Site icon Rojnameya Newroz

Anlayana çok şey anlatan hikâye(ler)*

Hapishane ve edebiyat

“Yaşamak, edebiyatla sanattır” mottosundaki üzere Hasan Şeker de hikâyelerinde bunu yapıyor...

SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER / Yazarların diğer makaleleri için tıklayınız

“Siyasal özgürlüklerinden yoksun

bir toplumun çığlıklarını duyabileceği

tek kürsü edebiyat kürsüsüdür.”[1]

Mahpustaki mektupdaş(ımız) Hasan Şeker’in ‘İsyandır Her Gülüşün’[2] başlıklı hikâyeleri okunduktan sonra insana ister istemez; Friedrich Nietzsche’nin,“Her sözcük bir ön yargıdır,”[3] ile Albert Camus’nün, “Bir insanın yapıtları, çoğu kez, onun özlediği, heveslendiği şeylerin hikâyesidir,” saptamalarını anımsatıyor.

Öncelikle, “… ‘Yazar’ illa toplumsal duyarlık taşımalıdır, diye bir kural koyamayız, yazarı kısıtlayamayız; ancak kendiliğinden toplumsal duyarlık taşıyorsa yazar,”[4] türünden apolitik varsayımların uzağındaki tarzıyla; “Salt öykü değil, öteki sanat alanlarıyla dalları da sanatçıdan hep kararlılık bekler. Sanatçıyı bu kararlılık yüceltir, türünde sergilediği dik duruş biraz da,”[5] diye tarif edilenlerin tarafındadır.

“Öykü insana ‘Merhaba’ demektir,”[6] vurgusuyla müsemma satırlarındaki her sözcük taraflı, ön yargılıdır; özlediği şeylerin hikâyesidir kaleme aldıkları.

Mesela ‘İsyandır Her Gülüşün’deki (ss.11-14) “Ateş, kutsal bir varlıktır. Hor yaklaşırsan, yanarsın…

“Edessa’nın Güneş’i benim var oluşumu ifade ediyor… Yaşamın bilgeliğini temsil ediyor… Güneş’e uzanmak istiyorum…

“Tüm hazırlığını yapmıştı, Leyla. Her şey hazırdı…

“Annesi sürekli öyküler anlatırdı ona. Bu öykülerde halkının başına gelen serencamı öğrenirdi. Cesaret ve ihanet, teslimiyet ve direniş…”

Bu satırlar, anlayana çok şey hatırlatırken; ‘Nasihat’daki (ss.15-26) Bediko ile Garip Sülo; ‘Tablo Pikabo Dedemdir’deki (ss.27-32) Seyfi, ‘İntikam’daki (ss.33-65) “yetim Arif” ile “yeni yetme Fatma” ve “Doğru olan ne o hâlde” sorusuyla Ali; ‘Karar’daki (ss.66-78) “Mavi özgürlüğün rengidir. Ben de özgür ruhlu bir kadınım. Hâliyle ruhumu yansıtıyor, mavi…” sözleriyle müsemma Ceren ile Erdal; ‘Umut’taki (ss.79-106) Siti, Laleş; ‘Uyanış’daki (ss.107-133) Memyan, Keyfo, Dicle, Bekir vd’leri Kürt coğrafyasından satır aralarına içerilmiş hakikâtin karakterleridir.

* * * * *

Hakikâti dillendirmek kolay olmasa da; Yaşar Kemal’in Bilgi Üniversitesi’ndeki sempozyumda anlattığı üzere her yapıtta o hikâyeye özgü bir dil kurulabilirse, mümkün de olabilir bu. Tıpkı “Dilimizin düzleştirilmesine karşı koyuyorum,”[7] diyen Susan Sontag’ın ustalığıyla.

“Yaşamak, edebiyatla sanattır” mottosundaki üzere Hasan Şeker de hikâyelerinde bunu yapıyor; Marie-Henri Beyle Stendhal’ın, “İnsanı baştan çıkarıp sevdaya götüren şey, edebiyattır,” vurgusundaki üzere.

Elbette ki yazmanın bir nedeni var, var olmasına da; yazmak bir eylemdir nihai kertede; biçimlemektir ya da “Yazmak sonuna dek gitmek demek,” Susan Sontag’ın ifadesiyle…

“Biriktirerek yazmak. Dindirerek yazmak. Kendi sesini yakalamak”ken;[8] böyleyken; toplumsallaşmış kendinizi görürsünüz, sergilersiniz orada.

Tam da bunu için “Hikâye anlatıcılığı sözel anlatıdan gelen bir birikim/ bakışı gerektirir”ken;[9] yazmak adanıştır, kendini vermek, ısrar etmektir.

Hasan Şeker de ‘İsyandır Her Gülüşün’de bunu yaparken; Haldun Taner’in bir yazısında (1979) anımsattığı üzere:

“Aldık elimize kalemi yazdık durduk, yaz kış demedik, gece gündüz demedik gözlemledik yazdık. Sevdik yazdık, kızdık yazdık, umutlandık yazdık, umutsuzlaştık yazdık, sevindik yazdık, üzüldük yazdık. Yazarlığın insanı tüm varlığı, tüm zamanı, tüm bilinci, tüm bilinçaltı ile, gecesi gündüzü, gerçeği ve düşü ile emen ne doymak bilmez, ne kaprisli, kendinden başka sevgili çekemez, ne kıskanç bir meslek olduğunu bile bile yazdık.

Ama yine aynı yazarlığın, dağınık düşünceleri kâğıda dökerken bizi nasıl birden arılığa, yalınlığa bir kelime ile düşünceye egemen olmaya götüren bilge bir dost olduğunu da görüp, sevinip yazdık. Yalnızlığımızda, umutsuzluğumuzda bizi yok olmaktan kurtaran bir can simidi gibi ona sarılıp yazdık. Uyurken uyanıp yazdık, hasta ve ateşli iken başımızda buz kesesi yazdık, kâğıt bulamadık bazen kâğıt peçeteye yazdık, gömlek manşetine yazdık, yatak çarşafına yazdık.

Dünyada neler yitirme, en yakınlarımızı kırıp geçirme, ne nimetleri kaçırma bahasına yazdık. Uyarmak için yazdık, öğretmek için yazdık, anlatmak için yazdık, güldürmek için yazdık, yüreklendirmek için yazdık. Bunların hepsini bir arada yapmayı deneyerek yazdık. Bir gediği doldurduğumuz kuruntusu ile bizden önce söylenmeyeni yakalamak hevesiyle yazdık. İnsan gerçeğini yakaladığımız bir yanı ile Türkiye gerçeğini ayrı bir açıdan verdiğimiz umuduyla yazdık. Yararlı olmak duygusu ile yazdık.

Yazıyoruz da. Yazacağız da. Ölüm bir gün elimizi tutuncaya kadar.”[10]

3 Şubat 2022, 21:41:34, İstanbul.

N O T L A R

[*] Kaldıraç, No: 250, Mayıs 2022…

[1] Aleksandr Herzen.

[2] Hasan Şeker, İsyandır Her Gülüşün, Ar Yay., 2021, 133 sayfa.

[3] Friedrich Nietzsche, Gezgin ve Gölgesi/ İnsanca, Pek İnsanca-2, Türkiye İş Bankası Kültür Yay., 2014, s.41.

[4] Esme Aras, “Erendiz Atasü: Edebiyatta Kırk Yıl”, Birgün, 24 Şubat 2022, s.15.

[5] M. Sadık Aslankara, “Öyküde Kararlılık…”, Cumhuriyet Kitap, No:1676, 31 Mart 2022, s.4.

[6] İsmail Afacan, “Öykü İnsana ‘Merhaba’ Demektir”, Evrensel, 14 Şubat 2018, s.12.

[7] Susan Sontag, Bilinç Tene Kuşanınca: Günlükler, 1964-1980, çev: Begüm Kovulmaz, Everest Yay., 2015.

[8] Feridun Andaç, Genç Meslektaşıma Mektuplar, Eksik Parça Yay., 2021.

[9] Susan Sontag, Bilinç Tene Kuşanınca: Günlükler, 1964-1980, çev: Begüm Kovulmaz, Everest Yay., 2015, s.349.

[10] Aktaran: Zeynep Oral, “Türkiye Manzaraları ve Yazmak…”, Cumhuriyet, 23 Aralık 2021, s.11.

Exit mobile version