygulayan askeri rejimler ülkesi Mısır mı?

*Kadının adı var kendisi olmayan; seçim, parlamento, muhalefet gibi kavramların siyasette yerinin dahi olmadığı; babadan oğula geçen krallıklarla yönetilen ve tüm elit yöneticilerin şişkin yurtdışı off-shore hesapları bulunan Arap körfez ülkeleri mi?

*Gözaltına alınan, tutuklanan yakınını sormaya gidenin gözaltına alındığı, sırf muhalif Müslüman Kardeşler örgütünü ezeceğim diye 1982 yılında Hama ve Humus kentlerini tanklarla yerle bir etmekten geri durmayan; yüz binlerce Kürde kimlik dahi vermeyen Suriye BAAS iktidarı mı?

*Kürtlerin UKKTH savunmak bir yana Batı Şeria’da soykırım suçlusu “Saddam Hüseyin’in heykelini diken” Filistin yönetimi mi?

*Sudan mı (ki lideri soykırımla suçlanıyor), Türkmenistan mı, Azerbaycan mı, Afganistan mı, Endonezya mı..?

Dolayısıyla herkesi başta İran-Türkiye-Mısır-Körfez ülkeleri olmak üzere İsrail’in Filistin politikasını eleştiren ortak metne imza koyan İslam ülkelerinin demokrasi, insan hakları, özgürlükler, ayrımcılık, inkar, sömürgecilik, asimilasyon siyaseti alanlardaki karnelerine bakıp üzerinde düşünmeye çağırıyorum! Kısacası demek istediğim, İİT mazlumların hak ve özgürlüklerinin, ezilen sömürgeleştirilmiş halkların savunucusu değil. Tersine ülkelerini kanlı katliamlarla ancak “yönetebilen”, demokrasi-özgürlükler düşmanı, sömürgeci, soykırımcı, asimilasyoncu ülkeler teşkilatıdır. Dolayısıyla bu İİT üyesi ülkeler önce gözündeki merteği görsünler sonra başkasının gözündeki çöpe baksınlar diye çağrıda bulunuyorum!

 

II – “Kürdistan’ın bir değil dört İsrail’i var”ken, Filistin’i sahiplenen İslam İşbirliği Teşkilatı, Kürde/Kürdistan’a gelince neden suskun?

Bilmeyenlere hatırlatalım, Kürdistan meselesi daha çaplı bir mesele olduğu kadar Filistin’e göre çok daha eski tarihlere de dayanır. Filistin meselesinin ortaya çıkması 1940’lı yıllara dayanırken, Kürdistan meselesi 1850’lileri yani yüz yıl daha eskilere dayanan ve Yaşar yoldaşın tabiriyle “bir değil dört İsrail’i var” olan daha çaplı bir mesele. Bağımsız Filistin kuruluğunda 22 Arap devletine bir yenisi eklenecek hepsi bu ama Kürdistan meselesi tüm Ortadoğu dengelerini altüst edecek bir olgu!

Bunun içindir ki; aynı İslam İşbirliği Teşkilatı; 16 Mart Halepçe Soykırımı karşısında suskun kaldı! Evet 16 Mart 1988’de Kürtlerin Hiroşiması olan Halepçe soykırımından üç gün sonra Katar’da 53 ülkenin bir araya geldiği İİT toplantısına Türkiye’den faşist darbe lideri Kenan Evren katılır. Toplantıda Halepçe soykırımını kınamak bir yana adı bile anılmaz! Bulgaristan’ın Türkler politikası devleti eleştirilir ama Kürtlerden ve önemlisi daha üç gün önce yaşanmış Halepçe soykırımından tek kelimeyle söz edilmez! Kürtler İslam değil mi?

Bunun içindir ki; İslam İşbirliği Teşkilatı, 16 Ekim 2017 tarihinde İran’ın tezgahlayıp bizzat Irak ile birlikte uyguladığı ve Türkiye’nin de aktif desteklediği Kerkük/Kürdistan işgali karşısında sessiz kalmak bir yana destekledi! Bugün Filistin halkı için bağımsız devlet hakkını tanıyan İİT neden Kerkük işgalini de kınamadı? Tersinden işgal neden desteklendi! Kürtler mazlum ya da ezilen bir halk değil mi?

Bunun içindir ki; İslam İşbirliği Teşkilatı, Türkiye’nin Rojava’da ki işgallerine sessiz kalıp “Efrin üzerinden namlularını geri çek” diye bir çağrı yapmak bir yana ele bile almadı. Filistin halkı bölgenin mazlum/ezilen halklarından doğru da peki ama Kürtlere niye sahip çıkmadı? Çünkü İran-Türkiye-Arap rejimleri İİT üyesi ve birbirlerinin kuyruğuna basmazlar! İlginç Filistin Yönetimi de benzer gerekçeyle Batı Şeria’ya, Halepçe soykırımı suçlusu Saddam’ın heykelini dikmiş!

Şimdi Türk rejimi, 13 Aralık İİT olağanüstü Kudüs gündemli toplantısından kendi payına çıkardığı abartılı lehte sonuçlarla yarın öbür gün Efrin’i işgal ederse İİT üyesi ülkeleri özelde Arap ülkeleri ne diyecek? Çünkü Türkiye”nin Efrin’i işgal ihtimali 13 Aralık İİT İstanbul toplantısı sonrası daha da güçlendi.

Vurgulamak istediğim, İİT emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı mazlumların, ezilenlerin yanında olan bir teşkilat asla değildir. İİT; bazen Suudi dolarlarının esiri, bazen ABD politikalarının aracı, bazen Saddam gibi bir caninin soykırımına bile soykırım demeyecek kadar ırkçı rejimlerin destekçisi ve bazen de Türkiye, İran gibi sömürgeci devlet siyasetinin bir payandası olarak davrandı, öyle de kalacaktır.

 

III – Türkiye ve İran neden Filistin meselesinde elde bayrak en önde koşuyorlar?

Öncelikle Türkiye ve İran neden Filistin meselesinde elde bayrak en önde koşuyorlar? Arap devletlerinden ve diğer İslam ülkelerinden daha sert muhalefetle Trump kararına tepki gösteriyorlar?

Birincisi; Türkiye ve İran, Filistin meselesini diğer birçok mesele gibi bölgesel hegemonya hesaplarının bir aracı olarak gördükleri için. Amiyane tabirle ikisi de “Ortadoğu benim bölgem, benden sorulur” dediği için.

İkincisi; Türkiye ve İran’ın, Kudüs meselesinde ABD karşıtlığının başını çekmelerinde ortak etkenler olduğu gibi farklı etkenler de bulunmaktadır. Ortak faktör Kürdistan meselesidir. ABD’nin, 16 Ekim’de İran’ın Kerkük/Kürdistan işgaline dolaylı destek vermesini bile yeterli görmeyen bu iki sömürgeci devlet, ABD’nin “Kürdistan projesinden tehdit” algıladıklarından, Trump’ın Kudüs kararı üzerinden bölgede ABD karşıtlığını geliştirmek istiyorlar. Buna, İran’ın İslam devrimiyle birlikte ABD ile yaşadığı gerilim ve Türkiye’nin son yıllarda gerek Kürdistan meselesi gerekse son Zarrab olayını ekleyelim.

Üçüncüsü; Suudi Arabistan, Mısır, BAE hatta Ürdün gibi Arap devletlerinin tepkisinin cılız olmasında ABD önemli bir etken, yanı sıra, 70 yılı aşkındır Filistin-İsrail savaşının ekonomik, askeri ya da sosyal yükünü sırtında taşımalarının da payı var ve artık bu meselenin çözümünden yanalar.

 

IV – AKP/Erdoğan, İİT İstanbul toplantısı nedeniyle fazla sevinmesinler!

Erdoğan ve AKP, Trump’ın Kudüs kararına karşı, İİT’nin 13 Aralık olağanüstü toplantısına ev sahipliği yapmak yani “Türkiye bu sürece önderlik ediyor” ikliminin yarattığı havayı arkalayarak çöken dış siyasetinde kullanacağı gibi yakın vadede iç siyasete de kullanacaktır hatta denilebilir ki iç siyasette imdadına yetişti Kudüs kararı. AKP ve Erdoğan, “hem dış siyasette ki kuşatmayı yardık, hem Zarrab davasından gelen/gelecek basıncı ve hem de CHP’nin gündeme taşıdığı Man adası iddialarının iç kamuoyunda yarattığı basıncı kırdık” diye sevinebilirler ama bırak uzun vadede orta vadede bile yanıldıklarını görecekler. Çünkü;

*Arap dünyası; Türkiye’nin bölge liderliğini ve Filistin meselesinde inisiyatif almasını,  yaşanmış Osmanlı deneyi ışığında asla kabul etmez. Farklı çıkışlar, arayışlar gelecek Arap rejimlerinden. Yarın Suudi-İsrail öncülüğünde Filistin-İsrail “çözüm” görüşmeleri başlarsa kimse şaşırmasın.

*İran’da, tarihsel arka planı bulunan bölgesel rekabette, rakip gördüğü Türkiye’nin Filistin meselesinde ön aldığını gördüğü andan itibaren farklı arayışlara girecektir. İran lideri Ruhani’nin 2016 İstanbul zirvesinde toplantıyı terk ettiği unutulmasın!

*Rusya’dan, hani bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü türünden bir açıklamanın tam da 13 Aralık’ta gelmesi yine düşündürücü.13 Aralık’ta, İİT’nin zirvesi yapıldığı sırada, Putin’in Sözcüsü Dmitriy Peskov, “Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tutumunu biliyoruz ancak şimdiki durumda bu tutum Rusya’nın tutumuyla örtüşmüyor. Bizim hem Kudüs hem İsrail Filistin ihtilafının nasıl çözüme kavuşturulmasını istediğimizi herkes gayet iyi biliyor” açıklaması geldi! Yani Rusya bu mesaj ile “bensiz çözemezsiniz” diyor!

*Ermenistan çıkışının da 13 Aralık tarihine denk getirilmesi manidar! Ermenistan Dışişleri bakanı Nalbatyan “Ekim 2009’da imzalan protokollerin iptal edileceğini” çünkü “Protokollerin yürürlüğe girmesi için parlamentolar tarafından onaylanması gerektiğini… Türkiye’nin protokollerin ruhuna uygun davranmadığını” iddia ediyor!

*Yine 13 Aralıkta, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert Raymon McMaster, “Türkiye ve Katar’ı ‘radikal ideolojilerin yeni sponsorları” ilan etmesi ve “Siyasal İslam’ın medeniyet için bir tehlike olduğunu dile getirmesi” dahası “radikalizmin güçlenmemesi için özgürlükçü muhaliflere destek olmak gerektiğini” demesi de ilginç.

*Avrupa Birliği (AB) üyesi devlet ve hükümet liderleri ise Brüksel’de başlayacak ve 15 Aralık’ta sona erecek olan liderler zirvesinde birden fazla konu ele alınacak. Bunlardan biri de Trump’ın “Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak ilan etmesinin ardından yaşanan gelişmeler, Filistin ve İsrail arasında yapılması planlanan müzakereler gündeme gelecek”. Muhtemelen Fransa ve Almanya “inisiyatif alalım” diyeceklerdir.

Sonuç olarak; yazının başında da belirttiğim gibi, Trump’ın yanlış Kudüs kararı ile Filistin meselesi yeniden dünyanın gündemine gelmişken Filistin’de çıkış artık silahlı mücadelede değil sivil intifadadır.14.12.2017

canbegyekbun@hotmail.com

 

Exit mobile version