Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Yüksek enflasyon ve yağmur zamlarla alım gücü çoktan sıfırlanan işçi-emekçiler yeni ücret zamlarını bekliyorlardı. Beklenen zam yapıldı fakat derde deva olmadı. Çünkü ücretlere yapılan zam aylar öncesinden yüksek enflasyon ile zaten erimişti. Demek ki satın alma gücünü eriten enflasyon durdurulmazsa ücretlere zam çözüm olmuyor.
AKP iktidarı enflasyonu düşüremediği için durmadan yeni tarih vererek erteleyip oyalıyor. Örneğin Erdoğan:
4 Ağustos 2021: “Ağustos ile birlikte enflasyonda düşüşü göreceğiz. Bundan böyle enflasyonun yukarı çıkması mümkün değil” dedi ama enflasyon uçtu!
17 Kasım 2021: “Diğer ülkeler giderek daha çok sıkıntıya girerken biz ise önümüzdeki yıldan itibaren ferahlayacağız” dedi ama enflasyonda Suriye’yi bile geride bıraktı.
31 Aralık 2021 “Enflasyon ve fiyat artışları hızla düşecek derken temennimizi değil, teknik bir hakikati ifade ediyoruz” dedi ama tersi oldu.
18 Ocak 2022: “Enflasyon, düşüşe girmiş, girecektir. Bu kesin” dedi yine tutmadı.
Nisan 2022: “Yaz gelip mahsuller ortaya çıktıkça gıda ürünlerinin fiyatı düşer” dedi ama domates biber-patates-soğan fiyatları uçuyor.
Ve baktı düşüremiyor bu kez 6 Temmuz 2022’de: “Önümüzdeki Şubat-Mart (2023) aylarıyla birlikte enflasyonu kontrol altına almış olarak yolumuza devam edeceğiz” diyerek 2023’e erteledi. AKP İktidarı “ha bu ay ha bu yıl düşürüyoruz” dediği ama düşüremediği enflasyonun altında bunaldıkça daha fazla Kürdistan parçalarına yönelik savaş davuluna sarılıyor.
*Savaş siyasetiyle işçi emekçilerin hak mücadelesi bastırılamaz
Ekonomik kriz ağırlaştıkça, yüksek zam-enflasyon-döviz kuruyla mutfak-çarşı-pazar yangını büyüdükçe… İktidar; açlık sınırı altında yaşayan işçi ve yoksullardan büyüyecek tepkileri bastırmak için savaş davulunu daha yüksek sesle çalıyor! Yaklaşan seçimler öncesinden, savaş politikasıyla ekonomik kriz ve ağır sonuçlarını unutturacak bir “zafer” elde etmek, AKP’nin hedeflerinden biridir. Ki bu hedefini 19 Temmuz 2022 Tahran zirvesinde de tekrarladı. Ancak savaş siyasetiyle işçi emekçilerin hak mücadelesi bastırılamaz. Çünkü savaş, ekonomik krizi ağırlaştırdığı gibi işçi ve emekçilerin yoksulluğunu da derinleştirir. Kısacası savaş siyasetiyle ekonomik krizi çözemeyeceğiniz gibi halkın krize olan tepkisini de uzun süre bastıramazsınız. Çare savaş siyaseti değil içeride ve dışarıda Kürt meselesinin barışçıl çözümünde yatmaktadır.
*İşçi-Emekçi yoksullaşırken bankalar, patronlar karlarına kar katıyor!
İktidar, zor koşullarda yaşam mücadelesi veren halkı korumak yerine egemen sınıfları ve onların finans merkezleri olan bankaları koruyor. İşçi, işsize, küçük üreticiye ayırması gereken kaynakları birden fazla “teşvik” vb. adlar altında sermaye kurumlarına aktarıyor.
Bu nedenle sermayeye kriz yok! Ekonomik krizde yük; ücretli işçi-memur, küçük üreticiye yüklenirken, sermaye kârlarını katlamaktadır. Yani sıkıştıkları zaman sarıldıkları “hepimiz aynı gemideyiz” propagandası tepeden tırnağa yalandır. İşçiler, yoksullar hiçbir zaman egemenlerle aynı gemide olmadılar. Mesela yakın ve çıplak bir örnek; Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu’nun (BDDK) 3 Haziran verilerine göre bankaların; Nisan 2021’de 20,7 milyar TL olan net kârları, Nisan 2022’de 98,2 milyar TL’ye ulaşmış. Kâr artış önceki yıla göre %374 gibi inanılmaz düzeyde gerçekleşmiş.
*İktidarın “Asgari ücrete %80 zam yaptım enflasyona ezdirmedim” demesi yalan!
TÜİK’e göre bile Türkiye yüksek enflasyon sıralamasında, Dünyada 6. sıraya çıkmış. ENAG’a göre ise %176 ile 11 yıldan beri savaşta olan Suriye’yi geride bırakarak 4. sıraya yükseldi. TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranı piyasa tahmininin yarısı oranında düşük olmasına tepki gösteren eski Başkan Birol Aydemir; “Sizin maaşınızı bu millet vergileriyle ödüyor. Hiç utanmıyor musunuz?” diyerek tepki gösterdi. TÜİK, ince mühendislikle rakamlarla oynayıp yıllık enflasyonu %79 açıklayınca, iktidara %1 farkla da olsa “ücretliyi enflasyona ezdirmedim” propaganda imkanı sundu ama hayatın gerçekleri TÜİK’i yalanlıyor. Son bir yılda benzin-motorine %300, doğalgaza %600 zam yapıldı. Hal-pazar-çarşı’da etiketler anlık değişiyor. Patlıcan, domates, patates, şeker, süt vb. ürünlere son yılda %200’ü bulan zamlarla halkın tenceresi artık kaynamaz oldu. Asgari ücretin 5500 TL yapılması işçiyi enflasyona karşı korumadı. Halkın cüzdanı bomboş!
*Hayallerinizi pazarlamayı bırakın halkın aş-iş-ekmek sorunlarını çözün!
İktidar, toplum ekonomik kriz altında bunaldıkça Türkiye’yi “Dünyanın 10. büyük ekonomisi yapacağız”, “2023’te Ay’a gidiyoruz” diyerek işçi ve emekçi halkları oyalamaya çalışıyor. Böylece hedef değiştirerek işçi emekçilerin krize ve krizin yaratıcıları olan kapitalistler ile siyasi iktidarlarına karşı mücadeleye odaklanmalarını engellemek istiyor. İktidar altından kalkamayacağı hedeflerle uğraşmayı bıraksın halkın can alıcı meselesi olan patates-soğan-ekmek sorununu çözsün! Halk patates, soğan, şeker, süt, yağ alamıyor! AKP hala Türkiye’yi “dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapacağız. Milli ve yerli Uzay projemizi geliştiriyoruz” diyerek hayalleri pazarlıyor! Geçiniz bunları! Halk dün et bugün fakirin eti olan nohut-fasulye-mercimek yiyemiyor! Önce halkın patates-fasulye-ekmek-süt-şekerini çözün!
*İşsizliği rakamlarla oynayarak düşüremezsiniz!
AKP “İsteyen herkesin çalışacak işi var” diyor! Koca bir yalan! Devlet kurumu TÜİK bile, Ocak 2022 için işsiz sayısı 3 859 000 ve 15-24 yaş arası gençlerde işsizlik %27 diyor. Atama bekleyen öğretmen sayısı tek başına 500.410! Bunlar işsiz değil mi? Bir hastanede açılan 78 kişilik işçi alım kadrosuna 13 bin 213 kişi başvuruyorsa demek ki işsizlik en büyük sorun! Ayrıca kapitalist sistem de işsizlik, başta işçiyi baskılamanın bir aracı olarak daima vardır.
Çözüm kapitalizme karşı örgütlü mücadeleyi büyütmede!
Ekonomik kriz toplumsal yaşamının sürekli bir parçası haline geliyor. Çünkü kriz kapitalizmin yapısal sorunlarından kaynaklanıyor. Bu nedenle zenginlik ile yoksulluk iki ayrı uçta büyüyor. Zengin daha zengin, yoksul daha yoksullaşıyor. Öyle ki en iyi yazlık ve otelleri, yatları, deniz sahillerini, konutları ve gıda ürünlerini yani ülke zenginliklerini, işçiler, küçük üreticiler yapar-üretir-düzenler-hazırlarlar. Ama onlar tatil yapamazlar ve çoğunun oturacağı evi yok! Bu eşitsizliğin sorumlusu kapitalizm!
İşçi, işsizin önünde tek yol var; ekonomiyi yönetemeyenlere, teknoloji sayesinde yaratılan zenginlik içinde halka yoksulluk yaşatana karşı örgütlü mücadeleyi geliştirmek. Yaşanan ekonomik krizin sorumlusu A veya Z bakan değil AKP’nin uyguladığı ekonomik politikalardır. Politikalar değişmeden bakan değiştirmek meseleyi çözmedi, çözmez.
Yaşanarak görülüyor ki ücretlere zam yapmak ücretlinin yaşamını sürdürmesine yetmiyor. Çünkü işçi ücretine zam yapıldığının ertesi günü çarşı-pazarda yeni zam furyası geliyor. Çözüm, ücretlinin, yoksulun alım gücünü yükseltmek için enflasyon ve zamları durdurmak, bunları üreten kapitalizmi aşmak.
Her sorun çözümü de içinde barındırır! Ekonomik kriz sosyal sonuçlarıyla yakın dönemde böylesine derin-çıplak yaşanmadı! Hiçbir dönem yaz-kış ekmek kuyruğu böylesine uzamadı. Ama böylesine tepkisiz toplumsal muhalefet de görülmedi! Tecrübeyle sabittir ki işçi-emekçilerde “Ateş düştüğü yeri yakar” ile sınırlı kalmıyor ve sadece “altta kalanın canı çıkmıyor”! Ekonomik kriz ve yoksulluk-işsizlik-açlık gibi sosyal sonuçları derinleşip kronikleşerek kitleselleşiyorsa tepki de kapitalizme karşı kitleselleşmeli. Demokratik isyan, iş bulmayan işsizin, yatağa aç giren yoksulun, sokakta yatan evsizin, ırkçı kuşatma altındaki ezilenin tarih boyunca yaşam hakkının bir parçası olmuştur! Sadece Türkiye’de değil Dünyada KAPİTALİZME isyan büyüyecek! İsyanı büyütmek lazım. Halk direnmedikçe enflasyon düşürülemez, zamlar geri alınmaz.
Zam yağmurları alım gücünü silip süpürmüş, Haziran’da asgari ücrete yeni zam tartışılıyorken “Asgari ücreti Haziran ayında hiç görüşmedik. Bunun günü Aralık’ta” diyen sendikal anlayış işçi haklarını savunamaz. Çare, işçi-işveren arasındaki sorunlarda işçiyi değil Hükümeti savunan sendikal anlayışın aşılmasıdır.
Çare, bugün özgür ve insanca yaşam için demokratik tepkiyi büyütmek. Zam-enflasyon-yoksulluk kuşatmasında bunalan halkları “YETER” demeye çağırıyoruz. Yurtsever devrimci, sosyalist hareketi; parti-grup çıkarlarından uzak işçilerin, küçük üreticilerin ekonomik-sosyal hak arayışı amaçlı eylem ve direnişlerini desteklemeli.
Yaşamsal talepler
*”İş İş İş, Altı Saatlik İş, Herkese İş” emek kampanyamızda izah ettiğimiz gibi çalışma saatleri 6 saate indirilerek işsizlik düşürülsün.
•Her gün iş kazalarında (cinayetlerinde) ortalama 6 işçi ölüyor. Bu sosyal teröre karşı sağlıklı, güvenli çalışma için önlem alınsın. Kamuda sözleşmeli, taşeron gibi güvencesiz istihdam biçimine son verilerek kadrolu güvenceli istihdam esas alınsın. İşten çıkarmalar yasaklansın. Herkese güvenceli iş uygulansın.
*Resmiyette asgari ücreti verip yasa dışı olarak bir miktarını geri alan uygulama yaygınlaşıyor. Kayıt dışı çalıştırma ve eksik ücret ödeme yapan işverenlere karşı ağır cezai yaptırımlar uygulansın.
•Gelirine göre vergi alısın. Sermaye lehine uygulanan eşitsiz vergi sistemi emek lehine düzeltisin.
•Kamu hizmetlerini piyasalaştırarak tasfiye eden özelleştirme soygununa son verilsin!
•İşçi sınıfının ekonomik mücadelesinin en önemli aracı grevli toplu iş sözleşme hakkıdır. Sendikal hakların kullanımının önündeki yasal ve fiili engeller kaldırılsın.
*Küçük tarım üreticileri ile kent küçük esnafı için destek programları hayata geçirilsin.
*Kürdistan kentleri, devlet kadro ve memurlarının sürgün-cezalandırma yeri olmaktan çıkartılsın.
*Belediyelere kendi kaynaklarını kullanma hakkı yasallaştırılsın
*Bingöl, Bitlis, Kars, Hakkari, Adıyaman… kentleri ile Batıdaki kentler arası ekonomik-sosyal gelişmişlik farkını kapatacak plan uygulansın.
*Ekonomik krizin, yoksulluğun nedenlerinden biri olan savaş siyasetine içeride ve dışarıda son verilsin. Savaş da ısrar siyaseti felakettir! Komşu devletlerle başlatılan “normalleşme” Özek Rojava ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de geliştirilsin.
canbegyekbun@hotmail.com
20 Temmuz 2022