Öncelikle Çorlu tren faciasında ölenlerin ailelerine başsağlığı yaralılara acil şifalar diliyoruz. Türkiye’de ve dünyada beklenmedik afetlerin yaşanmasının temelinde, insanoğlunun eline geçirdiği teknolojik üstünlükle tıpkı içtiği-yediği kaba işeyen adam misali saygısızca doğaya saldırması yatıyor!
Sinan Çiftyürek / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Demem o ki, insanoğlu doğanın organik bir parçası olduğunu unutursa ve bizzat doğadan devşirdiği teknolojik araç-gereç-yöntemle yine doğanın kendisine nobranca-ahlaksızca-küstahça saldırıp beton yığını haline getirirse… doğa da işte böyle beklenmedik mega tepkiler verir! Yenilerine ve daha ağır sonuçlar doğuracak olanlarına hazır olun!
Bu durumu, “21. yy’da Özgürlük ve Sosyalizm Manifestosu”nda şöyle özetlemiştik;
“Dünya da iç ve dış dengeleriyle evrimi olan bir canlı organizma gibi hareket eder. Kısacası dünyamızın da sağlıklı ve doğal dengeleri üzerinde gelişme gibi bir sorunu vardır; eğer bu iç, dış dengeleri ve sağlığı önemsenmezse hastalanır ve ateşi yükselir. Yükselmeye başladı bile. Çünkü küresel ısınma gerçeğiyle gittikçe daha fazla yüzleşiyoruz. Ve bu ısınmada esas sorumlu yüzde doksan oranıyla insan etkinliğidir.
Bilimin teknolojik indirgemesiyle birlikte insanoğlunun ele geçirdiği doğa yasaları karşısındaki üstünlüğün de bir sınırı olduğunun farkında olmadan ya da bu sınırı hiçe sayarak doğa ve çevreye iradi müdahalenin de çok ötesinde saygısız ve düşmanca davranışın bedelini yine aynı doğa, insanlığa ağır bir bedelle ödetecektir. Ödetmeye başladı bile. Engels yıllar önce bu konuda uyarmıştı:
‘Fakat insanın doğa üzerindeki zaferlerini abartarak kendimizi pohpohlamayalım. Doğa bu türden her zaferin intikamını alır. Doğrudur, her zafer önce beklediğimiz sonuçlar doğurur; ama daha sonraları oldukça farklı, öngörülemeyen etkileri olan ve sıklıkla ilk sonuçları ortadan kaldıran etkiler yaratır. Mezopotamya, Yunanistan, Anadolu ve başka yerlerde tarım arazisi elde etmek için ormanları yok eden halklar, ormanları yok ederken onlarla birlikte bu ülkelerin şimdiki umutsuz halinin temelinde yatan nem toplanma merkezleri ve haznelerini de yok ettiklerini bilmiyorlardı… Dolayısıyla her adımımızda, doğanın dışındaymışız gibi onun üzerinde asla bir fatihin yabancı bir halk üzerindeki hakimiyetini kuramayacağımız -ama etimizle, kanımızla, beynimizle doğaya ait olduğumuz ve onun tam ortasında durduğumuz, onun üzerindeki üstünlüğümüzün aslında sadece onun kurallarını öğrenme ve doğru bir biçimde uygulama becerisi konusunda diğer yaratıklardan daha avantajlı olmamızdan ibaret olduğu- anımsatılıyor bize.’ (Akt. Alex Callinicos, Anti-Kapitalist Manifesto, sy. 49, Literatür Yay.)
Özcesi; ekolojik bozulmanın kökeninde daha fazla kâr, sömürü ve özel mülkiyete el koyma hırsıyla davranan insanın doğayı katletmesi bulunuyor. Üretim ve tüketimde karbondioksit, metan, azotoksit, su buharı vb. sera etkisi yapan gazların salınımının tüm uyarılara karşın hızla artmasıyla birlikte, özellikle de sanayi ve trafikten kaynaklanan bu gaz emisyonları yüzünden küremizin ortalama sıcaklığı 2 derece yükseldi. Bilim insanları, okyanusların ısınmasını ve Gröndland’daki buz tabakası başta olmak üzere buzulların erimesini bu gelişmeye bağlıyorlar.
Küresel ısınma, adım adım geriye dönüşü olmayan bir kritik evreye doğru ilerledikçe doğa da kendini savunma refleksiyle ciddi reaksiyonlar vermeye başladı. Orman yangınlarının, sıcak hava dalgalarının, tarımsal haşerelerin, ani sellerin, yıldırımların ve kıtlık barındıran kuraklıkların artması; deniz suyu seviyesinin yükselmesi ve kıyı kentlerinin su altında kalma tehlikesinin büyümesi; milyarlarca insanı bekleyen susuzluk tehlikesi ve son yıllarda kasırgaların daha sık aralıklarla ve daha güçlü gerçekleşmesi… Bunlar mega felaketlerin sadece bazılarıdır. Eğer insanlık doğanın bu tepkisini ciddiye alıp gerekli adımları atmazsa, her şeyi silip süpürecek olan doğanın karşı saldırısıyla yüzleşmesi kaçınılmaz olacaktır.”
09.07.2018