Eyüp Yalur / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Türkiye’de yüzyıldır sorunlar yumağı haline gelen parlamenter sistem sorunların üstesinden gelemeyince AKP iktidarı siyasette, ekonomide istikrar adına yeni bir sisteme geçti. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, 16 Nisan 2017 referandumu ile kabul edildi ve 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başlandı. AKP iktidarı ve medyası yeni sistemi fiili başkanlık sistemine dönüştürdü. İktidar başarılı bir performans göstermeyip siyasette, ekonomide, toplumsal yaşamda, yargıda, medyanın özgürlüğü anlamında, azınlıklar konusunda, inançlar ve özgürlükler konusunda başarısız olunca 6 muhalefet partisi “Millet İttifakı” çatısı altında bir araya geldi. İktidar olmaları halinde “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme” geçeceklerini kamuoyuna deklare ettiler. Oysa sorun ne parlamenter sistemde ne cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ne de başkanlık sistemindedir. Demokratik ülkelerde bu sistemler sorunsuz uygulanmaktadır. Sorun zihniyet değiştirmeme sorunudur, sorun gerçekleri kabullenememe sorunudur, sorun hala 1923’ten kalma sorunudur, daha da önemlisi “DEMOKRASİ” sorunudur.
Demokratik rejimlerde siyasi partiler erozyonu yaşanmaz. Nüfus olarak Almanya ile Türkiye nüfusu birbirine yakın olmasına rağmen Almanya’da siyasi parti sayısı 15-20 civarında iken Türkiye’de siyasi parti sayısı 150’ye doğru yol almaktadır. Başkanlık rejimlerinde siyasi parti sayısı 5-10’u geçmez.
AKP’nin başkanlık rüyası halkı mutluluktan uçuracaktı, 2023’e kadar ülkeyi dünyada ekonomisi gelişmiş ilk 10 ekonomi arasına sokacaklardı ama olmadı, basın susturuldu, siyasetçiler, aydınlar, iş insanları, öğrenciler cezaevlerine dolduruldu, AB’den uzaklaşıldı, Rusya, İran, Çin ile yakınlaştı.
Demokratik rejimlerde ister başkanlık sistemi olsun ister yarı başkanlık ya da parlamenter sistem, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olsun liderler otoriterleşmezler, hesap verirler. Demokratik olmayan rejimin adı ne olursa olsun iktidara gelen parti otoriterleşir, hesap vermez, herkesten hesap sorar, muhalefeti sindirir, medyayı susturur, toplumu korku çemberine alır.
Parlamenter sistem İngiltere’de, Başkanlık Sistemi ABD’de, Yarı Başkanlık Sistemi Fransa’da istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır. Çünkü bu yönetim tarzları, şekilleri ülke koşullarına uygundur. Bu koşullar bu sistemleri ortaya çıkarmışlardır.
Başkanlık ve yarı başkanlık kurucu iradenin ürünüdürler. Parlamenter sistem kurucu iradenin ürünü değil tarihsel süreç içerisinde ortaya çıkan bir hükümet sistemidir.
İngiltere’deki parlamenter sistem 1215 tarihli Magna Cartaya kadar uzanan ilk hükümet sistemidir.
Başkanlık sistemi ise 1787’de Philadelphia’da toplanan kurucu meclisin görüşmelerinde düşünülüp, tartışılarak tasarlanan prensipleri belirlenen bir sistemdir. Yani akşam kafasında tasarlayıp yarın uygulanan bir yönetim tarzı değildir. Yasama ve yürütmenin katı ayrılığı vardır. Başkanlık sistemi yasama ve yürütmenin hem işlevsel hem de organik açıdan birbirinden ayrılmasını esas alan bir hükümet sistemidir.
Türkiye’deki fiili başkanlık sistemi daha çok Latin Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık sistemine yakın olacak ki cumhurbaşkanı onlarla (Venezuella, Arjantin, Şili, Meksika, Brezilya, Bolivya) daha iyi anlaşabiliyor. Latin Amerika ülkelerinde başkanların şahsında yürütmeyi aşırı biçimde güçlendirirken, yasama ve yargıyı da onun hakimiyeti altında bir faaliyet haline getiriyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran irade, bu ülkeye “bir komünist partisi gerekirse” onu da biz kurarız, zihniyetinde olduğu için evrensel olan bu üç sisteme de uygun değildir.
6 yüzyıl dünyayı yönetmekle övündükleri cihan imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun nüvesi olarak belki simgesel bir padişahlık sistemi ülkenin bünyesine daha da uygun olabilirdi. Belki o zaman bu kadar ırkçı, tekçi olmazlardı.
Her üç yönetim şeklinde de siyasal, kültürel, tarihsel koşullar rol oynamıştır. Onun içindir ki hükümetler siyasi ve ekonomik olarak istikrarsız olsalar bile sistem çöküşe doğru gitmez, çökmez. Ülkede demokratik yollarla iktidar değişir, sistem yoluna devam eder.
Parlamenter sistemin kurucusu olan İngiltere monarşiyle yönetiliyor. Güçlü bir meclisi ve simgesel olarak kral ve kraliçe vardır. Almanya’da cumhurbaşkanı, başbakan ve güçlü bir meclisi vardır. Kralın, kraliçenin, cumhurbaşkanının yetkileri semboliktir.
Türkiye’de parlamenter sistem kendini yenileme, çağa uydurma, çağdaşlaşma, demokratikleşme gibi kavramlara adapte olamadı, benimseyemedi gibi bu evrensel kavramları kendine uydurdu. Onun içindir ki yüzyıllık sorunlarını aşamadı, çözemedi. Siyasi ve ekonomik anlamda istikrarlı bir çizgi izleyemedi, her on yılda bir darbelerle karşılaştı.
Türkiye’de eski parlamenter sistemle şimdi uygulanmakta olan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi arasında demokrasi, insan hak ve özgürlükleri açısından, azınlıklar, din ve inanç özgürlükleri gibi insani evrensel değerler açısından bir fark yok, olmadı, olamazda çünkü her ot kendi kökü üzerinde yeşerir. İkisi de baskıcı, otoriter, demokrasiyi tanımayan, halk üzerinde baskı oluşturan, basını susturan, otoriteryal sistemlerdir.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde başbakanlık lağvedildi. Cumhurbaşkanı hem devletin hem hükümetin hem de partinin genel başkanı oldu. Çağdaş demokratik toplumlarda bu kadar gücü hiçbir seçilmişe vermezler. CB yardımcısı atanan bir bürokrat olarak tüm seçilmişlerin üzerinde devletin ikinci adamı olarak protokolde yer alır. Sadece cumhurbaşkanına karşı sorumludur. Sadece cumhurbaşkanı isterse onu görevden alabilir.
Siyasal kültür, devlet geleneği, eğitim, sosyo-ekonomik durum, tarihi miras sistem belirlemelerinde önemli roller oynar.
Türkiye’de demokrasi eksikliği olduğu için hangi sistem olursa olsun başarı şansı zayıf olur. Çünkü bütün sistemlerin temeli demokrasiye dayalıdır.
Demokratik uzlaşma kültürünün ve ortak toplumsal zeminin güçlü olmadığı ülkelerde hangi hükümet sistemi uygulanırsa uygulansın hukukun üstünlüğüne dayalı demokratik bir düzen oluşturabilmek mümkün değildir.