Site icon Rojnameya Newroz

“BİRLİK” İLE “AYRILIK”IN KISKACINDA KATALONYA

Katalonya’nın da bir kere daha doğruladığı üzere bastırılmış, daha doğrusu sömürgecilerce bastırıldığı sanılan “ulusal sorun”lar, tarihsel kimlikler ve kinler, asla silinmez. Sadece hafif ya da derin uykuya dalar ve en küçük bir sosyal tıkırtıda, dipdiri ayağa kalkarlar; eşitlik ve özgürlük temelinde çözülmediği sürece!

“BİRLİK” İLE “AYRILIK”IN KISKACINDA KATALONYA

TEMEL DEMİRER / Yazarın diğer makaleleri için tıklayınız

“Bir yanı var ömrümüzün

Belki bir gün gülecek.”[1]

“Dünyanın gerçek gizemi görünmeyende değil, görünendedir,” diyen Oscar Wilde çok haklı…

“Nasıl” mı?

Uzatmalı bir karar(sızlık)la sarsılıp, savrulan Katalonya; iç savaştan sonrasında, bastırıldı denen ETA (“Euskadi Ta Askatasuna/ Bask Ülkesi ve Özgürlük”) meselesi ardından en büyük sorunu ile yüzleşiyor. Buna “devlet krizi” de demek mümkün.

“İspanya ulusal gelirinin beşte birini üreten Katalonya”[2] 1 Ekim 2017’deki “bağımsızlık referandumu” kararlılığından vazgeçmiyor. Israrını çeşitli yollardan sürdürüyor.

İspanya’nın 17 özerk bölgesinden, başkenti Barcelona olan Katalonya’da olup da bit(mey)enler hem “üniter” İspanya’nın geleceği, hem de Avrupa Birliği (AB) açısından kritik önemde.

XVII. yüzyıla değin bağımsız olup, 1714’de İspanya Kralı V. Felipe’nin işgaliyle sömürgeleştirilen Katalonya, 1930’lardaki Franco diktatörlüğünden beri bağımsızlık talebinden vazgeçmedi.

Vergileriyle federal bütçeye yüzde 20’lik katkı yapıp, federal harcamalardan yüzde 14 pay alan ve İspanya’nın yüzde 33’üne varan zirai geliri, yüzde 37’sine varan endüstrisi ve kendi bölgesel gelirinin yüzde 60’ını teşkil eden hizmet sektörüyle[3] 7.5 milyon nüfuslu Katalonya[4] İspanya için çok önemli.

Ancak bağımsızlıkçı Katalanların çok sık dile getirdikleri, “Çok uzun sürmüş bir evlilikten sonra artık ayrılmak istiyoruz. Ama kavga dövüş olmadan!”[5] ifadesindeki üzere sorunu çözüme bağlama kararlılığındaki Katalonya, İspanyol sömürgecilerinin sistematik baskılarına maruz kaldı, kalıyor.

Örneğin İspanya’nın Katalonya özerk bölgesinin eski başkanı ve sürgündeki bağımsızlık yanlısı Avrupa parlamenteri Carles Puigdemont İtalya’da gözaltına alınırken; Katalonya’nın yeni bölgesel başkanı Pere Aragones, gözaltına tepki gösterip, genel anlamda baskılar ve “bu adli zulmü” kınadı.[6]

Puigdemont 2017’deki yasaklı bağımsızlık referandumundan sonra İspanya’dan kaçmak zorunda kalmış ve destekçileri de Barcelona’da “yasa dışı biçimde” gözaltına alınmasını protesto etmek için gösteri düzenleyeceklerini açıklamışlardı.[7]

Kimilerinin, “2014 yılında ‘bağımsızlık referandumunun’ Madrid tarafından ‘geçersiz sayılması’ üzerine, 27 Eylül 2015 tarihli yerel seçimleri ‘bağımsızlık plebisiti’ne dönüştüren yerel Katalan partileri… Korkulan oldu, yerel seçimlerde İspanya’dan ayrılmayı savunan partiler zafer kazandı,”[8] kaygılarına tavan yaptıran Katalonya’nın da bir kere daha doğruladığı üzere bastırılmış, daha doğrusu sömürgecilerce bastırıldığı sanılan “ulusal sorun”lar, tarihsel kimlikler ve kinler, asla silinmez. Sadece hafif ya da derin uykuya dalar ve en küçük bir sosyal tıkırtıda, dipdiri ayağa kalkarlar; eşitlik ve özgürlük temelinde çözülmediği sürece!

Malum, yine bir İspanyol Miguel de Cervantes de, “Gerçek incelse de kopmaz ve zeytinyağının suyun üstüne çıktığı gibi, daima yalanın üstüne çıkar,” dememiş miydi?

TARİHTEN BUGÜNE

Nilgün Cerrahoğlu’nun ifadesiyle, “Katalonya’nın ‘bağımsızlık sevdası’ çok veçheli ve eski.”[9]

Katalonya isminin kökeni tam olarak saptanamamakla birlikte, bir teoriye göre Latince “Gothia Launia” (Gotların Ülkesi) ifadesinden geliyor. Bir başka teoriye göre ise “Goth-Alania” (Gotların ve Alanların ülkesi) ifadesinden türemiş…

İspanya Kralı V. Felipe’nin kuşattığı bağımsız Katalonya’nın başkenti Barcelona 25 Temmuz 1713’ten 11 Eylül 1714’e kadar direndi. Ancak 1714’te işgal edildi.

V. Felipe’nin işgalinin ardından Katalonya Parlamentosu Generalitad’ı dağıtması, hatta Katalanca konuşmayı yasaklaması üzerine bir İspanyol sömürgesi hâline gelmişti.

Katalonya ancak 1931’de, genel seçimlerde Cumhuriyetçi Sol Parti’nin iktidara gelerek Katalonya Cumhuriyeti’ni ilan etmesiyle yeniden bağımsızlığına kavuşabilmişti. Ne ki İspanya İçsavaşı’nda Cumhuriyetçileri destekleyen Katalonya, Franco faşistlerinin Hitler ve Mussolini’nin desteğiyle iktidara gelmesinden sonra yeniden bağımsızlığını yitirip sömürgeleştirildi.

Katalonya ancak Franco’nun ölümünden sonra 1978’de yeni bir anayasa ile özerklik statüsüne kavuşabildi. Ama yasak olan Katalanca’nın İspanyol hükümeti tarafından yarı resmi dil olarak tanınması dahi ancak 2011’de mümkün olabildi.

Böylesi tarihi olan bir halkın en bilinçli kesimlerinin sömürgeci Madrid’e karşı çıkmasından daha doğal ne olabilirdi ki?

Burada durup, hatırlatmadan geçmeyelim: Katalonya yüksek meclisi Generalitat’ın Lluis Companys i Jover adında bir başkanı vardır. Bir köylü ailesinin çocuğu olan Lluis Companys genç yaşta Solidaritat Catalana’nın başkanlığını üstlendiği gibi La Barricada ve La Publicidad adlı cumhuriyetçi gazetelerin de yazarıdır. Aynı zamanda sendikacı olan Lluis ajitatör diye suçlanarak 15 defa tutuklanır ve adı polis kayıtlarında “tehlikeli kişi” olarak yer alır.

1917’de Katalan Cumhuriyetçi Partisi’nin temsilcisi olarak Barselona Belediye Meclisi’ne giren Lluis 1920’de sendikacı yoldaşlarıyla birlikte tekrar tutuklanır ve sürgün edilir.

Sürgündeyken Aralık 1920 yasama seçimlerinde, daha önce alçakça katledilmiş olan yoldaşı Layret’in yerine milletvekili seçilip dokunulmazlık kazanarak sürgünden kurtulur.

16 Nisan 1931’de Barselona Valiliği’ni üstlenir, ardından da 28 Haziran seçimlerinde Barselona milletvekili seçilir.

Katalan Parlamentosu başkanı ve Denizcilik bakanı görevlerini de üstlenen Lluis gazeteciliği de bırakmaz ve 1934’ün Ocak ayına kadar La Humanitat gazetesini yönetir.

1 Ocak 1934’te Katalan Özerk Hükümeti başkanlığına seçilen Lluis aynı yıl İspanyol Federal Cumhuriyeti bünyesinde bağımsız Katalan Devleti’nin kurulduğunu ilan eder. Ancak merkezi İspanyol Hükümeti bu girişimi zorla bastırarak Lluis’i 30 yıl hapse mahkûm ettirir.

İspanya’da iç savaş başladığında Lluis ve yoldaşları Cumhuriyetçilerle aynı safta Franco’nun faşist sürüleriyle savaşırlar. Ancak Franco’cular 5 Şubat 1939’da Katalonya’yı işgal ederek “sol” bilinen her kişiyi tutuklamaya, işkenceden geçirmeye başlar. Lluis 13 Ağustos 1940’da Fransa’ya geçerek La Baule-Escoublac kentine sığınır. Ancak bölgeyi işgal altında tutan Nazi Almanyası’nın gizli polisi izini bulur ve Lluis’i Franco’culara teslim eder.

Katalan solunun bu efsanevi yöneticisi uzun süre işkenceden geçirildikten sonra 15 Ekim 1940 günü Montjuic şatosunda kurşuna dizilir. Katledilmeden önce gözlerinin bağlanmasını reddeder ve idam mangasının önünde “Katalonya için!” diye haykırarak yaşama veda eder.[10]

Özetle Katalonya yıllar boyunca krallığın, XX. yüzyılda da Franco’nun katliamlarına maruz kaldı.

Katalonya’da, İspanya’dan ayrılarak bağımsız bir devlet kurma tartışmaları XIX. yüzyıla kadar dayanırken; Marksist tarihçi Pierre Villar (1906-2003), Katalonya ulusal hareketinin bölgede ticaretin gelişmesi ve burjuvazinin bir sınıf olarak İspanya’nın diğer bölgelerinden daha hızlı şekilde gelişim göstermesiyle XIX. yüzyıldan başladığını, bu dönemde “Entelektüel bölgeselcilikten özerklik fikrine” geçildiğini ve 1898’den sonra ‘ulusal kimlik’in bir politik terim olarak kullanıldığını yazıyor. 1906’da partiler üstü oluşan Katalan Dayanışması’nın büyük seçim başarısı elde ettiğini belirten Villar, aynı yıl ilk Katalan Partisi la Liga Regionalista (Bölgeci Liga) kurulduğu bilgisini verir.

İspanya’da Katalan ve Bask halkının siyasi ve kültürel hakları, II. Cumhuriyeti darbe ile yıkan ve iç savaşın ardından diktatörlüğünü kuran General Franco döneminde yok sayılarak baskı altına alınsa da bu hakların yanında özerkliğini de 1978 Anayasası ile kazandı.[11]

Katalonya’nın uzun bir tarihsel geçmişe sahip olan  bağımsızlık mücadelesi sürecinde İspanya’dan dört kez kopmaya çalıştı. İlk deneyim “12” yıl süren hamleydi. 1873’teki ikinci hamle, 6 ay dayanabildi.

Franco diktası ile sonlanan iç savaşın eşiğinde Katalonya iki kez daha bunu denedi: 1931’teki ilk serüven “üç gün”; 1934’teki ise “12 saatte” son bulmuştu.[12] Ancak asla vazgeçmediler…

1978’de Franco sonrası İspanya Anayasası’nda, Katalonya’da yaşayanlar “uyruk/milliyet” olarak tanımlandı.

İspanya’nın 1978’de yapılan yeni anayasasına göre ülke 12 özerk bölgeden oluşuyor; bunların bir kısmı tarihsel olarak özerk iken, 6’sı ayrı milliyetlerin ülkesi olduğu için özerk. Ama bunların hiç birinin çekilme, birlikten çıkma hakkı yok. Nüfusları 7.5 milyon olan Katalonlar, en kalabalık millet de değil; onlardan 1 milyon daha kalabalık (eski Müslüman imparatorluğunun topraklarında oturan) Endülüsya var. Üstelik Endülüsya, Katalonya’nın iki misli daha geniş bir bölgeyken;[13] aynı anayasa, Katalonya’ya özerklik hakkını verdi ve Katalonya 1979’da özerklik statüsü elde etti.

18 Haziran 2006’de düzenlenen referandumla birlikte Katalonya Hükümeti’nin (Generalitat de Catalunya) yetkileri (yani özerklik statüsü) genişletildi.

27 Haziran 2010’de sağcı PP’nin (Partido Popular – Halk Partisi) açtığı dava üzerine, 2006 yılında genişletilen özerklik statüsü İspanya Anayasa Mahkemesi tarafından geri alındı.

27 Eylül 2015’de bağımsızlık yanlısı partiler Katalonya bölgesel seçimleri sonucunda mecliste çoğunluğu elde etti. Referanduma giden süreçte ve sonrasında önemli bir rol oynayan anti-kapitalist CUP (Candidatura d’Unitat Popular – Halk Birliği Adaylığı) 10 milletvekili çıkardı.

1 Ekim 2017’de baskı koşulları altında düzenlenen referandumda katılım yüzde 43 düzeyinde oldu ve tüm engellemelere rağmen bağımsızlık yanlısı “Evet” oyları yüzde 90’ın üzerinde çıktı. Polis şiddeti bağımsızlık yanlısı yüzlerce kişinin yaralanmasına neden oldu ve İspanya hükümetinin bu şiddet gösterisi Katalonya’da çok büyük tepki çekti.

3 Ekim 2017’de referandum sonrası Katalonya’da geniş katılımlı bir grev düzenlendi. Birçok örgüt ve sendika greve destek verdi ve grevle birlikte gösteriler düzenlendi.

27 Ekim 2017’de Katalonya yönetimi tek taraflı bağımsızlık ilan etti. Katalonya parlamentosunda yapılan oylamada 10 “Hayır” oyuna karşın 70 “Evet” oyu çıktı.

İspanya Hükümeti ise anayasanın 155. maddesine dayanarak Katalonya’nın özerkliğinin kaldırılmasını oyladı. Oylama, 47 “Hayır” oyuna karşı 214 “Evet” oyuyla özerkliğin kaldırılmasıyla sonuçlandı. Oylama sonrasında yayımlanan hükümet bildirisinde Başbakan Mariano Rajoy’un yardımcısı Soraya Sáenz de Santamaría, Katalonya özerk yönetiminin sorumlusu olarak atandı.

AB üyesi ülkeler, İngiltere, ABD ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok hükümet İspanyol hükümetini destekleyen açıklamalar yaptı.

30 Ekim 2017’de bağımsızlık ilanının ardından tutuklanma riski ile karşı karşıya kalan özerk yönetimin başkanı Carles Puigdemont ve beraberindeki 4 milletvekili Brüksel’e gitti. (Puigdemont’un Katalonya’daki merkez sağ parti PDeCAT’in temsilcisi olduğunu, partisinin JuntsxCat isimli bir seçim oluşumunun içinde yer aldığını ve sonradan bağımsızlık yanlısı bir konum benimsediğini hatırlatalım.)

21 Aralık 2017’de İspanya Hükümeti’nin aldığı kararla düzenlenen seçimde bağımsızlık yanlısı partiler -JuntsxCat (34 milletvekili), ERC (32 milletvekili) ve CUP (4 milletvekili)- Katalonya Parlamentosu’nda çoğunluğu elde etti. (21 Aralık Seçimi için bağımsızlık yanlısı partilerin ortak afişleri referandumdaki polis şiddetine vurgu yaparak soruyor: “Sen hangi taraftasın?”)

17 Ocak 2018’de Katalonya Parlamentosu’nda meclis başkanlığı seçimini bağımsızlık yanlısı ERC (Esquerra Republicana de Catalunya/ Katalonya Cumhuriyetçi Solu) milletvekili Roger Torrent kazandı.

30 Ocak 2018’de Katalonya Parlamentosu Meclis Başkanı Roger Torrent’in, Katalonya Özerk Yönetimi başkanını belirleyecek olan oylamanın ertelendiğini duyurmasının ardından binlerce kişi, özerk yönetimin eski başkanı olan ve olası ilk seçimde özerk yönetimin yeniden başkanı olmasına kesin gözle bakılan Carles Puigdemont’u desteklemek için Katalonya Parlamentosu’nun önünde bir araya geldi.[14]

Özetle Audre Lorde’nin, “Suskunluğun seni korumayacak,” uyarısını “es” geçmeyen mücadele hiç bitmedi; hep sürdü!

“AYRILIKÇI TEHLİKE”(?) VE AB!

Öncelikle belirtmekte yarar var: Katalonya hem İspanya, hem AB ve hem de Katalonlar için önemli…

“Nasıl” mı?

Katalonya İspanya’nın toplam yüzölçümünün yüzde 6.3’ünü oluşturuyor ama ekonomik ağırlığı kapladığı alanın çok üzerinde. 7.45 milyon nüfuslu bölge İspanya nüfusunun yüzde 16’sını barındırıyor. 215.6 milyar Avro’luk ekonomik büyüklüğü İspanya’nın GSYH’sinin beşte biri. Bu rakam Avro bölgesindeki birçok ülke ekonomisinin üzerinde.

Yine Katalonya bölgesinin 65.2 milyar Avro tutarındaki ihracatı İspanya’nın toplam ihracatının dörtte birinin üzerinde. Bölgeye gelen 37 milyar Avro yabancı sermaye de yine İspanya’nın çektiği doğrudan yabancı yatırımın 4’te 1’inden fazla. Katalonya bölgesinde yüzde 13.2 işsizlik, İspanya genelinde yüzde 17.2 olan işsizliğe oranla daha düşük.

Yaklaşık 609 bin şirketle Katalonya, İspanya’daki toplam şirket sayısının yüzde 19’una ev sahipliği yapıyor. Katalonya’ya yatırım yapan yabancı şirketler ağırlıklı olarak otomotiv, ulaşım, kimya ve ilaç sektörlerine yöneliyorlar. Sadece yabancı yatırımlarla, bölgede yaklaşık 26 bin iş imkânı sağlandı.

2014’te Katalanlar bölgeye harcanandan 10 milyar Avro daha fazla vergi ödemiş. Katalan hükümetinin 77 milyar Avro dış borcu var, yani bölge GSYH’sinin yüzde 35.4’ü. Borcun 52 milyar Avro’su İspanyol hükümetine.[15]

Evet İspanya’nın en güçlü ve zengin bölgelerinden Katalonya ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 8’ini oluşturmakla birlikte, yıllık yurtiçi hasılanın yüzde 18’ini alıyor…

İspanya’nın en büyük 35 şirketinden 5’inin merkezi Katalonya’da. Ve özerk yönetim sosyal politikalara da Avrupa ortalamasından yüzde 12 daha az bütçe ayırıyor.

8 bin şirketin temsilcisi olan CECOT işveren örgütü, 2012’de üyeleri arasında bir anket yaptırmış ve patronların yüzde 52’si ayrı devlet kurulması yönünde oy kullanmış.

2011’de Katalan ekonomisi İspanya dışına yüzde 53, İspanya içine yüzde 47 satış yaparken, bu oranın örneğin 1995’te yüzde 36’ya yüzde 64 şeklinde olması burjuvazinin ayrı devlet tartışmalarına bakışının da keskinleşmesinin nedenlerinden biri.[16]

Ronald David Laing’in, “Her birimiz öteki için başka bir ötekiyiz,” formülünde ifadesini bulan “AB üyesi İspanya’nın ‘ulusal sınırları’, ‘Katalan milliyetçiliği’ ile sınanıyor,”[17] diye formüle edilen tabloda “Avrupa’nın bütün ‘ulus devlet’leri için yıkıcı sonuçlar doğuracak tırmanmanın bir şekilde durdurulması”[18] düzleminde ele alınan Katalonyanın bağımsızlığı talebinin karşısına ilk dikilenlerden birisi, “demokrasi havarisi” AB oldu!

“Bağımsızlık referandumları her yerde kriz nedeni”yken;[19] AB sömürgecileri için daha da fazlasıydı!

Malum: Katalonya’nın İspanya’dan kopması, son kertede Avrupa ulus devletler sisteminin krizi ve çöküşü olarak değerlendirilecekti. Kaldı ki Katolonya krizi (bağımsızlığı) sırf Katalonya’dan da ibaret değildi. AB için de bir soru(n)du!

Katalonya Özerk Yönetimi Başkanı Carles Puigdemont, “Katalonya bir AB meselesidir,”[20] dese de; Brexit depreminin ardından bir de “Katalonya’nın ayrılık kararı şoku” ile baş etmek zorunda kalmak istemiyordu AB; “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’ (UKKTH) söylevlerine rağmen!

Ceyda Karan’ın, “AB, ‘kendi kaderini tayin hakkını’ teslim etse de Katalonya’nın bağımsızlığını tanımayacağı ve üye yapmayacağını duyurdu. İskoçya ve Quebec gibi farklılaşan tartışmalı vakalar yıllardır baki. Aslında küresel neo-liberal düzende, uluslararası hukukta bir ‘ilke’ gibi bahsedilen ‘kendi kaderini tayin hakkı’ işletilemiyor,”[21] haklı saptamasının altını çizerek ekleyelim:

Kürdistan, İskoçya, Galler, Kuzey İrlanda, Bask ülkesi, Korsika Adası, Flaman Bölgesi, Sicilya, Veneto, Lombardiya, Padanya, Güney Trol, Flanders, Valon, Bretonya, Quebec, Bavyera, Istria, Moravya, Katoviçe, Sekelistan, Bornholm, Faroe Adaları bağımsızlık eğilimleri açısından en riskli alanlar olarak öne çıktığı AB, ABD, T.“C”, İngiltere, Almanya ve Fransa Katalonya’nın bağımsızlık girişimine karşı net tavır koydular. Çünkü çanların kendileri için çalmakta olduğunun farkındaydılar!

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, “ABD, İspanya’nın ülke bütünlüğünün ve gücünün bozulmaması için atacağı anayasal adımları destekliyor,” dedi.

NATO da açıklamasında, “Bu bir iç meseledir. İspanya bunu kendi içinde çözmelidir,” ifadeleri kullanıldı.[22]

Özetle emperyalistler ile AB lider ve yöneticileri hep bir ağızdan, bağımsızlık ilan eden Katalonya hükümetine değil, Madrid hükümetine destek verirken; Katalonya’nın tek taraflı bağımsızlık ilanı hızla uluslararası toplum tarafından tecrit edildi. Bağımsızlığa tek destek, Korsika Parlamentosu’ndan geldi.[23]

Yani Ulrike Meinhof’a, “Ben şahsen bu ülkede yaşanan şeylerin çoğunun öyle uzun boylu tahliller gerektirmediğine kani oldum,” dedirten, halkların değil, sermayenin AB’si “gereğini” yerine getirmişti yine!

Örneğin bağımsızlık referandumu düzenleyen ve Madrid’in müdahalesi üzerine yurtdışına kaçan Katalonya bölgesinin eski başkanı Carles Puigdemont, 25 Mart 2018’de Finlandiya’dan karayoluyla sürgünde yaşadığı Belçika’ya dönerken Almanya’da tutuklandı.[24]

Alman polisi tarafından yakalanıp gözaltına alınan Puigdemont’a 25 yıl hapis istenirken;[25] Barcelona’da Alman Konsolosluğu önünde toplanan yüzlerce kişi  gözaltını protesto ederek;[26] Miguel de Cervantes’in, “Hiçbir zaman kendi gücünüzle edinebileceğiniz bir şey için dilenmeyin,” uyarısını doğruladı.

HÂL VE GİDİŞ

Bertrand Russell’ın, “Hükümet açısından demokrasinin avantajlarından biri, hükümeti kendisine ait zanneden ortalama yurttaşı daha kolay aldatabilmektir,” uyarısıyla anlamlandırılabilmesi mümkün olan İspanya’daki hâl ve gidişin soru(n)ları 2014’de halkın yüzde 80 oranında “Bağımsız Katalonya’ya evet” demesiyle pik yaptı.

Katalanların taleplerine Madrid Hükümeti’nin tehditlerle karşı çıkması ortalığı karıştırırken; Katalonya Özerk Yönetimi, erken seçim kararı alarak bağımsızlık tartışmasını yeniden gündeme taşıdı.

Barselona’nın mahallelerinden “Eixample Esquerre”deki bir duvar yazısında, “Korkuyu üzerinden attığında neler yapabileceğini biliyor musun?” denildiği gibiydi hemen her şey.[27]

Katalonya’nın 9 Kasım 2014’deki “gayri resmi bağımsızlık referandumu”na damga vuran duygu tam da buydu… Katalanlar; “9 Kasım”ı yeni bir demokrasi bayramı olarak kutlarken; İspanya’nın başkenti Madrid’de tedirginlik ve öfke vardı. Ayrıca İspanya’nın diğer bölgeleri üzerinde olası “özendirici etkilerin” önünü alması da söz konusuydu.

Tarihi “ayrılıkçı geçmişleri” ile maruf Basklar; Madrid ve Katalonya arasındaki kapışmayı ilgiyle izliyordı. Çünkü Katalonya’nın kazanımı, Baskları da özendirecek ve cesaretlendirecekti.

 “Hasar büyük” diyordu ‘El Pais’ gazetesi de, “Ertesi Gün” başlıklı yazısında:

“Kırılan dökülen çok şey oldu, yaralar derin. Dikiş tutmaları uzun zaman alacak. Son yıllarda yitirilenleri telafi etmek çok zor olacak. Kurbanları meydanda. İlki Katalan toplumu içindeki ayrışma. ‘Kopukluk’; dostluklara, ailelere, işyerlerine kadar sirayet etti. İkincisi, Katalanlar ve de İspanyol toplumu arasına nifak girdi. Bu durumun sonuçlarından aile bağları, aşklar, arkadaşlıklar, edinilmiş ortak tecrübeler etkilendi. Bu kayıplar çok büyük hüzün yaratıyor. Son olarak demokratik bir sistemin işlemesi için elzem olan ‘yasallığa ve oyunun kurallarına saygı’ yitirildi.”[28]

“Bağımsızlık” talebi için Katalonya, 11 Eylül 2015’de 1.5 milyon insanı sokağa döktü. Barselona’yı boydan boya kesen üç ana arterden biri olan 5 kilometrelik Meridiana bulvarını insan seliyle kaplayan “bağımsızlık yandaşları”; Katalan Cumhuriyeti’ni simgeleyen tek yıldızlı sarı-kırmızı Katalan bayrakları ve üzerlerinde “Ara es l’hora/ An bu andır” yazan beyaz tişörtlerle yürüdüler.

Katalonya’da halkı beş yıl içinde üçüncü defa sandığa götüren erken bölgesel seçimde bağımsızlık yanlıları mecliste çoğunluğu elde etti. Katalonya Başkanı Artur Mas’ın ‘Evet için Birlikte’ ittifakıyla oyunu yüzde 3 artırarak yüzde 40’a yükseltti.[29]

Artur Mas, “Katalanlar bağımsızlığa evet dedi,” açıklaması yaparken;[30] oylama, bir yol haritasını açıklamış olduğu ve “Bağımsız Katalonya için yeni bir anayasa…” talebini dillendirdiği için çok önemliydi.

Ardından da Katalonya özerk yönetiminde, Anayasa Mahkemesi’nin durdurma kararına rağmen yapılan gayriresmi halk oylamasında, katılımın yaklaşık yüzde 40 olduğu ve yüzde 80.72 bağımsızlık yanlısı oy kullanıldığı açıklanırken;[31] Katalonya özerk yönetimi parlamentosu, 70’e karşı 10 oyla tek taraflı bağımsızlık ilan etti. Madrid yönetimi Katalonya’ya el koyma sürecini hızlandırırken AB, “Muhatabımız İspanya” ifadesini kullandı.

Bağımsızlık ilanına ilişkin olarak İspanya Başbakanı Mariano Rajoy, “Katalonya’da hukukun üstünlüğü yeniden tesis edilecek,” dedi[32] ve Madrid Katalan yerel hükümetini görevden alma kararını aldı.[33]

Tarihi bir birleşime sahne olan Katalonya Parlamentosu 27 Ekim’de tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmesi seviçle karşılansa da, Madrid yönetimi bağımsızlığı boğmak için harekete geçti.

Katalonya Başkanı Carles Puigdemont, Katalan halkına “Ülkesini barışçıl, onurlu ve yurtseverlikle koruması” çağrısında bulunup, “Biz her zaman barışçıl olarak cevap veren bir toplumuz. Bundan sonra hepimizin, ülkemizin nabzını en iyi şekilde tutması gereken bir döneme giriyoruz,” derken; Fransa’ya bağlı Korsika Adası’nın Meclis Başkanı Jean-Guy Talamoni, “Yeni Katalonya Cumhuriyetini” sevinçle karşıladıklarını açıkladı.[34]

Sonrası da farklı olmadı: Katalonya’da bağımsızlık ilanı sonrasında feshedilen özerk parlamento seçimlerinden yine bağımsızlık iradesi galip çıktı.[35]

Böylelikle Madrid için böylece sonuçta en istenmeyen netice hâsıl oldu. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Kutuplaşma bilendi. Bağımsızlıkçılar ve İspanya taraftarları arasında dün olduğu gibi bugün de şaşmadan ikiye bölünen bir toplumu belgeleyen tablo, 2015 seçiminde elde edilen sonuçlardan farklı değil. 

Bir önceki seçimde de benzer sonuçlar alınmıştı. Ne ki bu kez aynı durum olağanüstü şartlara rağmen yeniden tescil edildi ve kemikleşti. 

Yerel Katalan hükümeti başkanı Carles Puigdemont  Brüksel’de sürgündeyken; dört bağımsızlıkçı lider “isyan” gerekçesiyle Madrid hapishanelerinde “tutuklu”ydu!

Ve bu kez durum 2015’ten daha karışıktı…[36]

Komünist liderlerden Julio Anguita, bu sert kısasa kısas restleşmeyi, bir “silahsız iç savaş” olarak tanımlarken;[37] ‘Catalunya En Commu’ partisi üyesi ve Avrupa Sol Partisi yürütme Kurulu üyesi Alba Blanco, Katalonya solu referandumda merkezi hükümetin dayatmalarına teslim olmayacağını söylerken bu baskıların Katalonya’da milliyetçiliği güçlendirdiğini belirtiyordu.[38]

Dönemin İspanya Başbakan Mariano Rajoy (ve İspanya devleti), Katalonya satrancında o anki hâlde kazanmış gibi görünse de; bu doğru değildi; sadece öne çıkan aldatıcı bir görüngüydü.

Çünkü Madrid’in görece “zaferi”ne rağmen, İspanya’nın imajı derin yara aldı. Ekonomisi sarsıldı. 2000’e yakın şirket Barselona’dan kaçtı. Katalanlar, “bağımsızlıkçılar” ve “İspanya yanlıları” arasında bölündüler. Madrid-Barselona arasında kopukluk derinleşti.

İş bu nedenlerle bu pilav daha çok su kaldırırdı!

REFERANDUM PARANTEZİ

Burada durup, Katalonya’daki bağımsızlıkçı referandum talebinin belirleyici bir viraj olduğunun altını çizerek, Honoré de Balzac’ın, “Bir kelimenin insanın hayatını değiştirdiği çok görülmüştür,” uyarısını anımsatalım.

Gerçekten de “referandum kelimesi”nin toplumsallaşması Katalonya’da çok şeyi değiştirdi.

İspanya hükümeti ise referanduma kesinlikle karşı çıksa da; bağımsızlık referandumunda ısrarcı Katalan hükümeti başkanı Carles Puigdemont 18 Nisan 2017 günü bağımsızlık referandumu için tarih verdi.

Aynı gün başkan yardımcısı ve Katalonya Cumhuriyetçi Sol Partisi Başkanı (ERC) Oriol Junqueras da İspanyol hükümetinin referandumu engellemesi hâlinde Katalonya Parlamentosunun, bağımsızlık ilan etmek için yeterli çoğunluğa sahip olduğunu hatırlattı.

Podemos ise Katalonya’nın bağımsızlığını desteklememekle birlikte referandumun bir hak olduğunu savunacak, partinin Genel Sekreteri Pablo Iglesia, “Katalanların bağımsızlık referandumu tüm İspanya’da oylanmalı” saçmasını dillendirecekti![39]

Ama kim ne derse desin ok yaydan çıkmıştı ve “Bu bilek güreşinden alınacak çok ders var”dı![40]

Mesela Katalonya’da bağımsızlık referandumunun birinci yıldönümünde, birçok kentte gösteriler düzenlendi. “Bağımsız Katalonya” talebini yükselten gösterilerde polisle çatışmalar meydana geldi, yaralananlar oldu.[41]

“Katalonya İsyanı”[42] ya da “İspanya ve Katalonya Bıçak Sırtında”[43] veya “Patlak veren ve durulmak bilmeyen ‘Katalan bağımsızlığı referandumu krizi’, Madrid ve yerel Katalan hükümeti arasında ipleri artık onarılmamacasına kopardı,”[44] tespitleri abartı falan değildi…

Tam da bu noktada Katalan Halkının Komünist Partisi (PCPC) Yürütme Komitesi, “Daima halkların kaderlerini tayin hakkının kesinlikle vazgeçilmez olduğunu savunduk ve bu Katalan halkı için de geçerlidir” açıklaması yaparken;[45] hâl ve gidiş José Martí’nin, “Şimdi akkor zamanıdır ve yakında yalnız ışık görülecektir”; Theodor Adorno’nun, “Güçlüklerle ancak onların gözünün içine bakarak uğraşabiliriz,” sözlerini anımsatıyordu!

SÖMÜRGECİ BASKI

Elbette hiçbir şey kolay değildi; çünkü söz konusu olan sömürgeci baskıydı!

“AB demokrasisi” adına neler olmadı, neler yapılmadı neler?!

Örneğin İspanya Parlamentosu, Katalonya’nın yapmayı planladığı bağımsızlık referandumunu 299’a karşı 47 oyla reddetti. Başbakan Mariano Rajo, “Katalonyasız bir İspanya, Katalonya’yı da İspanya dışında düşünemiyorum” dedi.

Bunun üzerine Katalonya koalisyonu adına mecliste konuşmasında Jordi Turull, “Bir halk adına, Katalan halkı adına buraya geldik. Katalan halkı her zaman kendi kendini yönetmek istedi. Katalonya için, kendi geleceğini belirleme zamanının geldiğinden emin olun. Hiç kimse yanlış anlamasın. Katalan halkı çıkışı olmayan bir yola girmiyor. Geri dönüşü olmayan bir yola giriyor. Bu da geleceğini barışçıl bir şekilde belirlemek ve demokratik yoldur,”[46] yanıtını verdi.

Daha sonrasında yine Başbakan Mariano Rajoy’un, “Hiçbir bağımsızlık referandumu gerçekleşmedi,”[47] dediği oylama için sandık başına giden Katalonya’da, İspanya İçişleri Bakanlığı oy sandığı ve pusulalarına el koydu. Polis ve jandarma çok sayıda kişiyi gözaltına alırken plastik mermilerin de kullanıldığı müdahalede 844 kişi yaralandı; üçünün durumunun ağırdı.

Katalonya bölgesinde 20 Eylül 2017’de polis bağımsızlıkçıların ofislerine baskın düzenleyip 13 kişiyi gözaltına alması tansiyonu yükseltti. Polisin 22 ayrı operasyon yaptığı belirtildi. Katalan Ulusal Meclisi (ANC), halka protesto için sokağa çıkma çağrısında bulundu. ANC Başkanı, “Şiddete başvurmadan kurumlarımızı savunalım. Büyük bir hata yaptılar, biz referandum istedik, onlar savaş ilan etti,” dedi.[48]

Katalonya’daki 948 belediye başkanından 712’sinin referandumdan yana olduğu açıklanırken; İspanya savcılığı 712 bağımsızlık yanlısı belediye başkanını hapisle tehdit etti.[49]

İspanya Adalet Bakanı Rafael Catala Katalonya’nın bağımsızlık ilan etmesi durumunda İspanya’nın anayasal gücünü kullanacağını söyledi. İspanya Anayasası’nın 155’inci maddesini gönderme yaparak, bağımsızlık ilanı olursa özerkliğin askıya alınabileceğini aktardı.

Öte yandan, AB, Katalonya’da 1 Ekim 2017’de yapılan bağımsızlık referandumunun İspanya Anayasasına göre yasal olmadığını belirtti. Ayrılan bölgenin kendisini AB’nin dışında bulacağını hatırlatan AB Komisyonu sözcüsü Margaritis Schinas, “Komisyon, konunun hukuki boyutlarının ötesinde, bölücülük ve parçalanma değil birlik ve istikrar zamanı olduğuna inanıyor… Zorlu sürecin, vatandaşların temel haklarının yüceltildiği İspanya Anayasası’na tam saygı içinde idare edilmesi konusunda Başbakan Mariano Rjoy’un liderliğine güveniyoruz,” dedi.[50]

İspanyol polisi bağımsızlık referandumu düzenleneceğini ilan eden Katalonya Özerk Bölgesi’nde hükümet binalarını basıp, 14 Katalan politikacıyı gözaltına aldı. Katalanlar gözaltıları “Geçemezler”, “Oy kullanacağız” sloganları ile protesto etti.[51]

İspanya hükümetinin Katalonya yönetimini feshetmesi ve Katalanların bağımsızlığını destekleyen iki sivil toplum kuruluşunun liderlerini tutuklaması sonrası, Katalonya Özerk Bölgesi Başkanı Carles Puigdemont’un da tutuklanacağını açıkladı.[52]

Katalonya Özerk Bölgesi’nin bağımsızlığını savunan ve tutuklu yargılanan iki Katalan lider Jordi Sanchez ve Jordi Turull, İspanyol mahkemelerinin “kötü muamelesi ve kendilerine ayrımcılık yapılması” nedeniyle açlık grevine başlayarak, “Bize özel muamele yapılmasını istemiyoruz fakat pasif bir şekilde bize uygulanan ayrımcılığı da kabul etmek istemiyoruz,”[53] dediler.

İspanya’da Katalonya’daki bağımsızlık girişimleri nedeniyle “devlete karşı ayaklanma” dahil dört farklı suçla suçlanan 12 Katalan siyasetçi ve sivil toplum örgütü lideri hakkındaki dava Madrid’deki Yüksek Mahkeme’de başladı. Savcılık, tutuklu 9 Katalan siyasetçiyi “devlete karşı ayaklanma” ile suçlarken, bunlardan eski Katalonya Başkan Yardımcısı Oriol Junqueras için 25 yıl, eski Katalonya Meclis Başkanı Carme Forcadell, eski Katalonya Meclis Divanı Üyesi Jordi Sanchez ve bağımsızlık yanlısı Omnium Cultural adlı sivil toplum örgütünün eski başkanı Jordi Cuixart için 17’şer yıl; 5 eski Katalan bakan için 16’şar yıl ve tutuksuz yargılanan 3 eski Katalan bakan için 7’şer yıl hapis talep etti.[54]

Ve Madrid Valiliği, Vicente Calderon Stadı’nda İspanya Kral Kupası’nda sahaya çıkacak Barcelona takımının taraftarlarına, Katalan bayraklarıyla stada giriş izni vermedi.[55]

Referanduma giden süreçte, İspanyol polisi Katalan hükümeti binalarını bastı, yerel liderlerin evlerine baskın düzenledi, kimini tutukladı; oy sandıklarına, pusulalara el koydu. İspanya yeni bir evreye girildi. Yani Bağımsızlık referandumu, deklarasyonu ardından seçilmiş Katalan hükümeti üyelerinin hapse atılmasıyla İspanya’da yeni bir eşik aşıldı; “Pandora’nın Kutusu” açıldı!

HİKÂYE DEVAM EDERKEN

“Pandora’nın Kutusu”nun açılması ya da “Macunun tüpten çıkması”yla Katalan direnişi geniş bir coğrafyaya yayıldı.

Örneğin Katalan siyasetçiler, Fransa’da bağımsızlık yanlısı miting düzenledi. Eski Katalonya Özerk Hükümeti Başkanı Carles Puigdemont ile Avrupa parlamenteri eski özerk hükümet üyelerinden Clara Ponsati ve Antoni Comin’in aralarında bulunduğu Katalan siyasetçilerin mitingine onbinlerce kişi katıldı.

İspanya’da haklarında arama ve tutuklama kararı bulunduğu için Katalonya’ya yakın bir mesafede olan Fransa’nın Perpignan şehrini seçen Katalan siyasetçiler, “Katalonya’nın İspanya’dan ayrılmasının kaçınılmaz olduğunu ve artık son sürecin başlatılması gerektiğini” savundu.

Carles Puigdemont, İspanya devleti tarafından yasa dışı ilan edilen 1 Ekim 2017’deki bağımsızlık referandumuna atıfta bulanarak, “Referandumu kazandık çünkü birlikte düzenledik. Gelecekteki zaferler ancak tüm Katalonya topraklarında organize edildiğinde gelir. Son mücadelemizi organize etmenin zamanı geldi,” dedi.[56]

Katalonya yönetimi Carles Puigdemont’un hâlâ devlet başkanı olduğu ve darbeyi kabul etmedikleri açıklarken;[57] FC Barcelona takımının eski oyuncusu ve Manchester City’nin teknik direktörü Pep Guardiola, “otoriter devletlerle başa çıkmak için” uluslararası kamuoyundan destek istedi.[58]

Katalonya’nın bağımsızlığı için “imkânsız bir şey” ifadesini kullanan Mariano Rajoy, özerk yönetiminin yurt dışındaki tüm temsilciliklerinin de kapatılmasına karar verdiklerini açıklarken;[59] Carles Puigdemont’un Almanya’da gözaltına alınması Katalonya sokaklarında binlerce kişinin katıldığı eylemlerle protesto edildi. Polisin müdahaleleri üzerine çıkan arbedelerde 4’ü polis 52 kişinin yaralandığı, 3 kişinin gözaltına alındığı öğrenildi. 

Euronews’a konuşan göstericiler, “Bu öfke, üzüntü, korku, hayal kırıklığı ve Katalonya’da yaşananlar karşısında savunmasızlık duygusunun bir karışımı. İspanya’nın geri kalanı ise bu olanlara sessiz kalmayı tercih ediyor,”[60] uyarısını dillendirdiler.

Ve nihayet İspanya’da Sosyalist İşçi Partisi (PSOE) ve Unidas Podemos’tan oluşan sol koalisyon hükümetinin kararıyla haklarında af kararı çıkarılan Katalan siyasetçiler 23 Haziran 2021’de cezaevinden tahliye edildi.

Barselona’da kararı kutlayan eylemler düzenlenirken 1328 gün tutuklu kalan Katalan liderler “Bağımsızlık mücadelemize devam edeceğiz,” mesajı verdi.

Katalan özerk hükümetinin eski İçişleri Bakanı Joaquim Forn, “1328 gündür cezaevindeyiz. Bir gün bile mücadelemizden ödün vermedik. Baskılara karşı, sürgündekilerin geri dönmesi ve bağımsız Katalonya için mücadelemize devam edeceğiz” açıklaması yaptı.

Aynı dönemde Katalan hükümetinde Dışişleri Bakanı olan Raul Romeva da “Dokuz kişiyi affetmek, bağımsızlık yanlısı yüzlerce kişiye uygulanan baskıların üzerini örtemez. Boyun eğmeyeceğiz. Genel af ve kendi geleceğine karar verme hakkı” ifadesini kullandı.[61]

Yani Sarah Ban Breathnach’ın, “Dünyanın düşleyenlere de ihtiyacı var, yapanlara da. Ama düşlediğini yapanlara daha çok ihtiyacı var”; José Julián Martí’nin, “Fırını yakıyoruz ki herkes içinde ekmek pişirebilsin,” belirlemelerinin altını çizen hikâye devam ediyor…

BİR KAÇ NOKTA

Şimdi burada durup, “Katalonya’da Kazanan Hangi Bağımsızlık?”[62] sorusu eşliğinde, “Madrid’e karşı sokağa taşan tepkinin bağımsızlık talebiyle sınırlı olmadığı, meseleyi merkezi hükümet Katalan hükümeti arası bir çelişkiye indirgemenin ise neo-liberal politikaların yıkımını perdelediği,”[63] vurgusunun da altını çizerek Elif Görgü’den aktaralım:

“Katalan burjuvazisinin hükümette olduğu Katalonya Parlamentosu’nun (la Generalitat) 2014’ün Temmuz ayında Filistin, Kürt ve Batı Sahra halklarının ‘kendi kaderlerini tayin hakkının’ Katalan parlamentosu tarafından da tanınması için verilen bir önergeyi reddettikleri ortaya çıktı.”[64]

Evet, bugünlerde İspanya’nın özerk bölgesi Katalonya’nın bir ilke imza atarak Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni tanıma kararı alması sevindiricidir; ama… aması var![65]

“Neden” mi?

AB’ye, AB’nin “özerklik şartı”na bağlanan hiçbir “ulusal mesele” kalıcı biçimde çözümlenmiş olamaz![66]

Hatırlayın 1899’de yayınlanan ‘Evrimci Sosyalizm’de Eduard Bernstein şöyle diyordu: “Alman sosyaldemokrasisinin Alman İmparatorluğu’nun sömürge politikasından korkacağı bir şey yoktur… Tropik bölgelerin Avrupalılar tarafından işgal edilmesinin yerlilerin hayattan aldıkları zevke zarar vermesi gerekmez ve bugüne kadar genellikle de böyle olmamıştır. Ayrıca, vahşilerin işgal ettikleri topraklar üzerinde yalnızca koşula dayalı bir haklarının olduğu kabul edilebilir. Daha yüksek uygarlık nihai olarak daha yüksek bir hak iddiasında bulunabilir.”[67]

Tam da bu zihniyete karşı V. İ. Lenin, “Emperyalizm altında siyasi demokrasinin bütün temel talepleri yalnızca kısmen ‘uygulanabilir’ taleplerdir ve o zaman da çarpıtılmış ve istisnai olarak uygulanırlar (mesela Norveç’in 1905’te İsveç’ten ayrılması)” diyerek ekler:

“Emperyalizm her yere, özgürlük değil, egemenlik eğilimi götüren Finans-Kapitalin ve tekellerin çağıdır. Bu eğilim sonucu ise şöyle olmaktadır. Siyasi rejim ne olursa olsun, her yerde gericilik ve bu alanda mevcut uzlaşmaz karşıtlıkların, aşırı ölçüde yoğunlaşması, aynı biçimde ulusal baskı ve ilhak eğilimleri de, yeni ulusal bağımsızlığın bozulmasının da özellikle yoğunlaşması. (Çünkü ilhak, ulusların kendi kendini yönetme hakkının ihlâlinden başka bir şey değildir.)”[68]

Malum Karl Marx’ın, “Başka ulusu ezen halk kendi zincirlerini sağlamlaştırır,”[69] saptamasını “es” geçmeyen V. İ. Lenin’e göre de, “İngiltere’de gericilik, İrlanda’nın esaret altında tutulmasıyla beslenmekte ve güçlenmektedir. (Tıpkı Rusya’da gericiliğin bir sürü ulusların esaret altında tutulmasıyla beslendiği gibi)”… [70]

Malum: Ulusal sorun burjuva demokratik bir talep olarak ayrı devlet kurma hakkının uluslararası planda ihlâlinden kaynaklanır. Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı (UKKTH) ulus egemenliği gerektirir, ulus egemenliği demokrasi ile mümkündür. “Ulusal kaderi tayin hakkı, demokratik bir istek olmaktan başka bir şey değildir, ilke olarak, öteki demokratik isteklerden farklı değildir.”[71]

Bu burjuva demokratik talep, siyasal özgürlük, ulusal ayrıcalığın reddedilmesi ve yabancı baskısının ortadan kaldırılmasını ister. Bu talebin desteklenmesi demokratlığın asgari ölçütünü oluşturmaktadır. UKTH siyasal özgürlüğün sağlanmasıdır. Ulusun kendi özgür tavrını hiç bir baskı altında kalmadan alabilmesi demektir. Karar alma özgürlüğü emperyalizm, sömürgecilik veya ilhakçılar yoluyla ihlâl edilir. Bu ihlâlin az veya çok kanlı ya da siyasi yoldan olması sorunun nicelik boyutudur. Her üç durumda da ulusun geleceğini belirleme hakkı gasp edilmiştir.

Ulusal hareket genellikle eşitsizliğin ya da çelişkinin en yoğun olduğu konuda sloganlaşarak yükselir. Sömürgecilik ve emperyalizm ulusal baskıyı her alanda yoğunlaştırarak (dil baskısı, ekonomik baskı, kültür baskısı vb.) talepleri birbirleriyle ilişkilendirir.

Sömürgecilik ve emperyalizmle ulusal hareketin içeriği bütün olarak demokrasi hâline dönüşmüştür.

Ulusların kaderlerini tayin hakkının gerçekleşmesi, emperyalizmin veya sömürgeciliğin tüm sömürü kanallarının tahrip olacağı anlamına gelmiyor. Emperyalizm borsa, rüşvet, askeri-ekonomik bağımlılık yoluyla özgür bir cumhuriyeti bile kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebilir. Bu, ulusların eşitliğini savunma ilkesini ortadan kaldırmaz.

Bu çerçevde milliyetçiliğe kaydı ihtiyat ile yaklaşılmalıyken; V. İ. Lenin’in, “Ulusal Soruna Dair Eleştirel Görüşler”de belirttiği gibi, “Marksizm milliyetçilikle uzlaştırılamaz, isterse söz konusu olan milliyetçiliğin ‘en haklı’, ‘en saf’, en rafine ve medeni türü olsun.” 

“Ezilen ulusun burjuvazisi, kendi öz burjuva milliyetçiliğinin çıkarlarını savunuyorsa, biz ona karşıyız. Ezen ulusun ayrıcalıklarına ve zulmüne karşı savaşırız, ama ezilen ulusun kendisi için ayrıcalıklar sağlama yolunda çabalarına destek olmayız.”

“Her ezilen ulusun burjuva milliyetçiliği, zulme karşı yönelmiş olan genel bir demokratik içerik taşır ve bizim ulusal ayrıcalıklar sağlama eğiliminden bunu kesin olarak ayırt ederek… kayıtsız şartsız desteklediğimiz işte bu içeriktir.”

Hayır, asla “ulusal sorun”un çözümünden yan çizmiyoruz!

Çünkü “Bir emperyalist güce karşı verilen ulusal kurtuluş mücadelesinin, belirli koşullar altında, başka bir ‘büyük’ güç tarafından kendi emperyalist amaçları için kullanılabilmesi gerçeği de, sosyal demokrasiyi Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkını tanımaktan alıkoyamaz,” der V. İ. Lenin ve ekler:

“Bir Marksist, ulusal hareketlerin tarihsel haklılığını, kesin olarak kabul eder. Ama bu kabul edişin, milliyetçiliği savunma biçimini almaması için, o, ulusal hareketlerde ilerici ne varsa sadece onu desteklemekle sınırlamalıdır; öyle ki, proleter bilinci, burjuva ideolojisi tarafından karartılmış olmasın.”

“Ezilmiş, eşit olmayan uluslar için, ayrım yapmaksızın, ayrılma özgürlüğü istiyorsak, bunu, ayrılmadan yana olduğumuz için değil, ama zoraki birlikten farklı olarak, yalnızca özgür, gönüllü birlikten ve kaynaşmadan yana olduğumuz için istiyoruz. Tek neden budur.”

Bu bağlamda UKKTH ilkesinde, sosyalistlerin sorumluluğu önemliyken; söz konusu soru(n), başta ayrılma hakkı olmak üzere, “ama”lar, “fakat”larla halının altına süpürülür gibi ele alınamaz ve alınmamalıdır da.

Özetle “Proletarya, eşitliği ve ulusal devlet kurma hakkı eşitliğini tanırken, bütün ulusların proleterlerinin birliğine pek büyük değer verir ve her ulusal istemi, her ulusun ayrılma hakkını işçilerin sınıf savaşımı açısından değerlendirir,”[72] diyor ve uyarıyordu:

“Ulusların ne türden olursa olsun ezilmelerine karşı savaşım vermeksizin, sosyalistler, asıl büyük hedeflerine ulaşamazlar. Bu yüzden sosyalistler, ezen ülkelerin (özellikle sözde “büyük” devletlerin) sosyal-demokrat partilerinden, ezilen ulusların, sözcüğün politik anlamıyla kendi kaderlerini tayin hakkını, yani politik bağımsızlık hakkını tanımalarını ve bu hakkı savunmalarını istemelidirler. Büyük bir ulusun ya da sömürgeleri olan bir ulusun sosyalistleri, eğer bu hakkı savunmuyorsa şövenisttir.”[73]

“Genel olarak kapitalizm ve özel olarak emperyalizm, demokrasiyi bir hayal hâline getirir… Kapitalizm ve emperyalizm ancak iktisadi devrimle yıkılabilir; demokratik dönüşümlerle, en ‘ideal’ demokratik dönüşümlerle bile devrilmez. Ne var ki demokrasi savaşımı okulunda okumamış bir proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip değildir.”

“Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı başkalarının egemenliği altındaki ulusların öncelikli olarak ayrı devlet kurma hakkıdır. Baskının, zulmün ve zorun olduğu koşullarda ezilen ulusların, bu hak için yürüttükleri mücadele her zaman meşrudur… Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı, sosyalizmin geleceği ana kadar ertelenemez!”[74]

“Demokrasi sorununun Marksist çözümü, proletaryanın, burjuvazinin devrilmesini ve kendi zaferini hazırlamak üzere, bütün demokratik kurumları ve bütün özlemleri, kendi sınıf savaşımında seferber etmesidir.”[75]

Lakin komünistler açısından V. İ. Lenin’in, Yuri Piatakov’a yanıtındaki (1916) üzere:

“Proletarya için demokrasi sorununun Marksist çözümlemesi, bütün demokratik kurumları burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinde, burjuvazinin devrilmesini hazırlamak ve kendi zaferini kesinleştirmek için kullanmasıdır.”

“Biz demokratik taleplerden yanayız, onlar uğruna içtenlikle mücadele eden sadece bizleriz. Çünkü objektif tarihsel durum nedeniyle bu talepler ancak sosyalist devrimle olan bağlantılar içinde ileri sürülebilir.”[76]

“Bir Marksist, tavrını gerçeklere göre alır, imkânlara göre değil.”[77]

Ve nihayet “Kapitalizm ve emperyalizm ancak iktisadi devrimle devrilebilir; demokratik dönüşümlerle, en ‘ideal’ demokratik dönüşümlerle bile devrilemez. Ne var ki, demokrasi savaşımı okulunda okumamış bir proletarya, iktisadi bir devrim yapma yetisine sahip de değildir.”[78]

Özetle burjuva egemenlik sınırlarını aşamamış Katalonya pratiği -yıllar öncesinde V. İ. Lenin’in-, “Pirgirêkên jiyani yên gelan tenê bi hêzê tê çareserkirin. Û serfirazi, tenê bi hêza çekdar ya girseyan û bi raperinê tê bidestxistin. Lê ne bi rêyên zagoni û aştixwaz/ Halkların hayati sorunları ancak kuvvetle çözülebilir. Ve zafer, ancak kitlelerin silahlı gücüyle ve ayaklanma ile kazanılır. Yoksa şu ya da bu yasal ve barışçıl yolla değil,”[79] diye çözümü formüle ettiği eşiğin, çözümün hâlâ çok uzağındadır…

Ancak yine de Elias Canetti’nin, “Her karar felakete yol açsa bile özgürleştiricidir,” saptamasındaki özellikleriyle dikkatle takip edilmeyi hak ediyor.

23 Ekim 2021 12:58:02, İstanbul.

N O T L A R

[1] Behçet Aysan.

[2] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalonya ve İspanya’nın ‘Devlet Krizi’…”, Cumhuriyet, 23 Eylül 2017, s.7.

[3] İlber Ortaylı, “Avrupa, Katalanların Bağımsızlığı İhtimalinden Neden Çok Korkuyor?”, Hürriyet, 8 Ekim 2017… http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ilber-ortayli/avrupa-katalanlarin-bagimsizligi-ihtimalinden-neden-cok-korkuyor-40603370

[4] “Katalanlar İspanya’dan Bağımsızlığın Fitilini Yaktı”, Cumhuriyet, 28 Eylül 2015, s.5.

[5] Ahmet İnsel, “Katalonya’da Seçim Sonucu: Ortaya Karışık”, Cumhuriyet, 29 Eylül 2015, s.13.

[6] “Bağımsızlıkçı Katalan Lider İtalya’da Gözaltına Alındı”, 24 Eylül 2021… https://www.avrupademokrat.com/bagimsizlikci-katalan-lider-italyada-gozaltina-alindi/

[7] “Puigdemont Serbest Bırakıldı”, Cumhuriyet, 25 Eylül 2021, s.7.

[8] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalonya Bağımsızlığı Seçti”, Cumhuriyet, 29 Eylül 2015, s.10.

[9] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalonya: Köprüden Önce Son Çıkış”, Cumhuriyet, 14 Ekim 2017, s.7.

[10] Doğan Özgüden, “Avrupa Birliği’nde Franco’cu Ablukası”, Artıgerçek, 9 Kasım 2017… https://www.artigercek.com/avrupa-birligi-nde-franco-cu-ablukasi

[11] Elif Görgü, “Katalan Burjuvazisi, Kendine Bağımsızlıkçı”, Evrensel, 16 Eylül 2014, s.10.

[12] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalonya Krizi Asıl Şimdi Başlıyor”, Cumhuriyet, 29 Ekim 2017, s.21.

[13] Hakkı Öcal, “İspanya Nereye Kadar Gidebilir?”, Milliyet, 30 Ekim 2017, s.12.

[14] Diyar Saraçoğlu, “Katalonya’da Bağımsızlık: Dün, Bugün, Yarın”, 19 Şubat 2018… http://sendika62.org/2018/02/katalonyada-bagimsizlik-dun-bugun-yarin-diyar-saracoglu-475641/

[15] Özlem Yüzak, “Zenginlik Özgürlük Getirir mi?”, Cumhuriyet, 7 Ekim 2017, s.8.

[16] Elif Görgü, “Katalan Burjuvazisi, Kendine Bağımsızlıkçı”, Evrensel, 16 Eylül 2014, s.10.)

[17] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalanların Bağımsızlık Yürüyüşü”, Cumhuriyet, 12 Eylül 2015, s.10.

[18] Nilgün Cerrahoğlu, “İspanya ve Katalonya Bıçak Sırtında”, Cumhuriyet, 8 Ekim 2017, s.7.

[19] İbrahim Varlı, “Katalonya’dan Irak’a Referandum Sancısı”, Birgün, 19 Eylül 2017, s.4.

[20] “Sonuç Kaos: Bugüne Nasıl Gelindi?”, Hürriyet, 2 Ekim 2017, s.14.

[21] Ceyda Karan, “Katalonya ve Kendi Kaderini Tayin”, Cumhuriyet, 20 Eylül 2017, s.13.

[22] “Katalonya’da Büyük Sevinç”, Demokrasi, 29 Ekim 2017, s.5.

[23] “Avrupa Katalonya’ya Karşı: Yalnızca Korsika Tanıdı”, Nokta Haber Yorum, 29 Ekim 2017… http://noktahaberyorum.com/avrupa-katalonyaya-karsi-yalnizca-korsika-tanidi.html

[24] “Katalan Ayrılıkçı Almanya’da Tutuklandı”, Birgün, 26 Mart 2018, s.4.

[25] “Katalan Lidere 25 Yıl Hapis İstemi”, Cumhuriyet, 25 Mart 2018, s.4.

[26] “Eski Katalonya Başkanı Puigdemont, Almanya’da Gözaltına Alındı”, Hürriyet, 26 Mart 2018, s.4.

[27] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalonya’da Bayram Madrid’de Öfke Var”, Cumhuriyet, 10 Kasım 2014, s.14.

[28] Nilgün Cerrahoğlu, “İspanya’nın ‘Bölünme Travması’…”, Cumhuriyet, 13 Eylül 2015, s.9.

[29] Onur Erem, “Halk Meclislerinden Katalan Meclisi’ne”, Birgün, 29 Eylül 2015, s.11.

[30] “Katalanlar Bağımsızlık Dedi”, Hürriyet, 27 Eylül 2015… http://www.hurriyet.com.tr/katalonya-bagimsizligi-oyladi-30174911

[31] “Katalonya İspanya’dan Bağımsızlık Sürecinin Başlamasını Onayladı”, Radikal, 9 Kasım 2015… http://www.radikal.com.tr/dunya/katalonya-ispanyadan-bagimsizlik-surecinin-baslamasini-onayladi-1469004

[32] “Katalonya Bağımsızlık İlan Etti”, Birgün, 28 Ekim 2017, s.4.

[33] “Franco Döneminden Bu Yana En Kötü Saldırı”, Birgün, 23 Ekim 2017, s.4.

[34] “Katalonya’da Büyük Sevinç”, Özgürlükçü Demokrasi, 29 Ekim 2017, s.5.

[35] “Katalonya’da Parlamento Seçiminden Yine Bağımsızlık İradesi Galip Çıktı”, 22 Aralık 2017… http://sendika62.org/2017/12/katalonyada-parlamento-seciminden-yine-bagimsizlik-iradesi-galip-cikti-463397/

[36] “Hem Barselonalılar hem de Erbilliler için geçerli iki tespitten söz etmeliyiz: Öncelikle güçlü ve geniş özerkliğe sahip iki bölgenin halkının ayrılık isteği olmayan kesimleri referandum hakkı tartışmasından itibaren merkezi hükümetin baskısı arttıkça milliyetçi/ ayrılıkçı kampa daha yakın tercihler geliştirdiler.” (Hakan Güneş, “Barselona’dan Erbil’e Bakmak!”, Birgün Pazar, Yıl:14, No:551, 1 Ekim 2017, s.4-5.)

[37] Nilgün Cerrahoğlu, “İspanya AB’nin Türkiyesi mi Olacak?”, Cumhuriyet, 7 Ekim 2017, s.7.

[38] Umut Ali Kaşifoğlu, “İspanya’nın Baskıları Katalonya Sağına Yarıyor”, Birgün, 1 Ekim 2017, s.9.

[39] “Katalonya Referandumda Israrcı”, Evrensel, 20 Nisan 2017, s.10.

[40] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalan Referandumu, Barzani ve Alibaba”, Cumhuriyet, 1 Ekim 2017, s.7.

[41] “Katalonya’da Bağımsızlık Sesleri”, Yeni Yaşam, 3 Ekim 2018, s.9.

[42] Nilgün Cerrahoğlu, “Katalonya İsyanı”, Cumhuriyet, 5 Ekim 2017, s.13.

[43] Nilgün Cerrahoğlu, “İspanya ve Katalonya Bıçak Sırtında”, Cumhuriyet, 8 Ekim 2017, s.7.

[44] Nilgün Cerrahoğlu, “Rajoy ‘Nükleer Seçeneği’ Devreye Soktu”, Cumhuriyet, 22 Ekim 2017, s.7.

[45] “Katalonya ve İspanya Komünist Partilerinin Referandum Tutumu”, Rojnameya Newroz 5 Kasım 2017… http://rojnameyanewroz.org/12586-12586.html

[46] “İspanya Direniyor Katalanlar Kararlı”, Gündem, 10 Nisan 2014, s.12.

[47] “Referandum Savaşı”, Cumhuriyet, 2 Ekim 2017, s.13.

[48] “Erbil’den Önce Barcelona Karıştı”, Hürriyet, 21 Eylül 2017, s.23.

[49] “700 Katalan Belediye Başkanına Hapis Tehdidi”, Cumhuriyet, 14 Eylül 2017, s.7.

[50] Güven Özalp, “AB’den İspanya’ya Tam Destek…”, Hürriyet, 2 Ekim 2017… http://www.hurriyet.com.tr/ispanya-hukumetinden-ultimatom-eger-bagimsizlik-ilan-edilirse-40597071

[51] “İspanya’da da Ayrılık Gerilimi”, Cumhuriyet, 21 Eylül 2017, s.7.

[52] Mehmet Solmaz, “Siyasileri Tutuklama Korkusu Sardı”, Sabah, 30 Ekim 2017, s.14.

[53] “Katalonya’nın Bağımsızlığını Savunan İki Lider Cezaevinde Açlık Grevine Başladı”… https://www.gazeteduvar.com.tr/dunya/2018/12/02/katalonyanin-bagimsizligini-savunan-iki-lider-cezaevinde-aclik-grevine-basladi/

[54] “Ayrılıkçı Katalan Siyasetçilerin Davası Başladı”, Cumhuriyet, 13 Şubat 2019, s.7.

[55] “Kral Kupası’nda Bayrak Polemiği”, Vatan, 20 Mayıs 2016, s.17.

[56] “Katalanlardan Bağımsızlık Mitingi”, Birgün, 2 Mart 2020, s.5.

[57] “Katalonya’dan Flaş Son Dakika Açıklaması: ‘Darbeyi Kabul Etmiyoruz’…”, Hürriyet, 29 Ekim 2017… http://www.hurriyet.com.tr/katalonyadan-flas-son-dakika-aciklamasi-darbeyi-kabul-etmiyoruz-40626443

[58] “40 bin Katalan Referandum İçin Sokakta”, Cumhuriyet, 12 Haziran 2017, s.13.

[59] “Katalonya’da Büyük Sevinç”, Demokrasi, 29 Ekim 2017, s.5.

[60] “İspanya Baskıyı Bırakmıyor, Katalonya’da Binler Sokakta”, Evrensel, 27 Mart 2018, s.11.

[61] “Katalan Siyasetçiler Af Sonrası Serbest”, Birgün, 24 Haziran 2021, s.4.

[62] “Katalonya’da Kazanan Hangi Bağımsızlık”, Umut, No:3, 2 Ekim 2015, s.17.

[63] A. I., “Katalonya Krizi Üzerine Bir İrdeleme: Egemenler İçin İyi Bir Durum”, 22 Ekim 2017… http://sendika62.org/2017/10/katalonya-kirizi-uzerine-bir-irdeleme-egemenler-icin-iyi-bir-durum-a-i/?utm_source

[64] Elif Görgü, “Katalan Burjuvazisi, Kendine Bağımsızlıkçı”, Evrensel, 16 Eylül 2014, s.10.

[65] Katalonya Parlamentosu, Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni resmen tanıyan ilk Parlamento oldu. Katalanların bağımsızlığında birleşen Katalonya Cumhuriyetçi Solu (ERC), Katalonya için Birlik (Junts) ve Halk Birliği Adaylığı (CUP) partilerinin “evet” oyuyla Kuzey-Doğu Suriye Özerk Yönetimi 49’a karşı 80 oyla Katalonya Parlamentosu tarafından resmi olarak tanındı. (Ronî Riha, “Kürdistan Halkının Sesi Katalonya’ya Ulaştı”, 21 Ekim 2021… https://www.ozgurpolitika.com/haberi-kurdistan-halkinin-sesi-katalonyaya-ulasti-155340)

[66] V. İ. Lenin 1915’de, “Bir Avrupa Birleşik Devletleri İçin Sloganı Üzerine” yazısında şöyle yanıt verdi: “Kapitalizm altında bir Avrupa Birleşik Devletleri ya olanaksızdır, ya gericidir. (…) Kapitalizm altında bir Avrupa Birleşik Devletleri sömürgelerin paylaşımı konusunda bir anlaşma anlamına gelir. (…) Bir Avrupa Birleşik Devletleri için sloganı yanlıştır,” (V. İ. Lenin, The National Liberation Movement in the East, Third Revised Edition, Progress Publishers, Moscow, 1969, s.120-122.) demişti.

[67] Eduard Bernstein, Evolutionary Socialism, 1899, www.marxists.org./reference/archive/bernstein/works/1899/evsoc/index.htm.

[68] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969, s.143.

[69] Karl Marx, aktaran: V. İ. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968, s.111.

[70] V. İ. Lenin, Emperyalizm: Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, çev: Cemal Süreya, Sol Yay., 1969, s.20.

[71] V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1979, s.38.

[72] Karl Marx, aktaran: V. İ. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968, s.111.

[73] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin Savaşa Karşı Tutumu, Çev: N. Solukçu, Sol Yay., 1970.

[74] Karl Marx, aktaran: V. İ. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968.

[75] V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, çev: Yurdakul Fincancı, Sol Yay., 1979, s.20.

[76] V. İ. Lenin, aktaran: P. N. Fedoseyev, Leninciliğin Sosyalist Devrim Teorisi, çev: Nihat Özkan, Konuk Yay., 1978, s.437.

[77] V. İ. Lenin, Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm, çev: Zihni Kahraman, Koral Yay., 1991, s.102.

[78] Karl Marx, aktaran: V. İ. Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1968, s.49.

[79] V. İ. Lenin, İki Taktik: Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği, çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 1967.

Exit mobile version