Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi, bir yandan ırkçı-ulusalcı damarı kabartırken, öte yandan konu üzerinde yorum yapan sayısız uzman türetti. Piyasa bir anda uzmandan geçilmez oldu, herkes meşrebine göre yazdı çizdi. Fakat Ortadoğu’da reel politika üretmek gerçekten zor, çünkü zemin çok kaygan. Bu kaygan zeminde ancak tutarlı, cevap alabilecek sorular sorabilirsen bir sonuç elde edebilirsin, aksi halde havanda su dövmekten öte bir şey yapamazsın.
Hüsnü GÜRBEY / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
İlk soru şu olmalıdır; ABD, uzun zamandan beri NATO’da müttefik hukuku olduğu Türkiye gibi bir ülkeyi neden Kürtlere tercih etsin?
Bu soruya çok farklı cevapların verildiğini sizlerde okumuşsunuzdur. Bunlardan bir tanesi ve bence en geçersiz olanı ABD’nin bir Kürt devletini kurmak istemesidir, hem de müttefiki Türkiye’ye rağmen.
İkincisi, bölgede İsrail devletine müttefik olacak ve ABD’nin Ortadoğu’da sıçrama tahtası olarak kullanacağı ikinci bir İsrail’e duyulan ihtiyaç üzerinedir.
Her ülkenin sınırlarının güvenliğini sağlayacak müttefik ülkelere elbette ihtiyaçları vardır, ama İsrail’in ikinci İsrail olacak bir Kürt devletine ihtiyacı yoktur. Çünkü Suudi Arabistan Krallığı, Körfez Krallıkları ve hatta Mısır bile İsrail’in en sadık müttefikleridir.
ABD’ye gelince, İran’a karşı da olsa sıçrama tahtası için ikinci bir İsrail’e ihtiyacı yoktur, Çünkü yukarıda adı geçen ülkeler zaten kendisine bağımlıdırlar. Üstelik Körfezde, Kuveyt ve Katar’da çok güçlü askeri üsleri mevcuttur.
Peki, ABD neden Kürtleri tercih etti?
ABD Kürtleri tercih etti, çünkü bölgedeki doğal gaz ve petrol yataklarına sahip olmak istiyordu. ABD’yi Kürtlerle tercih yapmaya iten en önemli sebep bölgedeki bu akar-yakıta duyulan ihtiyaçtı. Bu ihtiyaçtan dolayı tercihini Kürtlerden yana yaptı ve tercihinde de hatalı değildi. Hatayı, Rusya’nın gücünü iyi okuyamamasında yaptı.
Bilindiği gibi Rusya, XIX. yüzyıldan beri sıcak denizlere inmek istiyor. Suriye krizi ile birlikte Lazkiye yakınlarında Himeymim’de hava üssü, Tartus yakınlarında deniz üssü gibi çok önemli iki üs kurarak, Akdeniz’deki konumunu sağlamlaştırdı.
ABD, Deyr-Zor petrollerini ve belki ona ilaveten Kerkük petrollerini, kuzeyde açacakları bir koridorla Akdeniz’e ulaştırmayı ve yine bölgede varlığı tespit edilen doğal gaz kaynaklarının kontrolünü ve gelirini elde etmek istiyordu. Ruslar, Tartus’un hemen yanı başında tarihi rakibi olan ABD’nin böyle bir girişimine asla razı olamazdı. Kürt sorununu bahane ederek, saldırmaya hazır Türkiye’yi bu konuda kullanmayı kendi çıkarlarına çok uygun gördüğü için, Türkiye’nin önce “Fırat Kalkanı”, ardından “Zeytin Dalı” adı verilen girişimlerine göz yumakla kalmadı yer yerde destek sundu.
ABD, önleyemediği bu iki hareketle, Akdeniz’e ulaşamayacağını anlayınca, Kürtlere olan desteğini peyderpey azaltmaya ve askerlerini geri çekeceğini söylemeye başladı. Bunun en somut ifadesi 20 Ekim 2019 tarihinde Trump’ın attığı twitle, petrol yataklarını güvence altına aldıklarını söylemesi oldu. Trump, petrol yataklarını belki güvence altına almıştı ama naklini ve ihracatını kontrol etmek artık onun kontrolünde olmayacaktı.
ABD’nin bu tutumu, Rusların daha önceleri Ermenilere yaptığını hatırlatıyor. Birinci Dünya Savaşı’nda Ruslarla birlikte hareket eden Ermeniler, Bolşevik Devrimiyle birlikte, Ruslar, Ermenilere dair Türklerden hiçbir güvence almadan, bütün silah ve cephaneliklerini Ermenilere bırakarak çekip gidiyorlar. Antranik Paşa’nın Erzurum’a çekilip güçlü bir savunma hattını kuralım önerisini reddeden Murat Paşa, Erzincan’a davet ettiği Kürt aşiret liderlerine birer altın saat hediye ederek onları yanına çekmeye ve kendi başkanlığında kurulacak bir hükümete birlikte çalışmayı teklif eder, ama karşı tarafta boş durmuyor, Ermenilerin güçsüzlüğünün farkındalar ve saldırmak için fırsat kolluyorlar. Fırsat düşünce de, yeniden saldırıyorlar ve büyük katliamdan kurtulanları bir kez daha katlediyorlar. Perişan bir halde Erzurum’a ulaşanların yarattıkları moral bozukluğu yüzünden Erzurum savunması da kısa sürede darmadağın olur. Sancı Yayınlarından çıkan, “XIX. yüzyıldan XX. yüzyıla Kadar Doğu Dersim” kitabımda da yazmıştım, “Kürtler, Ermenileri yüz yıl arayla takip ediyorlar”, umarım akıbetleri Ermeniler gibi olmaz.
Bu kaygan ve kaypak zeminde Kürtler ne yapmalıdır?
XX. yüzyılın başında emperyalist ülkelerce parçalanmış Kürdistan’ın yeniden birleşmesi, birleşik bağımsız bir devlet kurmaları imkânsız değildir ama çok zordur. Kürtler elbette ki bu zorlu süreci aşabilmeleri için dış güçlere ve müttefiklere ihtiyaç duyacaklardır. Fakat bu yeter şart değildir, Kürtler için gerekli şart ulusal birliğin bir an önce oluşturmak olmalıdır.
Bunun için azınlık çoğunluğuna bakılmaksızın bütün Kürdi görüşlerin, siyasi partilerin, temsil edildiği ulusal bir kongrenin acilen toplanması, burada oy birliğiyle alınan kararlara herkesin uyması gerekir.
İkincisi, Kürtler bir an önce kendilerine bir hedef belirlemelidirler. Bireysel ve kültürel haklarla mı yetineceklerdir, yoksa toprağa bağlı bir özerklik mi isteyeceklerdir ya da bağımsızlık mı istiyorlar, bu hedef net olmalıdır.
Net olmayan hedeflere kitle desteğini beklemek hayalcilik olur. Bunun en somut örneği Türk İstiklal Savaşı’nda Türk köylüsünün sergilediği davranıştır. Kasım 1914 yılında Padişah Cihad ilan ederken köylü koşa koşa kışlaların önünde sıraya girerken aynı köylü Kemalistlerin, Kurtuluş Savaşı çağrısına kayıtsız kalmıştır. Çünkü hedef net değildir ve uzun savaş yılları köylüyü yıpratmıştır.
Kürt halkı da uzun savaş yıllarının yorgunudur ve hedefi de fludur. Bu yüzden, ne eş başkanlarının tutuklanmasında, ne seçimle iş başına gelen belediye başkanlıklarının görevinden alınmalarına ve ne de Rojava’da işlenen cinayetlere gerekli tepkiyi gösterememektedir. Duyarsız mıdır hayır, yorgundur, hedef fludur ve ulusal bütünlükten yoksundur. Öncelikle halkımızın duyarlı olduğu bu konularda netleşmek gerekir…
22.10. 2019