AKP’ye karşı olan kitle ve siyaset dinamiklerinin zihnini meşgul eden birden fazla soru var. AKP ve Erdoğan nasıl oluyor da üst üste bunca seçimi açık farkla kazanabildi? 14 yıldır iktidar olmanın yıpranmışlığına karşın bunu nasıl yapabildi? Ve de bunca yıkım, kayyum atama, vekillerin tutuklanmasına varan savaş siyasetine rağmen Kürtlerden halen ciddi oranda oy alması ne demek? Tek adam rejimine koşmasına, temel hak ve özgürlükleri tırpanlamasına karşın İstanbul, Ankara başta olmak üzere Türkiye halkından büyük destek görmesinin altında neler yatıyor? Onca yolsuzluk, rüşvet ve izlediği savaş siyasetine rağmen 14 yıldır oyu %40’ın altına inmediyse bu nasıl oluyor?
AKP’nin 14 yıllık iktidarının sırrı ya da belli başlı dayanakları!
AKP’nin uzun yıllar tek başına iktidarda kalabilmesinin belli başlı ekonomik, sosyal, siyasal nedenlerini özetlemek gerekirse:
1 – AKP ve Erdoğan, öncelikle Erbakan’ın liderliğindeki Milli Görüş’ün 40 yıllık emeğine dayandılar, halen de dayanıyorlar. Bu nedenle, AKP ilk iktidara geldiğinde gazeteciler Süleyman Demirel’e iktidarın ömrünü sorunca Demirel’in yanıtı; “kendinizi 10-15 yıla hazırlayın” olmuştu, öyle de oldu. AKP’nin dayandığı Milli Görüş’ün iktidar yürüyüşü on yılları almıştı, iktidar ömrü de uzun olacaktı, oldu da.
2 –AKP, iktidarının ilk yıllarında sosyal demokrat bir partinin yapması gereken kimi ekonomik-sosyal adımları da atması, çekirdek Milli Görüş kitlesini aşan ve genelde merkez sağ ile kısmen merkez solun da desteğini almasına neden oldu. Şunu da ekleyelim, AKP’nin iktidarı boyunca geniş mütedeyyin kitleyi, çeperden/çevreden merkeze taşıması, çekirdek kitlesinin etrafına yeni bir destek halkası ekledi.
3 – Önemlisi, AKP iktidara geldiğinden beri hem iktidar hem de muhalefet rolünü üstlenmesi, iktidarda uzun kalmasının en büyük dayanağını oluşturur. 14 yıllık iktidarı boyunca, sosyal demokrat muhalefet basıncında yoksun olması (ki bu halen devam ediyor) iktidar yıllarını uzatan önemli faktördür. Öyle ki bir taraftan ekonomik, sosyal, siyasal açıdan sermayenin ve rejimin gereklerini yerine getirme de yıpranırken aynı süreçte, sosyal demokrat (liberal) bir partinin muhalefette dillendireceği kimi ekonomik, sosyal siyasal adımları atması ise kitle desteğini korumasına neden olmuş. Örneğin:
Yandaşları başta olmak üzere herkese TOKİ aracılığıyla kira öder gibi konut sahibi olmanın yolunu açması; kökü Osmanlıya dayanan memur-işçi ayrımını fakülte hastaneleri başta olmak üzere kaldırılması; sosyal devletin gerekleri olan yaşlı, engelli vb olanlara maaş bağlanmasının Erdoğan iktidarına denk gelmesi (toplumda “bu işi Erdoğan yaptı” algısının oluşması) gibi daha çok sosyal demokrat partiye özgü kimi adımlarla Erdoğan, kendi çekirdek kitlesini aşan bir desteği sağladı.
4 – Hem iktidar hem de muhalefet olmanın en bariz örneğini Kürt ve Alevi (Dersim) meselesinde de görürüz. Bir yandan halkımıza dönük 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin ağır ve kapsamlı saldırılar, siyasal kadrosuna dönük en büyük tutuklamalar AKP iktidarı altında yaşandı, yaşanıyor. Diğer yandan da oy veren Kürtlerin, “90 yıl boyunca duymak istediğimiz lafları bu adamdan (Erdoğan’dan) duyduk” demeleri var. Erdoğan başbakan iken, Kürt hatta Kürdistan demesi ve önemlisi devletin, “Kürt Açılımı” adı altında Öcalan ve PKK ile yani ilk kez resmi olarak “bölücü terörist silahlı örgüt” ile masaya oturması, Güney Kürdistan ile resmi ilişkiler kurması, TRT-Kûrdi, Kürdistan adıyla yasal partilerin kurulması gibi adımlarla resmi, anayasal dayanakları olmasa da fiiliyatta Cumhuriyet rejiminin bazı kabul ve kurallarının aşılmasının AKP iktidarında yaşanmış olması. Halkın önemli bir kesimi, Kürt mücadelesinin ve bölge koşullarının rejimi bu adımları atmaya zorladığını görmüyor, bilmiyor, bildiği AKP iktidarında bunların gerçekleştiği! Buna mütedeyyin halkımızın “ilk kez Müslüman başbakan gördük” algısını da ekleyelim!
5 – “Dersim, Dersim katliamı” ve “eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum” deyince, CHP sözcüleri Erdoğan’a ateş püskürtüler. Başkan yardımcısı Gürsel Tekin’in, “Başbakan’ı tebrik ediyorum. Dili, üslubu ve açıklamasıyla memleketimizin ve milletimizin temeline dinamit koymuştur” diyerek topa tuttu! CHP, “Erdoğan doğru söylüyor dün Dersim’de katliam yapıldı ama bugün de AKP benzerini yapıyor” deyip Erdoğan’ı sıkıştıracağına tersine “bölücülük yapıyorsun” deyip Erdoğan’a saldırması AKP’ye iktidarda muhalefet imkanı da tanımış oldu.
“Sosyal demokratım” diyen CHP daha dün sırf HDP’de orada diye Kartal mitingine katılmaktan vazgeçiyor çünkü “katılırsam bölücülerle işbirliği yaptı damgasını yerim” korkusu var; CHP halen “ben devletim, cumhuriyeti ben kurdum” yaklaşımın esiri!
6 –Ekonomide de bazı süreçler-gelişmeler Erdoğan iktidarının lehine işledi. AKP’nin 2001 krizinin ardından iktidara gelmiş olması. Ayrıca “rıskın %90’ı ticarettedir” kuralını iyi işleterek yolsuzluk, mülkiyet hırsızlığı ile deveyi havuduyla yutarken, yandaşlarına da kendine bağlama payı verdiklerini ekleyelim.
Arap sermayesinin bölgeye çekilmesi ve önemlisi AKP hükümeti, Reza Zarrab- Babek Zercani’ler üzerinden İran ambargosunun kırılmasına “yardımcı” olurken kendilerinin de büyük rant elde etmeleri durumu var. Buna Türkiye’nin, Doğu-Batı arası enerji nakil hatlarında önemli coğrafik geçiş alanı olduğunun son 10 yılda fazla önem kazanmasının yarattığı avantajları da belirtelim.
7 – Son yıllarda halkımız ile Türk devlet arasında tek siyasal köprü olmasının yani Kürtleri rejime bağlama da tek burjuva partisi olmasının AKP’ye, devlet bürokrasi ile ulusalcı-milliyetçi kitle damarından sağladığı büyük desteği ekleyelim. Türk toplumunda milliyetçisinden sosyal demokratına, askerinden polisine kadar,“iyi ki Kürtleri rejime bağlayan AKP var ” algısının Erdoğan/AKP lehine sağladığı destek küçümsenemez.
8 – Erdoğan’ın son yıllarda, “AB bizi 60 yıldır kapıda tutuyor” çıkışı ve ABD’nin, Güney Kürdistan başta olmak üzere genelde Kürdistan özelde de “bardağı taşıran damla” olarak PYD/ YPG’ye desteğinden hareketle “Batı’ya karşı ikinci bağımsızlık savaşı veriyoruz” söylem ve çıkışları, AKP’nin ırkçı/milliyetçi kitle desteğini güçlendiriyor. Emperyalist ABD tarafından iktidara gelmesinin önü açılan AKP ve Erdoğan, ne acıdır ki muhalefet yokluğundan dolayı bugün Batı karşıtı “bağımsızlık” propagandanın ona kalmış olması yine kitle desteğini güçlendiren bir faktör. AB’ye sokak ruhunun beklediği sertlikte “donduruyorsanız dondurun” resti, MHP hatta CHP’nin ulusalcı tabanında destek görmektedir.
AKP ve Erdoğan “çekirge bir sıçrar, iki sıçrar üçüncüsünde ele geçer” misali sona doğru yaklaşıyor.
Başarısız darbe girişimi dahil süreçler-olgular ve şans, bugüne kadar hep Erdoğan’dan yana işledi, fakat bunun da bir sınırı var ve tek adama doğru koşar adım ilerlerken aynı zamanda kendi sınırlarına doğru da hızla koşuyor. Bunun belli başlı çizgileri olarak:
1 – ABD’nin; Avrasya egemenlik stratejisinin bir parçası olarak Mısır-Tunus üzerinden Ortadoğu’da denediği ve fakat gerek S. Arabistan ile Körfez ülkelerinin “bu başarıya ulaşırsa sonumuz olur” diyerek karşı çıktığı; gerek İsrail’in “beni İhvan’ı Müslim kıskacına alıyorsun” ve daha başka kalkış noktalarından hareketle karşı çıktığı, gerekse “ılımlı İslam’ın” eninde sonunda radikal İslam’a döneceği gerçeğinin Mısır deneyimi üzerinden görülmesinden hareketle “Ilımlı İslam” projesinden vazgeçmesi. ABD, bölgede “ılımlı İslam” projesinden vazgeçerken, Erdoğan-AKP’nin bunda ısrar ederek Mursi’ye sahip çıkması ABD ile yol ayrımına getirdi. Buna Suriye meselesi de eklenince AKP bölge siyasetinde yalnızlaşmasının yarattığı sorunlarla yüzleşti, bu ağırlaşarak devam ediyor.
Bölgesel rakibi İran, sınırları ötesinde beş ülke de doğrudan cephe savaşını verirken, Türk devletinin sınırlarına hapsolması Erdoğan’ın kişiliğiyle de birleşince, Türk rejimi nereye çarpıp infilak olacağı belli olmayan bomba yüklü araca döndü. Musul ve Rojava’ya dönük Misak i Milli vurguları, Rojava’ya askeri müdahale ısrarı hayra alamet değil. Dış politikanın, içeride başkanlık hesaplarını dayandırdığı milliyetçi tırmandırma ile karşılıklı birbirini beslemesinin yaratığı savaş tehlikesi Erdoğan’ın sonunu hazırlayabilir. 24 Kasım’da El Bab’ta yaşananlar bunun ilk ciddi işaretleridir.
2 – Ortadoğu’da Kürtlerle büyüme” üzerinden emperyal hayaller kuran fakat Kürdün sırtında kurduğu emperyal hedeflerin Güney Kürdistan ve Rojava üzerinden çökmüş olmasının yarattığı büyük gerilim. Yani Güney’in bağımsızlık, Rojava’nın ise federasyon hedefiyle Ankara’nın elini yakıyor olması. Öyle ki Kürdün sırtında büyümek bir yana Güney ve Rojava üzerinden kendini Kürdistan coğrafyası ile kuşatılmış olarak bulmasının yarattığı büyük “bölünme” korkusunun iç siyasetteki gerilimi. Kısacası Diyarbakır’ı, Hewler-Ankara kıskacına alma eğiliminin Hewler’de beklediği karşılığı bulmamasının hırçınlığı, iktidarı serseri mayın haline getirdi. Bu gerilim ve geri çekilimin basıncıyla içerde ki Kürde saldırıyor olması iktidarın hem içerdeki kitle hem de uluslar arası desteğinde kırılmalara yol açacaktır.
3 – ABD ve Avrupa’nın (Batı eksenin), Kürdistan aklından ciddi tehditler algılayan; özellikle Güney Kürdistan ve Rojava’yi askeri, siyasi olarak desteklenmesinden duyulan korku yüklü tepkiyle Rusya liderliğindeki Avrasya’ya (ŞİÖ) yanaşması da, AKP/Erdoğan iktidarının sonunu hazırlayabilecek potansiyeller taşıdığını ekleyeyim. Daha önce de, TC’nin, Batı ittifakından kopmasının çok zor olacağı eğer kopma yönelimine ciddi girerse bunun AKP ve Erdoğan’ın sonunu getireceğini yazmıştım, bugün de aynı görüşteyim.
4 – AKP ve Erdoğan’ın, özellikle de 15 Temmuz 2016 sonrası daha fazla polis devletine sarılıyor olması. Toplumu, halkları polis gücüyle zapturapt altına alma politikaları sonunu erken hazırlayacak diğer bir gelişme. Buna “denize düşen yılana sarılır” misali Cemaatle kanlı kavgalı olunca kadrosal boşlukları aşmak için bu kez de Balyozcu-Ergenekoncu kadrolarla uzlaşmasının yaratığı sorunları da ekleyelim. ABD, Erdoğan ve Cemaat üçlüsünün dün farklı hesaplarla ortaklaşıp “Avrasya alternatifi de var” diyen Tuncer Kılıç ve genelde askerlerin başına neler getirdiklerini Balyoz, Ergenekon gibi davalar üzerinden gördük. Bugün Avrasya diyen Erdoğan’a karşı bu kez Asker, ABD ve AKP içi muhalefetin ortaklaşması yaşanırsa kimse şaşırmasın.
5 – Küresel planda yaşanan ekonomik kırılganlığın yansımalarına Türkiye’ye özgü sorunların eklenmiş olması, Erdoğan iktidarını zorlayacak bir diğer önemli gelişme. Tırmanan döviz kurlarının ekonomiye bindirdiği yük, ekonomik büyümenin %9’lardan %3’lere kadar gerilemesi, artan enflasyon ve işsizliğin %12-13’lere çıkmış olması, AB ve ABD ile yaşanan gerilim, AP’nın Türkiye ile başlatılan üyelik müzakerelerini geçici olarak dondurulması tavsiye kararı ile birleşince Erdoğan’ın, iktidarı boyunca ilk kez ekonomik krizin yaratacağı faturayla yüzleşme ihtimali güçleniyor.
6 – Bunca yaşanmışlıklar üzerinden Kürtleri yönetmesi ya da kandırıp-oyalaması da artık zor! Kürt meselesinde artık kaçış yolları ve oyalama alanı daralan AKP ve Erdoğan’ın, başka gelişmelerle birlikte Kürt siyasetini, Silvan operasyonundan beri askere havale etmesi bunun çıplak örneği.
Elbette ulusal demokratik hareketimiz de sürgit taş çatlatan sessizlik halinde olmayacak, halkımız er geç yeniden meydanlara inecek. Diyarbakır merkezli Kürdistan’da yaşanan sessizlik geçicidir, kimse bu geçici durum üzerinden yanlış hesap yapmasın, Kürdistan, rejimi zorlayacak demokratik direnişe gebedir. Ayrıca başta Kamu emekçileri olmak üzere yüz bin civarında ücretli emekçiyi sosyal haklarını da gasp edip açığa alarak/ ihraç ederek aileleriyle birlikte açlıkla terbiye etme saldırganlığı karşılıksız kalmayacak sokaklar şimdiden hükümetin bu hukuk ve insanlık dışı saldırılarına karşı ısınıyor.
Sonuç olarak;
AKP ve Erdoğan, mevcut yerde duramaz olanla yetinemez çünkü mevcut yerde durduğu veya yetindiği anda yıkılacağı hatta yargılanacağını düşünüyor. Bunca yıkım, yolsuzluk, hukuksuzluk, mülkiyet hırsızlığı, yok edilen yargı bağımsızlığı, baskı altına alınan temel hak ve özgürlükler, meselelerin anası olarak halkımızın ulusal özgürlük talep ve dinamiklerini tanklarla yok etmek istemesi ve Batı ile yaşanan gerilim… Bütün bunlara rağmen iktidarda duramaz.
Belirttiğim gibi olduğu yerde durmak istese de duramıyor. İşi tek adam diktatörlüğünü kurmaya doğru tırmandırsa bu başka açıdan iktidarının sonunu getirecek. Erdoğan ve iktidarının ömrünü uzatacak iki şey olabilir:
Bir; ayak sesleri gelen krizi atlatacak ekonomik hamleler yapabilmek;
İki Kürt meselesinde ana dilde eğitim-öğretim gibi önemli adımların yanı sıra genel olarak Türkiye halklarının temel hak ve özgürlükleri alanında ciddi reformlara gitmek! Yanı ya ciddi reformlar ya da yıkım! Belirttiğim reformları yapması çok zor! Sonuç çekirge bir sıçrar, iki sıçrar üçüncüsünde ele geçer”! Ekim 2015’te “AKP bu kan gölü üzerinde artık iktidar olamaz” demiştim, diyorum. Mesele gelenin gideni aratmaması için siyasetin, yurtsever, devrimci siyasetin, aydınların, sosyal demokrat iddia da olanların, Erdoğansız siyaseti hedeflerken ABD, AB ve ya askerden medet bekleme hastalığına düşmemeleri