Enver Şen / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
7 Ekim 2023 günü Hamas günümüze kadar imkansızmış gibi görüneni tersine çevirdi. İsrail’e İsraillilerin de büyük oranda beklemediği şekilde büyük bir saldırı düzenledi. 1500’ün üzerinde insan katledildi. Müslüman Kardeşlerin bir alt yapısı olan Hamas aynı DEAŞ, Hizbullah, İslami Cihat, El-Kaide ve benzerlerinin, önüne çıkan herkesi öldürerek açık bir şekilde terör örgütü oldukları bir kez daha gözler önüne serildi. DEAŞ’ın Şengal’de yaptığında farklı bir şey değil. Burada iki durumu birbirinden ayırmak lazım. Filistin halkının direnme hakkı ile yapılan bu katliam aynı şey değildir. Biz Kürd devrimcileri, komünistleri ve yurtseverleri olarak (Filistinli parti ve örgütlerin Kürdlere karşı tavırlarına rağmen) Filistin halkının direnme hakkını desteklememiz gerektiği kanısındayım. Bana göre bu sorunu günlük politik yaklaşımlarla değerlendirmek doğru olmaz. Tersi bizi onlarla aynı paralele getirir. Yukarıda Filistinli parti – örgütlere rağmen demiştim.
Evet başta FKÖ olmak üzere Filistinli parti ve örgütler malesef tarihsel olarak hep Kürd halkına ve Kürd siyasi yapılarına karşı oldular ve hala oluyorlar. Kürdlerin artık bunu görme zamanı gelmiştir. Bu başka bir halka düşmanlık değildir ve düşmanlık getirmemeli de. Tarihsel gerçekleri açıkça komuşmak tartışmak özellikle de komünistlerin, sosyalistlerin, demokratların zorunlu görevleri arasında olmalıdır.
FKÖ’nün Haziran 1964’te kurluşunda o zamanki Mısır devlet başkanı Gamel Abdul Nasser önemli bir rol oynadı. Arab Baas partilerinin yani Arap milliyetçiliğinin zirve yaptığı yıllardı. Baas partilerinin ideolojik dayanaklarını kısaca şöyle özetlemek mümkün: Pan-Arabizm, Arap sosyalizmi ya da Arap Kemalizm’i, antisiyonizm o yıllarda hiç bir Arab devleti İsrail’in varlığını tanımıyordu. Nasser (aslında Baas partileri demek belki daha doğru) bütün Arap devletlerini biraraya getirip tek bir devlete dönüştürmek istiyorlardı. Bunda başarılı olamadılar. Ancak Baas partileri ve düşüncesi birçok Arap devletinde iktidar oldular. Zayıflamalarına rağmen hala varlıklarını sürdürüyorlar bu partiler ve düşünce tarzı.
FKÖ’nün ve günümüzde Hamas üst yöneticilerinin Kürdlere bakış açısını birkaç örnekle dile getirmek gerekirse; 16 Mart 1988 Halepçe Katliamından (Saddam Kürdlerin üzerine zehirli gaz atmıştı, Türkiye’nin de Başur’da defalarca denediği gibi) sonra Amerikalı bir gazeteci Yaser Arafat’a “Saddam Hüseyin Kürdlerin üzerine, Halepçe’de zehirli gaz attı. Bu konuda ne diyorsunuz? Cevabı şudur “Saddam Hüseyin onlara gül mü atacaktı. (İsmail Beşikçi- Kürd Araştırmaları 23. 06. 2020)
Hamas’ın yurtdışı temsilcisi Meşal 11.04.2022’de Rudaw’la yaptığı söyleşide; Kürdlerin kendi kaderlerini tayin hakkına ne dersiniz sorusuna “Kaderinizi belirleme hakkınız olduğuna ve bu hak için yıllarca mücadele ettiğinize inanıyorsunuz. Buna karşı çıkmıyorum. Ancak bölgenin siyasi haritasına baktığımda bölgeyi daha da parçalayacak bir çatışmaya götürecek, Kürdlerin ve Türkmenlerin kendi kaderlerini tayin etmelerini istiyor muyum? Hayır” diye konuşur. Soruda hiç olmamasına rağmen Meşal Türkmenlerin de haklarına karşı olduğunu dille getiriyor. Yani Araplardan başka kimsenin bu topraklarda hakkı olmamalı. Türkiye ve İran’ın da aynı şekilde davrandığı ve bu ülkelerde solda olduğunu iddia eden birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütünün de aynı şekilde düşündüğünü maalesef her gün yaşıyoruz. Nasıl ki Türkiye’de kendine sol diyen kimi çevreler Kemalizm’in etkisinden çıkamadılarsa ya da çıkmak istemedilerse, genel olarak Filistin siyasi yapısı da hiçbir zaman Baas düşüncesinden kurtulamadı. Onlara göre özgür Kürdistan Arapların bağrına saplanmış bir hançer ve İsrail’in yararınadır. Yani vatan bölünmez bir bütündür. Bize çok tanıdık!
7 Ekim Hamas eyleminden sora İsrail fark gözetmeksizin bütün Gazze’yi aralıksız bombalıyor. Büyük çoğunluğu çocuklar ve kadınlar olmak üzere on binlerce insan öldürüldü. Bunlar devam ederken Gazze’deki hastahanenin bombalanması 500’ün üzerinde insanın öldürülmesi savaş suçudur insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Aynı suçu Türkiye Rojava’da işledi.
Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD tamamen tek taraflı davranıyorlar. İsrail’in yanında yer alıyorlar. İspanya sosyal bakanının tavrı dışında. Almanya Filistin’i destekleyen her eylemi yasakladı. Berlin’de yapılan yürüyüşler polis tarafından dağıtıldı 200’ün üzerinde tutuklama var. Öbür Avrupa ülkeleri de farklı değil. Yani Ukrayna’nın yerini İsrail aldı demek yanlış olmaz. Gerekçe antisemitizme karşı demokratik hükümetleri desteklemek. Ukrayna ve İsrail hükümetleri kimi eksikliklerine rağmen demokratik rejimler içinde gösteriliyorlar. NATO ve Avrupa Birliği’nin resmi görüşü diyebiliriz buna.
Türkiye’deki protestolara gelince, onlar da tek taraflı ve tamamen Filistin’den yana. Hamas’la Filistin halkı aynı kefeye konuyor. Bana öyle geliyor ki Hamas’ın terör örgütü olduğu unutturulmaya çalışılıyor. Hamas’ın kardeş örgütü DEAŞ’ın Şengal’de yaptıklarını unutmadık.
14 Ekim’de Türkiye Komünist Hareketi, Devrim Hareketi, Devrimci İşçi Partisi yaptıkları eylemde “Nehirden denize özgür Filistin” sloganını attılar. Bu sloganın kimler tarafından kullanıldığını bilmiyor olmalarını düşünemiyorum. Bu slogan Ortadoğu’da (sadece Siyonistlere karşı değil tümden Yahudi halkının yaşam hakkına karşı kullanılıyor) İsrail’in ve Yahudi halkının haritadan silinmesini isteyenlerin sloganı. 17 Ekim İstanbul Beyoğlu / Şişhane meydanında TKP’nin eylemi “İşgalciler her zaman kaybeder” Çok doğru buna Türk işgalciler de dahil. 18 Ekim Taksim’e katılan örgütler: DGB, Kaldıraç, Öğrenci Faaliyeti, Öğrenci Kolektifi, Özgürlükçü Gençlik ve SGDF atılan sloganlar “nehirden denize özgür Filistin”, “Filistin halkının ve direnişinin yanındayız. Desteğimizi sürdürmeye devam edeceğiz.” 18 Ekim Ankara İsrail elçiliğinin önü Sol Parti “İsrail işgalcidir, katildir” “Emperyalizme ve Siyonizm’e karşı yaşasın özgür Filistin” (Sol Partililer Türkiye’nin işgalciliğini herhalde unutmuş olmalılar) daha onlarca örnek verebiliriz. Ancak ana çizgi beli olmuştur. Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) X hesabında yaptığı açıklamada Mescid-i Aksa Tufan saldırısını selamlıyor. ESP X hesabı “Filistin halkının direniş örgütlerinin işgalci Siyonist İsrail’e karşı ortak olarak başlattığı Mescid-i Aksa Tufanı saldırısını selamlıyoruz.”
Şimdi bu solda olduklarını insan haklarını ve halkların kendi kararlarına saygılı olacaklarını dile getirenlere soruyorum. 4 Ekim 2023’te Türk dışişleri bakanı Hakan Fidan’ın şu açıklamasına ne diyorlar.? ”Silahlı kuvvetlerimizin bu terör saldırısına cevabı son derece net olacak, Irak ve Suriye’de PKK ve YPG’ye ait olan bütün alt yapı, üst yapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın top yekun meşru hedefleridir. Üçüncü tarafların PKK/YPG’li tesislerden ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum. Bu açıklamadan hemen sonra Türk devleti aralıksız Rojava’yı bombalıyor. Enerji tesisleri, içme suyu tesisleri. Sağlık merkezleri, hastahaneler ve okular özel hedefler olarak seçiliyor. Fidan’ın tarif ettiği gibi.
Kürdistan’daki bu vahşete ses çıkarmayanlar pratikleri ile Türk devletinin ve Erdoğan’ın yanında yer alıyorlar. İsrailli devrimciler ise Kudüs’te Filistin bayrağını asacak kadar devrimciliklerini halkların eşitliğini savunmakta samimiler. Aradaki fark Kürdler için gün kadar açık ve belirleyici olmalıdır.
Yaşasın özgür Kürdistan.
20 Ekim 2023