Heybet Akdoğan / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
Naim Süleymanoğlu’nu hepimiz tanırız. Ünlü halterci.
Turgut Özal, Naim Süleymanoğlu’nu Bulgaristan’dan yüksek miktarda dolarlar ödeyerek Türkiye’ye getirdi. Turgut Özal kabinesinde hazineden sorumlu bakan ve başbakan yardımcısı olarak görev yapmış olan Ekrem Pakdemirli, Naim Süleymanoğlu’nun Türkiye’ye getirilmesi için, Turgut Özal tarafından Bulgaristan’a yedi milyar dolar para verilmesini talep etmiş. Ekrem Pakdemirli bu kadar parayla, yüz köyün içme suyu problemini halledebileceğini söylemesine rağmen, Turgut Özal bu paranın ödenmesini; Türk bayrağının kazanılacak şampiyonlukla göndere çekilmesini ivedilikle istemiş.
Turgut Özal’ın isteği yerine getirilmiş. Namı diğer “Cep Herkülü” Türkiye’ye getirilmiş. Ay yıldızlı mayo altında müsabakalara katılabilmesi için, Bulgaristan hükümetine ayrıca bir milyon dolar ve Bulgaristan Halter Federasyonuna; iki yüz elli bin dolar örtülü ödenekten para verilmiş. Şampiyonluk için kendisine her türlü imkân sağlanmış. Amaç Türkiye’yi spor dalında öncü yapmakmış.
Turgut Özal hedefine ulaştı. Daha sonra Naim Süleymanoğlu’nu onursal evladı ilan etti. Ankara Köroğlu’nda bir daire Özal tarafından Naim Süleymaoğlu’na hediye edildi. Bu konuyla ilgili İlyas Salman’ın bir konuşmasını dinlemiştim. Salman üstat; babasının yıllarca yük taşıyarak hamallık yaptığını söylemişti. Emekten yana bir devrimci olduğu için İlyas Salman şunu soruyordu Turgut Özal’a: Babam yıllarca hamallık yaptı. Turgut Özal’ın babamdan ve hamallardan acaba haberi var mıydı?
İlyas Salman’ın sormuş olduğu bu soru, kapitalist yönetimlerin emekçiden yana ne kadar uzak kaldığını çok iyi bir şekilde ispatlamaktaydı.
Emperyalist sistemlerde egemen güçler iktidarlarını koruyabilmek için bu tür şovları her zaman yapmaktadırlar. Spor elbette ki önemsenmesi gereken kendi başına bilimsel bir aktivitedir. Fakat, spor topluma hizmet etmekten uzaklaştığı zaman ve sporcu da maddi ve manevi egolarını tatmin etmek için spor faaliyetini yürüttüğü zaman, sporun ve sporcunun ülke adına faydalı olmasından söz edilemez.
Kapitalist sistemlerde spor ve sporcular her zaman iktidar amaçlı kullanılmakta ve sporcular harcanmaktadır. Naim Süleymanoğlu’nun sporu bıraktıktan sonra ve iktidar tarafından kullanıldıktan sonra, erken bir zamanda unutulup gözlerden kaybolduğunu bir çoğumuz hatırlayabiliriz. Spor gündeminden uzaklaşan ünlü Halterci’nin yaptığı sporla kazandığı gayri menkul varlıkları daha sonra kaybettiğini basın arşivlerinden görebiliriz. O zamanki Türkiye gündeminde, halkın gözünde efsaneleşen Naim Süleymanoğlu, Turgut Özal’ın kullandığı bir maşa olmuştur.
Türk bayrağının göndere çekilmesi, bir ülkenin emekçi halklarını ezerek, sömürerek göndere çekilmiştir.
Naim Süleymanoğlu için harcanan milyonlarca dolarla ülkenin ezilen ve yoksul insanlarına olanaklar sağlanması gerekirken, ülke bayrağını göndere çekerek, ezilen bir halkı temsil etmek nasıl açıklanabilir bilemiyorum. Emperyalist düzende spor hiçbir zaman gerçek anlamıyla yapılmadığı için sporcularda kendi kulvarlarında eşitsiz bir şekilde, rekabet ortamında harcanıyorlar.
Rekabet üzerine yapılan sporlar kardeşlik ülküsünden soyutlanıp, ülkeler arası serbest piyasanın sömürge gücünün bir aracı oluyorlar.
Netice olarak, hamallarımız, alın terinin onurlu ekmeğini kazandıkça, yedikçe; Naim Süleymanoğlu gibi nice cevherler de Özal gibi birçok iktidar şahıslarının onursal evlatları oldular, sonrasında da yalnız kalmış zavallılar oldular.