1870’lerde karikatürist Daumier Fransa kralı Louis Philippe’i çürümeye yüz tutmuş bir armuda benzeterek “Fil vite” yani “va vite” Türkçe de çabuk git anlamında (üçüncü tekil şahıs) yergili bir anlatımla eleştiri yaptığı için mahpushaneye atılmıştı.
Fevzi Kartal / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız
3 émes République (Üçüncü Cumhuriyet) döneminde basına özgürlük verilince Daumier de Mahpustan çıkmıştı. Türkiye’de mahpuslar ‘mahkum’, ‘cezaevi’, ‘hükümlü’ sözcüklerinin yerine mahpus ve mahpushane sözcüklerini kullanmaktadırlar ve de bu sözcükleri kullanmanın daha doğru olduğunun yerinde olacağını söylemektedirler. Ben de mahpusları dinleyerek bu sözcükleri kullandım, çünkü o kötü koşulları yaşayan, acıyı çeken de onlar. Ki, bu vesile ile acıyı çekenlere kulak vermek daha doğrusu olurdu.
Üçüncü Cumhuriyet (1870-1940) döneminin ilk yılları 1870 Fransa’sını 2018 Türkiye’si ile karşılaştırdığımızda ülkeyi bir Caïd (Kuzey Afrika’da yerel şef) gibi yöneten en yakın akrabalarını devletin tepe noktalarına yerleştiren, aile eşrafının ve AKP şürekâsının Tamam Caïd ! Deme dışında bir fonksiyonu olmayan bu Tamam Caïd Cumhuriyeti’nin 1870 yılları Kral Luis Philippe döneminden daha da baskıcı, daha da çağ dışı olduğunu göstermektedir…
Tarihçilerin ve kalbi özgürlüklerden yana atan aydın-entelektüellerin analizlerine baktığımızda görülecektir ki üçüncü Cumhuriyetin Fransa’da diğerlerine göre 70 yıl sürmesi özgürlüklerin olmasındandır; 1. ve 2. Cumhuriyetlerin ömrü ortalama 13 yıl sürmüştür. Özgürlükler her şeyin ömrünü uzatıyor; ama ne yazık ki narsist ve egoist diktatörler bu durumu anlamak istemiyorlar.
Tarihten ve geçmişten ders çıkarılıp iktidarı halka vermek, demokratikleşmek, özgürlükleri ekonomik, sosyal, kültürel, bilimsel, (… ) , estetik her şeyin gelişmesinin olmaz ise olmazıdır bilmek varken; ülke yönetimi adeta Kuzey Afrika yerel şefinin iki dudakları arasında çıkan sözcükler ile yönetiliyor.
Bu parlamento, bu meclis, bu yürütme neye yarar? Bu meclisin, bu yürütmenin bir fonksiyonu olmadığına göre her şey Caïd’e bırakılsın ki kel görülsün(!) Değil mi?
Yerel seçimleri kazanma uğruna tamamen keyfi bir biçimde muhalif olan insanlar topluca tutuklanıyor, Caïd o gece uykusuz kalmışsa, sinirlenmişse sinirini yerel halktan çıkarıyor, artık kimi gözüne kestirmiş ise…
İktidar halka! (“İktidar Sovyetlere!”) demeyen hiçbir yönetimin adı ne olur ise olsun sağcı, solcu, demokrat, sosyalist, ömrü çürümüş armut gibi olacaktır on yıl, 30 yıl, bir asır, birkaç asır yaşasa dahi.
21. yüzyıl daha az devlet, [“en iyi devlet en az işkenceler yapıp, en az öldürendir”] daha çok demokratik yönetim yüz yılı olmalıdır. Hal ve haller böyle olunca demokratik toplum ve doğrudan demokrasi yönetimini geliştirmek herkesin yararına olacaktır.
Tamam Caïd’in bir dediği bir birini tutmuyor çünkü çürümeye yüz tutmuş armudun çürümesi durdurulamaz ki.
Tamam Caïd diyor; “Türkiye’yi kendi reçetelerimiz, çözümlerimiz ve programlarımızla hedefimize ulaştıracağız”. Amma velâkin diğer taraftan damadı Albayrak’ı Endonezyalara yollayıp İMF yetkilileri ile görüştürüyor. [Bir önceki yazımda yine o emperyalist dediklerinizle çözüm yolları deneyeceksiniz çünkü siz de bu kafa, bu icraat olduktan sonra] diye yazmıştım.
“Türkiye şu anda İMF programını uyguluyor çünkü RTE’nin uyguladığı YEP ve Merkez Bankası’nın faiz artırımı İMF’nin programıdır (…)” İktisatçı Prof. Korkut Boratav’ın bu değerlendirmesinde belirttiği gibi.
Özgürlük ve özgür düşünme yoksunluğundan kaynaklı bu her alandaki krizin sorumlusu özgürlüklerin olmayışıdır diye düşünüyorum. Çünkü çarelerin ilacı özgür düşünmektir. Özgür düşünmeme, her alanı ekonomik, sosyal, kültürel, estetiksel vb gibi çürümeyle yüz yüze bırakıyor. Özgür çıkış yolu bulunamıyor.
Tamam Caïd Almanya’da küresel işverenlere sesleniyor; “Gelin yatırım yapın! Yahu Türkiye’de çok para kazanmıyor musunuz?” Diye sitem eder vari soruyor. Damat Albayrak Endonezya’da, Almanya’yı halettik, Endonezya kaldı(!) “İMF yetkilileri ve işverenleri, yatırımcıları ile istişareler yapıyorum” diyor.
Tamam Caïd yerel seçimlerle ilgili “bu seçimlerde de teröre bulaşmış olanlar sandıktan çıkacak olurlarsa kayyum tayinleriyle yolumuza devam ederiz” diyor.
O zaman neden seçim yapacaksınız demezler mi? Tamam Caïd ve AKP şürekâsının yönetim manzaraları yenilebilecek armut konumunda değil, kazara yenildiğinde zehirleyeceği güneş gibi ortada.
Sosyal medyada paylaşımlarından dolayı insanlar tutuklanıp, mahpuslara konuluyor. Yurtdışından Türkiye’ye tatil amaçlı gidenler tutuklanıyor, mahpusa konuluyor ve de aile ve çocuklar çok mağdur ediliyor hele de bu küresel işsizlik ve eşitsizlik ortamında, zira kimileri nerede ise “çam çırası” ile arayıp, bulduğu işini ve de dolayısı ile ekmeğini, evini kayıp ediyor…
Anadolu ve Mezopotamya’nın evrensel ölçekte düşün üreten aydın-entelektüel yazarları, gazetecileri, yazdığı yazılar ve verdiği söyleşiler nedeni ile tutuklanıyor. Altan kardeşlerden Mehmet çıktı ama Ahmet içeride çürütülüyor, Sorbon üniversitesinin başarılı öğrencisi, şimdi yazar mütevazi aydın-entelektüel T. Demirer gözaltına alınıp denetimli serbestlikle tutuksuz yargılanıyor.
Cezayir’in Fransa devletini 1956-1960 kovma savaşında Fransa devletini eleştirip, işkala ve savaşa karşı çıkan yazar aydın-entelektüel Jean Sartre, Voix du Peuble (Halkın Sesi anlamında) gazetesinde yazdığı yazılar nedeni ile tutuklanmaya kalkışıldığında Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle; “Ona dokunmayın! O Fransadır!” Demişti ve Sartre derhal bırakılmıştı. Sartre gençliğinde iyi bir Fransız Komünist Partisi yanlısı iken FKP’nin Cezayir savaşında ki tavrı nedeni ile onu eleştirmiş ve Spécifité Français (Fransızların ince oyunları anlamında) [aydın-entelektüel budur zaten-FK] eleştirmişti. URSS’in Çekoslovakya’yı işgal etmesine ilk karşı çıkanlardan ve de sosyalist bir devlet başka bir devleti işgale kalkışamaz diyenlerden birisiydi. Ve de daha sonraları Libertaire Socialiste, (Özgürlükçü Sosyalist), olmuştu. Yani N. Hikmet’in vivre comme un arbre seule et libre-vivre en fraternalité dans une forêt (bir ağaç gibi hür ve yalnız ve bir orman gibi kardeşçesine) şirinde olduğu gibi [Stalinizm’i gördükten sonra olsa gerek-FK] özgürlüğün olmadığı bir sosyalizmin sosyalizm olamayacağına dikkat çekmişti.
Ortadoğu ve Türkiye’de bir devlet başkanı tutuklanan bir aydına “Bırakın onu! O Anadolu’dur! O Mezopotamya’dır!” Der mi acaba? Umudu ile…
Evet, 21. yüzyılda da çürümüş armuda karşı düşünceni korkusuzca haykırmak ve de “va vite!” demekten başka seçenek kalmıyor. 22 Ekim 2018