Olgulardan hareketle dünya konjonktürünü iyi anlamadan milliyetçi bir şahlanışla ve duygusal, hezeyanlı bir tavır alışla diplomasi yürütemezsiniz ki. Hele de iç sorunlarınızı halletmeden, çözüp bir sonuca bağlamadan, altyapı oluşturmadan, alt emperyalist bir pozisyonu dahi olmadan emperyalist olamazsınız, öyle genişleyip sağa sola dalamazsınız. Dalsanız bile bir maceracılıktan öteye gidemezsiniz. Ancak iç komşunuz halkları, Ermenileri, gayrimüslimleri, Kürtleri soykırıma uğratırsınız. Talat Paşa bu coğrafyalarda ne yaptıysa siz de onu yaparsınız ama konjonktür hiç de Talat dönemleri gibi değil. Bu kafalarla iyi bir stratejist olmanın kıyısından bile geçemezsiniz.
Fevzi Kartal / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Bu ikilinin (Erdoğan ve Bahçeli) konuşmalarını dinlediğimizde, dışarıdan olup da konuyu bilenler açısından gerçekten ülke büyük bir yalan ve efelenme ile yönetilmeye çalışılıyor.
Dünyadaki bütün devletlerin politikası bir sosyal Darwinizm’dir (Silahlı gücü ve sopası olan kazanır) ama emperyalist olmakta ekonomi, silah, akıl işi olduğu kadar da bir kültür işidir. Bunlar da yetmez bir strateji işidir ki; eğer iyi bir stratejist olunamayınca emperyalistte olunamıyor.
RTE’in söylemleri ve yaptıkları gerçeği yansıtmıyor, ne Kürdistan’da ne Akdeniz’de ne Libya’da ne de Karabağ’da. Kürdistan’da bin yıldır birlikte yaşadığı Kürtlere hep yıkım ve gözyaşını reva görüyor, sonrada kalkıp “Kürtler yabancı devletlerle iş birliği yapıyor” diyor. “Kürtleri istediğim gibi soykırımdan geçireyim kimsede bir şey bana demesin” diyor ve ‘büyelek tutmuş dana gibi sağa sola zıplıyor’(!) misali bir pozisyonda. Libya’da her şey aleyhine dönüyor, Akdeniz’de “aş pişmiş sofraya gelmiş” birileri şimdiden fosil yakıt çıkarma aşamasında E-B ikilisi efelenip duruyor. Bu güne kadar neredeydiniz? Ta başından hiçbir anlaşmaya yanaşmıyor sonradan “benimde hakkım var” diyor. Birileri de “geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye” diyor.
Ankara eski büyükelçisi, Türkiye’de kala kala Türkiye uzmanı oldu, şöyle diyor; “Türkiye ile uğraşmaya gerek yok, zaten ekonomik, sosyal, diplomasi ve her alanda çöküyor”.
Avrupa başkentlerini korkutan asıl şey Türkiye’nin bir Suriye olması. Erdoğan-Bahçeli diktatörlüğü gibi erklere “gidin başımızdan” diyorlar. Avrupa’nın asıl uğraşı “demokrasilerden hafifçe kırılma yaşamış devletleri demokrasiden uzaklaştırmamak”. TC’yi demokrasinin çok çok uzağında görüyorlar.
Karabağ’da AKP-MHP yasal DAEŞ, DAEŞ’te yasadışı AKP-MHP’dir gibi yapıyor. Olamaz böyle şey! Senin gücün ancak zavallı komşularına yeter tıpkı o öykündüğün Osmanlı gibi Viyana’da durdurulur, Rusya ile 11 defa savaşılır ve her defasında yenilgi, Perslerle bazen yenme bazen yenilme. ‘Büyükler’de şöyle der: “Türkler doğuda bizim için savaşıyorlar” diye alay ederler.
Erdoğan-Bahçeli diktatör rejiminin dünyada ve bölgede itibarı yerlerde sürünüyor. Her yerde duvara çarptığı gibi Karabağ’da da duvara çarptı.
Rus formülü ile Azerbaycan, Ermenistan, Karabağ durumunda şöyle; 2011’den bu yana Karabağ’da var olan Lavrov planı gündemde ve meyvelerini vermeye başlıyor. Artı MİSK grubunun (ABD, Fransa, Rusya) önerileri de Türkiye iktidar erkinin görüşlerinden farklı. Karabağ bölgesinin yani Kızıl Kürdistan’ın, (ki burada Ezdi Kürtler % 72, Ermeniler %23 geri kalanlar Azeri halkından), dışında Ermenistan’ın işgal ettiği bölgelerden çıkması, self determinasyon-referandum yapılarak burada yaşayan kimlikler tespit edilecek. Ermenistan’ın çekildiği bölgelere Rus barış gücü konuşlandırılacak. Ruslar herkesle irtibat halinde olacak ve Türkiye iktidar erkinin desteklediği yabancı teröristler Karabağ’dan çıkarılacak. Gidişat öyle gösteriyor ki bu çeteler TC’nin başına bela olacaklar.
Kıbrıs’ta dahil E-B diktatörlüğünün “kazan kazan” formülü bütün bu olanlara ve verilere baktığımızda buharlaşıp gidecek gibi görünüyor. 08.10. 2020