Site icon Rojnameya Newroz

IRAK-SURİYE ÜZERİNDE EGEMENLİK SAVAŞLARI VE BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN! / SİNAN ÇİFTYÜREK

Bölgesel jeopolitik gerilim yeterince yüksekti ki Rus uçağının düşürülmesi ve Türklerin Musul’a asker göndermeleri gerilimi daha da tırmandırdı! Bu siyasal ve askeri gerilim ile birbirini besleyen diğer gelişme ise AB, ABD başta olmak üzere gelişen ekonomik milliyetçilik.

Kapitalist sistemin suyunun ısınmasıyla paralel siyasal aktörleri arasındaki hegemonya savaşları da kızışıyor. Bu iki olgu birbirinden bağımsız değil çünkü ağırlaşan kriz; patronları bile ekonomik milliyetçiliğin basıncı altında da olsa kapitalizmi reforme etmeye yöneltirken, siyasi patronlar egemenlik savaşlarına odaklanıyor. 20 yıldır Mısır- Afganistan-Ukrayna üçgeninde yaşanan, yaşanacak olan savaşın nedeni; “kapitalizm için yaşamsal önemi olan bu üçgendeki enerji kaynaklarına kim egemen olacağı”dır. Aynı amaçla küresel aktörler arasında süren Avrasya üzerindeki egemenlik savaşları bu kez Suriye’de yoğunluk kazandı.

ABD, 1947 Truman Doktrini ile 40 yıl boyunca yaptığını şimdi Avrasya üzerinde egemenlik projesi ile yapmak istiyor. SSCB yıkılınca son bulan soğuk savaş 40 yıl sürmüştü, şimdi sürdürülen postmodern savaşların da 40 yıl süreceği tahmin ediliyor. Hedef yine Rusya; ama sosyalist değil emperyalist Rusya’yı çevreleyip etkisizleştirmek.  Orta Asya, Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu’da 20 yıldır benzer bir çevreleme harekâtı geliştirilmek isteniyor.

 

I –  Küresel Doğu-Batı saflaşması bir adım daha derinleşti

Asya üzerindeki hesaplaşmanın ağırlık merkezi bu kez Suriye’de yoğunlaştı. Öyle ki küçücük alanda dünyanın belli başlı askeri güçleri yığınak yapıyor! Denilebilir ki Akdeniz ve Ortadoğu hiç bu kadar ısınmamıştı! Rusya ve ABD’nin başını çektiği eksenler hiç bu kadar burun buruna askeri güç denemesine girişmemişlerdi. Havada, denizde, karada kuyrukları birbirine değecek kadar yakın askeri hareketlilikten bir melamet çıkabilir! Zaten Rus uçağının 24 Kasım’da düşürülmesi göstermiştir ki, Suriye özelde Rojava üzerinde küresel hesaplaşmanın bir adım ötesi aktörlerin doğrudan savaşıdır ki süreçte son derece tehlikeli evreye gelindi!

IŞİD’e karşı 40 ülkenin yer aldığı Koalisyon oluşmuş; ama bu yetmiyormuş gibi belli başlı emperyalist devletler etkin askeri güçleriyle bölgede konuşlanıyorlar. ABD ve Rus emperyal gücünü İngiliz, Fransız, Almanlar izledi. İran bölgedeki militan müttefikleriyle zaten bölgenin her yerinde aktif! Bu durum yıllarca kazasız belasız devam edemez!

24 Kasım’da Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesi, Rusya’yı Suriye’de giriştiği askeri operasyonları durdurmak, azaltmak yerine daha aktifleştirdi. Benzer bir adımı Paris katliamından hareketle Fransa attı. Katliamı kendi 11 Eylül’ü olarak kabul edip Suriye özel kuvvetlerini ve uçak gemisini gönderdi. Bunlar olurken Türkiye de “benim neyim eksik, üstelik buralar eskiden benim imparatorluk sınırlarımın içerisindeydi. Madem Rusya engeli nedeniyle Suriye’ye (Fırat’ın Batısına) asker gönderemiyorum bari Musul’a göndereyim” diyerek Beşika’ya asker gönderince gerilim daha da arttı.

Türkiye’nin Musul’a asker göndermesi, iddia edildiği gibi ne “rutin nöbet değişimi” ne de Musul operasyonu ile ilgili değil; çünkü Musul operasyonun bilinçli olarak gelecek yıla ertelendiği söyleniyor. Özetle Türkiye, herkesin askeri yığınak yaptığı bölgeye “ben niye yokum” diyerek Suriye’de doğrudan yapamadığını Irak’ta yapmak istedi. Bu hamlede İran’ın başını çektiği Şii eksene karşı Sünni ekseni dengelemek hesabı da var! Ki bu nedenle Güney Hükümeti de bu adımı, Şii İran, Irak’a karşı denge unsuru olarak görüp dolaylı desteklemekte.

Özetle Türkiye, gerek ABD’nin çıkardığı sorunlar gerek Kürtler ile doğrudan muhatap olma durumu gerekse de Rus uçağının düşürülmesi üzerine Güney’den gelen Rus+İran basıncıyla adeta kendi sınırlarına hapsedilip Suriye’ye doğrudan müdahale edemeyince askeri olarak “ben de varım” çıkışını Musul üzerinden deniyor! Tabii sürdürebilirse!

“Malum 14 Kasım’da Viyana’da ABD, Rusya, İran, S. Arabistan ve Türkiye gibi krizde parmağı olan 17 ülke Suriye’de geçiş süreci için bir yol haritası belirlemişti. Buna göre 1 Ocak’ta Suriye yönetimi ile muhalifler müzakere masasına oturacak, 6 ayda geçiş hükümeti kurulacak ve 18 ayda seçimlere gidilecek” deniliyor. 1 Ocak veya sonra siyasi masa er geç kurulacak. Bu nedenle herkes daha fazla bölgeye askeri olarak yerleşme çabasında. Çöken Sykes- Picot dikkate alındığında küresel odakların her biri kendi yeni Sykes Picot’unu oluşturma hesabıyla sahada askeri olarak elini güçlendirme arayışında. Çünkü sahada mesele fiilen az çok çözümlenmeden kimse masaya pek itibar etmiyor.

 

II – Suriye, Afganistan-Mısır-Ukrayna üçgenindeki olgu-olaylar zincirinin sadece bir halkası!

Rusya, ABD’nin Irak’ta sütten ağzı yanınca ayranı üfleyen (kararsız) tutumunu da fırsata çevirerek Suriye’de beklenilmeyen bir hamle yaptı. “Sırtında Gürcistan, Ukrayna-Kırım ve hatta Orta Asya’da Afganistan yükü varken kımıldayamaz” diyen herkesi şaşırttı. Sadece kendi sınırlarını korumakla yetinmeyeceğini, gerektiğinde sınır ötesinde ABD ile küresel yarışa gireceğini de ilan ederek tüm hesapları alt üst etti. Rusya’nın da Esat, İran ve Hizbullah’ın yanında aktif savaşa katılması Suriye rejimini sahada güçlendirdi.

Rusya ve İran’ın, Suriye’de ölümüne savaşmalarının temelinde; dün “Irak düşerse sıra önce İran’a sonra Rusya’ya gelecek” tezi, bugün Suriye için geçerli! Bu nedenle Rusya ve İran “yarın parçalanma sırası bize gelmeden savunmadan saldırıya geçelim” derken her ikisi de antrenmanlıydı. Rusya; ABD liderliğindeki Batı saldırılarını önce Afganistan, sonra Gürcistan, Ukrayna üzerinden karşı saldırılarla boşa çıkarırken İran;  ABD’yi Irak’ta ve ABD’nin bölge cahili olması sayesinde bir sıfır mağlup etmişti ki ABD, Irak’ta durumu ancak IŞİD saldırıları üzerinden yeniden toparlamaya çalışıyor.

Son haftalarda ABD ve Rusya, Suriye’nin parçalanmasında “anlaştılar” söylemi yoğunlaştı ki bunu doğru bulmuyorum. Çünkü Suriye kendi başına bir halka değil, 20 yıldır üzerinde hesaplaşmanın devam ettiği üçgendeki çatışma ve hesaplaşma zincirinin (Avrasya üzerindeki egemenlik savaşının) bir halkasıdır. Dolayısıyla taraflar Irak, Afganistan, Gürcistan, Ukrayna … üzerinde anlaşmadan Suriye’de anlaşamazlar. Şimdi olup biten ABD ile Rusya’nın “geçici” olarak uzlaşmalarıdır. Rusya ile ABD, Esad’la siyasi geçişte uzlaştılar ama bu daha çok ABD’nin geçici de olsa Rus tezine yaklaşması olarak okunmalı.

Ortadoğu’da da Suriye kendi başına halka değil zincirin önemli bir halkasıdır. Suriye’nin parçalanması demek öncesinden Irak’ın da Suriye gibi üçe parçalanmasını gerektirir ki bu da domino taşı misali bağımsız Kürdistan dahil zincirleme yeni sonuç ve haritalara yol açacaktır. Buraya doğru hızla gidiliyor ama halen hedeflenen yere varılmadığı için sınırları bile belirlenmiş Irak’taki parçalanma bilinçli olarak erteleniyor. Çünkü burası Ortadoğu, yerinden oynatılan her taş beraberinde 10 taşı yerinden oynatıyor domino taşları misali. Herkes hesabını buna göre yapıyor.

Burası Ortadoğu, daima hesap içerisinde hesap vardır. Doğu ve Batılı güçler bugün bölgede Şii ve Sünni dinamiklerle ilişki içerisinde etkinlik ararken yarın kendi iç hesaplaşmaları gündeme gelebilir. Bugün düşürülen Rus uçağı üzerinden Türkiye’yi eleştiren hatta doğal gaz kısıtlamasına giden İran’ın, yarın bölgede nüfuzu güçlenmiş Rusya ile karşı karşıya gelme ihtimali gibi!

IŞİD’in ipinin çekilmesinin de zamanı daha gelmedi!

Tıpkı ABD ve Batılı müttefikler gibi Rusya için de IŞİD ve diğer cihatçı gruplara karşı operasyon araçtır, amaç bölgedeki etkinliğini sürdürmektir. IŞİD nasıl ki ABD’nin yeniden Irak’a/bölgeye dönmesinin aracı olduysa Rusya’nın da Suriye/bölgede aktifleşmesinin aracı oldu. Fransa da, on yıllardır bölgeye adım atamayan Almanya da aynı gerekçeyle asker gönderdi.

Suriye ve elbette Irak meselesi, küresel ve bölgesel güçlerin siyasi masada ele alınıp çözümleyecekleri kadar olgunlaşmadıkça IŞİD’e nihai darbe de ertelenecektir. Bölgesel-küresel güç denklemine iyi yerleşen Suriye’de erken rejim değişikliği tezi çökünce, Rusya’nın Esad’lı siyasi geçiş tezi güçleniyor; böylece IŞİD’in ipinin nihai çekilmesi de erteleniyor. Yani savaş daha sürecek ama daracık alanda tempo düşürülecek. ABD ile Rusya’nın şimdi yaptığı da bu; yoksa daha büyük kazalar çıkabilir!

40 ülkeyi barındıran IŞİD karşıtı Koalisyonun, halen elle tutulur müdahale stratejisinin olmamasına ve tekrar ertelenen Musul operasyonuna bu açıdan da bakılmalı. Denilebilir ki, “IŞİD’e doğum sertifikasını verenler hesapları nedeniyle ölümünü geciktiriyorlar!”

 

III – Türkiye, Rusya’ya “ben ettim sen etme” diyor!

Lazkiye’nin kuzeyi ve Antakya’nın güneyi! Rus uçağı burada düşürüldü! Bu daracık alan herkes için ağırlıkla Akdeniz koridoru nedeniyle önem kazandı! Suriye, İran, Rusya; gerek Suriye’nin birliği gerekse bununla bağlantılı Sünnistan veya Kürdistan’ın Akdeniz’e açılmasını engellemek istiyor. Türkiye ise burada sadece Kürdistan koridoruna karşı!

Uçağın düşürülmesinin ardından Ruslardan beklenilmeyen sertlikte gelen tepki üzerine; Erdoğan, “Rus uçağı olduğunu bilseydik, farklı biçimde davranırdık”, “biz buna şahit olmak istemeyiz. Böyle bir durumla karşı karşıya bırakılmanın ıstırabını yaşıyoruz”; Başbakan Davutoğlu, “Bu olayda Rusya Federasyonu ile ipleri germek, gerilim yaşamak gibi bir niyetimiz yok”; Genelkurmay Uçağın vurulduğu sırada hangi ülkeye ait olduğunu bilinmediğini” söyledi. Açıkça “Uçağın Ruslara ait olduğunu bilseydik vurmazdık” diyerek bir nevi “biz ettik siz etmeyin” mesajını gönderdiler; fakat olanlar oldu!

*Rusya, uçağının düşürülmesiyle askeri olarak bölgeye daha çok yerleşiyor. Türk devletinin “tarihsel bağım, ırkdaşlarım var” diyerek ilgilendiği Antakya güneyine Rusya ve İran’ın daha fazla yüklenmesine yol açtı.

*Yakında başlayacağı söylenen ABD ve Türkiye’nin Ceraplus-Azez hattına ortak operasyonunun da süresiz ertelendiği görülüyor.

* Türkiye “güvenli bölge” meselesinde ABD engelini aşmaya çalışırken şimdi Rusya+İran engeliyle yüzleşti.

*Saflar daha da netleşti. Atlantik Paktı (NATO) ve genelde Batı bloğu uçak krizinde usulen de olsa “Türkiye’nin yanındayız” masajını verirken, Şanghay İşbirliği Teşkilatı ve Doğu bloğu Rusya’nın yanında saf tuttular. Çin özellikle İran bunu açıkça deklare ettiler.

*AKP hükümeti özellikle de Erdoğan ve ekibi, iç siyasette gerçekleştirdikleri algı operasyonunu dış politikada da Bayırbucak Türkmenleri üzerinden Suriye’de yapmak istedi ama tutmadı. “Bayırbucak Türkmenlerine yardım ediyordum telaşıyla yüklü propaganda, kabarık olan IŞİD dosyasını sümenaltı yapmaya yetmedi”

*Ankara’nın daha fazla Atlantik Paktı’na yaslanmasına yol açtı. Avrasyacı ulusalcılar ile AKP içerisindeki önemli bir damarın “NATO’ya mahkûm değiliz Şanghay Altılısı var” alternatifi uçak düşürülmeyle tümüyle çökmüş oldu. Zira Rus, İran basıncı; Türkiye’yi güvenliğini daha fazla NATO’da aramaya itti, itecek. Avrasyacılık serüveni de başlamadan bitti böylece! Hatta Türkiye, bölgede aleyhine oluşan güç dengesini lehine çevirebilmek için İsrail ile uzlaşma yolunu bile yeniden arıyor.

 

IV – Herkes Kürtlere oynuyor tamam da peki ya Kürtler!

Kara gücü olarak IŞİD’e karşı savaşma gücüne sahip olmanın ötesinde, Kürdistan’ın jeopolitik konumu nedeniyle hem ABD liderliğindeki Batılı güçler hem de Rusya liderliğindeki Doğu ekseni Kürtleri yanlarına almak istiyor!

Nihayet Rusya da Kürt kartını açtı. Kime karşı? Türkiye başta olmak üzere Batılı eksene karşı! Rusya’nın, “Bağımsız Kürdistan’ı destekleriz” beyanı da böyle okunmalı. Türkiye’nin uçak krizinde işi alttan almasında da Kürdistan meselesinin belirleyici payı var. Elbette buna karşı Türklerin açacağı Kafkasya-Çeçenya vb. kartlar var.

Herkesin bölgede Kürtlere oynadığı koşullarda Kürtler kendilerine oynayabiliyorlar mı? Can alıcı meselemiz budur!

*Kürt siyaseti dikkat! ABD bölgede hem Türkiye’nin hem de Kürtlerin elini tutarak yürümek istiyor ki bunun gelip dayanacağı bir sınır vardır. Yanı ya Türkiye ya Kürtler ikilemiyle karşılaşabilir, karşılaştı bile. Türkiye “ya ben ya Rojavalı Kürtler” diyor. Türk dışişlerinde “PYD bizim HDP gibi” türünden yumuşatıcı açıklamalar gelse de kökten bir değişiklik yok!

*Türkiye’nin algıladığı tehdit esas olarak Kürtler, Kürtlerin devletleşmesi “tehlikesidir”

Güvenli bölge hedefi ile Türkiye iki şeyi hedefliyordu: Birincisi, Rojava’nın coğrafik birliğinin yani Kobanê ile Efrin’nin birliğinin engellenmesi. İkincisi ve önemlisi Güney ile Rojava Kürdistan’ın coğrafik birliğine dayalı Akdeniz’e Kürdistan koridorunun açılmasını engellemek. Türkiye bu koridoru Türkmen kartı ile engellemeye kalktı ama Rusya ile İran tarafından bu hamle şimdilik boşa çıkartılmış; ancak Rus+İran ekseni Kürtler açısından yeni olarak ne vaat ediyor? Bu sorunun yanıtı belirsiz! Hele esas mesele olan Güney ile Rojava’nın birleşmesi olunca Rus ve İran kartı çok daha sorunlu hale gelir.

*Demek ki, Kürt hareketleri öncelikle Kürdistan parçalarının örtüşen geleceklerine paralel siyasal yanıtlar üretmek zorundalar ki bu yanıt bağımsız Kürdistan ile doğrudan ilintili. Kürt siyaseti, İran ile Türkiye ya da Rusya ile ABD arasında uğradığı iç yarılmayı aşamazsa somutta bugün iki parçanın örtüşen geleceklerine siyasal yanıt üretemezler. Başka bir ifadeyle Kürt siyaseti, aynı süreçte hem Batılı (ABD) hem Doğulu (Rusya) güçlerin ellerini tutarak ilerleyemez, bu bakımdan açı gittikçe daralıyor.

*Ve diğer önemli nokta, sürecin siyasal gereklerine yanıtlar üretmek bir yanıyla parça ve parçalar arası iç demokrasinin güçlendirilmesiyle mümkündür. Kendi içerisinde çatışmalı olan Kürt hareketi dış müdahalelere açık kapı bırakır!

Özetle bağımsız Kürdistan meselesi artık Irak, Suriye’nin geleceğinin yanı sıra daha çok Kürt siyasetinin stratejik duruşu ve taktik politika yeteneğine bağlıdır.14-12-2015

canbegyekbun@hotmail.com

 

Exit mobile version