Irkçılık bir düşünce midir; yoksa hastalıklı ve suçlu bir düşünce midir?
Bana sorsalar? Derim ki düşünce suç değildir ve de suç sayılamaz. Hatta derim ki istediğin gibi yaz, istediğin gibi eleştir ama eleştiri ve özeleştiri ilkesinin dışına çıkma…
Fevzi Kartal / Tüm yazıları için buraya tıklayın
Dünyamızda tek bir düşünce vardır ki kendisini eleştirmeyen, özeleştiri vermeyen; o da ırkçılık düşüncesidir. Her yaptığını, her yaptığı soykırımı ve barbarlığı abartılı ve destanımsı bir anlatım tarzı ile över över göklere çıkarır; ama eleştiri – özeleştiri yoksunudur ve de bunun düşmanıdır. Neden yoksundur? Çünkü ırkçılıkta derinlemesine düşünme yoktur. Toplumun rızasını alarak toplumsal bir değişim hedeflenmez; kabataslak hemen iktidarı alıp devlete yaslandıktan sonra ilk elden yapılacak akıl hastası aksiyonunu topluma zorla dayatmadır. İlk elden hemen kendisine karşı duracak sosyaliste, diri Kürde, Aleviye, mülk Allah’ındır diyen tutarlı dindara, dini bir vicdan sorunu yapan Müslümana vb gibilerine vurmaktır. Irkçılık aklı, bir yırtıcı hayvan gibi domination (üstün gelme) iç güdüsü gibidir. Hele de bu domination’a sahip olan insan olunca akıl sayesinde yaptığı savaş aletleri ile insanlığa büyük felaketler yaşatmadan duramayacaktır.
Bu ırkçıların pozitivistlerden tek farklı yanları dini, gelenek ve görenekleri tek yanlı kullanmalarıdır. Bunların dine bakışları epistemolojik, fiziksel ve biyolojik bakış açılıdır. Irkçılık ve faşizm aslında pozitivizmin özürlü ve hastalıklı doğan çocuğudur diye düşünmeye başladım. Bunlara verilecek cevapta dine sosyolojik açıdan bakmaktır diye düşünüyorum. Eğer İran solu dine pozitivist bir bakış açısı ile yaklaşmayıp sosyolojik açıdan yaklaşsaydı bugün İran’da Mollakrasi olmayacaktı diye düşünüyorum. İranlı dostlarımla konuştuğumda sen haklı olabilirsin diyorlar.
Irkçı düşünce eleştiriyi, yazıyı, mizahı, hicivi, satirik sanatı küfür sayar. Çok alıngandır, aşırı egocudur, benmerkezcidir, çok çok alıngandır ki bütün bu nedenlerden dolayı narsistir, Schizophrène (Usyarılımlı)’dır. Her şeyi kontrol etmeden dolayı da Control freaks’tırlar (kontrol delisi). Özetle düşünce bazında hastadırlar.
Türkiye’deki 1908 öncesi ve sonrası Teşkilat-ı Mahsusa’sı, Hitleri, Mussolini’si bu hastalığa yakalanan felaketçilerdi. Bunların kalıntıları günümüz RTE ve Bahçeli şürekası da tehlikelidirler… Şimdiden önlem almak gerekmektedir tıpkı Miloseviç’e yapılanlar gibi…
Bu şürekaya karşı içte ve dışta evrensel manada tavır koymak gerekmektedir. Eğer daha şimdiden önlemler alınmaz ise Anadolu ve Mezopotamya coğrafyalarında bir felaket yaşatabilirler, tıpkı ardılları gibi… Zira AKP “T”C’nin Suriye’nin kuzeyinde bir soykırım girişimi yerel ve evrensel güçlerce önlenmiş oldu. Ne yazık ki Kuzey Kürdistan’ın bazı şehirlerinde yapılan vahşet önlenemedi devletin terörizm ve Vandalizm oyunlarının oyununa gelindi bir sivil itaatsizlik ve kitlesel karşı çıkışın yerine…
Avrupa kamuoyunun, devletlerin ve şirketlerin ticaret çıkar ilişkilerini saymaz isek, AKP ve şürekasına karşı almış oldukları tavrı ben olumlu buluyorum çünkü N+S+C’den oluşan bir hastalık ta başından dikkat edilip önlem alınmaz ise felaketlerin habercisidir. Avrupa kamuoyu duyarlıdır çünkü Almanya’da AKP muhaliflerine karşı eylem hazırlığı içerisinde olan gizli hücreler yakalandı, yine Almanya’da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gönderdiği, muhalifleri tespit etmek için, ajanlar yakalandı ve de bunları bütün basın yazdı… AKP’ye çalışan lobi faaliyetleri ortaya çıkarıldı vb gibi (…) örnekleri çoğaltmak mümkün. Avrupa’da bu durumlar Avrupa kamuoyunu rahatsız ediyordu ki bu nedenlerle bazı tavırlar sergilense de şirketler Avrupa’sının müdahalesi ile Fransa farklı davrandı; bir başka topluluk üyesi daha farklı davrandı ve de sonuçta topluca AKP “T”C eleştirildi ama Avrupa kamuoyu AKP “T”C şürekasının ırkçı olduğundan hemfikirdirler…
Avrupa’da neoliberal politikalardan dolayı burjuva hukukunun değerleri aşınmaya yüz tutmuş olsa da güçlü sivil örgütler sayesinde bir kuvvetler ayrılığının az da olsa varlığından söz edebiliriz. Ki, bu vesile ile Fransa’nın Metz şehrinden RTE’nin Vezirine bir toplantı salonunda konuşma yapmasına müsaade edildi. Zira bir belediye başkanı yerelde müsaade ediyor ise devlet kurumu pek bir şey diyemiyor; bizdeki gibi her şey RTE’nin onayından geçmiyor. Alsace-Lorraine bölgesinden ortalama 30 ile 40 bin civarında bir Türkiye’den gelme insan yaşıyor, Vezirin konuşmasına 1000 kişinin gelmesi bana azalan sayı çağrışımı veriyor, tabiî ki bu benim olgulardan hareketle öngörülerim…
Avrupa devletlerinin hatası şudur ki hâla şirketlerin çıkarlarını ön plana almalarıdır… Dünya da ilk soykırımlardan birisine imzasını atmışların devamcısı AKP-Bahçeli şürekasının aklını iyi görmelidir Avrupalılar… Avrupa’da yaşayan Türkiye’den gelme vatandaş bu şürekayı iyi tanı yoksa seni kimse kurtaramaz… En azından sandığa git ve HAYIR! de…
21 Mart 2017