Politika-ideoloji-örgüt denklemini; diyalektik ve sağlam bir zeminde kurmak gerekir. Bu üç alan birbirinden ayrı olarak değil birbirine bağlı olarak ele alınmalıdır. Biri gerilediğinde diğeri de gerileyen, biri ileri gittiğinde diğeri de ileriye giden, birbirini besleme ya da aç bırakma sonucunu doğuran bütünlüğe sahiptir.
Yaşar Kazıcı / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
a) Örgüt
En sade tanımıyla örgüt; belirlenmiş ortak nihai amaç doğrultusunda bir araya gelen devrimci bireylerin; ideolojik-politik ve eylemli birliğinin sağlandığı merkezi mücadele aygıtıdır. Komünistler; teoriyi (fikri) örgütlü bir şekilde savunmayı temel alır. Örgütlü bir şekilde savunulmayan bir fikir; dünyayı yorumlamaktan öteye gidemez, toplumsal bir değişim dönüşüm yaratamaz. Bireylerin tekil tekil kendi bulundukları yaşam pratikleri içerisinde, birbirinden habersiz, dağınık, gevşek bir şekilde Komünizm mücadelesi yürütebilmesi mümkün değildir. Ki komünist ideolojinin kendisi örgütçü bir ideolojiyken, komünistlerin ve sınıfın örgütlü olmadan devrimci mücadeleye girişemeyeceğini savunurken; Komünist ideolojiyi benimsediğini söyleyen bir bireyin yaşamını örgütsüz sürdürmesi düşünülemez.
Fikirler, kendi kendine maddi bir güce dönüşemezler. Ancak o fikirleri yaşama taşıyabilecek, ete kemiğe büründürecek, beden kazandıracak insanlar ve bu insanların düşünsel ve eylemsel anlamda ortak hareket etmesini sağlayan bir birlik alanı mevcutsa maddi güç kazanabilir. Fikirler maddi güç kazanmadıkça, değiştirici bir özelliğe sahip olamazlar, ona maddi güç kazandıran ise fikri savunanların bir araya gelip bu fikri yaşama geçirmek için mücadelelerini ortaklaştırdığı bir örgütün varlığıdır. Bu anlamıyla parti; proletaryanın en ileri, en savaşçı, teoriye-ideolojiye-politikaya en hakim olan kesimlerinin, yaşamını devrim mücadelesinin içinde tanımlayan profesyonel devrimcilerin içinde yer aldığı bir niteliğe sahiptir. Güçlü bir örgüt; sağlam bir teorik kavrayışa, teoriyi güncel yaşamla buluşturma yeteneğine, sıkı örgütçü bilince sahip olan devrimci kadrolar tarafından yaratılabilir ve devrim mücadelesinde önder haline getirilebilir.
Öyleyse Marksizm’in örgüt teorisi, örgütün ne amaçla kurulduğu, sınıf mücadelesindeki yeri, nasıl bir kadroya ihtiyaç olduğu doğru bir şekilde tanımlanmalı ki devrimci mücadele başarılı bir şekilde yürütülebilsin. Örgütün temel işlevi; fikrin maddileşmesini, örgütlüleşmesini, yayılmasını ve o fikre sahip olanların fikrin gerçekleşebilmesi için mücadele edebilmesinin koşullarını yaratmak, mücadeleyi nihai amaca ulaştırabilmektir. Marksist teoriden örgüt fikrini atarsanız; devrimcilik adına hiçbir şey kalmaz ortada. Marksizm’i devrimci bir ideoloji yapan temel öğe; onun değiştirme dönüştürme gücünün maddi yaşam içerisinde sınanmasının ifadesi olan eylemdir. Pratiği olmayan bir teori, eylemi olmayan bir devrimcilik Marksizm dışında her şeydir ama asla Marksizm değildir.
Marksizm’in ortaya koyduğu proleter devrimci örgüt şeması; günümüzde hem burjuva kampın hem de revizyonist çevrelerin ‘özgürlükçülük’ adı altında örgüt düşmanlığına varan ideolojik saldırılarına maruz kalmaktadır. Ezilen sınıf; örgütsüzlük içerisinde yaşanan gelişmeler karşısında hiçbir tepki geliştiremezken, yaşamın akışını değiştirecek bir örgütlenmeye ihtiyaç varken; Marksizm’in örgütçülüğü korunmalı ve geliştirilmelidir.
b) İdeoloji
Marksist ideoloji; sınıflı-özel mülkiyetli toplumların tarihsel sürecini, sınıfların mücadelesi olarak tanımlar. Bugüne ulaşan tarih; köleci toplumdan başlayarak; sınıfların iktidar mücadelesinde ulaştığı son evredir. Bu tanımdan hareketle modern sınıf ilişkilerinde egemen olan sınıf ile onu yıkacak olan sınıfın tanımlanmasını yapar. Marksist ideoloji bir sınıfın ideolojisidir. Politik zemini; sınıf ideolojisi, sınıfsal perspektif temelinde kurulur. Bu sınıf; içerisinde Spartaküsler ordusunu barındıran modern köleler, yani ücretli köleler sınıf olan proletarya sınıfıdır.
Marksist ideolojinin ortaya çıktığı ve ezilen sınıfın kurtuluş fikri haline gelmeye başladığı dönem sanayi devrimiyle başlayıp bugüne doğru uzanmaktadır. Marksist ideolojinin ortaya koyduğu toplum (sınıflı özel mülkiyetçi toplum), tarih (sınıfların mücadelesi), sınıflar (proletarya-burjuvazi), devrim (proletaryanın devrimi) tahlilleri ve tespitleri; ‘’Marksizm aşıldı’’ diyen burjuva-revizyonist bloğun aksine halen güncelliğini korumaktadır.
Bugün sistemin temelini ne oluşturuyor? Emek ve sermaye çelişkisi derinleşerek halen sürmüyor mu? İşçi sınıfı buharlaştı mı? Dünyanın en zenginleri listesi sınıflar mücadelesinde tekelleşmiş burjuvaziyi temsil etmiyor mu? Politik kurnazlık yaparak; işçi sınıfının örgütsüz olduğu mevcut dünyada işçi sınıfının yok olduğunu, Marksizm’in aşıldığını ispat etmeye çalışıyorlar ama nafile; sınıf ne zaman silkelenip kendine gelmeye çalışsa burjuvazinin tedirginliğinden, aldığı önlemlerden de anlaşılıyor ki sınıflar mücadelesi Marksizm’in ortaya koyduğu şekilde halen devam ediyor. Aynı Marksizm sınıflar mücadelesinin nasıl biteceğini de ortaya koymuştur; özetle tüm dünyada proleter devrimler gerçekleşir, proletarya kendini bir diktatörlük biçiminde örgütlemek durumundan çıkar, emek-sermaye çelişkisine dayalı emperyalist-kapitalist sistem yeryüzünden bütünüyle silinir işte o zaman sınıflar mücadelesinin sonu geldiği tespiti yapılabilir. Bugünkü savaşı, yoksulluğu, sefaleti, zengin-yoksul ayrımını ve yığınla yaşanan somut gerçekliği sınıflar mücadelesinin dışında, burjuvazinin emperyalist düzeninin tariflenmesinin dışında bir şeyle anlatabilmek mümkün değildir. Marx ve Lenin’in döneminin üzerinden belirli bir zaman dilimi geçmiş olması teorinin gerçeği gösteremediğine ispat değildir. Sistem değişmiştir ancak değişen paraya dayalı kapitalizmin kendisi değil çehresidir, biçimidir. Üstelik sistem daha da derinleşmiş, proletarya ordusuna; burjuvazinin tekelci rekabetçi aşamasında küçük burjuvazinin sermaye yitirimleriyle katılımlar artmıştır.
Özetle; Marksist ideolojiyi hem burjuvazinin saldırıları karşısında, hem revizyonist, post-modern akımların tahribatı karşısında savunmak ve ezilenlerin kaderini değiştirebilecek yetkin bir teori olduğunu 21.yy’ın devrimlerini yaratarak ispatlamak günümüz Marksistlerinin temel görevidir. Bu görev ancak ideolojiyi köklü bir şekilde kavrayıp, her açıdan hakim olarak ve bunu güncel dönemde yaşam içerisinde revizyonizme malzeme vermeyecek şekilde kendi temelleri üzerinden üreterek yerine getirilebilir. İdeolojik mücadele ve ideolojik yeniden üretim aynı zamanda pratik mücadeledir, pratik yeniden üretimdir.
c) Politika
İdeolojik zemini olmayan bir politika düşünülebilir mi? Marksizm’in ideolojik konumlanışını, pratik yaşamda somut hale getirecek olan şey; ideolojik çerçeveye ve ilkelere uygun politikalar oluşturabilmektir. Kitleler günlük yaşam içerisinde burjuva akımların politik taarruzuna kalır, özellikle de seçimler dönemi burjuvazinin zihinlere hücum ettiği en yoğun dönemlerdir. Ezilen sınıfı örgütleme amacıyla örgüt kuran, ideolojisinin zemini buradan oluşan Komünistlerin güncel politikada alacağı örgütsel tutumlar, bir gündemi örgütleme şekli devrimci mücadelenin seyri açısından oldukça kritiktir. Buna en iyi örnek; olası bir savaş durumunda emperyalist savaşa karşı proletaryanın iç savaşını örgütleme, enternasyonal dayanışma kurma politikasıdır. Yine bir başka örnek; burjuvazinin yönetme krizleri yaşadığı dönemlerde ikili iktidar yaratma noktasında nasıl bir politik yolun izleneceği, hangi sloganların, hangi taleplerin ve hangi taktiklerin öne çıkarılacağı politikanın alanına girer. Ancak politikamıza yön veren, ona şeklini kazandıran ideolojidir. Herhangi bir gündem karşısında konumumuzu doğru belirleyebilmemiz için ideolojik zemine ve ilkelere ters düşmeyen, stratejik amacımıza hizmet eden bir çizgiye sahip olmak gerekir.
Sonuç
Yukarıda başlıklar altında kısaca ifade ettiğimiz, detaylı incelenip metinler oluşturulması gereken noktaları; ara başlıklar altında kabaca giriş maiyetinde toparlamış olduk. Bu üç alanın birbiriyle ilişkisini özümsemeden devrimci mücadelenin önünü görebilmesi mümkün değildir. Devrimci mücadele; bu üç alanın bütünlüklü kurgulanması ile eksen kaybı yaşamadan, mücadele amacından sapmadan yürütülebilir. Herhangi bir alanın boş bırakılması veya herhangi bir alanda yaşanan eksikliğin sadece o alanla sınırlı kalmayıp diğer alana da olumsuz etki edeceği anlaşılmalıdır. Örneğin; örgütsel alanda başlayan sıkıntı, teorik kavrayışsızlığa sıçrayabilir, örgütsel sıkıntı teorik kavrayışsızlıktan doğabilir, teorik kavrayışsızlığa geçen sıkıntı güncel politika üretme noktasında ilkelerle çelişen bir yöne savurabilir vs. Ancak bu üç alan birbirine uyumlu hale getirilirse; örgüt sağlam bir ideolojik zemine, kadro ideolojiyi kavramış sağlam örgüte; parti ise ideoloji ve örgütünü oturtabilmenin getirisi olarak kitleler karşısında sağlam bir politikaya, devrim mücadelesinin önderliğine sahip olur.