Son günlerde çatışmalarda yaşamını yitirenlerin cenaze törenlerinde, gerek asker yakınlarından gerekse halktan, iktidarın savaş politikalarına karşı tepkiler gelişiyor. Tepkiler farklı olsa da savaş karşıtlığı öne çıkıyor.
Asker ve polis aileleri; “şehit olmak istiyorum” diyen veya “ne mutlu şehit olanlar” diye nutuk atan cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vekil ve egemenleri hedef alarak:
“Başkalarının çocukları üzerinde efelik yapmayın”; veya Er Recep Beycur’un amcası Ömer Becur, “kardeşi kardeşe kırdırıyor… Sayın Cumhurbaşkanı bunu bilsin”; Er Barkın’ın yakını da tabutun başında, “Bu kan dursun. Askerlere günah değil mi? Kürdü de Türkü de aynıdır. Tayyip Erdoğan sen kimsin oraya geldin?” sözleriyle tepki göstermişti…
Büyüyen bu tepki ve öfkeye Osmaniye’de faklı bir boyut geldi: Yaşamını yitiren askerlerin cenaze törenlerinde yükselen tepkiler arasında Osmaniye’deki törende yaşananlar/söylenenler birçok açıdan ilktir, farklı ve önemlidir.
Çatışmalarda yaşamını yitiren Yüzbaşı Ali Alkan’ın memleketi Osmaniye’de kaldırılan cenazesinde kimi açılardan ilkler yaşandı! Öyle ki cenaze namazı sırasında tam anlamıyla “buyurun cenaze namazına” dedirtecek ilkler yaşandı!
Yüzbaşı Alkan’ın cenaze töreni sırasında özellikle ağabeyi Yarbay Mehmet Alkan’ın ve yakınlarının söyledikleri gerek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarı için gerekse de TSK için şok edici nitelikteydi. Neler söylendiği basında dünden beri yoğun tartışılıyor olsa da söylenenleri özetle aktarayım:
Osmaniye’deki cenaze namazının ardından tabutun başına gelen Yarbay Alkan kardeşine ilişkin, “Buradaki vatan evladı daha 32 yaşında. Vatanına, sevdiklerine doyamadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor” diye seslendi.
Bununla da yetinmeyen Yarbay Alkan, “tek bir amacım var şehit olmak istiyorum” diyenleri (bakan) hedef alarak, “Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ’Şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok. Git o zaman oraya git” diyerek “şehit kanı” üzerinde siyaset yapanlara savaş alanını işaret edecekti!
Cenaze törenlerinde özelde de Alkan’ın cenaze töreninde gerek abisi Yarbay Alkan’ın söyledikleri, gerekse AKP’li vekilleri ön sıraya alan Müftüye duyulan tepkiler birçok açıdan önemli mesajlar içermektedir.
Birincisi: yaşamını yitirenlerin yakınlarının merkezinde bulunduğu bir öfke patlaması yaşanıyor. Gelişen öfkenin birden fazla besleyeni bulunmaktadır. İçlerinde, çatışmalarda yaşamlarını yitirenlerin hep işçi ve yoksul çocukları olması, cenazelerin hep yoksul mahallelerde yaşayan ailelere ait olması yani ne Cumhurbaşkanının, ne bakan ve vekillerin ne de Koçların, Sabancıların bir yakının çatışmalarda “şehit olmaması”… iktidar ve mülkiyetin en tepesindeki egemenleri hedef haline getiriyor. “Bir şehidi uğurluyoruz. Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına” türünden boş nutukları artık kimse yutmuyor. Halk, “Vatan-Millet-Sakarya” diyenleri meydana çağırarak “vatan için şehit olmak için buyurun önden” demeyi artık yüksek sesle haykırıyor! Dahası Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan ve işverenleri de “çocuklarının şehit olmaları üzerinde mutlu olmaya” çağırıyor!
Yükselen toplumsal öfkenin bir ve belirleyici yanında, “hep biz yoksulların çocukları ölüyor, hep bizimkiler şehit oluyor. Şehit olmak o kadar ulvi bir makam ise neden vatan için iktidarın ve mülkiyetin tepesindekilerin çocukları da şehit olmuyorlar” diyerek savaş karşıtlığı bulunurken; diğer ucunda ise “bir tek terörist kalıncaya kadar savaş” naraları atan bir yönünün de bulunduğunu görmemiz lazım. İkinci yön engellenemezse tehlikeli bir boyut kazanabilir.
İkincisi; Osmaniye’de de görüldü ki AKP’li vekillere dönük söylenenler, yuhalanıp “dışarı çık” tepkileri eğer çatışmalar devam ederse giderek daha da büyücektir. Bu açıdan gelişmeler, AKP ve özellikle Erdoğan’ın savaş ikliminde “tek başına iktidar olurum” hesaplarının ters tepeceğinin ciddi işaretlerini içermektedir. Denilebilir ki Erdoğan’ın iktidar oyunu bozuluyor, planı iki yakadan da halklar bozuyor. Bu toplumsal öfkenin olumlu ve sahiplenip geliştirilmesi gereken yanıdır.
Üçüncüsü; Daha önce Silvan alay komutanı Albay’ın söylediği sonra ve önemlisi Yarbay Alkan’ın söyledikleri, TSK açısından hiç beklenilmeyen gelişmeler. Tam anlamıyla cumhurbaşkanına, iktidara ve hatta TSK’ye tepki bizzat Ordunun içerisinden dile getirildi! Emir komuta zinciri içerisindeki disipliniyle övünen ve sabah akşam “biz siyasetin dışındayız” lafzını dillendiren Türk Ordusu’nda bir yarbayın doğrudan Cumhurbaşkanı, hükümet ve bakanları hedef alan adrese teslim konuşma yapması sanırım bir ilktir. Anayasal olarak Türk Ordusu’nun Başkomutanı olan Cumhurbaşkanı’nı, “Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan savaş diyor” veya “Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip ’Şehit olmak istiyorum’ diye bir şey yok” diyerek açıkça hedef almak, Türk Ordusu’nda ilktir ve bu eğilim dikkatle izlenmelidir!
Zaten yeni genelkurmay başkanı Hulusi Akar da durumun vahametinin farkında ki göreve gelir gelmez kucağında bulduğu bu soruna ilişkin; “Türk Silahlı Kuvvetlerinin anayasal düzen içinde, yasalarla belirlenmiş tek bir emir komuta yapısı vardır. Ordumuzun teşkilat ve faaliyetlerinde yasal hiyerarşi dışında hiçbir kişi ve oluşumun etkisi söz konusu olamaz” diyerek emir komuta zinciri hatırlatılarak “yasal hiyerarşi dışında hiçbir kişi ve oluşum” tabir uygunsa konuşamaz diyerek bu tür yeni çıkışların önünün kesilmesi hedeflendi.
Dördüncüsü: 7 Haziran seçim sonuçlarının Kürdistan boyutunu kendi stratejileri açısından sürdürülebilir olarak görmeyenlerin başında Türk Ordusu gelmektedir. O nedenle derin devletin (Ordunun) milli çıkar hesaplarıyla AKP ve özelde de Erdoğan’ın siyasal çıkarlarının örtüştüğünü daha önce yazmış ve bunun tehlikeli bir örtüşme olduğunu belirtmiştim. Kürdistan merkezli bu iç örtüşmeye yine Kürdistan merkezli bölgesel hatta küresel girdiler de dikkate alındığında, askerlerin tepkisinde, insani boyutunun yanı sıra geleceğin askeri darbesinin yolları mı döşeniyor? Yanıtı üzerinde kafa yorulmalıdır!
Bu soruya yanıt aranırken şunun üzerinde önemle durulmalıdır; AKP’nin herhangi bir burjuva partisi olmayıp bir misyon partisi olduğu, bu özelliğine 13 yıllık yolsuzluk ile iç iktidar hesaplaşmaları da eklendiğinde seçimle gelmiş olan bu partinin seçimle gitmeyebileceğini ve bunun Ordu’ya bir taşla iki kuş vurma imkanı (!) verebileceğini de belirtmiştim tekrar vurgulayarak belirtiyorum!
13 yıldan beri biriken yolsuzluk ve rüşvet dosyaları, asker ile geçmiş hesaplaşmaları, Cemaatle yaşananlar ve Kürt meselesindeki tutumu vb tüm bunlarla ciddi yıpranıp zayıf düşen Erdoğan ve AKP, kurtuluşu Ordu’ya sığınmakta bulursa ki buluyor, Ordu da bir taş ile iki kuş vurmanın zeminini elde etmiş olur! Erdoğan ve AKP’nin hesabını görürken bu arada başka hesapları da görmeye çalışacaktır!
Sonuç olarak; belirttiğim gibi yükselen toplumsal tepkiler arasında, savaş karşıtlığının yanı sıra Kürtleri, PKK’yi ve çözüm sürecini hedef alan güçlü bir eğilim de var. Bu eğilim tehlikeli olup “daha fazla kan ve savaş” istiyor.
Elbette bizi ilgilendiren ve geliştirmemiz gereken halklarda yükselen savaş karşıtı eğilimdir. Bu eğilim; “Vatan-Millet-Sakarya” propagandasıyla şehit edebiyatı yapanlara, savaşta gençlerin akan kanları üzerinden siyasal ranta devşirme derdinde olanlara, cenaze törenlerinde sahte gözyaşı dökenlere yöneliktir. Bu tepkilerin içeriği ve vermek istediği mesajlar derinlikle irdelenirse, Türkiye ve Kürdistan’da yani iki yakadan da savaş karşıtı ciddi bir potansiyeli barındırdığı görülecektir.
İki yakadan da halklardan, gerilla ve asker yakınlarından yükselen tepkiler eğer gelişirse, geliştirilirse savaşın belirleyici bir engeli (bariyeri) haline getirtilebilir ve savaş üzerinden siyasal iktidar hesabı yapanların emelleri boşa çıkartılabilir. Hatta halklardan yükselen savaş karşıtı tepkiler büyür ve amaçlı siyasal hedeflere yönelirse çözüm sürecinin kapısını da ciddi olarak aralayabilir. 25 -08 – 2015
canbegyekbun@hotmail.com